Selam sevgili Şalom dostları,
Eylül ayı çok şeyin habercisidir. Yaprakların sararıp dallarını terk etmesiyle sonbaharı simgeler; yaz aşklarının bitişini fısıldar, okulların zilleri eylülde çalar. Ama en önemlisi, aylarca süren hazırlıkların, onarılan ağların, tamirden geçen teknelerin artık denizle buluşmasının habercisidir eylül. Denizlerin kalbi yeniden coşku ile atmaya başlar adeta; balıkçılarla yarım kalan aşka devam etmek için sabırsızlanır sular.
Bu heyecan yalnızca balıkçıların değil, aslında tüm ülkenin beklediği bir dönemdir. Çünkü eylül, denizden tezgâha, tezgâhtan sofraya, sofradan ekonomiye uzanan bir hikâyenin başlangıcıdır. Gün doğmadan denize açılan teknelerin motor sesi, usulca bırakılan ağların ritmi, sabırlı bir bekleyiş ve denize duyulan saygı… Sonunda ağlardan dökülen pırıl pırıl gümüş rengi bereket.
Artık denizle başlayan bu heyecan, balıkçı barınaklarından limanlara, oradan da balık hallerine ulaşır coşkuyla. Adeta bir şölen başlar. İstavritler, hamsiler, palamutlar tezgâhlardaki yeşil incir yapraklarının üzerine yerleşerek “Gel beni ye” dercesine göz kırpar. Balıkçıyla müşteri arasındaki o diyalog ise işin en keyifli tarafıdır: Hangi balığın mevsiminde lezzetli olduğunu anlatması, tazeliği öne çıkarması, hatta pişirme tavsiyeleriyle bağı daha da pekiştirmesi…
Balık, bereketin ve bolluğun simgesidir. Çünkü suda yaşayan canlılar en çok üreyen varlıklardandır. Ne yazık ki artık eski bereket kalmadı; insanoğlu doğada olduğu gibi balıkların da neslini tüketmeyi başardı. Bir zamanlar kilolarca alınan balıklar, bugün maalesef sofraları arada bir ziyaret eder oldu.
Eylülün bir başka özelliği de Yahudilerin yeni yılı Roş Aşana’nın habercisi olmasıdır. Bu bayramda balığın bereketi, yeni yılın bolluk ve huzur getirmesi için sofralara taşınır. Sefarad mutfağında balık, özellikle bu mevsimde baş köşededir. Palamutla yapılan lakerdalar sofraların vazgeçilmeziydi. Uskumrudan kurutulan çirozlar, yine uskumrudan tuzlanıp pişirilen ‘vaht’ ise hafızalarda tadı kalan eski lezzetlerdi. Ne yazık ki lakerda hariç çoğu artık gerilerde kaldı.
Unutmayalım: Denizden gelen her lokma sofraya düşen bir nimettir, nimetin bereketi ise onu paylaşabilmekte gizlidir. Bu güzel bereketle umutlar yeşeriyor, yeşermeye de devam edecek. Sofralarınızdan bereket ve muhabbet asla eksik olmasın.