Osmanlı tarihinde ekonomide büyük izler bırakmış önemli bir kişi olan banker Nissim de Camondo ve ailesiyle ilgili literatürde bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az sayıda kitap yayımlandı. Geçtiğimiz aylarda bu önemli bankerin oğlu Moïse de Camondo’nun müze haline getirip Fransa’ya miras bıraktığı evi hakkında çok önemli bir çalışma raflardaki yerini aldı.
Camondolar’ın Auschwitz’de sona eren trajik hikâyesini, bu benzersiz müze ev çerçevesinde anlatan kitap Edmund de Waal imzasını taşıyor. ‘Camondo’ya Mektuplar’ı Türkçeye editör ve yazar Gülenay Börekçi kazandırdı. Daha önce de Waal’ın ‘Kehribar Gözlü Tavşan’ adlı kitabı çıkmıştı Everest Yayınları’ndan.
Bir zamanların en varlıklı, en güçlü ailelerinden olan Camondolar ne yazık ki II. Dünya Savaşı sırasında yaşanan soykırımda yok oldu. Aileden hiç kimse günümüze ulaşamadı. Moïse de Camondo görkemli evini hayattayken müzeye çevirdi ve ona hem I. Dünya Savaşı’nda ölen oğlunun hem de İstanbullu babasının adını verdi. Dahası ölümünden sonra içindeki objeler ve sanat eserleriyle birlikte müzenin nasıl korunması gerektiğine dair ayrıntılı talimat listeleri bıraktı. Bugün Nissim de Camondo Müzesi bu hikâyeyi asla unutturmamak için Paris’te ziyaretçilerini bekliyor.
Yazarlığının yanı sıra bir porselen ve seramik ustası da olan Edmund de Waal bu kitabı Nissim de Camondo Müzesi’nde düzenlenen bir sergiyi gezerken yazmaya karar vermiş. Bu amaçla evi her ziyaretinde Moïse de Camondo’ya hayali bir mektup yazmış. Toplam 58 mektup. Bu mektuplarda hem ailenin geçmişini anlatmış hem de 20. yüzyılın arka arkaya gelen felaketlerinin, savaşlarının nasıl her şeyi darmadağın ettiğini... Kuşkusuz Camondo Ailesinin şahsi ilişkileri, acıları da giriyor devreye, evlilikleri, boşanmalar, düş kırıklıkları… Bir de tabii bazı Avrupalı utanç vesikaları. ‘Gecenin Ucuna Yolculuk’ romanının yazarı Louis-Ferdinand Céline’in o dönem yayınladığı Yahudi karşıtı broşürler mesela.
Nissim ve Moise Camondo
Kitabı okurken Camondoların neredeyse her zaman sanat dünyasıyla yakın ilişki içinde olduklarını fark ediyoruz. Proust gibi büyük edebiyatçılarla dostluk kuruyor, büyük ressamlara hamilik ediyor, fotoğrafı hayatlarının bir parçası haline getiriyor ve mimariyi destekliyorlar… Elimizdeki kitap da zaten hikâyeyi bize fotoğraflar eşliğinde anlatıyor. Heykeller, tablolar, mobilyalar, porselen takımları, odalar, bahçe, evin kalbi olan mutfak bile anlatının bir parçası. Böylece yazar müzeyi görmeyen okura hem yapıyı hem de Camondo Ailesini tanıtan güçlü bir kaynak sunulmuş oluyor.
Unutmadan ekleyeyim: Edmund de Waal’ın ebeveynleri Camondolarla aynı sokakta yaşamış, arkadaşlık etmiş. Dolayısıyla bu kitap aynı zamanda yazarın aile hikayesine de dokunmuyor. Zaten onlarla ilgili anekdotlar da dahil oluyor kurguya. Japonya’da yaşayan küratör dayısı ya da Rilke’nin öğrencisi olan romancı büyük annesiyle ilgili olanlar mesela. Kitabın trajik bölümlerini okurken akla bazı sorular da geliyor: İkinci Dünya Savaşı’ndan az hasarla kurtulup bugün hâlâ müze olarak ayakta kalabilen Nissim de Camondo Müzesi, kültürel mirasın korunmasının önemini bize ne kadar güçlü bir şekilde hatırlatıyor?
Çevirmen Gülenay Börekçi’nin emeğini ayrıca anmak gerek. Daha önce Picus dergisinin genel yayın yönetmenliğini üstlenen, gazetelerin kitap eklerini hazırlayan Börekçi, bugün edebiyat tutkusunu egoistokur.com’da sürdürüyor. Çeviri sırasında yazarın baktığı her fotoğrafla, dokunduğu her objeyle bütünleştiği açıkça hissediliyor.
Masumiyet Müzesi’ni yazarken Orhan Pamuk’un Nissim de Camondo Müzesi’nden etkilendiğini de yine Börekçi kendi blogunda yazıyor. Bu yönüyle Camondolar’ın bu güzel mirası, Çukurcuma’daki Masumiyet Müzesi’ne de bir ilham kaynağı sayılabilir. Yine de bana sorarsanız iki müze arasında büyük bir fark var: Masumiyet Müzesi kurmaca bir romandan yola çıkarak dönemi ayrıntılarıyla yaşatan kurgusal bir müze iken, Edmund de Waal gerçek bir malikaneden dönüştürülen bir yapıyı ele alıyor. Onun dili şiirsel, ama bir o kadar da gerçek, sanki o yılların Paris’inde Camondolarla yaşıyor ve bize rehberlik ediyor gibi.
Her iki yazarın bize sunduğu vaat iç rahatlatıcı, sonuçta ikisi de “Sanat iyileştirir,” diyor.