Oliver Hermatus'un 'Sesin Tarihi'nde müzik başrol oyuncuları arasında

Film, biri şarkıcı diğeri müzikolog iki erkeğin 60 yıla dayanan aşk öyküsünü anlatıyor. Hermatus eşcinselliği filmin ana teması yapmaktan kaçınmış. İkili arasındaki tutku ve pişmanlık dolu hayat öykülerine odaklanmış. Müzik ve aşkın iyileştirici gücünü anlatan, duygusal derinliği yüksek bir film.

Viktor APALAÇİ Sanat
17 Eylül 2025 Çarşamba

ROMANTİK QUEER DRAMASI

Güney Afrikalı yönetmen Oliver Hermanus’un ‘Sesin Tarihi / The History of Sound’u I. Dünya Savaşı sonrası Amerika’sında geçen konusuyla müzik ve aşkın iyileştirici gücünü anlatan, duygusal derinliği yüksek bir film. Maine kasabasında savaşın son yıllarında geçmiş bu romantik queer filmi 1917’de, Boston Konservatuarında Lionel ile David’in tanışmalarıyla başlıyor. İkilinin 1920’de halk şarkıları toplamak için çıktıkları yolculukta aralarında romantik bir bağ gelişir. Film, bir dargın bir barışık geçen bu ilişkinin 60 yıllık sürecini işliyor. Biri şarkıcı diğeri akademisyen bir müzikolog, iki genç erkeğin yollarını kader ayırınca finalde, uzun yıllar birbirlerinden haber almadan geçirdikleri dönemde yaşadıklarını öğreniyoruz.

Eleştirmenler filmi duygusallık ve estetik bir denge üzerinden yorumladı. Filmin güçlü müzikal partisyonu mizansene katkı verdi. Yavaş temposuna rağmen film sahnelerini güçlü bir duygu yoğunluğuyla, müzikal yapısıyla kuruyor. Samimi, içten, duygu yüklü diliyle film dokunaklı ve etkileyici olmayı başarıyor. Senaryo karakter derinliğini işlemede zorlansa da, bu minimalist film nostalji duygusunu izleyiciye geçirmeyi başarıyor. Folk müziğinin nostaljik duygusu, göz alıcı dönem tasarımı, sinematografisi ve görselliğiyle film atmosfer yaratmada geçer not alıyor. Ancak karakter tahlillerinin yetersizliği filmin romantik yapısına zarar veriyor. Oliver Hermanus’un filmografisinde görülen ‘ifade edilemeyen duygular’ temasının bu filmde de baskın olduğu görülüyor: Toplumsal baskı ve mahremiyet yüzünden iki karakter aralarındaki derin sevgiyi yaşayamıyorlar.

Boşa harcanmış iki ömür

1917’den 1980’lere uzanan bir zaman diliminde ilerleyen filmde, Lionel’in yaşlı haliyle geçmiş arasında köprü kuran anlatı, ‘umut, kayıp ve yalnızlıktan arta kalan bir yankı’ hissiyatı oluşturuyor. Hermanus, iki kahramanının yaşadığı gizli aşkı suskunluk sahneleri, boşluklarla anlatmayı tercih ediyor. Ancak gençlikten yaşlılığa geçiş üzerinden nostalji ve pişmanlık duygusunu izleyiciye geçirebiliyor. ‘The History of Sound’, romantizmi bir dönemin sesiyle harmanlarken duygusal ifadeyi sessizlik, doğal ses ve dönemin şarkıları aracılığıyla kuruyor. Yönetmen estetik olarak görkemli ama duygusal olarak mesafeli bir anlatımı tercih ediyor. Bu romantik drama filminin senaryosunu, Ben Shuttuck aynı adlı kısa öyküsüne dayanarak yazdı. Halk şarkıları kaydetmek üzere kırsalda çıktıkları yolculukta iki erkek arasında başlayan ilişki zamanla derinleşir. Film savaş sonrası travma, kimlik arayışı ve aşk gibi temaların hakkını verir.

Film bir barda piyano başında oturan Lionel’in kendisi gibi müzik öğrencisi David ile tanışmasıyla başlar. İlk görüşte başlayan aşk, David’in cepheye çağrılmasıyla sekteye uğrar. Ancak Hermanus eşcinselliği filmin ana teması yapmak istememiş. İkili arasındaki tutku ve pişmanlık dolu hayat öykülerine odaklanmayı tercih etmiş. Yalnız kalan Lionel baba evine, çiftliğe yardım etmek için döner. Bir yıl sonra babasını evde ölü bulur. 1924’te David’i Oxford’da kız arkadaşı Clarissa ile yeni bir hayata atılırken görürüz. Clarissa’nın ailesi ona çok iyi davranır. Annesinden ölümcül hastalığını bildiren bir mektup alınca Clarissa’yı terk edip, Oxford’daki hayatından köy hayatına döner. Annesi ölünce çiftliğe düzen getirmeye çalışır.

Lionel 20’li, 30’lu yaşlarda Avrupa’da başarı ve mutluluk dolu yeni bir hayat kurar, yeni aşklar yaşar. Ancak David ile geçirdiği kısa anıları hatırlar ve ilişkilerinin etkisini anlamaya çalışır. Sonunda yaşadığı bir tecrübe aralarındaki bağın ne derece kuvvetli olduğunu ortaya çıkarır. Yıllar sonra David’i aramaya koyulur. İzini bulunca David’in Belle ile evlendiğini, yıllar önce öldüğünü öğrenir. Dul kalan Belle’i görmeye gider. Belle’in yeni kocası Lionel’e soğuk davranır. Belle kendisini çok yalnız hissettiği için, Lionel’den kalmasını ister. Lionel’in kocasına yazdığı mektupları ölümünden sonra okuduğunu, David’in huzur dolu yaşadığı son dönemini anlatır. David’in intiharından sonra kendisini çok yalnız hissettiğini söyleyip, Lionel’e kocasına yazdığı mektup tomarını verir. Lionel boşa harcanmış iki hayat için hüzünlenir.

Bir queer aşkın gizli yankılarla sürdürülmesi, bireysel algının sınırlarının keşfi gibi tematik katmanları izleyiciye düşük sesle konuşan ama etkileyici bir deneyim sunuyor. ‘Sesin Tarihi’ kimsenin aklından geçenleri açıkça söylemediği eşcinsel bir aşk hikâyesi. Nedeni çok açık. 20. yüzyılın başlarında geçen konunun kahramanları New England’ın kibar, tutucu iki müzik öğrencisi. Savaşın yaralarını sarmaya çalışan, yoksulluğun kol gezdiği Amerika’da kimliklerini gizlemek zorunda kalan iki adamın yazgısında yollarının ayrılması yazılı. Film bu yönüyle James Ivory’nin E.M. Foster’ın romanından yaptığı ‘Maurice’ine (1987) benziyor. O filmde de birbirlerine âşık Cambridge’li iki okul arkadaşından biri toplumdaki yerini geri kazanmak için erkek sevgilisini terk edip evleniyordu.

Samimi, içten, duygu yüklü film

Senaryodaki karakter tahlillerine gelince… Gençlik dönemini Paul Mescal’in canlandırdığı, müzikal bir dahi olarak çizilen Lionel, içine kapanık, duygularını göstermekte zorlanan biridir. Yaşlılığını Chris Cooper’in canlandırdığı Lionel, geçmişin yankılarını anımsarken derin bir melankoli ve farkındalık hissi taşıyor. Filmin etkileyici finali bu fiziksel dönüşümle duygusal etkiyi doruğa çıkarıyor. Josh O’Connor’un canlandırdığı, Boston Konservatuarından gelen David, Lionel’in müzikal içgüdülerine daha akılcı ve dengeli bir tavır sergiliyor. Savaş sonrası psikolojik kırılganlık ve çekingenliği, romantizmin diğer yüzünü oluşturuyor. David’in Lionel üzerinde bıraktığı etki, hem öğretmen hem tutkulu bir sevgili olarak birleştirici bir güç sunuyor. Ancak bazı eleştirmenler senaryonun bu karakterleri yüzeysel çizmesini eleştirdi. 

Film, iki erkeğin boşa harcanmış meşakkatli hayat öyküsüne dayanan hüzünlü, imkânsız aşkını anlatıyor. Kalp kırıklıklarıyla bir ömür yaşayan, kaderin birbirlerinden ayrı düşürdüğü hikâyeyi, Oliver Hermanus mükemmel bir melodram olarak perdeye taşıyor. Değişik hayatlar süren, her ikisi de heteroseksüel evlilik yapan, birbirlerinden kopmalarına rağmen birbirlerini unutmayan iki eşcinselin öyküsü bana Guy de Maupassant’ın ‘Bir Yaşam / Une Vie’ romanını hatırlattı. Maupassant bu romanında ‘Hayat her şeye rağmen yaşanmaya değer’ dersini çıkarıyordu. Romanı 1958’de Alexandre Astruc, 60 yıl sonra Stéphane Brizé sinemaya uyarlamıştı. Pandemi ve oyuncuların program yoğunlukları nedeniyle birkaç kez ertelenen ‘Sesin Tarihi’ Şubat 24’te çekilmeye başlandı. New Jersey’nin etkileyici mekânları filmin atmosferini yansıtmak için tercih edildi.

Görüntü yönetmeni Alexander Dynan, dönemi atmosferle zenginleştiren görsel anlatımıyla öne çıkıyor. Sonbahar tonları, buzlu mavi gölgeler eşliğinde Dynan’ın kamerası Maine’in doğal ortamında durağan ve meditasyonla ilgili görüntülerle karakterlerin içsel dünyasına girmemize imkân tanıyor.

Orijinal folk şarkılarından, Oliver Coates’in bestelerinden beslenen müzik partisyonu mizansendeki kayıp, yas, hatıra temalarına hizmet ediyor. Her duygusal sahne öncesi / sırasında halk şarkıları dinlediğimiz filmde, baladlar pasif bir tema değil, anlatının duygusal omurgası durumunda. İngiliz rock grubu Joy Division’ın ‘Atmosphere’i gibi modern bir şarkının ani girişiyle filmin sakin atmosferi aniden kırılıyor. Film konusuyla Ang Lee’nin 2006’da üç Oscar kazanan ‘Brokeback Dağı / Brokeback Mountain’ western’ini akla getiriyor.             

Film, queer aşk hikâyeleri klişelerinden uzak, duygusal gerçekçilikle ele alınmış. Paul Mescal (Aftersun, Normal People Without Ever Knowing Each Other) - Josh O’Connor (Challengers) ikilisinin ivmeli, içe dönük performansları, özellikle İrlandalı Paul Mescal’in müzikal yeteneği ve karakterlerin içsel dünyasını yansıtmadaki başarısı övgüye değer. ‘The Crown’da Prens Charles’a hayat veren aktör Josh O’Connor oyuncu kadrosunun başarısına katkı veriyor.

1983 Güney Afrika doğumlu yönetmen, senaryo yazarı, yapımcı Oliver Hermanus, Venedik Film Festivali’nin müdavimlerinden. Hermanus, ‘Skoonheid’ (2011), ‘Moffie’ (2019), ‘Shirley Adams’ (2009) ve Cannes’ın Belirli Bir Bakış Bölümünde Queer Palmiye Ödülü’nü kazanan ‘Beauty’den sonra altıncı uzun metrajlı filmi ‘Suyun Sesi’ni yaptı.      

“THE HISTORY OF SOUND”

Yön: Oliver Hermanus

Sen: Ben Shattuck

Gör: Alexander Dynan

Kur: Chris Wyatt

Oyn: Paul Mescal - Josh O’Connor - Chris Cooper - Molly Price - Raphael Sbarge - Swanny Samparo - Hadley Robinson

Etiketler:

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün