Ada'daki edebiyatçıların sığınağı

Büyükada´nın tarihi iskelesinde Ksidas Kitapevi sahibi Mikail Efendi ile keyifli bir sohbet etme imkanı buldum.

Dora NİYEGO Söyleşi
3 Eylül 2025 Çarşamba

Sizi Adalar’da tanımayan yok. Büyükada’ya gelişiniz nasıl oldu?
1955 Antakya doğumluyum. 1978 yılında İstanbul’a geldim. Önce Balat’ta amcamın evinde misafir oldum. Bir süre bir fabrikada çalıştım. Daha sonra Büyükada’ya çağrıldım; kilisenin koruma görevlisi olarak işe başladım. Hem Aya Dimitri Kilisesi’nde hem de okulda görev yapıyordum.

Ksidas Kitabevi’ne gelişiniz nasıl oldu?
Hrisafi Bey’in kızı Bayan Vasiliki, okulda öğretmendi. Bir gün bana babasının yardıma ihtiyacı olduğunu, boş zamanlarımda yardımcı olup olamayacağımı sordu. Memnuniyetle kabul ettim ve 1978’in ağustos ayında burada işe başladım. 23 yaşındaydım; yani tam 47 senedir buradayım.

O zamanların Büyükada’sını bize tarif eder misiniz?
O dönemin adası bugünküyle kıyaslanamazdı. Yaz aylarında herkes eşini, nişanlısını, çocuklarını adaya getirirdi. Ada çok kalabalık olurdu. İnsanlar tertemiz giyinirdi, şimdiki gibi şort giyen yoktu. Akşamüstü saat beşte şık giyimli hanımlar iskeleye iner, işlerinden dönen eşlerini karşılarlardı. Beyler de takım elbise giyerdi. Vapurda herkesin oturduğu sabit yerler olurdu. Birisi gelmezse endişelenir, “Acaba nesi var?” diye sorarlardı.

Siz işe başladığınızda burası nasıl bir kitapeviydi?
Hem kitapçıydık hem de dergi ve gazete satıyorduk. Çünkü Hachette ile çalışıyorduk. Paris Match gibi dergiler de bulunurdu. Yerli ve yabancı yayınların yanı sıra sigara, jeton ve posta pulu da satardık.

Gazeteleri evlere dağıtır mıydınız?
Hayır. 1940’lı yıllarda burada 25 çocuk çalışıyordu, her biri bir mahalleye gazete dağıtırdı. Burası Türkçe gazetelerin baş bayisiydi. Daha sonra Hachette bıraktı, Dünya aldı ama başarılı olamadı. Tabii burada haftalık dergiler de vardı.

O dönemlerde insanların gazete ve dergi okuma alışkanlıkları nasıldı?
Çok yoğundu. Şimdi kitap bile okumuyorlar, herkes internet başında. Eskiden gazeteler adeta kapışılırdı. Dükkanı sabah 5.30’da açardım. Herkesin bir gazetesi vardı ve vapura binmeden mutlaka alırdı.

Şimdi ne tür kitaplar satıyorsunuz?
Adalar’la ilgili çok sayıda kitabımız var, özellikle Adalar Vakfı’nın bastığı yayınlar. Bunlar her yerde satılmaz, belki İstanbul’da bir iki yerde bulunur. Özel yayınevlerinin kitaplarını da takip ediyoruz. Örneğin Aras Yayıncılık Ermeni cemaatine, Gözlem Yayıncılık ise Musevi cemaatine ait. Bunları her kitapçı satmıyor. Yasak olmayan her kitabı, hangi dilde olursa olsun bulunduruyorum.

Şu an hangi gazeteler geliyor?
Şalom ve Marmara gazeteleri geliyor. Marmara, Ermenice yayımlanan bir gazetedir.

Çelik Gülersoy ile bir anınız olduğunu biliyoruz. Anlatır mısınız?
Çelik Gülersoy, Turing’in başkanıydı. Vapura binmeden önce buraya uğrar, sohbet ederdi. Bir gün dükkâna geldi ve “Mikail, dükkâna bir isim buldum” dedi. Elinde “Melce-i Üdeba” yazılı bir levha vardı. “Edebiyatçıların sığınağı” anlamına gelir. Çok güzel bir isimdi çünkü buradan pek çok edebi eser geçmişti. Hrisafi Bey bütün edebi eserleri toplamaya çalışmıştı. O dönem neredeyse bütün edebiyatçılar buraya uğrardı. Faik Ali Ozansoy, Yakup Kadri, Ziya Paşa, Ziya Gökalp, Yahya Kemal, Reşat Nuri Güntekin, Yunus Nadi, Orhan Seyfi, Nurullah Ataç… Hepsi buradaydı. Bugün Orhan Pamuk yazları, Ahmet Ümit ise yaz kış adada yaşıyor. Bildiğim kadarıyla Osman Baycıgil de Heybeliada’da oturuyor.

Burası size nasıl geçti?
2012 yılında devraldım. Ben çalışmaya başladığımda burada Ferruh Bey vardı, ancak askerlik sonrası başka bir işe geçti. Hrisafi Bey vefat edince kızı Vasiliki dükkânın sahibi oldu. 2011 yılında buranın bana geçmesini istedi. Tek şartı vardı: Burada sadece kitap satılacaktı. 2012’nin ocak ayında devraldım. Daha sonra dükkânı ayakta tutabilmek için hediyelik eşya da satmaya başladım, ancak bunu da Vasiliki Hanım’ın izniyle yaptım.

2017 yılında sizi buradan çıkarmak istemişlerdi. Büyük bir tepki olmuştu. O süreçte neler yaşadınız?
Benim için çok büyük bir mutluluktu çünkü yalnız kalmadım. “Haklı olduğun zaman asla susma” sözü kulağımda küpe gibidir. Buradaki tüm dükkânları kapatıp başkalarına vermek istediler. Ben direndim. Sağ olsun herkes destek oldu, din hiçbir engel teşkil etmedi. Oğluma “Baban sağlam duruyor” diye yazılar yazdılar. Bu dükkân 108 senedir buradaydı. Milliyet “Büyük bir efsaneye git dediler” başlığıyla haber yaptı. Deniz Mecmuası “Herkes gider, Ksidas kalır” dedi. Şalom, Adalar Gazetesi, Hürriyet gibi pek çok gazete manşet yaptı. İmza kampanyaları düzenlendi, binlerce kişi destek verdi. Vural Çalışlar “Çekin elinizi, yoksa İstanbul Belediyesi’ne yazacağım” dedi. Sonunda geri adım attılar.

Bugün hâlâ sizden kitap alan müşterileriniz var mı?
Evet. Kadıköy, Bakırköy ve birçok semtten müşterimiz geliyor. “Neden buradan alıyorsunuz?” diye sorulduğunda, “Bu dükkânın ayakta kalması için buradan almalıyız” diyorlar. Cumhuriyet Bayramı’nda bana bir plaket verildi. Fahri Aral vesile oldu, büyük bir törenle takdim ettiler. Gençler Birliği Başkanı Kemal Bey, “Büyük kitapçılar kapanıyor, siz nasıl ayakta kalıyorsunuz?” diye sordu. Ben de “Eşim de ben de emekliyiz, buradan büyük bir kazanç beklemiyoruz. Amacımız dükkânın yaşaması” dedim.

Sizden sonra Ksidas Kitabevi devam edecek mi?
Evet, edecek. Çocuklarım ve torunlarım destek oluyor. Yazarların imza günlerinde de hep yanımdalar. Burası benim değil; burası yazarların evidir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün