Son yıllarda iklim değişikliği, hızlı nüfus artışı ve yanlış su yönetimi, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de kuraklık sorununu giderek derinleştiriyor. Bu yıl özellikle İzmir’in Çeşme ilçesinde yaşanan su sıkıntısı, konunun artık ertelenemeyecek kadar acil olduğunu gözler önüne serdi. Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı’nın doluluk oranının kritik seviyelere inmesiyle başlayan kesintiler, hem yerel halkı hem de turizm sektörünü doğrudan etkiliyor. Çeşme’de yaşayan biri olarak bu kesintilere bizzat tanık olmak, krizin gerçek yüzünü görmek açısından çarpıcı bir deneyim oldu.
Çeşme’de yaşananlar: Bir krizin anatomisi
Temmuz 2025’te Çeşme’de başlayan su kesintileri, önce gece saatleriyle sınırlıydı. Ancak barajdaki doluluk oranı yüzde 3’lere kadar gerileyince kesinti süreleri uzadı. Şu anda ilçede gece 22.00 ile sabah 08.00 arasında su verilmiyor. Bu durum, günlük yaşamı köklü bir şekilde değiştiriyor:
Yerel halk için bu, sadece bir konfor kaybı değil; sağlığı ve hijyeni doğrudan ilgilendiren bir sorun. Germiyan köyünde yeraltı suları 170 metre derinlikten çıkarılabiliyor. Bu, hem maliyetli hem de sürdürülebilir olmayan bir yöntem.
Turizm baskısı ve tüketim çelişkisi
Çeşme’nin en yoğun olduğu yaz aylarında su tüketimi katlanarak artıyor. Yerel halkın günlük su kullanımı ile turistlerin kullanımı arasında ciddi bir fark var. Otellerde havuzların sürekli doldurulması, her gün değişen havlular, sık duş alma alışkanlığı gibi unsurlar, kaynakları hızla tüketiyor. Bu tüketim modelinin uzun vadede sürdürülemeyeceği açık.
Türkiye’nin su durumu: Tehlikeli eşik
Falkenmark Endeksi’ne göre Türkiye, kişi başına düşen yıllık su miktarında ‘su kıtlığı’ eşiğinde bulunuyor. Mevcut tüketim alışkanlıkları ve iklim koşulları devam ederse, önümüzdeki beş yıl içinde ‘su fakiri’ ülke konumuna düşebiliriz. Üstelik su kaynaklarının coğrafi olarak dengesiz dağılımı, bazı bölgelerdeki krizi daha da ağırlaştırıyor.
Kuraklık yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın dört bir yanında yaşanan bir sorun:
Bu örnekler, kuraklığın küresel bir tehdit olduğunu ve yerel çözümler kadar uluslararası iş birliğinin de gerekli olduğunu gösteriyor.
Alınabilecek Önlemler
Sürdürülebilir Turizm Politikaları: Otellerin deniz suyu arıtma sistemlerine geçmesi, çim alanların yerine kuraklığa dayanıklı bitkilerle peyzaj yapılması ve havlu/çarşaf değişim sıklığının azaltılması.
Yağmur Suyu Hasadı: Binalarda çatılardan yağmur suyu toplama sistemlerinin zorunlu hale getirilmesi ve bu suyun bahçe sulama, temizlik gibi alanlarda kullanılması.
Altyapı ve Kayıp-Kaçak Kontrolü: Türkiye’de şehir şebekelerinde suyun yüzde 40’a yakını kayıp-kaçakla yok oluyor. Sızdırmaz boru hatları ve modern altyapı bu oranı ciddi ölçüde düşürebilir.
Yerel Su Yönetimi: Belediyeler, kurak dönemlerde öncelikli kullanım alanlarını belirleyip kademeli kesinti planları yapmalı. Böylece kritik alanlar (hastaneler, yangın söndürme) kesintilerden etkilenmez.
Toplumsal Bilinçlendirme: Okullarda, turizm işletmelerinde ve yerel medya aracılığıyla su tasarrufu bilinci yaygınlaştırılmalı. Kısa duş alışkanlığı, damlatmayan musluklar ve su tasarruflu cihazlar teşvik edilmelidir.
“Geçen hafta Çeşme’de yaşadığım su kesintileri bana, suyun hayatımızdaki değerini çok net hatırlattı. Musluğu açtığınızda akmayan su, yalnızca bir konfor kaybı değil; aynı zamanda hijyen, sağlık ve huzur kaybı. Akşamdan önce duş almak, yemekleri yıkamak, ertesi günün hazırlığını yapmak zorunda kaldık. Turistlerin eğlencesi ile yerel halkın temel ihtiyaçları arasında hassas bir denge kurulmalı. Eğer bugünden önlem alınmazsa, bu sorun yalnızca Çeşme’nin değil, tüm ülkenin ve dünyanın ortak krizi olacak.”
Çeşme’deki kuraklık, su krizinin yalnızca bir yansıması. Bugün burada yaşananlar, yarın başka şehirlerin gündemi olacak. Çözüm, bireysel sorumluluk, yerel yönetimlerin kararlı politikaları ve küresel dayanışma ile mümkün. Su, dünyanın en kıymetli kaynağı ve onu korumak artık bir tercih değil, zorunluluk.