Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü´nde devam eden ´Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu, 1893–1982´, bir yüzyılın dönüşümüne ışık tutan bir sergi... Koyunoğlu, Cumhuriyet´in ilk yıllarına sadece mesleğiyle değil, fotoğrafçılığıyla da iz bırakmış çok yönlü bir isim. O, hafıza inşa eden bir gözlemci ve gezgin olarak yirminci yüzyılı belgeleyen fotoğrafları, sergiyi ziyaret edenleri yavaşlamaya, bakmaya ve hatırlamaya davet ediyor.
Bu sergi, sıra dışı bir mimar olan Arif Hikmet Koyunoğlu’nun objektifinden süzülen Türkiye manzaralarını, mimari detayları, insan portrelerini ve yolculuk izlenimlerini mercek altına alıyor. Gözlemlerindeki titizlik, mimarlık formasyonunun da izlerini taşıyor. Her bir karede geometrik bir denge, kompozisyon hassasiyeti ve duygusal bir mesafe hissediliyor.
Koyunoğlu Ailesinin Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na bağışladığı kişisel arşivde yer alan cam negatifler, asetatlar ve baskı fotoğraflar, bu serginin temelini teşkil ederken Türkiye’nin modernleşme sürecine dair görsel bir belge niteliği de taşıyor.
Cumhuriyet’in Mimarı: Arif Hikmet Koyunoğlu
1893 yılında doğan Koyunoğlu, özellikle II. Meşrutiyet ve erken Cumhuriyet yıllarında yetişmiş bir aydındı. Türkiye’nin ulusal mimarlık anlayışını şekillendiren öncü isimlerden biri olarak tanınır. Ankara’daki Türk Ocağı Binası (bugünkü Devlet Resim ve Heykel Müzesi) ve Etnografya Müzesi onun imzasını taşır. Yaşamı boyunca gezgin, asker ve fotoğrafçı olarak da üretmiş, çok yönlü bir sanatçıydı. Henüz on yaşında sahip olduğu ilk fotoğraf makinesiyle, hayatı boyunca hem kendi deneyimlerini hem de dönemin kültürel dönüşümünü özenle belgeledi. Sarıkamış Cephesi’nde bulunan ve o olaydan sağ kurtulan az sayıdaki asker arasında yer alan Koyunoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecindeki kırılmaları cephelerde, sokaklarda, atölyelerde ve evlerin içinde fotoğrafladı. Kimi zaman mülteci kamplarında, kimi zaman İstanbul’un merkezinde açtığı Yeraltı Fotoğrafhanesi’nde bu tutkusunu profesyonelce sürdürdü. Ayrıca burada çektiği kadın portreleri, dönemin sosyal tabularını aşan cesur çalışmalar arasında yer alıyor; pek çok negatif bilinçli olarak imha edildi.
İyi bir aile babası, mesleğinde başarılı bir mimar, meraklı, çalışkan ve hayatın güzel yanlarını göz ardı etmeyen kişiliğiyle modern Türkiye’nin de simge isimlerinden biriydi Arif Hikmet Koyunoğlu...
Koyunoğlu, deli pozunda, işgal İstanbul’unda hapisten çıktığı günler, 1920-1921
Objektifin Arkasında Bir Hikâye Anlatıcısı
Sergi, Sanayi-i Nefise Mektebi'ndeki öğrencilik yıllarından Erzurum'daki askerlik dönemine, Yeraltı Fotoğrafhanesi'ndeki çalışmalarından Ankara, İstanbul, Bursa, Nevşehir ve Kırşehir gibi kentlerdeki gözlemlerine kadar Koyunoğlu'nun yaşamına yayılan geniş bir görsel arşivi bir araya getiriyor. Fotoğrafları mimari ayrıntılara odaklandığı kadar insanlara ve gündelik hayata da değiyor. Anadolu’yu, Balkanları ve Ortadoğu’yu adım adım gezen bu mimar-fotoğrafçının çektiği kareler, sadece görsel belgeler değil, aynı zamanda tarihî hafızanın nadide parçaları… Fotoğrafları, mimar gözüyle seçilmiş karelerden oluşuyor. Her biri, kadrajın ardında düşünsel bir derinlik barındırıyor.
Sanâyi-i Nefîse öğrencileri aynı bahçeyi paylaştıkları Müze-i Hümayun’un (İstanbul Arkeoloji Müzeleri) önünde, yak. 1910-1914/1915
Kapsamlı Bir Sergi
Koyunoğlu’nun arşivinden derlenen nadir baskılar, not defterleri, seyahat güzergâhları, eskizler ve mektuplar, 86 fotoğrafın bulunduğu sergiyi zenginleştiren ögeler. Fotoğraflar çoğu zaman notlarla, tarih düşülmüş dipnotlarla ya da o döneme ait düşüncelerle destekleniyor. Böylece ziyaretçiler yalnızca bir görsel deneyim değil, metinle harmanlanmış bir yolculuğa da çıkmış oluyor. Arşiv düzenlemesi ve anlatı bütünlüğü açısından özenle hazırlanmış olan sergi, aynı zamanda Koyunoğlu'nun Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'le olan dostluğuna da ışık tutuyor. Bu bağlamda yeni kurulacak devletin ilk anıtı olacak olan Dumlupınar Anıtı'nın bir sulu boya çalışması da dikkat çekiyor.
Arif Hikmet ve askerler Kızıldağ’da kayak taliminde, 1915-1919
Mimarlığın Görsel Belleği
Koyunoğlu’nun objektifinde, modernleşmenin izleri kadar kaybolmaya yüz tutmuş kültürel miras da yer buluyor. İstanbul’un değişen çehresi, taşra kasabalarının özgün mimarisi, cami kubbeleri, sokak çeşmeleri, tren istasyonları ve hanlar… Bunlar sadece mimarlık nesneleri değil, aynı zamanda bir toplumun kendini yeniden kurma çabasının sessiz tanıkları. Koyunoğlu, her fotoğrafında bir mimar olarak gördüğünü değil, bir sanatçı olarak hissettiğini de aktarıyor.
Günümüz İçin Bir Ders: Gözlem ve Arşiv
Bugün sanat ve mimarlık pratiği, geçmişle kurduğu ilişki kadar güçlüdür. Bu anlamda, Arif Hikmet Koyunoğlu’nun arşivi ve bu sergi, yalnızca nostaljiyle değil, bugünün sanatçılarına ve mimarlarına yönelik bir ilham kaynağı olarak da okunmalı. Onun gibi bir mimarın, zamanın ruhunu sadece yapılarla değil, ışıkla, gölgeyle ve perspektifle de yakalamaya çalışması; gözlem ve arşiv tutkusunun ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
‘Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu 1893–1982’ başlıklı sergi, 17 Mayıs 2026 tarihine kadar İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Galerisi’nde ziyarete açık olacak. Fotoğraf koleksiyonuna dijital olarak İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Kütüphanesi web sitesinden erişilebiliyor.
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün Galata’daki galerisinde izleyiciyle buluşan bu sergi, sadece tarih meraklılarına değil, mimarlıkla, fotoğrafla ve sanatla ilgilenen herkese hitap ediyor. Bir dönemi, bir hayatı, bir sanat formunu keşfetmek isteyen herkesin bu sergiyi ziyaret etmesini öneririm.