Bu da geçer!

Canan NACAR Perspektif
17 Eylül 2025 Çarşamba

Kadim Şehir’in taş sokakları, sabahın ilk ışıklarıyla altına bulanmış gibiydi. Ufukta yükselen güneş, surların üzerinden gökyüzüne altın iplikler seriyor; kubbeler, kemerler ve dar sokaklar kutsal bir sırla ışıldıyordu. O sabah yalnızca taşlar değil, hava bile ilim kokuyordu. Krallığın dört bir yanında adaletin sesi duyuluyor, halk, bilgelik tahtında oturan Kral’ın hükmüyle huzur içinde yaşıyordu. Yalnızca halkı arasında değil, uzak diyarların pazarlarında, çöllerin kervan yollarında, deniz aşırı ülkelerin saraylarında bile saygıyla anılıyordu.

Halk ona ‘Bilge Kral’ diyordu. Söylenenlere göre kuşların cıvıltısını, hayvanların fısıltısını, rüzgarın en ince sırlarını anlayabiliyordu. Onun hükmüyle ülke adaletle yankılanıyor, yürekler huzur buluyordu.

Ama işte, en kudretli görünen kalplerde bile fırtınalar kopar. Ne zaman sevinci doruğa çıksa, içini bir gurur gölgesi yokluyor; ne zaman kederle sınansa, umudun kapıları kapanacak gibi oluyordu. O gün, sarayın sütunları altında, meclisin sessizliğini yaran bir iç çekişle dile getirdi özlemini:

“Bana öyle bir söz bulun ki… Neşeyle taşsam kibirden sakınayım, kederle yıkılsam umudumu kaybetmeyeyim. Bir söz ki, hayatın inişleriyle çıkışlarında bana terazinin dengede kalışını hatırlatsın.”

Mecliste taş kesilmiş bir sessizlik çöktü. Hiç kimse kolayına dilini kıpırdatamadı; çünkü kralın aradığı cevap, sıradan bir öğüt değil, çağları aşacak bir hakikatti. O sırada yaşlı bir bilge, ağır ve kararlı adımlarla öne çıktı. Gözlerinde zamanı aşmış bir sükunet vardı. Elindeki küçük parşömene tek bir cümle yazdı, mürekkebin kokusu havaya yayıldı. Ardından kısık ama sarsılmaz bir sesle dedi ki:

“Majesteleri… Aradığınız sır bu kelimelerde gizlidir.”

Parşömeni Kral’ın avucuna bıraktığında, şu söz yazılıydı:

“Gam Zeh Ya’avor. /Bu da geçer.”

O an sarayda yankılanan bu söz, yalnızca kulaklara değil, yüreklerin en derin yerine kazındı. Kral parşömene baktıkça hem zaferlerin parlaklığında hem de acıların karanlığında aynı dinginliği buldu. Tahtın üstünde de, yalnız gecelerde de artık biliyordu: Hiçbir mutluluk ebedi değildir; hiçbir keder de sonsuza dek sürmez.

Bilge Kral, bu sözün kudretini o an tam kavramasa da kalbinin derinliklerine kazıdı. Cümleyi altın bir yüzüğün üzerine nakşettirdi. Ve o günden sonra yüzüğü parmağında taşıdı.

Zafer günlerinde, halk onu alkışlarla selamladığında, şarkılarla yücelttiğinde… Kral gözünü yüzüğe indirir, “Bu da geçecek,” derdi. Ve sevinci kibirle değil, şükürle yaşardı.

En karanlık günlerde, kayıp ve isyanların haberleri geldiğinde, yüreği sızladığında yine yüzüğe bakardı. “Bu da geçecek,” derdi. Ve umudunu korurdu.

Bazen geceleri yalnız kaldığında, rüzgarın uğultusuyla konuşur gibi yüzüğünü parmağında çevirirdi. “Dünya bir nehir gibi akıyor,” diye düşünürdü. “Neşeyi de kederi de önünde sürükleyip götürüyor. Benim işim bu akışta adaleti ve hikmeti korumak.”

O yüzük, Bilge Kral’a kudret değil, denge verdi. Ona hatırlattı ki; hiçbir güç sonsuz, hiçbir acı ebedi değil.

Aradan binlerce yıl geçti. Kadim Şehir’in taşları defalarca yıkıldı, yeniden örüldü. Krallar geldi, krallar geçti. Yüzük toprak altında kaldı belki, ya da bir halk efsanesine dönüştü. Ama halkın dilinde hala o söz yankılanıyordu:

“Bu da geçer.”

Zaman, bir nehir gibi akmaya devam etti. Ne aşklar dayanabildi bu akışa ne tahtlar… Ne zaferler baki kaldı ne de hüsranlar. Fakat yüzüğü olmayan bizlere, o söz kaldı miras:
Sevinçte tevazu, kederde umut, kudrette hikmet...

Çünkü hayat, bir terazidir. Bir kefesinde sevinç, diğerinde keder… İnsan dengede kalmayı öğrendiğinde, asıl hükmü o zaman bulur. “Bu da geçer” sözü, yalnızca avutmaz; aydınlatır. Sadece teselli etmez; dönüştürür.

Her çağın içinde bir kral vardır; bazen bir liderde, bazen bir annede, bazen içimizde... Ve her kralın kendi yüzüğü, kendi sınavı vardır.

Ama bir gün, güneş son kez Kadim Şehir’in kubbelerine vurduğunda…
Zamanın rüzgarı yüz yılları önünde sürükleyip götürdüğünde…
Evren sessizliğe gömüldüğünde bile, bir fısıltı kalacak geriye:

“Bu da geçer.”

Belki gelir geçer, belki deler geçer ama er ya da geç geçer.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün