GEÇEN MEVSİMİN EN İYİ OYUNLARI - VIII

Erdoğan MİTRANİ Sanat
13 Ağustos 2025 Çarşamba

Tiyatro Amorf

‘Gümbürtü, Şaşkınlık, İnfilak!’

Ziya Hasipek’in yönetmen Gökçe Karaman ile birlikte yazdığı Tiyatro Amorf yapımı ‘Gümbürtü, Şaşkınlık, İnfilak!’ arzuların, eğlencelerin, görevlerin, konuşmaların, konuşmamaların… veee tonlarca havai fişeğin var olduğu renkli bir dünyada, insana dair olanı hikâye anlatıcılığı üstünden arayarak hakikat ile nasıl ilişkilendiğimiz sorusunun peşinden gidiyor.

Amorf ekibi absürdün, yaşamı karnaval ya da lunaparklardaki görüntüleri çarpıtan aynalar gibi çarpık çurpuk ve düşsel bir boyutta yansıtsa da bu yansımanın aslında gerçeğin ta kendisi olduğunu çok iyi anlamış. Öyküyü, sahneleme tarzlarını iç içe geçiren, çılgın tempolu uçuk kaçık bir absürt güldürü olarak ustalıkla aktarıyor. Zaman ve mekân değişikliklerini başarıyla var eden yalın ve işlevsel dekorda da, ekibin tamamının ustalıklı yorumunda da absürdün katmanları ortaya çıkıyor. Bu bağlamda, izleyicilerle interaktif iletişim kurarak hem yazar karakterini hem öykü anlatıcılığını üstlenen Ali Varol’un anlatının tüm görünür gerçek dışılığı karşısında hiç şaşırıp irkilmediği doğal oyunculuğu da, ekibin kalanının dozunda yapaylığı da aynı derecede absürttür.

***

İBBŞT’de iki önemli yapım

‘Ağrı Dağı Efsanesi’ 

İBBŞT sezonu görkemli bir üstün yapımla, efsane yazar Yaşar Kemal’in romanından Yiğit Sertdemir’in uyarlayıp yönettiği, ‘Ağrı Dağı Efsanesi’ ile açtı. Hem destan, hem masal, hem roman olan metni sahneye birebir aktaran usta işi uyarlama, toplumsal-siyasal mesajı vurgulayan gereksiz güncellemelere gitmeksizin anlatının şiirsel ve masalsı tadını yansıtıyor ve efsaneyi, edebi tadını koruyarak tiyatro ortamına taşıyor. Sertdemir gerçekçi oyunculuk anlayışı yerine, oyunun başkişisi olarak ‘dağlılar’ı, antik tragedyaları anımsatan ikisi kadın üç koro şefinin başını çektiği bir koro olarak öne çıkarıyor ve koro anlatıcı görevini üstlenirken metnin çok sayıda yan karakterini de canlandırıyor.

Teatral boyut oyun boyunca görkemli bir görsel işitsellikle pekiştiriliyor ki, bu bağlamda dengbejler sahnesinin tamamı unutulur gibi değil. Barış Dinçel’in dekor ve Osman Aktan’ın ışık tasarımlarının yarattığı düşsel dünyada Oğuzhan Balcı’nın Burçak Çöllü yönetiminde İBBŞT orkestrası tarafından canlı icra edilen özgün müziği, destansı anlatımın her duygusuna, her heyecanına etkileyici bir boyut katıyor. Candan Seda Balaban’ın tüllerden var ettiği olağanüstü at tasarımının, hem görsellik hem canlandırma bağlamında bir başyapıt olduğunu da belirtmem gerekiyor. 

    

‘Gök Kubbe’

1984 doğumlu İngiliz oyun ve senaryo yazarı Lucy Kirkwood’un 2017’de sahnelenen oyunu ‘Gök Kubbe’ 1759 İngiltere’sinde geçiyor olsa da, kadınlık hallerinden, cinsiyetçilikten, hatta Brexit tartışmalarından izler taşıyan müthiş sağlam metniyle, zamanımızın çelişkilerine uzanan güncel ve çağcıl bir yapım.

Geçen yıl Kirkwood’un ‘Sivrisinekler’ini de yöneten Ali Gökmem Altuğ ‘Gök Kubbe’yi sahneye koyarken o çalışmadaki olağanüstü görsel etkiyi aramamayı, usta işi metne ve dört dörtlük bir toplu yorum çıkaran ekibine güvenerek daha klasik bir anlatıma gitmeyi yeğlemiş.

Gerçekten de karakterlerin kapatıldığı odada 13 kadın oyuncu, inandırıcı ve doğal bir ekip oluşturuyorlar. Kadın çoğunluğunun ötekileştirdiği suskun Bay Coombes’un baskıladığı öfkeyi oyunun sonunda hunhar, hınçlı ve vahşi bir şiddete dönüştüren Eraslan Sağlam da çok etkileyici. Sahnelemenin tek kusuru, tamamı İtalyan sahnenin derinlerinde yaşanan olayların seyirciye mesafeli kalarak oyunun örneğin meydan sahne düzeninde çok daha çarpıcı olacak interaktif boyutunun kaybolması.

 

TiyatroİN

‘Müfettişler’

Sadece yarım yüzyıl öncesinde değil, günümüzde de çağının ötesinde, absürdün büyük ustası Melih Cevdet Anday, şiirde olduğu gibi, tiyatroda da sürekli ‘yeni’yi aramış, şiirsel adaletin izini sürerken daha iyi bir dünyanın olasılıklarını sorgulamıştır. Karakterlerin düştüğü açmazların, şüphelerin, varoluşsal sorgulamaların ışığında çağımızı ve dünyamızı irdelemiş, başka bir dünyanın mümkün olup olmadığını düşündürmüştür.

1972’de yazdığı ‘Müfettişler’de düşledikleri deniz kıyısındaki evi alabilmek için evlerini satılığa çıkaran orta yaşlı çift hem kendilerini hem de on gündür dışarıda bekleyen emlakçıyla alıcıyı sorgulamaktadır. Dışarıdaki müşterinin ve emlakçının eve girmesiyle, kendilerini de sorgulatmaya hazır oldukları farklı bir boyut oluşur. Anday’ın çok katmanlı metninde evin satılması hem arzu edilen hem istenmeyen bir ikilemi açığa çıkarır. Ev satılırsa, bu insanların hem geçmişi hem de geleceği olan anıları da onunla birlikte satılacaktır. Satılmak istenenle taşınılmak istenen evler, geçmiş ile gelecek olarak simgelendiğinden bu ikilem bir bakıma anılar aracılığıyla kendini sorgulamaya dönüşür.

Minimal dekorunda, mahrem bir anlatı olarak gelişen öyküyü ustalıkla sahneleyen Tiyatroİn kurucusu Engin Hepileri, özellikle oyunculuklara odaklanmış; absürt ve gerçeküstünü tamamen metne bırakarak tüm ekibinden doğal ve gerçekçi bir yorum elde etmeyi yeğlemiş.

52 yaşına rağmen taptaze, güncel, çok sağlam bir metin, absürdün tadını ustalıkla yansıtan bir sahneleme, başarılı oyunculuklar, mutlaka izlenmeli.

Tatavla Sahne

‘Bulaşıkçılar’

Kanada’nın üretken yazarlarından Morris Stephan Panych’in ‘Bulaşıkçılar’ını Tatavla Sahne’de Adıgüzel Alben yönetiyor, üst sınıf bir restoranın kirle buhardan geçilmeyen bir bulaşıkhanesinde geçen oyunda, karakterler arası çatışmalar üzerinden sınıf çatışması, iş yaşamından ayrılmış gerçek hayatın anlamı ve bizlerin ona verdiği değer gibi önemli sorunlara, yer yer de, iş yerlerinin durumu, işçi hakları ve işverenin işçilere bakış açısı gibi politik konulara değiniliyor.

Ruh karartıcı bir mekânda geçen hiç de iç açıcı olmayan öyküsüne, gerek Panych’in gerek Tatavla Sahne’nin üfledikleri büyüleyici atmosfer sayesinde, kara komediye, absürt tiyatroya ve türün öncülerine yakın tonlamasıyla, didaktik mesaj vermeyen, insan ilişkilerine inandırıcı, sevecen ve katiyen yargılamayarak bakan bu trajikomik oyun keyif ve heyecanla izleniyor.

kumbaracı50

‘Bagajdaki Balta’

Yiğit Sertdemir’in yazdığı 16., kumbaracı50’nin 51. yapımı ‘Bagajdaki Balta’, bir zamanlar yaşanmış ve olamamış bir aşkın öznelerinin, bir gece vakti park edilmiş bir arabanın önünde buluşarak geçmişi, bugünü ve yarını konuştukları, kişiler ve türlerin birbirinin içine girdiği bir oyun.

Bildik sayılabilecek bir metni dantel gibi incelikle işleyen Sertdemir, kimyaları müthiş uyuşan Pınar Güntürkün ve Aziz Caner İnan aracılığıyla tiyatronun büyüsü, anlatının özü ve oyunculuğun işlevi üzerine benzersiz bir tiyatro dersi veriyor. Tiyatronun özü üzerine müthiş keyifli bir deneme.

 

Oyun Atölyesi

‘Hayvan Çiftliği’

İngiliz yazar George Orwell'in 1945’te yayınlanmış alegorik siyasi hiciv romanı ‘Animal Farm / Hayvan Çiftliği’, günümüze dek yazılmış en sağlam sistem eleştirilerinden biri, özgürlüğün saldırıya uğradığı her zamanda, durumda ve yerde güncelliğini hâlâ koruyan bir başyapıttır.

Fazla çalıştırılan, kötü muamele gören hayvanlar bir gün ayaklanarak, adil ve herkesin eşit olduğu yeni bir düzen oluşturmak amacıyla, yaşadıkları çiftliği domuzların öncülüğünde ele geçirirler. Kurulan düzen ilk başta çiftliğin gelişmesini sağlasa da, süreç zamanla tersine işler ve totaliter bir rejime dönüşür.

Oyun Atölyesi’nde Barış Erdenk’in yönettiği bu oldukça kısa uyarlama, çiftlik sahibini ve diğer insanları oyun dışında bırakarak isyan sonrası yeni düzenin kurulma sürecinde başlıyor.

Sahnelemede en güçlü karakterlerin bile fazla öne çıkmadığı çok dengeli bir ekip oyunculuğu yeğlenmiş, Sibel Erdenk’in hareket tasarımı desteğiyle kusursuz beden diliyle hayvanların başarıyla var edildiği yüksek tempolu çok etkileyici bir görsellik tercih etmiş. Zevkle izlense de, kanımca politik mesajı biraz geri planda kalan bir çalışma. Yine de seyredilmesi şart bir seyirlik.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün