Yazın sonu için yapılan geri sayım tamamlandı ve eylül ayına girdik bile. Hayırlı olsun! Biraz hüzünlü bir vedadır yaza ama yeni döngü de kapıda! Çocuklar okula; annelere de biraz mola!
Sever misiniz eylülü?
Ben severim çünkü yeni yıla ocak ayında değil eylülde girerim ben. Hedeflerimi eylül de koyar, yola eylülde çıkarım ben. Öğrencilik, öğretmenlikten kalma bir alışkanlık ve hayatımda öğrenciler var olduğu sürece bu algım değişmeyecek sanırım.
Telaşlıdır Eylül.
Hüzünlüdür.
Düzene dönme zamanıdır.
Yeniden başlamaktır.
Toparlanmaktır.
Büyük temizlik yapılır. Cam, çerçeve köşe bucak…
Kırıklar bozuklar ya tamir edilir ya da elden çıkarılır. Eskiler atılır, yenilere yer açılır.
Masraflıdır Eylül. Hem cebi hem zihni yorar.
***
Her yerde “Okula dönüş” kampanyaları reklamları görüyorum. Mecbur dönecekler okula çocuklar. Sevseler de sevmeseler de… Kendilerini güvende hissetseler de hissetmeseler de… Eğitim mecburi! Yanlış anlaşılmak istemem eğitimin mecburi olması ile hiçbir sıkıntım yok; tam tersine her vatandaşın eğitim hakkına ve eğitimde fırsat eşitliğine çok inananlardanım. Benim derdim verilen eğitimin kalitesinde… Hem de fahiş ücretler açıklayan özel okullarda bile!
Konu sadece müfredat değil. (Müfredat hakkında yazmak politik bir yazıya dönüştürür bu girişimimi ve hiç öyle bir niyetim yok!) Çocukları geleceğe hazırlamak! Ebeveynleri kadar okulların da sorumluluğu bu. Zamanlarının çoğunu okullarında geçiriyor bu çocuklar. Fabrikasyon iş olmamalı eğitim dediğin! En nihayetinde ham maddesi insan ve insanın olduğu her yerde çeşitlilik, farklılık, sıra dışılık olur.
Dünya Ekonomi Forumu (WEF) her iki-üç yılda bir geleceğin mesleklerini ve gerekli on beceriyi yayınlar. İşte 2025 için yayınlanan liste:
Bu becerileri geliştirmek üzere atılan her adım geleceğe yatırım. Peki okullar bunun neresinde? Halihazırda bir veli iseniz kafa açıcı etkisi olabilir bu yazının. Önceden uyarayım :) Çünkü maalesef sınıfta kalıyorlar! O iş okul mottosu ile olmuyor ya da sunduğu network ile veyahut üniversite giriş başarıları değil “geleceğe hazırlamak”. Bu becerilerle yaşayan bir kadro gerekli yönetimden kapıdaki güvenliğe. Öğretmenin bireysel uğraşı yetmez.
Şimdi tek tek şu becerilere bakalım. Geleceğe nasıl hazırladığını kavrayalım:
Analitik düşünme, karmaşık bilgiyi parçalarına ayırma, ilişkilendirme ve yeniden yapılandırma becerisidir. Hayatın her alanında karşımıza çıkar. Sadece ‘matematik’ olarak düşünmek doğru olmaz. Okunan bir hikâyenin çözümlenmesi, deney yapmak ve sonuçlarını yorumlamak, tarihi olayların sebep/sonuç ilişkisini büyük resimde çözümlemek, film-dizi analizleri, satranç, sudoku, Go gibi strateji oyunları, spor analizleri analitik düşünme becerisini destekler.
Sonuca giderken atılacak adımlar, strateji belirleme, gündelik karar verme, planlı hareket etme ve davranışlarda neden sonuç farkındalığını güçlendiriyor.
Aktif öğrenme, sadece bilgiyi almakla kalmayıp, öğrenme sürecini yönetmek; “Nasıl daha iyi öğrenirim?” sorusuna sürekli yanıt aramak; öğrenmenin sorumluluğunu almak anlamına gelir.
Öğrencilerin (her düzeyde) en çok eksik oldukları beceri hangisidir deseler, sanırım tereddütsüz bu beceriyi seçerim. Yaklaşık 28 yıldır öğrencilerle iç içeyim. Ve fark ettim ki okullarda öğretilmesi gereken ve asla öğretilmeyen en önemli şey kişinin kendi öğrenme yöntemlerini keşfetmesi ve öğrenmesinin sorumluluğunu alması. Koçluk burada devreye giriyor. Kendini, öğrenme sürecini gözlemlemesi, farklı yöntemler deneme, esneklik, motivasyon, özdisiplin, özfarkındalık başarıya giden özgün yolun anahtarları. Okullar yola değil sonuca odaklandığın için öğrenci sonuca giden kestirme yolları seçiyor; belki sonuca ulaşıyor ama üniversitede özellikle Avrupa’da neye uğradıklarını şaşırıyorlar. Avrupa da üniversite eğitimi “self-study” yani bireysel çalışma üzerine kurulu. Öyle “hoca anlatsın; anlattıklarını sorsun, notumu alayım. Next!..” işlemiyor. Farklı kaynakları taramak, hocanın notları ile harmanlamak ve “öğrenmek” gerekiyor.
Karmaşık problem çözme birden fazla etkenin, tarafın veya olasılığın olduğu durumlarda çözüm üretebilme becerisidir. Çok boyutlu düşünmeyi gerektirir. Okullarda ‘disiplinler arası çalışmalar ve projeler’ olarak karşımıza çıkan çalışmalar özünde karmaşık problem çözme becerisini geliştirme potansiyeli taşır. Beyin fırtınaları, sistematik yaklaşım ile problemi çözüm sıraları oluşturma kriz anlarında panikten uzak durup çözüm odaklı hareket edebilmeyi sağlar. Karmaşık problemleri çözemeyen gençler ya problemleri içinde boğuluyor ve son noktaya kadar destek aramıyor ya da kendileri parmaklarını bile kıpırdatmadan ebeveynlerinin onların yerine sorunu çözmelerini bekliyor. İkisi de yetersizlik.
Bilgiyi olduğu gibi kabul etmeden; doğruluk, güvenilirlik ve tutarlılık açısından sorgulama becerisidir. “Bu doğru mu, neden doğru, başka nasıl olabilir?” sorularını sürekli sorma alışkanlığıdır. Merak gerektirir. Ama merak eden yok. Ne acı değil mi? Merak eden kalmadı… Halbuki, öğrenmenin birinci şartı merak! “Bu ne? Bu ne?” diyen çocuklar “Neden? Neden?” sorularından çok çabuk vazgeçiyorlar.
Kendi fikirlerini oluşturma, bağımsız düşünme, farklı bakış açılarını görebilme, empati, kendi fikirlerini tartışabilme, araştırma becerileri ile kendini gösterir.
Eleştirel düşünce özellikle bugünün dünyasında çok önemli. Her çeşit bilgi ve habere maruz kaldığımız bu dönemde manipüle olmamak, bilinçli ve sağduyulu olmak için her gördüğüne, duyduğuna inanmamak gerekiyor.
Yeni fikirler üretebilmek, sıradanın dışına çıkabilmek ve kendi kararını verip harekete geçebilmek.
Yaratıcılık sanat ile özdeşleşmiş olsa da sadece sanat ile kısıtlanmaması gerektiğini hatırlatmak isterim. Farklı çözüm yolları bulabilmek, sıradan olan yerine yeni olanı denemek, girişimcilik, kendi geliştirdiğine sahip çıkmak, denemek ve yanılmaya açık olmak hem bugüne hem de geleceğe yatırım demek.
Bir grubu ortak bir amaç etrafında birleştirme, ilham verme, yönlendirme ve başkaları üzerinde olumlu etki bırakabilme becerisidir. Herkes lider olamaz diyebilirsiniz; herkes en azından kendinin lideri olmalı diyorum ben!
Sorumluluk bilinci, iletişim becerileri, başkalarının ve kendinin ihtiyaçlarının farkında olma ve bu yönde seçim yapabilme, otorite sahibi olan değil harekete geçiren “liderlik” kavramıyla hem kendine hem de çevresine güven veren bireylere ihtiyaç var.
Bu iki beceriyi bir arada inceleyelim:
Teknolojik araçları doğru amaçlarla kullanabilmek, verimli bir şekilde yönetebilmek ve kontrol altında tutabilmek. Tasarlayabilmek, değiştirmek bir sonraki aşama. Burada konuya özel ilgisi olan gençler dışında hiç kimse bir Excel/Sheets dosyası kullanamıyor, dijital sunum hazırlayamıyor, video editleyemiyor. Bırakın hepsini bir kenara yapay zekaya en verimli çıkarımı alabilecekleri komutları bile yazamıyorlar. Okul burada çok önemli! Bu sistematik ve uygulamalı bilgi en etykili okulda öğrenilir ve gel gör ki en fahiş fiyatlı okullar bile teknolojik donanımda bu donanaımın öğrenciye sunulmasında ve öğretilmesinde sınıfta kalıyor.
Zor durumlarda ayakta kalabilmek, değişen koşullara uyum sağlayabilmek ve stres altında iş çıkartabilmek. Kırılganlıklarınla barışık olma ve özellikle kriz anlarında baş edebilme becerisinin gelişimi çok önemli. Diğer bir deyişle “psikolojik sağlamlık”. Geleceğe yatırımda da zor durum ve duyguları yönetebilme becerisi zaman içinde fırsatların doğru değerlendirilmesiyle ortaya çıkıyor. Mutlu çocuk mutlu okul karın doyurmuyor. Mutluluğu hedef alan okullardansa gelişimi, dayanıklılığı önemseyen, zor durumlarla karşılaştıran ve bu zorluklarla baş etmesi için fırsat veren okullara yönelelim. Ebeveynlik tutumlarımızda da aynısı önemli.
Bir problemi mantıklı adımlarla çözmek, yeni fikirler geliştirmek ve yaratıcı akıl yürütmeyle çözüm yolları üretmek.
Sorunlarla boğulan ve eylemsiz kalan değil çözüm üreten ve alternatif yöntemler düşünebilen bireyler gelecekte ilerleme adına özgün ve özgüvenli oluyor.
Şu koca listeyi tek tek açtık inceledik. Sizden ricam madde madde listelediğim alana geri dönmeniz ve kendinize ya da çocuğunuza 10 üzerinden puan vermeniz.
Gelişim alanları size göz kırpacaktır.
İlk eylül hedefiniz hayırlı olsun!