Bu yazı kaleme alınıyorken Avrupa Basketbol Şampiyonası Eurobasket´in çeyrek final aşamasındayız. Bu turnuvadan şimdiden çıkarılacak dersler birikti bile. Bunun en temel olanı, benim tahminlerimle asla ve asla kuyuya inilmemesi gerektiği herhalde.
Eurobasket’te çeyrek final aşamasına geldiğimiz günlerde, benim tahminlerimle asla kuyuya inilmemesi gerektiğini öğrendim. Ancak kendimi savunmam gerekirse, kimse bu turnuvadaki sürprizleri öngöremezdi. Turnuvada başat denilen her takım, son 16 turunda ya elendi ya da elenmenin eşiğine geldi. Sırbistan, genç çekirdeğiyle Finlandiya’nın üçlük yağmurundan kaçamazken, Fransa da Gürcistan’ın fiziksel oyununa karşılık veremedi. Bunun yanında grup aşamasını kasıp kavuran milli takımımız bile İsveç’i son dakikalarda yenmeyi başardı. Turnuvada ayakta kalanlar arasında favori gösterilen Almanya ise zayıf rakibi Portekiz’i rahat geçmiş gibi görünse de aslında zorlandı diyebiliriz.
Anlaşılan o ki Avrupa’nın son 16 takımı arasındaki aralık iyice kapanmış. Her takım belli başlı bir düzen içinde oynamayı başarırken, ya devşirme bir Amerikalıyla ya da Amerikan Kolej Ligi’ne gönderdiği oyuncularla kalitesini artırmış durumda. Az önce adı geçen Finlandiya, bu üçünü bir araya getirerek Sırbistan gibi bir ekolü devirmeyi başardı. Hele ki kazanma beklentisi olmayan takımların bu ‘özgürlükten’ faydalanarak daha yükselebileceğini görüyoruz.
Türkiye’nin yolu
Peki bütün bunların ışığında milli takımımızın yolu nasıl olabilir? Gruptaki başarılı performansıyla görece daha kolay eşleşmelerin olduğu yola giren Türkiye’nin önündeki ilk engel Polonya olacak. Polonya, Fransa’nın ardından D grubunu ikinci bitirirken Euroleague takipçilerinin çok yakından tanıdığı Jordan Loyd’un saha içi liderliğine dayanan bir oyun sergiledi. Loyd’un kendi skorunun yaratmasının yanında Ponitka, Sokolowski gibi Avrupa piyasasında üçüncü kademe diyeceğimiz, sağlam ama çok yetenekli olmayan bir ekibin bir araya gelmesiyle çeyrek finale gelmeleri başarı diyebiliriz.
Alperen Şengün’ün çekim etkisi etrafında çok daha tecrübeli NBA veya Euroleague apoletli oyunculardan oluşan takımımızın Polonya’yı geçmesini bekliyorum. Özellikle uzunlar açısından büyük avantajı olan kırmızı beyazlıların, maçın sonlarında güveneceği daha elin olması da cabası.
Bu durumda bir yol kazasına uğramadığını varsayarsak Türkiye’nin yarı finaldeki rakibi ise Yunanistan. Tam anlamıyla devlerin (Antetokounmpo vs. Alperen) çarpışmasına sahne olacak bu maçta kazananı tahmin etmek imkansız. İki takımda bu devlerin liderliğini kabul etmiş ve onların performansına bağlı olarak yükselip düşebilen takımlar. Oyun kurucu koltuğunda ise yıllarca Euroleague arenasında kozlarını paylaşmış Shane Larkin ve Kostas Sloukas var. Kariyerlerinin olgun dönemlerini yaşayan bu ikili, her ne kadar eskisi kadar etkili olmasalar da getirdikleri akıl ve yaptıkları seçimleriyle terazinin ne yöne kayacağını belirleyebilirler.
Eğer yarı finali geçerse milli takımımızın rakibinin Almanya olacağı (yazının başındaki uyarımı göz ardı etme pahasına) beklentisi yüksek. Bu durumda ise yüzde 51’le favorinin Almanya olduğu söyleyebilirim. Ancak günlük şut performansı ibreyi kolayca milli takımımıza döndürebilir. Son dünya şampiyonu apoleti ile bu turnuvaya gelen Panzerlerin favori olma baskısı altında nasıl performans vereceğini görmek lazım.
Anlayacağınız turnuvanın en ‘cafcaflı’ bölümüne geldik. Artık kıran kırana kemik seslerinin geldiği maçlar önümüzde, umuyoruz ki milli takımımızın yolu madalyayla biter ve 2001’den sonra tekrar bir Eurobasket’te bu onura erişmiş olur.