BİR RESSAMIN SES DÜNYASI Vol.5 - Ahmet Yeşil'in küçüklüğüne dair

Büyük ressam Ahmet Yeşil´in Ses Dünyasına yer verdiğim yazı dizime geçtiğimiz ay kaldığım yerden devam…

Renan KOEN Perspektif
1 Ekim 2025 Çarşamba

Ailenin bir göç durumu var mı diye soracaktım ama bu tam matrak bir göç hikayesi. Şimdi biraz kardeşlerinizden bahsedelim. Ablalarınız, ağabeyleriniz var mı?

Yok, amcamın ve halamın çocukları var.

Tek çocuk musunuz?

Yok, altı kardeşiz biz. Benim bir büyüğüm vardı, 1.5 yaşında öldü. Bu sebeple en büyük çocuk benim ailede çekirdek ailemizde.

Siz o varken mi doğmuşsunuz?

Hayır, o öldükten sonra. Altı kardeşte üç erkek, üç kız. Benim küçüğüm Mehmet, makine mühendisi. Ali, hesap uzmanlığından ayrıldı kendi şirketini kurdu. Kızların büyüğü İngilizce öğretmeni, ortanca kız; matematik öğretmeni, Serap da en küçüğümüz, o da doktor.

Onların hepsi Mersin’de mi yaşıyor?

Ali ve Serap İstanbul’da. Mehmet, Tülin, Nilgün Mersin’de. Tülin bu yaz Amerika’ya yerleşecek.

Peki Ahmet Ağabey, ailenin müzik tercihlerine değinelim biraz. Annenizin, babanızın müzik tercihleri neydi? Nasıl müzik dinlerlerdi? Neden hoşlanırlardı? Neden hoşlanmazlardı?

Babam; sanat müziği, Müzeyyen Senar hayranıydı. Annem de Zeki Müren’i çok severdi. Müzeyyen Senar ve Zeki Müren. Philips radyo vardı. Yazın sıcakta sofaya koyardı babam. Rakısını, mezesini… Açardı radyoyu, sanat müziğini dinlerdi. Türkü de dinlerlerdi ama genelde hatırladığım kadarıyla sanat müziği.

Babanızı ne zaman kaybettiniz?

Epey oldu. 85 yaşında öldü. Eğer sağlığına dikkat etseydi Türkiye’nin en uzun yaşayan adamı olurdu. Çok sigara içerdi. Kaybedeli sekiz yıl oldu.

Peki anneniz size hamileyken  nasıl bir ses ortamı içindeydiniz? Onlar nasıl bir evde yaşıyorlardı? Etraftaki sesler neydi? Müzik dinliyorlar mıydı o zaman da?

Yan tarafımızda sinema vardı. O sinemayı çok severlerdi.

Açıkhava sineması mı?

Açıkhava sineması. Komşumuz var, işte dedim ya Albert, onların evlerinin damına çıkınca rahat görünürdü. Genelde bütün mahalle oraya çıkar seyrederdi. Bir tek zevkleri sinemaydı zaten; çok bir şey yoktu o zaman. Sinema, bir de radyo, henüz televizyon yoktu.

Sizin doğumunuz kış mevsimindeydi, değil mi?

Evet kışın.

Kışın nasıldı evin çevresi? Çok rüzgâr, fırtına olur muydu?

Vallahi kışı, kış gibi yaşardık. Ev eski konak gibi olduğu için rüzgar estiği zaman alttan vururdu. Üst katta yedi büyük oda vardı. Rahmetli babamın dedesinin yedi tane oğlu varmış. Her oda bir oğlana aitmiş. Ondan sonra evlenen kendi evine çıkarmış. Kocaman odalar. Altta ise iki bina yüksekliğinde kiler odası. Tarlalardan, bahçelerden gelen şeyler oraya konurmuş. Enteresan bir evdi.

Evin içinde duyar mıydınız o rüzgârı? Hisseder miydiniz?

Tabii. Evin duvarları kalındı, çok kalındı. Şu masalar büyüklüğünde kalın duvarlar vardı. Ahşap ve taş. Rüzgâr vurduğu zaman alttaki boşluktan hissederdik. Kiler odası çok yüksek tavanlı olduğu için oradan hissederdik. Kemerler vardı. Yani tarihi bir evdi ama kıymetini bilmediler, yıktılar.

Evinizin sesleri nasıldı?

Yani sessiz. Tabii kalabalık aile olunca bizim gürültümüz yeter. Altı kardeş ve anne babamız. Benim gürültüm yeter. Annem evlendiğinde babaannem ölmüştü zaten. Rahmetli dedem varmış. O da aşağı kattaydı. Halamın eşi öldükten sonra o onunla beraber yaşıyordu. Babam çok yakışıklı bir adamdı ve annem de çok zarif. Babam annemi biraz üzmüş sanırım ki bazen annem kızdığı zaman babana çekmişsin derdi.

Peki etrafta nasıl sesler olurdu?

İstasyon uzaktaydı. Bizim avlumuzdan çocuk eksik olmazdı. Katolik dediğim komşumuzun 16 tane çocuğu vardı, iki eşinden. Biz altı kardeştik, amcamın çocukları yan taraftaydı. Onlar da altı kız. Mahallenin çocukları... Avlumuz kocamandı, 1.5 dönümlük. Top oynardık, büyükler yakan top oynardı. Her türlü oyun oynadık, avlu geniş. Bir de o Hıristiyan komşumuzun bahçe duvarını da yıktılar, iki avluyu birleştirdiler. Koca 3-4 dönümlük bir bahçe Mersin’in göbeğinde! Dut ağaçları, hurma ağaçları, incir ağaçları vardı. Yani doya doya bir çocukluğumuz oldu. Kışın kapalı alanlarda kovboyculuk oynardık. Yazın da futbol, her şeyi yapardık.

Peki annenizin size söylediği ninni var mıydı? Kucağında sallar mıydı?

Yok beşik vardı. Mesela en küçük kız kardeşim doğduğunda onun beşiği çok hoşuma gidiyor. Ben de orta okula başlamıştım. Bir gün baktım annem farkında değil dışarıda. Onu aldım beşikten, koydum kanepenin üzerine beşiğe de ben...Çok hoşuma gidiyordu. Büyük kız kardeşim “anne, anne ağabeyim Serap’ın beşiğine yatmış” demişti. Suçüstü yakalanmıştım.

Gülüşmeler…

Peki ninni söylenmiş mi size?

Söylenmiş tabii canım.

Neydi o ninniler?

Unuttum onları. Serap’ın Nilgün’ün bebekliğini hatırlarım. Onlara söylerdi.

Onlara ne söylerdi?

Bilinen şeyler. O eski ninniler vardı. Kuzucuğum falan filan. Aklımda kalmadı tabi. Annem bizim tanrıçamız ya…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün