İtalyanlar, savaş zamanı yaşanan ´Roma´nın Altını´ olayına oldukça aşinadır. Nazi işgali sırasında Roma Yahudi Cemaati´nin başına gelen olaylar, Carlo Lizzani´nin aynı adlı uzun metrajlı filmi ile ölümsüzleştirilmişti. İtalya dışından çok az kişi ´Roma´nın Altını´ hikâyesini ve Nazilerin Ekim 1943´te Yahudi Gettosuna baskın düzenlemeden önce Roma Yahudilerine verdiği imkânsız ültimatomunu bilir.
Müttefiklerin 19 Temmuz 1943’te Roma'yı bombalaması, İtalya'nın II. Dünya Savaşı'na katılımında kritik bir dönüm noktası oldu.
Başkentin yerle bir edilmesiyle birlikte İtalyan halkının desteği azaldı. İtibarı yerle bir olan Benito Mussolini tutuklandı ve yerine Kral III. Victor Emmanuel getirildi. Yeni İtalyan hükümeti Müttefiklerle ateşkes anlaşması yapmak için gizli görüşmelere başladı.
Ancak Almanlar, İtalyanların taraf değiştirme planlarını kısa sürede öğrendi. Roma'daki 12 bin Yahudi için sonuçları felaket olacaktı.
Eylül başında ateşkesin imzalanmasının ardından İtalya kaosa sürüklendi. Müttefiklerin Sicilya'dan gelişini bekleyen hükümet ve orduda tam bir karmaşa hâkimdi. Naziler bu fırsatı değerlendirerek saldırıya geçti.
10 Eylül'de Almanlar, bugünkü Testaccio ve Ostiense bölgeleri arasında kalan Roma'nın Porta San Paolo bölgesine saldırdı. Şehrin kuşatılmış savaşçılarının kararlı ama zayıf direnişiyle karşılaştılar ve ardından gelen savaşta, başkentlerini savunurken 597 İtalyan erkek ve kadın öldürüldü.
Nazilerin Roma’yı işgali
1943 yazının sonlarında İtalya'nın üzerine karanlık çöktü. Nazilerin Roma’yı işgali sonraki dokuz ay boyunca kimilerine açlık, yoksunluk ve zulüm, kimilerine ise direniş, işkence, idam getirecekti.
Ancak Roma'nın Yahudi nüfusu için en karanlık günler henüz gelmemişti. Nazi işgali sırasında düzeni sağlamakla görevlendirilen kişi, Roma'daki Gestapo'nun Yarbay Komutanı SS Herbert Kappler'dı.
Kappler, karargâhını Lateran'daki Aziz John Kilisesinin yakınında Via Tasso’da kurdu. ‘Kurtuluş Tarihi Müzesi’ne dönüştürülen bu zararsız görünümlü bina, Roma halkı arasında korku saldı. Nazi işgalcilerinin tehdit olarak gördüğü herkes tutuklanıp içeri alındı ve çok azı bir daha ortaya çıktı.
Ahlaki açıdan iflas etmiş Herbert Kappler, Via Tasso'daki üssünden, Roma'nın Yahudi nüfusu üzerindeki gücünü acımasızca kullandı. Nazi işgalinin ardından, şehirdeki Yahudileri kayıt altına almak için hemen işe koyuldu.
Gestapo'nun ilk adımı, Yahudi Cemaati’nin Roma'daki ana sinagogda tuttuğu Roma Yahudileri kayıtlarına el koymak oldu.
Herbert Kappler, Berlin'den ‘Nihai Çözüm’ü derhal başlatma emri aldı: “Roma'da yaşayan Yahudileri toplayın ve Kuzey İtalya'ya götürün.” Kaderleri imhaydı. Ancak sürgünlere başlamadan önce Kappler, servetlerine el koymaya karar verdi.
Kappler’in ültimatomu
26 Eylül sabahı Kappler, Roma Yahudi Cemaati Başkanı Ugo Foà ve Yahudi-İtalyan Cemaati Başkanı Dante Almansi'yi karargâhına çağırdı. Alışılmadık derecede samimi bir karşılamanın ardından Kappler, Almanların Yahudilerin ‘canlarını değil sadece altınlarını almakla ilgilendiğini’ bildirdi. Kappler, altın talep etmenin Yahudileri yanlış bir güvenlik duygusuna sürükleyeceğine ve bunun da daha sonraki toplamayı çok daha kolaylaştıracağına inanıyordu.
Ardından Foà ve Almansi’ye bir ültimatom verdi. 36 saat içinde karargâhına 50 kilo altın teslim etmezlerse, 200 Yahudi Almanya'daki çalışma kamplarına gönderilecekti.
Kappler, onları cemaat başkanlığı görevinden aldı ve Roma Cemaatini taleplerini karşılamaya ikna etme gibi çaresiz bir görevle baş başa bıraktı.
Foà ve Almansi durumu hemen Roma hahamlarına bildirdiler ve Hahambaşı Israel Zolli, Kilise’den yardım istemek için doğrudan Vatikan'a gitti. Kilise, savaştan sonra geri ödenmek üzere Yahudilerin ihtiyaç duyduğu her türlü krediyi sağlamayı kabul etti.
Bazı kaynaklar, Vatikan'ın bu amaca 15 kilo bağışta bulunduğunu öne sürüyor. Ancak gerçekte bu bağışa hiç ihtiyaç duyulmamış gibi görünüyor.
Roma’nın altını
200 vatandaşı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Roma halkı kenetlendi. Yahudiler ve Yahudi olmayanlar, ellerindeki tüm altınları (mücevher, saat, madeni para, hatta sigara kutuları) teslim etmek için şehrin sinagoglarına akın etti. 36 saatlik süre dolduğunda, Romalılar 80 kilo altın ve 2.021.540 lira toplamayı başarmıştı.
Foà ve Amansi, silahlı bir refakatçi eşliğinde altını Kappler'in karargâhına teslim ettiler. Kalan altın saklandı.
Getto baskını
Foà ve Almansi, Kappler tarafından değil, astı Schutz tarafından karşılandı. SS subayı, altını, tek seferde yalnızca 5 kilo alabilen bir teraziyle tarttı. Schutz, sadece 45 kg getirdiklerini iddia ederek yalan söyledi.
Bu yüzden Foà ve Almansi, sevkiyatı teslim aldığını kanıtlayan bir belge talep ettiklerinde, Schutz inatla reddetti. Ancak Nazilerin inatçılığı sonuçta önemli olmadı. Altın, Berlin'e nakledildi ve Reich Merkez Güvenlik Ofisi Şefi Kaltenbrunner'in bürosunda saklandı. Berlin iki yıl sonra düştüğünde, altın hâlâ oradaydı.
Roma Yahudi Cemaati, fidyeyi ödeyebildiği için başlangıçta bir rahatlama hissetti. Ancak Naziler bir gün içinde Tempio Maggiore Büyük Sinagoguna girerek, önemli belgelerin yanı sıra büyük miktarda parayı da yağmaladı.
Yahudiler, İsa'dan önceki dönemden beri Roma’da yaşıyorlardı. Yahudi yaşamı, 1555'te kurulan antik Roma Gettosunda yoğunlaşmıştı. İlk getto, yaklaşık beş dönümlük bir alana yayılmıştı; içinde 3 bin kişi yaşıyordu ve kapılar geceleri kilitleniyordu. 1943'e gelindiğinde artık surlarla çevrili bir yerleşim yeri değildi.
‘Roma'nın Altını’ destanının üzerinden bir aydan kısa bir süre sonra 16 Ekim 1943, cumartesi günü, saat 05.30'da Sukot'un üçüncü günü şafak vakti, Kappler ‘Nihai Çözüm’ emirlerini uygulamaya koyuldu.
Roma Gettosu kuşatıldı. Yahudiler çığlıklar, hakaretler ve köpeklerle uyandı. Naziler ev ev dolaşarak erkekleri, kadınları, yaşlıları ve çocukları tutukladı ve ardından askeri bir okula götürüldüler. Bina Vatikan'a çok yakındı ve bu, Alman büyükelçisi Ernst von Weizsacker'in Yahudilerin tutuklanması ve alıkonulması işleminin ‘Papa'nın pencereleri altında’ gerçekleştiğini yazmasına neden oldu.
Getto baskınına tanık olan Prenses Pignatelli, Papa'dan müdahale etmesini istemek için yalvarmak üzere Vatikan'a koştu. 17 Ekim'de bir Vatikan yetkilisi, vaftiz edilmiş Yahudilerin serbest bırakılması için boşuna yalvardı. Ancak Naziler bu talebi reddetti. Çünkü onlar için vaftiz edilmiş olsun ya da olmasın her Yahudi hâlâ Yahudi'ydi!
Binden fazla Yahudi esir alındı, ancak çoğu kaçtı. Bazıları Roma Katolik dini kurumlarında; kiliselerde, manastırlarda sığınak buldu. Roma'da Almanlardan saklanan tahmini 200 ila 300 bin kişinin 10.500'den fazlası Yahudi’ydi.
Yakalanıp Auschwitz'e gönderilen her Yahudi'ye karşılık, 11'i şehirde çaresizce saklanacak yer arıyordu. Yahudilerin çoğunun kaçmayı başardığının farkında olan Naziler, getto çevresindeki bölgelerdeki aramalarını yoğunlaştırdı. Gestapo için Roma Yahudileri sorunu henüz bitmemişti.
18 yaşındaki dönek Yahudi Celeste Di Porto, birçok Yahudi’yi ihbar etti. Yakalama yöntemi basitti. Sokakta Yahudi olduğunu bildiği bir adam görüp ona selam veriyordu; Gestapo muhbirleri tarafından kimliği tespit edilen adam yakalanıyor, Yahudi olduğunu inkâr ederse, Celeste pantolonunu indirip sünnetli olduğunu gösteriyordu. Celeste, misillemede idam edilecek 77 Yahudi'nin üçte birinin tutuklanmasından sorumluydu.
K - sendromu
Fatebenefratelli Hastanesine sığınanlar, sözde ‘K sendromlu’ hastalar için ayrılmış bir koğuşa kabul edildi.
Naziler, çok geçmeden, Tiber Nehrinin ortasında, gettoya çok yakın küçük bir adada bulunan Fatebenefratelli Hastanesinin kapısını çaldı. Ancak hastanenin o zamanki müdürü, koyu bir Katolik ve bir anti-faşist olan Giovanni Borromeo, yardımcısı ve Yahudi Doktor Vittorio Sacerdoti ile birlikte, Yahudileri kurtarmak için ustaca bir plan tasarlayıp uygulamaya koymuştu. Sendrom K'dan mustarip olanları barındırmak için bir ‘tecrit’ koğuşu oluşturulmuştu. Oradaki hastaların bilinmeyen, oldukça bulaşıcı ve ölümcül bir hastalığa yakalandıklarını söyleyen Dr. Borromeo'nun açıklaması ve hastalığın, tüberkülozun etkeni olan Koch basilini çağrıştıran ismi, Nazilerin koğuşa girmemelerine neden oldu. Bulaşma korkusu onları uzak tuttu.
Yeni sendroma isim vermek için doktorlar, Yahudilerin Roma'daki en büyük düşmanı olan Herbert Kappler’in ‘K’ harfini kullanmışlardı. Bu isim, hastane personeline hastaların Yahudi olduğunu ve tek yapmaları gereken şeyin kendilerini Nazilerden korumak olduğunu gösteriyordu.
Nazi işgalinin anılması
Roma hastanesinde yaşananlar tarihçiler ve çeşitli otoriteler tarafından doğrulandı. İsrail'deki Holokost Müzesi Yad Vaşem, Dr. Borromeo'yu 2004 yılında ölümünden sonra anarak ‘Righteous Among the Nations/ Uluslararası Dürüst’ unvanını verdi.
İtalyan polisi, diğer ülkelerdeki gibi Yahudileri yakalamak için yapılan toplamalara katılmadığı ve İtalyanların çoğu sürgünlere karşı çıktığı için, birçok Yahudi saklanabildi veya destekçi gruplarına katılabildi.
Böylece Nazi ölüm kamplarında katledilen Yahudilerin ve diğerlerinin toplam sayısı göz önüne alındığında, şaşırtıcı bir şekilde İtalyanların sayısı nispeten az kaldı.
Amerikan kuvvetleri 4 Haziran 1944'te Roma'yı kurtardığında Yahudiler, Roma'nın ana sinagogunda düzenlenen kurtuluş törenine katılmak için saklandıkları yerlerden çıktı.
Almanlar, Roma'yı dokuz ay (Eylül 1943 - Haziran 1944) işgal etti. O gün tutuklananlardan sadece 16'sı geri dönebildi. Roma Katolik Hıristiyanlığının merkezi için korkunç bir anı olarak kalmaya devam ediyor.
Bugün Yahudi Gettosu turuna çıkarsanız küçük bir plaketin, Nazi işgali altında Roma Yahudilerinin vahşice avlanmasını yani ‘La spietata caccia agli ebrei’yi andığını göreceksiniz. Holokost kurbanları ise evlerinin önüne yerleştirilmiş ‘Tökezleme Taşları’ ile anılıyorlar.
Bu yürek parçalayıcı olay İtalya Yahudi Cemaati’nde hâlâ bir yara olarak o kadar kanıyor ki, ‘Roma’nın Altını’ ve diğer toplumsal/bireysel kahramanlık örnekleri hakkında hikâyeler anlatılıyor.
KAYNAKÇA: Victor Failmezger (Roma: Terördeki Şehir, Nazi İşgali - Osprey Publishing) & R
Jennings, Christian (Sendrom K - The History Press) & Zuccotti, Dr. Susan (İtalyanlar ve Holokost: Zulüm, Kurtarma ve Hayatta Kalma. Nebraska)