“A Ğ A T A K I L A N L A R”

•Kudüs´te sabah işe giden bir baba, Gazze´de çocuğunu okula göndermeye çalışan bir anne, Tel Aviv´de kafede oturan gençler, İstanbul´da kaygıyla haberleri izleyen vatandaş. Hepsinin ortak talebi savaş değil; huzur, iş, güvenlik ve refah. •Bugün İsrail´de de, Filistin´de de, Türkiye´de de halkların çoğunluğu daha fazla demokrasi, istikrar ve barış istiyor. Dahası, İsrail içinde Netanyahu´nun politikalarına karşı çıkan ve kalıcı barış isteyen güçlü bir kesim var. Dünyanın dört bir yanındaki makul Yahudi diasporası da aynı şeyi söylüyor: güvenlik ancak barışla kalıcı olur. •Mehmet Öğütçü – www.yetkinreport.com

İzak BARON Diğer
25 Eylül 2025 Perşembe
  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • İSRAİL’İN TÜRKİYE PLANI: GERÇEK Mİ, ALGI MI? - DOÇ.DR. YEŞİM DEMİR

Bütün bu söylemler, olası bir saldırı ihtimalini daha da gündeme getiriyor. Ancak asıl kritik soru şudur: İsrail, Türkiye’ye gerçekten doğrudan bir askeri saldırı düzenleyebilir mi?

İsrail’in saldırı kapasitesi tartışılırken NATO faktörü belirleyici bir unsur olarak öne çıkıyor. Türkiye, NATO’nun tam üyesi konumundayken İsrail yalnızca “ortak ülke” statüsünde bulunuyor. NATO’nun karar alma süreçlerinin oybirliği esasına dayanması ve Hamas’ın terör örgütü olarak kabul edilmesi, İsrail’de Türkiye’nin güvenlik garantilerinin sorgulanmasına yol açıyor. Bu çerçevede bazı çevreler, Türkiye’nin kendi güvenliği için Hamas’la ilişkisini gözden geçirmesi ve örgütün önde gelen isimlerini teslim etmesinin uygun olacağını savunuyor.

Dolayısıyla, İsrail’in Türkiye’ye yönelik olası adımlarının doğrudan bir askeri müdahale şeklinde değil, Türkiye’de bulunduğu iddia edilen Hamas mensuplarına yönelik suikast veya nokta operasyonlar biçiminde gelişebileceği tartışılıyor. Ancak böyle bir girişim, iki ülke ilişkilerini derin bir krize sürükleyebilir ve bölgesel dengeleri ciddi biçimde sarsabilir.

Bu nedenle, sıkça sorulan “sırada Türkiye mi var” sorusu daha çok siyasi söylem ve algı yönetimi kapsamında değerlendirilmelidir.

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler, geçmişte olduğu gibi bugün de inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. Son gelişmeler iki ülkeyi doğrudan bir çatışmaya sürükleyecek gibi görünse de NATO üyesi ve ABD ile yakın ilişkileri olan Türkiye ile ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefiki İsrail arasında kapsamlı bir savaşın çıkması pek olası değildir. Buna karşın iki devletin Suriye topraklarında dolaylı biçimde karşı karşıya gelmesi ihtimali daha gerçekçi görünmektedir. Bu bağlamda psikolojik baskı, istihbarat faaliyetleri veya suikast girişimleri gündeme gelebilecek senaryolar arasındadır.

Öte yandan Türkiye’nin “İsrail bize saldıracak” söylemini sık sık gündemde tutması, ülkenin bölgede üstlendiği arabuluculuk rolünü zayıflatabilir ve uluslararası imajına zarar verebilir. Gerçekçi bir dış politika ise hem iç kamuoyunun beklentilerini gözetmeyi hem de uluslararası alanda Türkiye’nin saygınlığını zedeleyebilecek açıklamalardan kaçınmayı zorunlu kılmaktadır.

Tamamı : https://12punto.com.tr/yazarlar/yesim-demir/israilin-turkiye-plani-gercek-mi-algi-mi-98882

 

  • TERÖRİST İSRAİL TÜRKİYE’YE SALDIRABİLİR Mİ? - ARMAĞAN ÖZTÜRK

Ancak böylesi bir adım İsrail’in Şam rejimini yıkacak adımlar atmasını da gündeme getirecektir. Bu nedenle kuzeyin Türkiye, güneyin ise İsrail tarafından kontrol edildiği bir Suriye haritası hiç de ütopik değil. Pek çok yorumcu İsrail’in Suriye üzerinden Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışan bu tavrını kontrollü bir çatışma olasılığının ilk adımı olarak yorumluyor. İsrail Türkiye’yi kışkırtarak daha sert veya kapsayıcı adımlar atmaya zorlamakta. Peki, İsrail’den Türkiye’ye açık bir saldırı olabilir mi? Türkiye’nin askeri gücü İsrail’e hak ettiği dersi vermeye yeterli. Dahası bir NATO üyesine askeri saldırının yanıtsız kalması NATO’yu paramparça eder. Bunlar bizim avantajlarımız. Yine de artan jeopolitik gerilimin yükünü hafifletmemiz gerekiyor. Öncelikle ABD’nin İsrail’le Türkiye’nin karşı karşı geleceği bir senaryoyu istemeyeceği, ama iş oraya giderse İsrail’den yana tavır takınacağı bir varsayım olarak cebimizde olmalı.

Tamamı : https://www.yeniarayis.com/yazi/terorist-israil-turkiyeye-saldirabilir-mi-11774

 

  • TÜRKİYE İLE İSRAİL ARASINDA FİZİKİ TEMAS RİSKİ DAHA OLASI HÂLE GELDİ, ULUSLARARASI CAMİANIN CILIZ TEPKİSİ İSRAİL’İ AZGINLAŞTIRIYOR; NELER OLABİLİR? – ÖMER ÖNHON

Netanyahu iktidarının Filistin’deki, Suriye’deki, ezcümle, bölgedeki politikaları, İsrail’in geleceğini daha güvenli değil, daha güvensiz yapıyor.

İsrail kendisinin de yaşam sahası olan tarlaya sürekli düşman ekiyor. Kendisine düşman nesiller yetişmesine yol açıyor. Radikalizme ve DEAŞ gibi yapılara zemin kazandırıyor.

Bu aşamada yapılması gereken, İsrail’i, kendisinin de güvenliğini garanti altına alacak makul bir barışa zorlamaktır.

Üye ülkelerin farkı yaklaşımları ve politikaları nedeniyle gerçekçi durmasa da, Arap Birliği'nin, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın ve Avrupa Birliği'nin İsrail’le diplomatik ilişkileri askıya almaları, ekonomik ve ticari ilişkileri durdurmaları, Filistin’i tanımaları gibi toplu hamleler bu kapsamda başta gelen zorlayıcı önlemlerdendir.

Bu gibi toplu adımlar sadece İsrail değil, ABD üzerinde de baskı yaratacaktır.

Diplomatik çözümlerin, sürekli istiskal edilmenin, çaresizliğin ve umutsuzluğun alternatifi, daha da çok şiddet ve savaştır.

Tamamı : https://t24.com.tr/yazarlar/omer-onhon/turkiye-ile-israil-arasinda-fiziki-temas-riski-daha-olasi-hale-geldi-uluslararasi-camianin-ciliz-tepkisi-israil-i-azginlastiriyor-neler-olabilir,51631

 

  • ERDOĞAN-NETANYAHU KUDÜS RESTLEŞMESİ: TÜRKİYE-İSRAİL ÇATIŞMASI KAPIDA MI? – MEHMET ÖĞÜTÇÜ

Siyaset ve güç nihayetinde insanların refahı için var. Liderler sert açıklamalar yapıyor, ordular sahada gövde gösterisi yapıyor, diplomatik masalarda kırmızı çizgiler çiziliyor.

Ama bütün bu hamlelerin bedelini ödeyenler sıradan insanlardır.

Kudüs’te sabah işe giden bir baba, Gazze’de çocuğunu okula göndermeye çalışan bir anne, Tel Aviv’de kafede oturan gençler, İstanbul’da kaygıyla haberleri izleyen vatandaş. Hepsinin ortak talebi savaş değil; huzur, iş, güvenlik ve refah.

Bugün İsrail’de de, Filistin’de de, Türkiye’de de halkların çoğunluğu daha fazla demokrasi, istikrar ve barış istiyor. Dahası, İsrail içinde Netanyahu’nun politikalarına karşı çıkan ve kalıcı barış isteyen güçlü bir kesim var. Dünyanın dört bir yanındaki makul Yahudi diasporası da aynı şeyi söylüyor: güvenlik ancak barışla kalıcı olur.

Liderler bu sesi duymadığında, siyaset amacını kaybediyor; güç kendi başına amaç haline geliyor. Asıl sorumluluk, halkların bu ortak talebini görmek ve güç oyunlarını onların refahına hizmet edecek şekilde yönetmek. Ama mevcut yönetimler ne ölçüde halkların sesini duyuyor ya da duymak istiyor?

İsrail’in uluslararası sınırlar çerçevesinde varlığını, kutsal mekânların statükosunu koruyan; tek taraflı değişiklikleri yasaklayan; karşılıklı egemenlik–dokunulmazlık taahhütleri; askerî–sivil kriz önleme hatları; bağımsız tahkim ve bağlayıcı yaptırımlar; ekonomi–kültür–enerji paketleri; 5 yılda bir bağımsız gözden geçirme…

Asgari 25 yıllık böyle bir çerçeve, krizi yönetilebilir kılar.

Hayal gibi görünebilir ama en azından bu istikamette çalışmak gerekiyor.

Küçük bir kıvılcım, bölgeyi kontrolsüz şiddete sürükleyebilir.

Yahudilerin tarihsel sürekliliğini inkâr etmek kadar, Filistinlilerin yerleşik hakikatini görmezden gelmek de yanlış. İsrail’in meşru doğumu ile bugünkü genişlemeci politikaları arasındaki uçurum kapanmak zorunda. Ve bu tabloda ABD faktörünü yok saymak mümkün değil. Barış ancak ABD isterse ve İsrail’i dizginlerse, Hamas türü direniş örgütleri eş zamanlı  meşru siyasete çekilirse gelir bölgeye. AB, Rusya ve Çin şimdilik kenarda duruyor.

Türkiye burada kilit aktör: sert ama akıllı, caydırıcı ama diplomatik, hazırlıklı ama soğukkanlı.

Çünkü mesele yalnızca bir ülkenin onuru değil; milyonların hayatı ve bölgenin barışı.

Tamamı : https://yetkinreport.com/2025/09/18/erdogan-netanyahu-kudus-restlesmesi-turkiye-israil-catismasi-kapida-mi/

 

  • İSRAİL NASIL DURDURULUR? - MEHMET ALİ GÜLLER

“İsrail nasıl durdurulur” sorunun işlevsel yanıtı, “ABD nasıl caydırılır” sorusunun yanıtındadır.

ABD’nin siyasi, askeri, istihbari ve ekonomik desteği olmazsa, İsrail Filistin’e, Lübnan’a, Suriye’ye, Yemen’e ve İran’a saldıramaz çünkü...

Dahası, ABD Ortadoğu’da İsrail hegemonyasına dayalı bir yeni düzen inşa etmeye çalışmaktadır ve İsrail saldırganlığı haliyle bu stratejinin parçasıdır.

Dolayısıyla İsrail’i gerçekten durdurmak isteyenler, ABD’nin nasıl caydırılacağına kafa yormalıdır.

Tamamı: https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/israil-nasil-durdurulur-2436066

 

  • İSRAİL’İ DURDURMAK MÜMKÜN MÜ? - GÜRKAN DEMİR

Bugünkü koşullar altında değerlendirildiğinde İsrail’i durdurmanın önündeki yolların kapalı olduğu görülmektedir. Askeri, diplomatik ve yaptırım seçeneklerinin önündeki engeller, İsrail’in küresel etkisiyle diğer ülkeler üzerindeki baskısından kaynaklanmaktadır. Eğer İsrail’in bu baskısı bir şekilde aşılabilirse diplomatik bir yol oluşabilir veya yaptırımlarla mevcut İsrail yönetimi görevden uzaklaştırılabilir. Fakat bugün bu durumun önünde ABD’nin İsrail’e yönelik desteği bulunmaktadır. Fakat Trump’ın Netanyahu’yla anlaşamadığını ve ABD ile İsrail’in görmek istediği Orta Doğu’nun birbirinden farklı olduğunu söylemek gerekir. Netanyahu yönetimi devam ettiği sürece Gazze’de soykırım, Batı Şeria’da işgal, bölgede saldırganlık artarak devam edecektir. Çünkü Netanyahu 7 Ekim’i fırsat bilerek İsrail’in tüm arzularını hayata geçirmeye çalışmakta. Bunu yaparak da iktidarda kalmayı sağlamaktadır. Bugün itibarıyla İsrail’i durdurabilecek koşullar ancak Netanyahu hükümetinin devrilmesi ile ortaya çıkabilecektir.

Tamamı : https://www.turkiyearastirmalari.org/2025/09/13/fokus/israili-durdurmak-mumkun-mu/

 

  • İSRAİL-FİLİSTİN KONUSU VE REALİZM - GÜRSEL TOKMAKOĞLU

ABD, AB ve İsrail gibi güçler ve ülkeler, bilinçli bir şekilde; "Filistin devletinin tanınması ve Gazze'deki insani durumu" bir kefeye koydu, diğer kefeye, bütün bu sorunlu süreçten sorumlu olarak "Hamas'ı ve terörü" işaret etti. Terör bahsinde "direniş ekseni" tanımlaması öne çıktı. Direniş ekseni konusunun ucu bilindiği üzere İran'a kadar gitti. ABD ve İsrail'in bir diğer terör açıklaması ise "radikal-cihatçı" idi. Bu süreçte İsrail'in Gazze'yi ve Batı Şeria'yı işgal girişimlerine değinilmedi bile. Hamas'ı destekleyen ülkeler dahi bu ayrıştırıcı politikaların bir şekilde içindeydiler. En azından İsrail bunu bir gerekçe olarak kullanma yolunu seçmekteydi.Ayrıştırıcı politika cephesinde başı çeken ülkeleri ifade ettim, ancak devamını da söylemeliyim, bütün bu süreçlerde bazı Arap ve İslam ülkeleri bu politikanın sahiplenicisi oldular.

Örneğin Mısır. 7 Ekim’den buyana Mısır İsrail'i karşısına almadı, hatta Gazzelilere kapılarını kapattı. Ancak Doha'da Devlet Başkanı Abdülfettah es-Sisi'nin konuşmasına bakınca da görülecektir, İsrail cezalandırılmalı gibisinden konuştu. Bu tür iki yüzlü politikalar sadece Mısır ile alakalı değildir, başkalarında buna eklenebilir. Sonuçta İsrail'in politikaları bu tür ülkelerin tutumları sebebiyle himaye gördü dense yeridir.Bakın gelinen noktada, bugün bile, durumun ayrıştırıcı olduğunu ve böyle devam ettiğini göreceksiniz.

Tamamı : https://www.indyturk.com/node/764931/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/i%CC%87srail-filistin-konusu-ve-realizm

 

  • GAZZE'YE KARA HAREKÂTI: İSRAİL'İN HEDEFLERİ VE RİSKLER - STEPHANİE HÖPPNER | KERSTEN KNİPP

Hamas'ın elindeki rehinelerin İsrail'deki yakınları endişeli. Rehine Aileleri Forumu, İsrail'in operasyonunu genişlettiğini duyurması üzerine yaptığı açıklamada "teröristlerin elinde 710 gece geçirenler için artık bu son gece olabilir" ifadeleriyle öldürülmelerinden duyulan endişeye vurgu yaptı.

Ama sadece rehine yakınlarında değil, İsrail halkı genelinde de Gazze savaşı ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun planlarına tepki artıyor. Kitlesel protestolar düzenleniyor. Binlerce İsrailli Netanyahu'nun konutu önünde bir araya gelerek rehinelerin serbest bırakılması için Hamas ile anlaşma yapılmasını talep ediyor.

İsrail Demokrasi Enstitüsü'nün (IDI) son anketlerine göre, İsrail nüfusunun yaklaşık üçte ikisi, çatışmaların durdurulması ve İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi karşılığında tüm rehinelerin serbest bırakılmasını öngören bir anlaşmayı destekliyor.

IDI anketinin sonuçlarına göre İsrailliler Filistinlilerin ne yaşadığından çok, öncelikle rehinelerin ve kendi askerlerinin kaderiyle ilgileniyor.

Tamamı : https://www.dw.com/tr/gazzeye-kara-harek%C3%A2t%C4%B1-i%CC%87srailin-hedefleri-ve-riskler/a-74026767?maca=tr-Twitter-sharing

 

  • NETANYAHU’NUN ZÜCCACİYE DÜKKÂNI - PROF. DR. DENİZ ÜLKE KAYNAK

Psikopolitik bir çerçeveden bakarsak yüzyılların kolektif travmalarının bugünün siyasi ortamını şe­killendiren temel unsur olduğunu görüyoruz. İsra­il yöneticileri düşmanlarla çevrilmiş küçük bir ül­ke olarak her an vadedilmiş topraklarından sürülme tehdidi altında bulunduklarına ve ancak bölgesel bir hegemonya kurmaları halinde rahatlayabileceklerine inanıyorlar. Onlar kimsenin elinde olmayan silahlara sahip olmalı, istedikleri ülkeyi uygun gördükleri za­manda vurabilmeli; buna karşın hep dokunulmaz ol­dukları gibi herkes onların geçmiş mağduriyetinin ve bu kurbanlık hallerinin sorumluluklarını üstlenmeye hazır olmalı diye düşünüyorlar. Kolektif narsizm ile beslenen ve odağında hep İsrail’in güvenlik sorunsa­lının olduğu bu yaklaşımın sonucu ise ortada: daimi seferberlik hali. Literatürde güvenlik ikilemi olarak tanımlanan durumu şöyle açıklayabiliriz. Kendisini tehdit altında hisseden bir aktörün güvenliğini sağla­mak amacıyla silahlanması ve buna tepki olarak onun karşısındaki rakip aktörlerin de benzer bir politika­ya savrulması dolayısıyla üretilen güvensizlik ortamı. Böylelikle en başta kendisini savunma amaçlı olarak güvene almaya çalışan bir devletin ilk durumda oldu­ğundan daha riskli bir durumla karşılaşması kaçınıl­maz hale gelmekte. Güvensizlikten beslene güvenlik stratejilerinin ortamda daha fazla saldırgan aktörün boy vermesine yol açtığı ise herkesin malumu. Güven­lik ihtiyacı böyle ortamlarda bir silahlanma obezite­sine yol açacak kadar belirleyici olabiliyor. Ortadoğu dediğimiz coğrafyanın kaderini de maalesef bu psiko­lojik hal belirliyor.

Tamamı : https://www.dunya.com/kose-yazisi/netanyahunun-zuccaciye-dukkani/795044

 

  • ‘NETANYAHU’NUN BAHANESİ HAMAS’I BİTİRMEK, AMACI GAZZE’Yİ FİLİSTİN HALKINDAN ARINDIRMAK’ – FAİK BULUT (BAŞAK KOÇAK)

“İsrail kamuoyunun bütün şeyi Netanyahu'nun devrilmesi ve buradan çıkması. Bu sadece sivil kamuoyundan bahsetmiyorum ciddi oranda emekli muazzam askerler var, istihbaratlar vari şahsiyetler var hepsi bu duruma itiraz ediyorlar. Çünkü İsrail’in büyük bir tehlikede olacağını ve dünyadan izole olacağını söyleyip duruyorlar. Ama Netanyahu da tahtı tacı uğruna hem İsrail’i hem İsrail halkını hem de bölgeyi tehlikeye atıyor.”

Tamamı : https://anlatilaninotesi.com.tr/20250916/uzmani-degerlendirdi-netanyahunun-bahanesi-hamasi-bitirmek-amaci-gazzeyi-filistin-halkindan-1099405086.html

 

  • SİLOAM YAZITI: İSRAİL'İN TÜRKİYE'DEN YILLARDIR İSTEDİĞİ ESER HAKKINDA NELER BİLİNİYOR?

Siloam Yazıtı, 2700 yıllık bir taş kitabe ve arkeoloji dünyasında oldukça özel bir yere sahip.

Yazıt, Yahuda Kralı Hezekiya dönemine ait ve Fenike alfabesi kaynaklı Paleo-İbranice dilinde yazılmış.

1880'de, o dönem Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrolündeki Kudüs'te Siloam Tüneli'nde bulunan altı satırlık yazıt, tünelin iki uçtan kazılmasını ve ortada birleşmesini anlatılıyor.

Yazıt, işçilerin kazma sesleriyle birbirlerine yaklaşmalarını tasvir ediyor.

İsrail, tarihi eseri, "modern Yahudi devletinin tarihsel meşruiyetinin kanıtı" olarak görüyor.

Siloam Yazıtı, İsrail tarafından Kudüs'teki Yahudi varlığının antik kökenlerine dair somut bir belge olarak sunuluyor.

Yazıt çıkarılırken kırılmış ve 1882'de İstanbul'daki Müze-i Hümayun'a (İmparatorluk Müzesi) gönderilmişti.

Osmanlı İmparatorluğu'nun modern anlamdaki ilk müzesi olan Müze-i Hümayun, zamanla yazıtın sergileneceği İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin de temelini oluşturmuştu.

Tamamı : https://www.bbc.com/turkce/articles/c203ny8xv1do

 

  • NETANYAHU'NUN MESUT YILMAZ'DAN İSTEDİĞİ SİLOAM YAZITI NEDİR? - GÜLSEN SOLAKER

İbranice'nin en erken örneklerinden biriyle kaleme alınan yazıtın metni, tünelin yapım sürecini anlatıyor. Bazı kısımları çıkartılırken hasar alan tabletteki metnin Türkçeye çevirisi ise şöyle:

"[…] tünel […] ve bu, tünelin hikâyesidir. İşçiler hâlâ kazmalarını kaldırırken, her biri diğerine doğru çalışıyordu ve hâlâ üç arşınlık bir mesafe kazılmayı beklerken, birinin sesi diğerine seslendi, çünkü kayada sağ tarafta bir çatlak vardı […]. Ve buluşma gününde, taş kesiciler birbirine doğru vurdu, kazma kazmaya. Ve su, kaynaktan havuza, bin iki yüz arşın boyunca aktı ve taş kesicilerin başlarının üzerindeki kayanın yüksekliği yüz arşındı."

Tamamı : https://www.dw.com/tr/netanyahunun-mesut-y%C4%B1lmazdan-istedi%C4%9Fi-siloam-yaz%C4%B1t%C4%B1-nedir/a-74025812

 

  • NETANYAHU’NUN ALAMADIĞI O YAZIT İSTANBUL’A NASIL GETİRİLDİ? – ERAY ÖZER

İsrail Başbakanı’nın Türkiye’den alamadıklarını anlattığı Siloam Yazıtı’nın çok ilginç bir İstanbul’a getiriliş öyküsü var. Köylülerin yerinden çıkardığı yazıt önce Kudüslü bir zenginin eline geçiyor, Osmanlı soruşturma açıyor. Kökleri Sakız Adası’na uzanan iki Osmanlı bürokratının, Osman Hamdi Bey ve İbrahim Hakkı Paşa’nın ısrarlarıyla bulunarak İstanbul’a getiriliyor

Tamamı : https://t24.com.tr/yazarlar/eray-ozer/netanyahu-nun-alamadigi-o-yazit-istanbul-a-nasil-getirildi,51598

 

  • SİLVAN (SİLOAM/ŞİLOAH) KİTÂBESİ VE NETANYAHU’NUN KUDÜS SÖYLEMİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ - NUH ARSLANTAŞ

Netanyahu’nun istediği 2700 yıllık Silvan Kitâbesi, 1880 yılında tüneli gezen 16 yaşındaki bir öğrenci tarafından tesadüfen bulundu. 1890’da bir Yunanlı aracılığıyla tünelden sökülerek satılmak istendi. Bu sırada taş altı yedi parçaya ayrıldı. Kudüs mutasarrıfı İbrahim Hakkı Paşa tarafından İstanbul’a gönderildi. Bir süre sarayda teşhir edildikten sonra Müze-yi Hümâyûn’a, yani bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne, nakledildi. Altı satırlık kitâbede, kazma sesleri, işçilerin birbirine bağrışmaları ve nihayetinde suların akmaya başladığı, iki yönden kazılan tünellerin kavuşma anı dramatik bir üslupla tasvir edilmektedir. Yahudilerin Kudüs üzerindeki toplam fiilî hâkimiyet süresi 521 yıldır.  Kudüs, tarihi boyunca en uzun süre ise Müslümanların; Müslüman hâkimiyetinde ise 752 yıl Türklerin idaresinde kalmıştır.

https://serbestiyet.com/featured/silvan-siloam-siloah-kitabesi-ve-netanyahunun-kudus-soyleminin-dusundurdukleri-2-218982/

 

  • NETANYAHU’NUN TEHLİKELİ HAYALLERİ VE TARİHİ GASP ETME İHTİYACI - SELİM HAN YENİACUN

Netanyahu’nun yaptığı, güncel bir ihtilafı tarihsel bir dava gibi sunmak. Bu söylem, kendi tarafının motivasyonunu yükseltse de çözüm zemininin altını oyuyor. Çünkü tarih, taraflardan birine mutlak haklılık payesi vermez; hele Kudüs gibi paylaşılagelmiş bir şehirde herkesin tarihsel bağı vardır. Netanyahu ise sadece kısıtlı bir Yahudi krallar dönemini yüceltiyor, aradaki 3200 yılı silikleştiriyor, güncel uluslararası hukuku görmezden geliyor. Böylece kendi halkına “haklıyız” mesajı verirken uluslararası hukuku ve Kudüs’ün kimliğini yok sayıyor. Bu kısır döngü, ne yazık ki işgal destekçisi İsrail hükümetinin körüklediği çatışmadan besleniyor.

Tamamı :https://www.fokusplus.com/odak/netanyahunun-tehlikeli-hayalleri-ve-tarihi-gasp-etme-ihtiyaci

 

  • İSRAİL ARKEOLOJİSİ: GEÇMİŞİ KAZARAK GELECEĞİ KURGULAMA İDEOLOJİSİ - NUH ARSLANTAŞ

Silvan Kitâbesi olayı, İsrail’in arkeolojiyi bilimsel bir disiplin olmasının ötesinde, gasp ve işgali meşrulaştıran siyasal bir enstrüman olarak konumlandırdığının en çarpıcı örneklerinden biri. Kudüs ve çevresinde yürütülen kazılar, Siyonizm’in “kadim Yahudi başkenti” anlatısını güçlendirmeyi hedeflerken, kentin çok yönlü ve çok kültürlü tarihsel gerçekliklerini görünmez kılmayı, daha doğrusu yok saymayı amaçlamaktadır.

Tamamı : https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/israil-arkeolojisi-gecmisi-kazarak-gelecegi-kurgulama-ideolojisi-219336/

 

  • ‘TÜRKİYE-İSRAİL KARŞILAŞMASI DOĞRUDAN İKİ ORDUNUN ÇARPIŞMASI ŞEKLİNDE OLMAK ZORUNDA DEĞİL’ - EMİR AŞNAS (CEYDA KARAN)

“Ne söylenirse sırıtıyor. Mesela Türkiye Cumhurbaşkanı olarak ‘Artık ekonomik yaptırım uygulanması lazım’ diyorsunuz. Sonra bakıyorsunuz, Azerbaycan ile petrolü temin eden sizsiniz. Netanyahu ile karşılıklı atışıyorsunuz. Bu, Netanyahu’nun da işine geliyor. İki taraf da kendi kamuoyları nezdinde bir öteki yaratıp oynuyor karşılıklı. Ama bu oyun bundan sonra tehlikeli olabilir. Oynuyorlar ama birbirlerine karşı aldıkları bir önlem yok. Nerede aldılar? Suriye’de aldılar. Çok net bir şekilde İsrail, Suriye’de Türkiye’yi istiskal eden saldırılarda bulundu. Türkiye’nin üs kuracağı, hava savunma tesisleri kuracağı yerlere açıklama yaparak doğruca bombaladı. Dolayısıyla çok net bir şekilde orada karşılıklı bir çatışma var. Hatta şunu iddia edenler dahi oldu: Biliyorsunuz çok itibarlı bir araştırmacı, Süveyda’da Colani’ni dronlarını Türklerin yönettiğini söyledi. Suriye’de çok ciddi bir karşılaşma var. Çok ciddi olmakla beraber net bir fotoğraf da var maalesef. İsrail’in dediği oluyor. İşin böyle bir zorluğu da var. Bu gerginlik nereye kadar sürer? Biz de kolaycılıkla ‘Türkiye, Katar’dan farklı olarak NATO üyesi bir ülke. Dolayısıyla Trump, Türkiye’ye saldırılmasına onay veremez’ diye düşündük. İkinci olarak Türkiye, kendi havasını kendisi koruyor. Katar’ın hava sahasını bizzat ABD koruyor. Hatta ABD kendisi koruyup kendisi vuruyor. Türkiye böyle değil dedik. Ama bu işin doğrusunu isterseniz, Amerikan hegemonyasının gerilemesinde ve Trump denilen kişinin sürdürdüğü politika çerçevesinde bunun nereye kadar gidebileceği konusunda endişelenmek olağan. The Cradle Podcast’inde Fatih Yaşlı’nın işaret ettiği doğru bir nokta var. Bugünkü koşulların kısa ve orta vadede değişmeyeceğini varsayalım. Türkiye-İsrail karşılaşması doğrudan iki ordunun çarpışması şeklinde olmak zorunda değil. Ama farklı operasyonlar, suikastlar vs. yaşanabilir. Suriye sahasının mevcut durumu, Türkiye’nin Suriye’de yaptıkları vs. bugün Türkiye açısından gittikçe artan tehlikeli bir durum yaratma potansiyeli gösteriyor. Her ne kadar Türkiye bu harekata katıldığında kimi Arap medyasına göre de bizzat yönettiğinde, bunu öngörmemişti muhtemelen. Ama bugün itibarıyla buradayız ve potansiyel bir tehlike mevcut.”

https://anlatilaninotesi.com.tr/20250917/turkiye-israil-karsilasmasi-dogrudan-iki-ordunun-carpismasi-seklinde-olmak-zorunda-degil-1099435131.html

 

  • 'İSRAİL, TÜRKİYE'Yİ DOĞRUDAN HEDEF ALIR MI? - CEYHUN BOZKURT

İsrail’in saldırganlığı noktasında hedeflerden bir tanesi Türkiye. Türkiye’yi doğrudan hedef alır mı? Şüpheli. Kişisel kanaatim, Türkiye ile doğrudan mücadeleyi düşündüğünü sanmıyorum İsrail’in. Veriler de o yönde bir çok uzman da öyle söylüyor. Doğrudan karşı karşıya gelmez ama şunu yapacaktır: Suriye’de, Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs Adası’nda Türkiye’yi durdurmaya çalışacak bazı hamleler yapabilir.

Tamamı : https://anlatilaninotesi.com.tr/20250919/ceyhun-bozkurt-yanitladi-israil-turkiyeyi-dogrudan-hedef-alir-mi--1099499249.html

 

  • İSRAİL'İN BATI ŞERİA'YI SİNSİCE İLHAKI NEREDEYSE TAMAMLANDI

Son aylarda, özellikle de Batı Şeria üçgeninin kuzeyindeki Filistin köylerine, kasabalarına ve mülteci kamplarına yönelik İsrail askeri saldırıları yoğunlaştı ve bu saldırılara geniş çaplı altyapı tahribatı eşlik etti.

Aynı zamanda, yerleşimciler, genellikle İsrail ordusunun koruması altında, Arap köy ve kasabalarında yıkım yaratmak üzere serbest bırakıldı. Bu durum, Filistinlilerin hayatını dayanılmaz hale getirmek için tasarlanmış bir terör ortamı yarattı ve şimdiden binlerce kişinin yerinden edilmesine yol açtı.

İlhak stratejisi, ulusal projeyi temsil edebilecek birleşik Filistin siyasi liderliğinin sistematik olarak zayıflatılmasıyla tamamlanıyor. İsrail, halkı doğrudan yönetmek zorunda kalmaktan kaçınmak için Filistin Yönetimi'nin tamamen çökmesine izin vermeden onu etkisiz hale getirmeye çalışıyor.

Tamamı : https://thecradleturkiye.com/articles-id/33228

 

  • “FİLİSTİN DEVLETİ İSRAİL İÇİN DE İYİ OLACAKTIR” - RİCHARD HAASS - FOREİGN AFFAİRS

İsrailliler ve Filistinliler, toprak karşılığı barış anlaşmasına birden fazla kez çok yaklaştılar. Ancak son 30-40 yıl boyunca diplomasi başarısız oldu. Bunun başlıca nedeni, Filistinli liderlerin (Filistin Yönetimi’nin eski başkanı Yaser Arafat ve halefleri) İsrail’in sunduğu toprak, Kudüs’ün statüsü ve Filistinli mültecilerin evlerine dönebilme imkânı gibi konuları kabul etmemeleri veya (siyasi zaafları nedeniyle) kabul edememeleriydi. Hamas’ın barışa muhalefeti ise daha temel bir sebebe dayanıyordu ve hâlâ da öyle. Nitekim bu, Yahudi devletinin bölgenin kalıcı bir parçası olarak kabul edilmesini gerektirecekti.

Filistinlilerin uzlaşmaya dayalı iki devletli çözümü reddetmesinin bedeli ağır oldu. Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan 5 milyondan fazla Filistinli, kendi kontrolleri yerine İsrail’in kontrolü altında yaşamaya devam ediyor. Filistin liderliğinin geçmişte reddettiği diplomatik bir sonuca ulaşmak ise çok daha zor hale geldi.”

Yazar, bunun nedenini sahadaki durumun değişmiş olmasına bağlıyor: “Artık barışın önünde çok daha fazla engel var; özellikle de Batı Şeria’da 500 binden fazla İsraillinin yaşadığı İsrail hükümeti onaylı yaklaşık 140 yerleşim birimi (ve 200 izinsiz karakol) bulunuyor. Her yerleşim birimi ve karakol, ‘toprak karşılığı barış’ politikasını uygulamayı ve sürdürülebilir bir Filistin devleti kurmayı daha da zorlaştırıyor; her yeni yerleşimci, böyle bir girişime karşı siyasi direniş yaratıyor ve insanların yer değiştirmesinin ekonomik maliyetlerini artırıyor.

İsrail siyaseti de değişti. Soldaki siyasi partiler zayıflarken, sağdakiler güçlendi. Bu siyasi değişim onlarca yıldır devam ediyor, ancak Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği vahşi saldırıdan bu yana ivme kazandı. Aşırı sağcı dindar milliyetçiler olarak tanımlanabilecek kesimlerin desteğini alan Başbakan Benjamin Netanyahu’nun koalisyon hükümeti, bu değişimi hem sergiledi hem de hızlandırdı.

Tamamı : https://fikirturu.com/dunya/filistin-devleti-israil-icin-de-iyi/

 

  • İSRAİL SOLUNUN GAZZE ÇIKMAZI - METİN DUYAR

İsrail toplumu yalnızca siyasi çizgiler üzerinden değil, aynı zamanda etnik, dini ve sınıfsal hatlar üzerinden de bölünmüş durumda. Mizrahi Yahudiler ile Aşkenaz Yahudiler arasındaki ekonomik eşitsizlikler, dindar ve seküler topluluklar arasındaki gerilimler ve Arap yurttaşların sistematik dışlanması, solun işini zorlaştıran unsurlar.

Sol bu bölünmeler karşısında bütüncül bir program geliştiremediği için toplumun geniş kesimlerine hitap edemedi. Gazze politikası da bu iç bölünmelerin üzerine eklenince solun sesi daha da zayıfladı.

Gazze politikası yalnızca İsrail içinde değil, uluslararası arenada da tartışma konusu. Avrupa’daki sol partiler ve insan hakları örgütleri İsrail’in Gazze politikalarını sert biçimde eleştirirken, İsrail soluna da daha radikal bir duruş alma çağrısı yapıyor.

Amerika’daki Yahudi diasporasında ise ciddi kırılmalar var. Kimi gruplar İsrail solunun sesini daha yüksek çıkarmasını isterken, kimileri İsrail’deki baskıcı atmosfer nedeniyle mevcut eleştirilerin bile cesur olduğunu savunuyor.

Tamamı : https://medyagunlugu.com/israil-solunun-gazze-cikmazi/

 

  • GAZZE’DEN DOHA’YA İSRAİL’İN HAMAS’A YÖNELİK SALDIRISININ YANSIMALARI - SİBEL DÜZ, MURAT ASLAN, MUHAMMED HÜSEYİN MERCAN, YÜCEL ACER, MUSTAFA CANER, GÖKHAN ÇINKARA

Netanyahu’nun ateşkes ve müzakerelerle ilgilenmediği ise aşikar. Son yaptığı açıklamalardan da anlaşıldığı üzere “Münih Doktrini 2.0” uygulamaya koyulmuş durumda. Hamas liderliğine yönelik yoğun bir suikast dalgasını başlatmak isteyen Netanyahu, Gazze’deki esirlerin geri döndürülmesi taleplerine de kulaklarını tıkıyor. İsrail’de seçimlerin yapılmasına yaklaşık bir sene var. 27 Ekim 2026’da yapılması planlanan seçimler hükümet içi anlaşmazlık yaşanması durumunda daha erken yapılabilir. Netanyahu bu sebeple Gazze’deki işgalin devamından yana olan Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir’i de hükümet içinde tutmayı başarıyor.

İsrail’de yapılan son anketlere göre eski Başbakan Naftali Bennett ve eski Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot tarafından kurulacak bir parti ilk sırayı almış durumda. 120 üyeli Knesset’te hükümet kurmak için 60+1 vekile ihtiyaç duyulduğu düşünüldüğünde olası bu siyasi oluşumun şimdiden 30-35 sandalye aralığına ulaşması dikkatleri üzerine çekiyor. İsrail’de güncel bir anket muhalif blokun 60, iktidar blokunun 50 ve Arap blokunun 10 vekile ulaşacağını gösteriyor. - Gökhan Çınkara

Tamamı : https://www.setav.org/gazzeden-dohaya-israilin-hamasa-yonelik-saldirisinin-yansimalari

 

  • İKİ SAVAŞ VE ETKİLERİ - ERGİN SAYGUN

2023–2025 dönemine kadar savaşın İsrail’in ekonomisine maliyeti yaklaşık 55–67 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir. Bu maliyet, ülke GDP’sinin yüzde 10–12’sine denk gelmektedir.

2023 sonunda ekonomik büyüme yüzde 6,5’tan yüzde 2’ye düşmüş; bazı çeyreklerde büyüme oranları negatif seviyelere (örneğin –yüzde 20 ) ulaşmış, kamu harcamaları ile beraber, bütçe açığı da artmış; kredi notları birkaç derece aşağı çekilmiştir. Turizm neredeyse çökme noktasına gelmiş; 2023’te turist girişlerinde yüzde 80 civarında düşüş olmuştur.

İnşaat sektörü, işçi eksikliği ile durma noktasına gelmiş; pek çok proje askıya alınmış, Gazzeli Filistinlilerin çalışmak için İsrail tarafına geçmeleri büyük ölçüde durunca, ihtiyacı karşılamak için Hindistan’dan işçi getirilmeye başlanmıştır.

Yüz binlerce kişi askerlik ve kısıtlamalar nedeniyle iş gücünden çekilmiş; bu, on binlerce şirketin kapanmasına yol açmıştır. Kapanan işletme sayısının 46.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Uzun vadeli ekonomik kayıplar meyanında, savaşın böyle devam etmesi halinde önümüzdeki on yıl içinde ekonomide toplam 400 milyar dolar civarında kayıp yaşanabileceği hesaplanmaktadır. Tüketim yüzde 27, ithalat yüzde 42, ihracat ise yüzde 18 oranında gerilemiştir.

Uluslararası ticari ilişkilerde ise, İsrail’in toplam ihracatının yaklaşık yüzde 31’ini, ithalatının ise yüzde 37’sini oluşturan AB, İngiltere ve Kanada gibi ülkelerin, ticaret anlaşmalarını gözden geçirmeye başladığı yolunda haberler mevcuttur.

Liman faaliyetlerinde kesintiler yaşanmaktadır. Eliat Limanı’nda faaliyet neredeyse durmuş olup limanın 2025 Temmuz ayında resmen kapandığı yolunda haberlere rastlanmaktadır. Ben Gurion Havaalanı’nın roket ve füze taarruzlarının hedefi olması, randımanlı çalışmasını engellemektedir.

Tamamı : https://medyagunlugu.com/ergin-saygunun-kaleminden-2-savas-ve-etkileri/

 

  • ERDOĞAN’IN OLMAYAN SÖZÜNÜ MANŞET YAPTILAR – FARUK BİLDİRİCİ (MEDYA OMBUDSMANI)

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, İslam İşbirliği Teşkilatı-Arap Ligi Olağanüstü Zirvesi’nde yaptığı konuşma Milliyet’in TV sayfasında “Erdoğan'dan Katar'da tarihi çağrı: İsrail'i durduracak güce sahibiz” başlığıyla yayımlandı. Fakat Milliyet sitesindeki haberde başlık “İsrail’i durduracak imkâna sahibiz” diye değiştirildi.

Ertesi gün ise Akşam, Sabah, Takvim, Türkgün ve Yeni Şafak gazeteleri “İsrail’i durduracak güce sahibiz” manşetiyle çıktı. Türkiye de iç sayfada başlık yaptı. Doğal olarak Erdoğan’a atfedilen bu söz büyük yankı yaptı. Habertürk’ün “Son durum” programında bunun üzerinde duruldu; Yeni Şafak’ta Nedret Ersanel, “İsrail’i durduracak güce sahip miyiz?” diye yazdı. BirGün, “İslamcı hamaset işe yaramıyor” haberinde değerlendirdi bu yaklaşımı.

Erdoğan’ın bu cümleyi hangi bağlamda kullandığını anlamak için haberlere baktım, böyle bir cümle yoktu. Konuşmayı dinledim, sonra da Cumhurbaşkanlığı sitesindeki konuşma metnini inceledim. “İslam âlemi, İsrail'in yayılmacı emellerini boşa çıkaracak dirayete sahiptir” başlığıyla yayımlanan metinde Erdoğan, “İsrail'in güçlü bir tepki ve yaptırıma muhatap olmadan kısa vadede durmayacağını, işgal ve istikrarsızlık politikalarına hız vereceğini biliyoruz. Bunu engelleyecek imkânlarımızın olduğunun farkındayız” diyordu.

“Engelleyecek imkânlardan” söz ediyordu Erdoğan ama “İsrail’i durduracak güce sahibiz” diye bir cümlesi yoktu. Anlaşılan bu cümle beş gazetenin yöneticilerine ait, onların yorumu. 

Erdoğan’ın, “engelleyecek imkân” derken, onu “durduracak güç” olarak değiştirmişler. Oysa ikisi aynı anlamda değil, çok farklı. Cumhurbaşkanı gibi devletin zirvesindeki bir ismin sözleri elbette yorumlanabilir ama sözcükleri değiştirilip olduğundan farklı aktarılamaz.

https://t24.com.tr/yazarlar/okur-temsilcisi-faruk-bildirici/ahlak-bekcisi-iktidar-medyasi-isbasinda,51651

 

  • Ferit Belder@FeritBelder

Filistin’i son süreçte tanıyan aktörler Hamas’ı terör örgütü olarak görüyor. 7 Ekim varken bu değişmez. Bu diplomatik eşiğe, Arap devletleri ve Ramallah yönetiminin Hamas’ı terör örgütü ilan ederek eklemlenme ihtimali Türk karar alıcıların aklının bir köşesinde bulunması gerekir.

 

https://x.com/FeritBelder/status/1969765541247066431

 

  • Aviva Klompas@AvivaKlompas

🔴 İngiltere'nin Filistin devletini tanımaya karar verdiği gün, yeni bir

@Telegraph  anketi kamuoyunda ezici bir muhalefet olduğunu gösteriyor.

İngiliz halkının yaklaşık %90'ı tanınmaya karşı çıkıyor.

https://x.com/AvivaKlompas/status/1969683689870327830

 

  • FİLİSTİN’İN SİSİFOS BARIŞI: HUDEYNİ TA’ALİ – GEL BENİ AL (HİND RAJAB’IN AZİZ HATIRASINA) - SALİH BIÇAKCI

Birçok ülkenin Filistin’i tanıması, umutları artıran ama aynı zamanda önümüzdeki derin sorunları da ortaya koyan iki ucu keskin bir kılıç gibi. En acil sorun, politik sembolizmin sahadaki gerçeklerle olan uyumsuzluğu. Bir devletin tanındığının ilan edilmesi bir şeydir, Filistinlilere gerçekten egemenlik ve hak kazandırmak başka bir şey.

İsrail’in Batı Şeria üzerindeki kontrolü (yüzlerce yerleşim birimi ve kalıcı askerî varlık) ve Gazze üzerindeki abluka hâlâ tam anlamıyla devam ediyor. İsrail’in onayı ya da ciddi dış baskı olmadan, gerçek anlamda bağımsız bir Filistin devletinin ortaya çıkması hâlâ çok uzak görünüyor. Nitekim İsrailli yetkililer, şu anda “barış için Filistinli bir muhatap olmadığını” ve Hamas varlığını sürdürdükçe müzakereleri reddettiklerini açıkça belirttiler. Bu da yetmezmiş gibi İsrail, 9 Eylül’de, Doha’daki Hamas müzakere grubu toplantısına saldırıda bulundu. Hatta Mossad bu saldırıyı onaylamadığı için İsrail’in savaş makinası IDF tarafından gerçekleştirildi.

Öte yandan bu çatışma hali, Filistin Yönetimi’ni daha da güçsüzleştirirken, Batı Şeria’da sürdürülen askerî operasyonlar Gazze’nin gölgesinde kalıyor. Filistin Yönetimi’nin etkisi ve itibarı düşerken, herkes Abu Mazen (Mahmud Abbas) sonrasında kimin başa geçeceğini konuşuyor. Hamas ise askerî olarak zayıflatılmış olsa da tamamen ortadan kalkmış değil. Hatta Batı Şeria’daki destekçilerinin ne olacağını kimse bilmiyor. Bu nedenle, tanınan Filistin’i fiilen kim yönetecek sorusu, El Fetih ile Hamas arasındaki bölünme nedeniyle karmaşık bir hale geldi. Daha önce de İsrailli yöneticiler, bu iki grubu birbirine düşürerek Gazze’yi El Fetih’e vermeyi denediler ama başarılı olamadılar. Batılı ve Arap ülkeler, Hamas ortadan kaldırılırsa, Gazze’nin yönetiminin Filistin Yönetimi’ne devredilmesini öneriyor. İsrail’in tavrı tahmin edilebilir ama kimsenin Filistin Yönetimi’nin kapasitesi buna yeter mi sorusuna verecek bir cevabı yok maalesef.

Başka bir sorun da, son tanıma vaatlerinin koşullu olması. AB gibi bloklar içinde de tam bir birlik yok; Almanya, Avusturya ve Macaristan gibi ülkeler İsrail’i kızdıracak adımlar atma konusunda çekingen. Bu durum, Hollanda Dışişleri Bakanı’nın Temmuz 2025’te, hükümette Gazze’ye karşı daha sert yaptırımlar için destek bulamayınca istifa etmesiyle ortaya çıkmıştı. Yani Batı’da birlik kırılgan ve İsrail, dost olduğu başkentlerle görüşerek bu cephede bölünme yaratmaya çalışabilir.

https://fikirturu.com/jeo-politika/filistinin-sisifos-barisi-hudeyni-taali/

 

  • İSRAİL-BATI-MEDYA İLİŞKİSİ - TUĞÇE ERSOY CEYLAN

İsrail’in 7 Ekim sonrası medya performansını anlamak için hasbara kavramı kritik öneme sahiptir. İbranice’de “açıklama, tanıtım” anlamına gelen hasbara, İsrail’in uluslararası kamuoyuna yönelik resmi iletişim stratejisini ifade eder. Ancak hasbara, yalnızca resmî açıklamalardan ibaret değildir; dışişleri bakanlığı, uluslararası elçilikler, diaspora toplulukları ve dijital gönüllü ağlar aracılığıyla yürütülen koordineli bir algı yönetimi pratiğidir. Temel amacı, İsrail’in güvenlik politikalarını meşrulaştırmak, eleştirileri bertaraf etmek ve Filistinlilere yönelik şiddeti “kaçınılmaz bir güvenlik önlemi” olarak sunmaktır.

7 Ekim sonrası süreçte hasbara stratejisinin, medya manipülasyonunun iki ana eksenini güçlendirdiği görülmektedir. Bunlardan ilki güvenlik ve küresel tehdit çerçevesidir. Saldırılar, Batı medyasında İsrail’in güvenliği ile Batılı değerlerin tehdit altında olduğu anlatısı üzerinden çerçevelenmiştir. Hasbaraya düşense bu çerçeveyi destekleyerek “İsrail, Batı dünyasının ileri karakolu” söylemini pekiştirmek oldu. Böylece saldırı, yalnızca bölgesel değil, küresel bir güvenlik krizinin parçası gibi sunuldu. Diğer eksen ise orantılılık ve meşruiyet algısıdır. Gazze’deki sivil kayıplara rağmen Batı medyasında İsrail’in askeri operasyonları genellikle orantılılık tartışmasına çekildi. Hasbara burada yalnızca savaşın değil, savaşın etik ve hukuki meşruiyetinin de medya üzerinden inşa edilmesini sağladı. Bu hem haber dilini hem de izleyicinin algısını doğrudan etkileyen bir stratejiydi. Öte yandan hasbara yukarıda değinilen epistemik eşitsizlik yaratma işlevini de gördü. İsrail kaynaklı bilgiler “güvenilir” olarak aktarılırken Filistinli kurumların aktarımları çoğu zaman “doğrulanmamış” ya da “propaganda” etiketiyle sunuldu. Bu strateji, sadece bilgi akışını değil, hangi anlatının meşru kabul edileceğini de şekillendirdi.

Dijital medya çağında hasbara, klasik medyayı aşarak sosyal medya ağları üzerinden de yürütülmektedir. 7 Ekim sonrası süreçte YouTube, Twitter, TikTok gibi platformlarda gönüllü hesaplar aracılığıyla İsrail’in güvenlik merkezli anlatısı sürekli dolaşıma sokuldu; sahadan gelen bağımsız görüntüler ve Filistinli sivil ölümler ise çoğu zaman arka plana itilerek hegemonik anlatı güçlendirildi. Bu durum, hasbarayı yalnızca bir iletişim stratejisi olmaktan öteye taşıyarak çok katmanlı bir medya manipülasyonu aracına dönüştürmüştür.

Sonuç olarak, hasbara 7 Ekim sonrası süreçte medyada İsrail’in anlatısının merkezileştirilmesinde kilit bir rol oynadı. Medya çerçevelemesi ve dezenformasyon uygulamaları ile birlikte, uluslararası kamuoyunun algısı hem duygu hem de bilgi düzeyinde şekillendirildi; böylece İsrail’in operasyonlarının meşruiyeti medyada inşa edildi ve pekiştirildi.

Tamamı :https://www.turkiyearastirmalari.org/2025/09/18/yayinlar/analiz/israil-bati-medya-iliskisi/

 

  • SİYONİZM, MİLLİYETÇİLİK VE YAHUDİLER / MISIR’DA BİR AZINLIĞIN İZLERİ - ZEYNEP KARATAŞ

Yirminci yüzyılın ortalarında on binleri bulan Mısır Yahudi cemaati mensuplarının sayısı, özellikle 1948, 1956 ve 1967 savaşları sonrası kitlesel göçlerle büyük ölçüde azalmıştır. Günümüzde Mısır’da yaşayan Yahudilerin sayısının 10’un altında olduğu tahmin edilmektedir.Kahire’deki Haret el-Yahud (Yahudiler Mahallesi) ve İskenderiye’deki birkaç sinagog fiziksel olarak varlığını sürdürse de aktif cemaat hayatı büyük ölçüde sona ermiştir. 2010’lu yıllardan itibaren Mısır devleti, kültürel miras politikaları kapsamında bazı sinagogları restore ettirmiştir. Örneğin, Kahire’deki 14. yüzyıldan kalma Eliyahu Hanavi Sinagogu 2020 yılında devlet destekli olarak yeniden açılmış ve bu adım kamuoyuna “hoşgörü mesajı” şeklinde sunulmuştur. Bununla birlikte, bu restorasyonlar çoğunlukla sembolik düzeyde kalmakta; Yahudi dini pratiklerinin kamusal ve gündelik hayata dönüşü söz konusu olmamaktadır. Mısırlı Yahudilerin torunları günümüzde daha çok Fransa, ABD ve İsrail’de yaşamakta; Mısır’la olan ilişkileri nostaljik hafıza, kültürel miras ve aidiyet ikilemi çerçevesinde şekillenmektedir.Bu nedenle, günümüz Mısır’ında Yahudi varlığı daha çok arşivsel, turistik ve sembolik bir düzlemde mevcudiyetini sürdürmektedir.

Tamamı :https://www.turkiyearastirmalari.org/2025/09/20/yayinlar/analiz/siyonizm-milliyetcilik-ve-yahudiler/

 

  • Adelina Sfishta@AdelinaSfishta

Sparta...

Yunan yarım adasının en güneyindeki "Şehir Devlet".

Cunta'nın yönetimindeki kölelerin gaddarca çalıştırıldığı "military state"

Nereden çıktı?

Netanyahu; İsrail'e bir vizyon biçti..

"Sparta vizyonu"

Nedir?

Dışarı ile bağlarını kopartmış bir ekonomi yaratmak.

"Otarşik Ekonomi"👇

"Para biriminin konvertibileteden çekilmesi, iç üretime dayanan iç tüketim, dış rekabete maruz olmayan üretim platformları, başkalarının üstün teknolojilerinden yararlanmama, küresel iletişimden kopma vb."

Ekonomik açıdan Dünyadan bu kopuş, mental olarak da Dünyadan kopuşu getirecektir.

Ülkeyi, küresel toplumsal eğilimlere, gelişmelere kapatmak.

Yani?

Cunta vari bir yönetim. Askerin hakim olduğu (tıpkı militar sparta gibi), özgürlük ve demokrasileri reddetmiş bir yönetim biçimi.

Netanyahu neden diyor bunu?

Avrupa, bazı silah satışlarını, bazı yatırım ve ortak projeler, bazı politik ilişkileri askıya alıyor da ondan.

Otokrat kişilikler, kendini düzeltmeye, siyaset ve dış politikasını gözden geçirmeye değil, kendini izole etmeye, duvarlar örmeye ve ötekileri kötülemeye yönelir..Tıpkı Netanyahu'nun tercihi gibi.

Bu eğilim, bütün otokratların karakteristik özelliğidir.

Siz sanırsınız ki, bu bir "milli gururdur" ve bu adamlar kahramandır..

https://x.com/AdelinaSfishta/status/1968262456444096572

 

  • Gabi Behiri@gbehiri

Israel 7 Ekim'e kadar Filistin sorununu çözmeyi hep, böl, parçala, güçsüz bırak doktrini ile çözmeye çalıştı. Para karşılığı sessizliği tercih etti. Arada sırada Gazze'de savaşa girdi. Batı Şeria'da yerleşimlerini artırarak oradaki Filistinlilerin bir anda sihirle kaybolmasını umdu.

Daha sonra 7 Ekim oldu. Netanyahu ve benzerlerinin çözümü işe yaramadı, Israel tarihinin en büyük katliamına şahit oldu, vatandaşlarını koruyamadı(hala koruyamıyor).

7 Ekim sonrası da intikam duygusuyla fırsat bu fırsat diyerek Gazze'de Hamas'ı ve onu destekleyenleri yok etmeye and içti. Elinden geleni ardına koymadı. Dünya bizim yanımızda biz haklıyız dedi. Gazze'de 60,000 kişi öldü diyenlere abartmayın o kadar da değildir, zaten yarısı terörist yarısı da onların destekçisi, hak ediyorlar dedi. Hala da böyle diyor.

Sonuç: Bugün Gazze'den hala Israel'e roket geliyor. Israel'in dost diye adlandırdığı ülkeler bir bir Filistin Devleti'ni tanıyor.

Israel'de siyasetçiler şok içerisinde "Aman Allah'ım bunu nasıl yaparlar, Antisemitler, Neonaziler" falan diyorlar.

Herkesi kendileri gibi aptal sanıyorlar.

Hala cevap olarak Batı Şeria'yı ilhak edelim diyorlar.

Filistin Devleti'nin çok uzun zaman evvel Israel'in de desteğiyle kurulması gerekiyordu.

Şimdi bunu yazdığım için bazıları 7 Ekim'de ne olduğunu görmedin mi hala nasıl onlara devlet verelim diyorsun diyecektir.

Benim anlamadığım da şu: Hangi savaş karşı taraftaki tüm insanların ölmesiyle bitebilir? Bu nasıl mümkün? Holokost'ta bile 6 Milyon Yahudi katledildi yine de Yahudiler yok olmadılar.

Filistin Devleti 7 Ekim'den dolayı Hamas'a verilen bir ödül değil, 7 Ekim'in olmasının sebebi.

Barışla çözülmeyen her şey bir şekilde zorla da olsa çözülmeye mahkum.

Filistinliler devlet kuramadı falan bunlar da Israellilerin kendilerini kandırmak için kullandıkları bahanelerden sadece biri.

Israel ve Filistin sorunu için başka çözüm mümkündü. İki tarafın manyakları durumu bu hale getirdi.

İki tarafın manyaklarının gidip, akl-ı selimin galip gelmesini dilemekten başka çare yok. Yoksa ağlamaya çok devam ederiz.

https://x.com/gbehiri/status/1969767797241581850

 

  • Emrah Erken 🔥🎺@AtticusJazz

İrlanda, İspanya ve Hollanda, İsrail'in katılması halinde bir sonraki Eurovision Şarkı Yarışması'nı boykot etmek istiyor.

Seyircilerin oylamalarında İrlanda İsrail'e 10 puan, İspanya 12 puan, Hollanda ise 12 puan verdi.

Avrupa'daki kamu televizyon yayıncıları her ülkedeki toplumu yansıtmıyor.

Bunlar sol görüşlü radikal, cihat yanlısı ve anti-Semitik kendini öven kişiler tarafından yönetiliyor, kendi halklarından tamamen kopmuş durumdalar ve yalnızca kendi sol görüşlü radikal, cihat yanlısı ve anti-Semitik balonlarına hizmet ediyorlar.

Dolayısıyla eğer ülkenizdeki kamusal medyada bir sorun olduğunu düşünüyorsanız, çoğu Avrupalı gibi siz de aynı durumdasınız demektir.

https://x.com/AtticusJazz/status/1966642719260110987

 

  • ALMANYA'DA BİR DÜKKANDAKİ YAHUDİ KARŞITI NOT TEPKİLERE YOL AÇTI

https://tr.euronews.com/2025/09/18/almanyada-yahudilerin-bir-dukkana-alinmamasi-tepkilere-yol-acti

 

  • ALMANYA’DA TARİHİ YARALAR AÇILDI: KİTAPÇIDAN TEPKİ ÇEKEN TABELA

Nazi döneminde vitrinlerde sıkça “Juden unerwünscht” (Yahudiler istenmiyor), “Juden sind hier nicht willkommen” (Yahudiler burada hoş karşılanmaz) ya da doğrudan “Juden verboten” (Yahudiler yasak) yazılı tabelalar bulunurdu. Restoranlar, kafeler, otellerde Yahudilerin oturmasına veya hizmet almasına izin verilmezdi.

https://www.odatv.com/guncel/almanyada-tarihi-yaralar-acildi-kitapcidan-tepki-ceken-tabela-120115867

 

  • 6-7 EYLÜL SERGİSİ’NE YAPILAN SALDIRI KENDİSİNİ NASIL DEŞİFRE ETTİ? – KORHAN GÜMÜŞ

Pogromun 50. yılında (2005) hazırlanan serginin de saldırıya uğraması felaketin nasıl örgütlendiğini aydınlatan bir işaret fişeği gibiydi. Sergilenen vahşetin yanında sergileyenin de saldırıya uğraması ve tahribiyle olayın kendisini bir ifşaya dönüştürmüştü.

Sergi hazırlık ekibinden kişilere gönderilen ölüm tehditleri ve sonrasında gerçekleşen saldırı olayın arka planını deşifre etmiş oldu. Şiddetin kaynağını arayanlar, onun nasıl bir ilişki içinde gerçekleştiğini gözleriyle gördüler.

Gerçekleşen saldırı devlet-sivil toplum ilişkisini ifşa eden bir özellikteydi. Yani ideolojilerin, yapıların içindeki toplulukların kendi iradeleri ile yaptıklarının, söyledikleri ve niyetlendiklerinden farklı olanı, karanlıkta kalanı ortaya koyma hali.

Pogrom tekil bir olay değildi. Bu felaket yalnızca bir takım karanlık güçler tarafından planlanmadı. Saldırganlar söylendiği gibi bir takım nedenlerle infiale gelmiş halk kitleleri değildi. Bu olayın öncesinde ve sonrasında da tekrarlandığına göre.

Soru şuydu: Bu vahşeti, öfkeyi, hıncı örgütleyen neydi?

Kimileri yaşanan vahşeti belli bir etnisitenin ya da dinsel inancın özellikleri olarak yorumlamaya yatkın olabilirler.  Ancak görüntüyü okumak yeterli değil.

https://tr.euronews.com/2025/09/18/almanyada-yahudilerin-bir-dukkana-alinmamasi-tepkilere-yol-acti

Tamamı : https://www.yeniarayis.com/yazi/6-7-eylul-sergisine-yapilan-saldiri-kendisini-nasil-desifre-etti-11767

 

  • Süleyman AYDEMİR@aydemirslyman

İstanbul’da basılan ilk kitabı görmüş müydünüz?

Yıl 1493. 

İstanbul’da 2. Beyazıt’ın saltanat yıllarında İspanya’dan kaçan Musevilerce basılan tek İstanbul incanabulum’u.

https://x.com/aydemirslyman/status/1968352304664555746

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün