Yüzyılımızın yeni oluşumlarından biri de dijital ya da sanal para olarak da anılan kripto para birimlerinin yasal olarak dijital varlık alım-satım platformlarında alınıp satılabilmesidir. Türkiye’de bu işlemlerde faaliyet gösteren kuruluşların önde gelenlerinden Paribu, kripto para platformu olarak uzun süredir faaliyet gösteriyor.
Kişisel olarak, yasal bile olsa, her türlü borsa işlemini bir tür kumar olarak gördüğümden, faaliyetleri ilgi ve bilgi alanımın dışında kalıyor ama, son yıllarda Paribu’nun sanatla ciddi olarak ilgilenmesini dikkat çekici buluyorum.
Türkiye’nin en büyük sinema zinciri CGV Mars Cinema Group’la sponsorluk sözleşmesinin ardından grubun 700 küsur sinema salonu Paribu Cineverse adıyla işletilmeye başlandı. Kültür sanattaki yaklaşımının yansıması olarak Paribu Art Memory adıyla, dijital, konvansiyonel ve NFT eserlerin iç içe konumlandırıldığı çağdaş sanat eserlerinden oluşan hibrit bir koleksiyon oluşturulmasına girişildi.
Birçok festivali ana sponsor ve/veya tema sponsoru olarak desteklemeyi sürdüren Paribu son dönemde özellikle tiyatroya aktif destek veriyor. Başta Moda Sahnesi, birçok bağımsız tiyatroya sponsorluk yapan kuruluş son olarak, gerek İKSV gibi kurumsal, gerek bireysel bağımsız tiyatrolara mekân desteği de vermek amacıyla, Kadıköy Söğütlüçeşme Marmaray istasyonu ve Hızlı Tren Terminal kompleksinde sahne ve kültür sanat merkezi Paribu Art’ı gerçekleştirdi.
Paribu Art çok yönlü etkinliklere ev sahipliği yapabilecek şekilde tasarlanmış üç farklı alanıyla, sanatın teknolojiyle buluştuğu, disiplinler arası üretimi odağına alan, sanatın erişimini genişleten ve etkileşimi çoğaltan yeni nesil bir yaratım alanı. 1200 kişi kapasiteli çok amaçlı Ana Sahne, ileri teknoloji ses, ışık ve video sistemleriyle konserlerden, lansmanlara, özel gösterimlerden uluslararası prodüksiyonlara uzanan geniş bir yelpazede yaratıcı deneyimlere olanak tanıyor. Yan Sahne, 300 kişi kapasiteli esnek yapısıyla alternatif üretimler, sergiler ve yaratıcı buluşmalara ortam oluşturuyor. Gün ışığı alan mimarisi ve 450 metrekarelik alanıyla Fuaye, lansmanlardan ödül törenlerine uzanan etkinlikler için şık bir atmosfer ve konforlu bir ortam sağlıyor.
Bu mekânı ilk kez açılış oyununda, yeni oyunuyla üçüncü kez İstanbul’a gelen, çağcıl Yunan tiyatrosunun önde gelen yazar yönetmenlerinden Anestis Azas’ın ‘Ta Skylia / The Dogs / Köpekler’ oyunu ile keşfettim.
Paribu Art’ın açılış oyunu
“Ta Skylia /The Dogs / Köpekler”
Yunan Ulusal Tiyatrosu 1. Deneysel Sahnesi’nin direktörü, 1978 Selanik doğumlu Anestis Azas, doğduğu kentte başladığı tiyatro eğitimini Berlin’de sürdürmüş. 2008’den bu yana Yunanistan ve Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın dört bir yanında hem klasikler hem de çağdaş metinler yönetmiş.
Azas, 2015’den beri, 1981’de Wuppertal’da Yunanlı bir göçmen ailede doğan, Atina ve Berlin’de çalışan dramaturg, oyuncu, yazar Prodromos Tsinikoris’le araştırmaları, metni ve yönetmenliği birlikte üstlendikleri, ortak belgesel tiyatro çalışmaları yapıyor. Bunların altıncısı “Clean City / Temiz Şehir”, 23. İstanbul Tiyatro Festivali’nin çok beğenilen oyunlarındandı.
“Temiz Şehir”in ardından Azas, Gerasimos Bekas ve Mihalis Pitidis ile birlikte yazdığı, tek başına tasarlayıp yönettiği teatral sözde-belgesel “The Republic of Baklava / Baklava Cumhuriyeti” ile 27. İstanbul Tiyatro Festivali’ne gelmişti. Bir arada yaşamayı siyasallaştıran yapay çatışmaları ve mitleri sorgulayan, önyargılara meydan okuyan bu gerçeküstücü oyun eleştirmenlere göre toplumsal-siyasi tiyatronun ve yeni nesil Yunan tiyatrosunun gideceği yönü gösteriyordu.
Festivalin en etkileyici yapımlarından “Baklava Cumhuriyeti”nden iki yıl sonra Anestis Azas, yine Gerasimos Bekas ve Mihalis Pitidis ile birlikte yazdığı ve tek başına tasarlayıp yönettiği “Ta Skylia / The Dogs / Köpekler”le İstanbul’a geliyor.
İlk kez 2024’te Atina Epidaurus Festivali’nde sahnelendiğinde büyük ilgi gören “Köpekler”, Azas’ın yaratıcı, kışkırtıcı, toplumsal sorunları iyice öne çıkaran benzersiz biçeminin yeni bir örneği. Belgesel tiyatroyu, Aristofanes biçemi hınzır yergi ve film noir estetiğiyle harmanlayarak, gerçekle kurmaca, haklılıkla başarısızlık, insanîyle hayvanî arasındaki bulanık sınırları keşfetmeye soyunan bir çalışma.
Öykünün merkezinde Yunanistan’ı şoka sokmuş olan gerçek bir olay, Twist adlı evcil bir köpeğin, Yunan kış turizminin önemli merkezlerinden Arahova köyünde gaddarca işkence edilerek öldürülmesi var.
Azas, olayı alışılmışın dışında bir dedektif öyküsüne dönüştürerek, “emekli” bir K9 polis köpeğiyle kankası Büyük İskender’den oluşan dedektif köpek ikilisini, bu gizemli cinayet vakasını çözmek ve gerçek suçluyu bulmak için, köyün ve vahşi doğanın köpekleriyle sahnede bir araya getiriyor. Bu siyasî-toplumsal alegoride, kayıtsız şartsız özverili sevginin, sadakatin ve dostluğun simgesi olan köpekler bu kez insanlara karşı birleşerek, zayıf olana karşı giderek artmakta olan toplumsal şiddetin hesabını soruyor: Gerçekte ne olmuştur? Katil ilk söylentilerdeki gibi bir insan mıdır? Yoksa olay sonrası düzenlenen resmi polis raporunda belirtildiği gibi bu evcil hayvan vahşi sokak köpekleri tarafından mı öldürülmüştür? Bu gerçeküstücü soruşturma gerçek yaşamdaki adli ve siyasi sistemlerin absürt tarafını yansıtırken, şiddet, adaletin kimin kararına bağlı olduğu, hesap verme zorunluluğu gibi konularda acil sorular soruyor.
Hayvanların dedektif, filozof ve aktivist rolü oynadığı bu yaratılmış dünyada Azas ve yazar ekibi, metnin belgesel temelini gerçek belgeler ve görüşmelerle güçlendiriyor, oyunun esin kaynaklarından Aristofanes’in “Kuşlar”ındaki yakıcı kara mizahı, trajik bir realizmle ustalıkla iç içe geçiriyor. Böylece “Köpekler” insan ya da hayvan, tüm savunmasız ve korunmasızların sistemin başarısızlığının kurbanı olabildiği toplumumuzun güçlü bir metaforuna dönüşüyor.
“Baklava Cumhuriyeti”nde, kumaca belgesel ile masalsı gerçekçiliği harmanlayarak fantezi ve fantastiğe göz kırpmış olan Anestis Azas bu kez, elindeki çok sağlam metne de güvenerek, gerçek ile gerçeküstünü, belgesel tiyatro yöntemlerinde ödün vermeksizin büyük ustalıkla iç içe geçiren daha deneysel bir anlatımı yeğliyor.
Dido Gogou’nun stilize Sahne Tasarımı, fondaki Arahova’nin bir fotoğrafı dışında, Paribu Art’ın geniş ve derin oyun alanının tamamına yayılmış değişik boyutta yarı sert şiltelerden oluşuyor. Oyuncular farklı şekilde yerleştirdikleri bu şiltelerle metnin çok sayıda mekânını var ediyorlar. Angelos Kontaxis’in çok başarılı Ses Tasarımı tüm repliklerin mekânın her tarafına ulaşmasını sağlarken canlı icra edilen Panayiotis Manouilidis’in müziklerini öne çıkarıyor. En önemlisi, Azas’ın kusursuz oyuncu yönetimi, bu belgesel tiyatro öğeleri, kara mizah ve güçlü oyunculuklarla örülü, hem düşündürücü hem de sürükleyici dinamik yapımı bir görsel işitsel şölene dönüştürüyor.
Vassilia Rozana tüm oyuncularına şort atlet ve spor ayakkabı giydiriyor; dört ayak koşuşturacakları için bir de eldivenleri var. Gitarist/ şarkıcı normal bir sahne kıyafeti giyiyor. Oyunun tüm karakterlerini canlandıran Yorgos Katsis, Elena Mavridou, Konstantinos Moraitis, Panayotis Manuilidis, Maria Petevi, Gary Salomon ve Cem Yiğit Üzümoğlu bir nefes alıp verme sürecinde insandan köpeğe, köpekten insana dönüşebiliyorlar.
Konstantinos Moraitis’in aylarca süren Hayvansal Beden Dili Eğitiminin ardından göz açıp kapayınca köpekleştiklerinde koşuşturmaları, koklaşıp oynaşmaları, işemeleri, d….meleri inanılmaz derecede doğal ve inandırıcı.
Zehirli bir şey yiyen Büyük İskender’in can çekişerek öldüğü sahne unutulacak gibi değil. Ama beni en çok etkileyen, ilk kez bir “şiddet eylemi” gerçekleştirdikten sonra bütün köpeklerin sahnenin önüne gelerek gözümüzün içine baktıkları, suçlayıcı bakışiarı karşısında insan olmaktan utandığımız o müthiş finali.
Böylesine önemli bir uluslararası yapım izlenimlerimi, Anestis Azas’ın “Baklava Cumhuriyeti”nden sonra ikinci kez birlikte çalıştığı, benimse sahneye çıktığı ilk günlerden beri izlediğim Cem Yiğit Üzümoğlu’dan söz etmeden bitiremem. Aslında son derece fraklı disiplinler olan tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu olarak aynı derecede başarılı bulduğum, otuzlu yaşlarının başındaki oyuncu kuşağının çok iyilerinden Üzümoğlu, siyasal toplumsal bilince sahip bir genç adam. 2025’te Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasına karşı protestolar sırasındaki alışveriş boykotunu desteklediği gerekçesiyle gözaltına alınmış; sonrasında adli kontrol ve yurt dışı yasağı ile serbest bırakılmış; yurt dışında Türk Tiyatrosunu başarıyla temsil etmesine rağmen oyunu bırakmak zorunda kalmış.
Bir yıl aradan sonra ilk kez, üç günlüğüne de olsa, özgün kadroya yeniden katılıyor. Tabii ki böylesine zorlu bir bedensel performansa yeniden dönebilmek için üç ay sıkı çalışmış. Dedektif ikilinin soruşturmada karşılaştığı çok sayıda köpeği, sadece beden dili ve oyunculuğuyla ayrıştırarak sadece insandan köpeğe değil, bir atlet değiştirerek köpekten köpeğe de geçiyor. Özellikle özgürlüğü simgelercesine atletini de çıkarıp canlandırdığı doğaya dönen görkemli Çoban köpeği çok etkileyici.
17 ve 18 Eylül tarihlerinde Paribu Art’ta. Fırsat bulursanız kaçırmayın derim.