Geçen sezon sonunun müthiş etkileyici iki prömiyeri

Geçtiğimiz yazın başlarında ön izleme niteliğinde birer prömiyerde izlediğim, yeni sezonda çok ses getirecek iki çok çarpıcı oyundan söz edeceğim.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
25 Eylül 2025 Perşembe

TiyatroİN’in yeni oyunu  

‘Elma, Labrador, Çimen’  

“İnsan anılardan oluşuyor ama tutunmayı seçtiği anılar da bayağı tuhaf.”

İngiliz yazar ve oyuncu, kurucularından olduğu Off the Middle tiyatro topluluğunun Genel Sanat Yönetmeni Matthew Seager, İngiltere ve dışında çok sayıda oyunda rol almış; yazıp oynadığı, 2017’de The Hope Theatre’da sahnelenen ilk oyunu ‘In Other Words’, seyirciler ve eleştirmenlerce çok beğenilmiş, 2023’te Fransa’da sahnelendiğinde En İyi Oyun dahil dört Molière Ödülü kazanmış.

Tiyatroİn 12 yılına çevirisini Zeynep Anacan’ın yaptığı bu oyunla giriyor. Yapımın ‘Bir Başka Deyiş’ ya da ‘Bir Başka Anlatım’ olabilecek özgün adı yerine seçilen, ilk bakışta anlamsız görülebilecek ‘Elma, Labrador, Çimen’, oyun geliştikçe çok daha derinlik ve anlam kazanan bir isim.

İki kişilik oyun neredeyse boş bir sahnede, seyirciyi sol geride koltuğa oturan bir adamla (Engin Hepileri) karşı karşıya bırakan uzun ve hareketsiz sekansla başlıyor. Adam nefes alıyor, canlı, ama, tepkisiz, sanki yaşayan bir ölü, sadece nefes alan bir bitki. Kadın (Nergis Öztürk) giriyor, adama yaklaşıyor, anlamsız çığlık çığlığa bir tepkiyle karşılaşıyor. Koşturarak müziğin sesini açıyor. Bitki-adam rahatlıyor…

Zaman geriye sarılıyor ve ikili yarım yüzyıllık hikâyelerini yeniden anlatmaya başlıyor; dinlememiz için can attıkları, Alzheimer hastalığıyla mücadeleye, müziğe, anılara ve birbirlerine duydukları aşka dair her şeye rağmen umut dolu hikâyelerini...

Moda Sahnesi kurucularından, kuşağının en yetenekli oyuncularından Onur Ünsal kariyerini Moda Sahnesinde, oyuncu, çevirmen ve yönetmen olarak sürdürüyor. 2022’deki başarılı ilk yönetmenlik denemesi ‘Anne’nin ardından Tiyatroİn ile çok verimli birkaç ortak çalışmaya girişmiş. Hem çevirisini yaptığı hem de rol aldığı, Engin Hepileri’nin yönettiği, ‘Kim Bu Ben’in ardından, Hepileri’yi ‘Anne’den sonra rol aldığı Elma, Labrador, Çimen’de yönetiyor.

Oyunculuktan gelme yönetmenlerin çoğu gibi Ünsal’ın oyuncu yönetimi kusursuz. Üstelik bu kez elinde emsalsiz bir malzeme var: ‘Oda ve Adam’ın ve yıllarca sürdürdükleri ‘Akciğer’in ardından üçüncü kez bir araya gelen Engin Hepileri ve Nergis Öztürk birbirini müthiş tamamlayan benzersiz bir ikili.

Ünsal’ın sahnelemesinin asıl büyük başarısıysa anlatıya getirdiği özgün ismine layık “bir başka deyiş”. En ufak ayrıntısına kadar Alzheimer felaketini yansıtıyor, sadece anıların değil, kaybolan anılarla beraber benliğin de yitirilişini ustalıkla hissettiriyor. Ama en baştaki sekansla nasıl sonuçlanacağını belleğimize kazımış da olsa Ünsal, benzersiz bir aşk hikâyesi izlediğimizi, en umutsuz durumda bile umudun var olabileceğini hiç unutturmuyor, hep hatırlatıyor.

Gerek oyunda, gerek gerçek yaşamda demans ya da Alzheimer hastalarının müziğe beklenmedik tepkiler verdiği, neredeyse katatonik durumda birinin bile bir ezgiyi bir şekilde anımsadığı görülmüş. Bu sebeple oyunun son derece başarılı müzik tasarımını Kenan Doğulu’nun üstlenmesinin, Ünsal’ın “başka deyişine”, “başka anlatımına” katkısı büyük.

Anlatılması değil izlenmesi nefes kesici 75 dakikalık bu sarsıcı oyun sezonun en ses getirecek işlerinden biri olmaya aday. Oyun sonrası ekiple konuşurken en deneyimli izleyicinin bile bu süreyi aşsa zor tahammül edeceğini belirttiğimde Engin, büyük samimiyetle bunun kendileri için de geçerli olduğunu söyledi.

Sezonun olmazsa olmazı. Mutlaka izlenmeli. 25 Eylül Moda Sahnesi, 27 Eylül ve 30 Ekim Fişekhane, 13 Ekim Paribu Art ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde.

‘masalların tersten anlatıldığı ülkede…’

 ‘Zâkir’

 

 

“Çalıp söylemek iyileştirir mi yaraları? / İyileştirmez, gösterir.

Yaralar ortada bunları kim görmez ki?

Yaralanmayan görmez yarayı da yaralayanı da…”

Ahmet Sami Özbudak’ın gerçek bir yaşam öyküsünden esinlenen son derece etkileyici metni ‘Zâkir’, Alevi-Bektaşi geleneği içinde yetişen Ali Ilgaz’ın yaşadıkları üzerinden katılımcıları sazın, sözün ve bedenlerin dans ettiği şiirsel bir yolculuğa çıkaran, bellek, inanç, direniş konularına odaklanırken Türkiye’nin 1990’lardan günümüze sosyal ve siyasi atmosferini başarıyla irdeleyen sağlam bir çalışma. 

Mistik İslâm’da ‘Zâkir’, sürekli beyninde ve yüreğinde hissederek Allah’ın adını anan, zikreden kişidir. Alevi-Bektaşi geleneğinde, Cem ibadeti içerisinde deyişleri saz eşliğinde söyleyen, kuşaktan kuşağa sözlü aktarma yoluyla yetişen ozanlar da ‘Zâkir’ olarak anılır.

Alevi dergâhından çıkan Ali Ilgaz ile Bedrettin’i, sazla, sözle deyişle yetiştirmiş Dede, sazın tellerine kalpleriyle dokunurken dinleyenin de yüreğine ulaşan bu iki çocuğun mutlaka Zâkir olmalarına büyük çaba göstermiş. Ancak, yaşamla ve kurulu düzenle savaşarak, kimi zaman birbiriyle tatlı tatlı didişerek büyüyen iki can dostun yolları zamanla birbirinden ayrılmış, Ali Ilgaz devrimcilere katılırken Bedrettin polis olmuş.

Devrimci misyonu ile, çatışmalarda tanıştığı Buket’e aşkı arasında çelişkiler yaşayan Ali Ilgaz nihayet sevgilisiyle olası bir gelecek düşünme aşamasına ulaşıyor. Ancak önce ‘masalların tersten anlatıldığı ülkede’ki görevini tamamlaması gerekiyor…

Anlatı kronolojiyi kırmaktan çekinmeyerek kimi zaman geçmişe, kimi zaman günümüze gidip geliyor. Belleğin gidiş gelişlerinde politik baskılar, işkenceler, gençlik çatışmaları, Sivas katliamı, Gezi olayları da karşımıza çıkıyor.

Tüm bu katı gerçekleri dengelercesine “bin yıl önce Anadolu'ya bir güvercinin kanatları altında insanı insana nakşetmeye, kanı toprağa salan açgözlülüğe set olmaya” gelmiş olan Hacı Bektaş Velî, Ali Ilgazların evindeki bir çerçevenin içinde masalsı bir eren olarak oyuna katılıyor. Hayali arkadaşları Charlie Chaplin’le bu Masalsı Eren, izleyiciyi Ali Ilgaz’ın hayatındaki kırılma anlarına götürüyor ve her koşulda umuda tutunma çabalarını simgeliyorlar…

Ahmet Sami Özbudak, uluslararası ödüllü ilk oyunu ‘İz’den günümüze, birbirinden başarılı metinler yazmış, aldığı çok sayıda ödülü fazlasıyla hak etmiş çok değerli bir yazarımız. Hemen her ayrıntısını yaşamış olduğumuz, maalesef her aşamasını bildiğimiz böylesine bir öyküye getirdiği alışılmadık ve özel anlatım biçemiyle ‘Zâkir’ kanımca kaleme aldığı en iyi metinlerinden biri.

Yolcu Tiyatro’nun yeni yapımı olarak sahneye koyan Ersin Umut Güler, metnin soyut-somut biçemini daha da doruklara taşıyor. Cihan Aşar’ın dekor, Yasin Gültepe’nin ışık ve Özlem Kaya’nın kostüm tasarımlarıyla Zâkirlerin öyküsünü hem gerçekçi hem şiirsel / masalsı boyutlarını yansıtan, stilize, gerçeküstü ve yalın bir dekorda anlatıyor. Oyunun müzik direktörlüğünü de üstlenerek sahnede saz çalıp şarkı söyleyen Ali Seçkiner Alıcı, Dede, Bedrettin, Burak ve Masalsı Eren’i ustalıkla ayrı ayrı var ederek yorumluyor. Ersin Umut Güler ise, doğal oyunculuğu, etkileyici kusursuz beden kullanımıyla, sesi, sözü ve danslarıyla fiilen dönüştüğü Ali Ilgaz’ı olağanüstü bir inandırıcılıkla yorumluyor. Karakterine öylesine bir yaşanmışlık katıyor ki, hiç ilk oyun gibi durmayan, son derece olgunlaşmış, oturmuş sahnelemenin ardından Sami’nin Ali Ilgaz’ı özellikle onun için yazıp yazmadığını sordum. Metnin henüz tanışmadıkları bir dönemde yazıldığını öğrendiğimde Umut’un benzersiz sahiciliğinden daha da etkilendim.

Dış göz olarak önemli bir görev üstlenen yardımcı yönetmenler Emre Can Sancar ile Sinan Akcan’ı ve hareket tasarımını yapan Utku Demirkaya’yı da unutmayalım.

Sonuç olarak ‘Zâkir’ çok güzel bir metnin, usta işi oynanmış, etkileyici şiirselliğinden ve masalsılığından bir nebze bile ödün vermeksizin gerçekçi olabilmiş çok başarılı bir yorumu. Uzun zamandır sesin, sözün, öykünün ve müziğin bu derece etkileyici birlikteliğini, böylesine iç içe geçmişliğini izlediğimi anımsamıyorum.

Mutlaka izleyin derim. 12 Ekim Kozyatağı Kültür Merkezi ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün