‘Adlar’ dünya üzerindeki her ulus için önemli olduğu gibi Yahudi ulusu için de önemli bir konuma sahiptir. Yahudi halkı yüzyıllar boyunca gelenek, görenek, sevinç ve hüzünlerini çocuklarına koydukları adlarla yaşatmış ve hatırada tutmuşlardır. Bazen çocuklarına koydukları bir ‘Pesah’ ismiyle onları Mısır’dan çıkaran T-nrı’ya minnettarlıklarını bir kez daha anmışlar, bazen de Holokost’ta yaşamını yitirmiş dedenin ismini toruna vererek onu sonsuza kadar yaşatmışlar. Bu yazıda Yahudi halkının tarih boyunca sıklıkla kullandığı ama göz ardı edilen veya unutulan ‘adları’ üzerine duracağız.
Herkes David’i, Moris’i, Moşe’yi veya İzak’ı Yahudi adları olarak bilir. Sonu -stein veya -berg ile biten bir soyadı gördüğümüzde ise onun bir Yahudi’ye ait olduğunu hemen biliriz. Ancak Yahudiler yüzyıllar boyunca alışılmışın dışında kalan çok çeşitli isim ve soy isimler kullanmıştır. Kimi zaman bu isim ve soy isimler antisemitizmin bir sonucu olarak kullanılmak zorunda kalınmış kimi zaman ise Yahudilerin birlikte yaşadıkları toplumların onlar üzerinde bir etkisi olarak ortaya çıkmıştır.
Bet Amikdaş’ın yıkılışından günümüz İsrail Devleti’nin kuruluşuna kadar çok fazla Yahudi devletine rastlamamaktayız. Himyer Kralı Abu Karib’in Yahudiliğe dönmesi ile Yemen topraklarında kısa süreli bir Yahudi devleti kurulmuş ve zaman zaman Yahudiler içerisinde yaşadıkları ülkelerde yarı özerk yönetimlere sahip olmuşlardı. Ancak bu devletler arasında Türk toplumunu da bilhassa ilgilendirecek olan Hazar Kağanlığıdır. Hazarlar 8. yüzyılın ortalarında Yahudiliğe geçmişlerdi. Yehuda haLevi’nin kaleme aldığı Kuzari adlı eser bu olayı ayrıntılarıyla anlatır. Kitap Hazar kralının doğru dini arayışını konu alan bir diyalog üzerinden Yahudiliğin hakikatini savunur. Eserde, kral bir rüyasında "niyetin iyi ama amelin doğru değil" mesajını alır ve bunun üzerine bir Hristiyan, bir Müslüman, bir filozof ve bir Yahudi bilgeyle görüşerek hangisinin doğru yolda olduğunu anlamaya çalışır. Diğer dinlerin ve akılcı felsefenin cevaplarından tatmin olmayan kral, Yahudi bilgenin T-nrı’nın Sina Dağı’nda tüm halkın önünde vahiy vermesiyle temellenen tarihsel ve deneyimsel inancına ikna olur ve sonunda Yahudiliği kabul eder.
Aşkenaz Yahudilerinin tarih sahnesindeki yükselişi ise yalnızca Batı Avrupa'daki toplumsal baskılarla değil, aynı zamanda Doğu’da buldukları yeni imkânlarla da şekillenmiştir. Bu bağlamda, 8. yüzyılda Yahudiliği kabul eden Hazar Kağanlığı, Aşkenaz tarihi açısından kilit bir dönemeçtir. Hazarların Rabanit mezhebine bağlı kalmaları, Avrupa'dan gelen Aşkenaz Yahudileriyle dinî uyum sağlamış; bu topraklarda bir araya gelen iki farklı Yahudi topluluğu arasında güçlü bir kültürel etkileşim başlamıştır. Aşkenazlar, Hazar ülkesinde hem daha güvenli bir yaşam sürmüş hem de yerel Türk kültüründen etkilenmiştir. Bu etkileşim dilde, giyimde, hatta şahıs adlarında bile iz bırakmıştır. Hazar bozkırlarında yeniden kök salan Aşkenaz cemaatleri, zamanla Doğu Avrupa Yahudiliğinin temellerini atmış ve yüzyıllar içinde Yidiş diliyle, kendi dini otoriteleriyle ve zengin gelenekleriyle özgün bir kimlik geliştirmiştir. Dolayısıyla Aşkenaz kimliğini Almanya’nın dar sokaklarında aramak Aşkenaz Yahudiliğinin asıl doğduğu yer olan Hazar steplerine ihanet olacaktır.
Aşkenaz Yahudileri, yalnızca Orta ve Doğu Avrupa’nın değil, modern İsrail Devleti’nin oluşumunun da temel taşlarından biridir. 19. yüzyılda başlayan Siyonist hareketin öncülerinin büyük çoğunluğu —Theodor Herzl, Haim Weizmann, David Ben-Gurion gibi figürler— Aşkenaz kökenliydi. Avrupa’daki antisemitizm, pogromlar ve Holokost felaketi, birçok Aşkenaz Yahudisinin Eretz Yisrael’e yönelmesine neden oldu. Bu göçler hem ideolojik hem demografik olarak modern İsrail’in temellerini attı. 1948’de kurulan İsrail Devleti'nin ilk lider kadrosu büyük ölçüde Aşkenazlardan oluşuyordu ve devletin kurumlarının şekillenmesinde Aşkenaz değerleri, eğitim anlayışı ve vizyonu belirleyici oldu. Bununla birlikte, Aşkenazlar sadece sayıca değil, kültürel miras ve devletin şekillenmesindeki tarihsel rolleriyle de İsrail kimliğinde merkezi bir yer tutmaktadır. Bu durum, Orta Avrupa’dan Hazar bozkırlarına, oradan da Ortadoğu’ya uzanan çok katmanlı Aşkenaz hikâyesinin çağdaş devamıdır.
Aşkenaz Yahudileri, yalnızca tarihsel bir topluluk değil, aynı zamanda modern dünyanın bilim, sanat, ekonomi ve siyaset gibi pek çok alanında iz bırakmış etkili bireylerin kökenini oluşturur. 20. yüzyıldan itibaren Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yükselen Aşkenaz Yahudileri, özellikle entelektüel üretim, akademik başarı ve finansal organizasyonlarda belirleyici roller üstlenmişlerdir. Fizik alanında görelilik kuramıyla modern bilimin çehresini değiştiren Albert Einstein, psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, modern edebiyatın önemli isimlerinden Franz Kafka ve Nobel ödüllü kimyager Roald Hoffmann gibi isimler Aşkenaz kökenlidir. Günümüzde dünya finans sisteminin en etkili aktörlerinden olan BlackRock'un CEO'su Larry Fink de Aşkenaz Yahudilerindendir. Bu başarının bir boyutu da sıkça komplo teorilerine konu olan bazı Aşkenaz ailelerde görülür. Özellikle Rothschild ailesi, finans dünyasındaki etkisi nedeniyle çeşitli spekülasyonların merkezinde yer almış; Yahudi karşıtı propagandaların odağı hâline gelmiştir. Ancak bu tür teoriler, çoğu zaman antisemitizmin tarihsel kalıplarını yeniden üretmekten öteye gitmez. Bununla birlikte Aşkenaz Yahudilerinin modern dünyadaki etkisi, başarıya dayalı gerçek örneklerle gözlemlenebilir. Nobel ödülü almış Yahudilerin çok büyük kısmı Aşkenaz kökenlidir; örneğin Richard Feynman (fizik), Daniel Kahneman (ekonomi), Paul Samuelson (ekonomi), ve Elie Wiesel (barış ödülü) gibi isimler bunun göstergesidir. Müzikte Leonard Bernstein, sinemada Steven Spielberg, felsefede Hannah Arendt gibi figürler de Aşkenaz mirasının evrensel kültüre katkısını simgeler. Tüm bu örnekler, Aşkenaz kimliğinin yalnızca geçmişe ait etnografik bir tanım değil; aynı zamanda çağdaş dünyanın şekillenmesinde aktif rol oynamış, üretken ve çoğulcu bir gelenek olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Yukarıda da görüldüğü üzere Aşkenazlar; Oguz (Oğuz), Alper, Bayrak, Turk (Türk), Orkun gibi sayısız Türkçe kökenli sözcüğü isim ve soyisim olarak kullanmıştır. Hatta günümüzde Yahudiyat üzerine uzmanlaşmış bazı akademisyenlerin iddia ettiği üzere Aşkenazlar ve Hazarlar arasındaki bağlantı kopuk ya da uzak değildir. Öyle ki yukarıda birkaç örneğini verdiğimiz isim ve soyisimleri araştırıldığında her biri için dünyanın her bir köşesinden yüzlerce kayda ulaşılacaktır.
Aşkenazların kullandığı adlar arasında Yidiş olduğu zannedilen pekçok Türkçe sözcük bulunduğu gibi Türkçe görünen Yidiş sözcükler de bulunmaktadır. Bunlardan birisi de özellikle Litvaklar[1] arasında görülen ‘Kamber’ soyadıdır. Ataları Aşkenaz olan Dr. Hakan Altıok’tan edindiğim bilgiye göre bu sözcük Türkçe ya da Arapça kökenli olmayıp Yidiş’teki “Kahan-Ber” sözcüklerinin birleşiminden oluşmaktadır. Litvanya nüfus kayıtlarında Kamber soyadı türevleşirken Kagader biçiminde de yazılmış. Kahan sözcüğü köken olarak İsrael ulusunun Aaron (Harun) peygamber soyundan gelen seçkinlerine verilen unvan olan Kohen’den gelmektedir. ‘Ber’ ise Yidiş’te ‘ayı’ anlamındadır. Kamber sözcüğünün mesleki bir Yidiş soyadı olarak tarakçı anlamındaki Comber’den türediği fikri yine Altıok’a göre temelsizdir. Amerika’da yaşayan Litvak Kamber’lerinin varislerinden Kenneth Camber’in Dr. Altıok’a aktardığı bilgiye göre Kamber soyadı taşıyanların dini belgelerde adlarının sonunda ‘HaKohen’ ibaresi bulunmaktadır.
Yukarıda Hazarlar meselesine değinmişken bu konu üzerinde birazcık daha durulması kanaatindeyim. Hazarların, Aşkenazlarla olan bağlantısı bugün kimi çevreler tarafından antisemitist emeller için kullanılsa da tarihte Aşkenazlar, Hazar kimliğini gururla taşımıştır. Bu Aşkenazlardan birisi de bir Holokost kurtulanı olan Judith Magyar Isaacson’dur.
Judith Magyar Isaacson (3 Temmuz 1925 – 10 Kasım 2015), Macaristan doğumlu bir Yahudi olarak hayata gözlerini açtı. Ancak hayatı, tarih kitaplarında yer eden acı bir dönemin tam ortasında şekillendi. 1944 yılının temmuz ayında, annesi ve teyzesiyle birlikte Auschwitz Kampına sürüldü. Ardından sekiz ay boyunca Almanya’nın Hessisch Lichtenau kentinde, yerin altına kurulu bir mühimmat fabrikasında zorla çalıştırıldı. Savaş sona erdiğinde, onu Amerika’ya götürecek bir kapı aralandı. ABD istihbarat subayı olan kocasıyla evlendi ve Maine eyaletinin Lewiston kentine yerleşti. Sessiz ama dirençli bir şekilde hayatını yeniden kurdu. 1960’lı yılların ortasında Maine’deki üniversitelerde matematik alanında lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. Ardından Lewiston Lisesi ve Bates Koleji’nde öğretmenlik yaptı. Bates’te kadın öğrencilerden sorumlu dekan ve sonrasında tüm öğrencilerin dekanı olarak görev aldı. Hayatı boyunca birçok ödülün ve üç fahri doktoranın sahibi olan Isaacson, 2004 yılında Maine Kadın Onur Listesi’ne dahil edildi.
İşte bu cesur kadın anılarını yazdığı ‘Seed of Sarah: Memoirs of a Survivor /Sarah’ın Tohumu: Bir Hayatta Kalma Hikâyesi’ kitabının 13. sayfasında Judith okul günlerinden ve koyu bir antisemit olan tarih hocası Kôváry’den bahseder. Kôváry, Yahudi kız öğrencileri aşağılar ve onlara hakarette bulunur. Bir gün aşağılık (!) Yahudilerin nereden türediği sorusuna öğrencisi Böde Winternitz şöyle cevap verir: “Batı Macaristan’daki İsraeloğulları Hazarların soyundan geliyor!” Bunun üzerine “Sen doğaçlama yapan bir eşeksin, hem de fil hortumlu!” diye tükürdü Kôváry. Sınıf bir anda şok içinde kaldı. Ági Toronyi iki elini kaldırıp salladı, kararlıydı; dikkate alınmadan geçilmeyecekti. Tanınmış bir Hristiyan doktorun kızıydı. Kôváry başını salladı: “Toronyi.” Ági sahneyi tümüyle sahiplendi, rol gerçekten onundu. Abartılı bir ağırbaşlılıkla pileli eteğini düzeltti ve başını geriye attı. Erkeksi sesi gitmişti, onun yerine yankılı, sakin, neredeyse yetişkin bir tonla konuştu: “Profesör, efendim, biz Hazarları birinci sınıfta öğrenmiştik. Onlar göçebe bir kavimdi. Yahudiliği kabul edip Macarlarla birlikte bugünkü Macaristan’ı fethettiler.” “Kim öğretiyor bunları?” diye kükredi Kôváry. “Yahudi atlıları mı? Peh! Geçmişin efsaneleri! Hazarlar bitti. Yok oldular! Bu saçmalıklar sizin ders kitabınızda bile geçmiyor.” Evi Kárpáti artık dayanamadı. Sağ kolunu bir bayrak gibi kaldırarak, coşkuyla bağırdı: “Bin yıldır onlar kaybolmadılar, buradalar! Biz onları birinci sınıfta öğrendik!”
Judith baba tarafından dedesi olan Simon Klein’ın cenaze töreninden bir hatıraya da kitapta şöyle yer vermektedir: “Yom Kipur’da hatırladığım beyaz haham giysisinin yerine, Rabbi Hercog adeta kardan bir cübbe giymiş gibiydi. Tanıdığım o narin adam gitmişti, onun yerinde fırtınanın ortasında bir peygamber dikilmişti. Dedemin açık mezarı başında, rüzgârla savrulan karlar içinde, Macar Yahudiliği’nin vatanseverliği üzerine yürekten bir konuşma yaptı. Hiçbir şeyi atlamadı. Hazarlar’dan son savaşın kahramanlarına kadar… ‘Simon Klein, Hazar soyundan gelen bu gururlu kişi... Çek zulmünden kaçmış bir Macar eğitimcisi... Dindar bir İsraelli, örnek bir Macar… Bu adam ülkemiz için dört oğlunu cepheye göndermişti...’ Bunlar rabinin dedem için söylediği sözlerdi.”
Görüldüğü gibi 20. yüzyılda Macaristan’da yaşayan Aşkenaz Yahudileri, Hazarların varlığından haberdar olmakla kalmayıp kendilerini onların bakiyeleri olarak addetmekteydiler. Bu tarihsel gerçek bugünün dünyasında unutulmuş veya unutturulmak istenmektedir. Ancak dünyanın kadim uluslarından olan bu iki halkın -Yahudiler ve Türkler- kader ortaklıkları geçmişle sınırlı kalmayıp geleceği de ışıkla aydınlatmaya devam edecektir.
[1] Tarihi olarak eski Litvanya Büyük Dükalığı topraklarında (günümüzde Litvanya, Belarus, Letonya, Polonya'nın kuzeydoğu Suwałki ve Białystok bölgeleri ile günümüz Rusya ve Ukrayna'sının bitişik bölgelerini kapsar) ikamet eden Yahudilerdir