“A Ğ A T A K I L A N L A R”

Türkiye ile İsrail arasında, kısa vadede duygusal bir dostluk kurulması gerçekçi değil. Ancak bölgenin istikrarı, refahı ve güvenliği açısından çeyrek yüzyıllık stratejik bir angajman kurulabilir. Bu angajman: • Liderlerden bağımsız, • Kurumlar arası temasa dayalı, • Prensipte karşılıklı çıkarları gözeten bir zemin üzerinde inşa edilebilir. Bu ilişki, sıcak olmayabilir ama kalıcı ve hesaplı olabilir. Çünkü Türkiye ile İsrail dost olmak zorunda değil ama birlikte düşman kalamayacak kadar yalnız. MEHMET ÖĞÜTÇÜ – www.forbes.com.tr

İzak BARON Diğer
30 Temmuz 2025 Çarşamba

Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • TÜRKİYE - İSRAİL İLİŞKİLERİNDE SOĞUK DOSTLUK SICAK HESAPLAR - MEHMET ÖĞÜTÇÜ

Ortadoğu’da etkinliği azalan İran, etkisiz kalan Suriye, içine kapanan Mısır ve sınırlı manevra alanı olan Körfez ülkeleri göz önüne alındığında, bugün sahada ağırlığını koyabilen sadece iki aktör bulunuyor.

Türkiye:

    •    90 milyona yaklaşan genç nüfusu

    •    Gelişen savunma sanayii

    •    Karadeniz’den Akdeniz’e uzanan stratejik hatları

İsrail:

    •    Teknolojik üstünlük

    •    ABD ile sarsılmaz stratejik bağ

    •    Nükleer kapasite ve ileri düzey istihbarat altyapısı

Biri İslam dünyasında merkez ülke, diğeri Batı’nın ileri karakolu. Zıt kutuplar gibi görünseler de, bölgede tek başına oyun kurabilecek iki aktör bunlar. ABD de bunu görüyor ve sessizce yönlendiriyor.

Türkiye ile İsrail arasında, kısa vadede duygusal bir dostluk kurulması gerçekçi değil. Ancak bölgenin istikrarı, refahı ve güvenliği açısından çeyrek yüzyıllık stratejik bir angajman kurulabilir.

Bu angajman:

    •    Liderlerden bağımsız,

    •    Kurumlar arası temasa dayalı,

    •    Prensipte karşılıklı çıkarları gözeten

bir zemin üzerinde inşa edilebilir.

Bu ilişki, sıcak olmayabilir ama kalıcı ve hesaplı olabilir.

Çünkü Türkiye ile İsrail dost olmak zorunda değil ama birlikte düşman kalamayacak kadar yalnız.

https://www.forbes.com.tr/makale/turkiye-israil-iliskilerinde-soguk-dostluk-sicak-hesaplar

 

  • GEÇEN PAZARTESİ İSTANBUL HAVAALANI’NDAN GİZLİCE SINIR DIŞI EDİLEN KİŞİ ‘SON İHVANCI’ MIYDI? - ERTUĞRUL ÖZKÖK

Hakan Fidan’ın kişiliğinde çok ince ve kusursuz bir diplomasi yürütüyoruz.

Siz bakmayın iktidar medyasının şuursuz bazı yayınlarına.

Öyle İsrail’le falan savaşmayacağız.

Ne İsrail o kadar akılsız ne biz o kadar gerçekçilikten yoksunuz.

Dışişleri Bakanı her konuşmasında bu yardımın çerçevesini çok sağlam çiziyor.

“Terör ve IŞİD konusunda yardım…”

Türkiye ile İsrail ilişkilere gelince…

Görünüşte çok gergin ama kontrolden çıkma riski hızla en aza doğru indiriliyor.

Hatta Suriye’de adı konmamış iş birliği işaretleri bile gelmeye başladı.

Türkiye-İsrail iş birliğinin ilk provası Suveyda krizinde yapıldı

Bunun ilk provası da Suveyda krizi sırasında yaşandı.

O krizin ertesi günü NTV’de yayımlanan bir haber çok dikkatimi çekti.

Aynen şöyle diyordu:

“Güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın muhatapları ile yaptıkları görüşmeleri ve Suriye’de yaşanan gelişmeleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilettiler.”

Hemen altında ise daha kesin bir ifade vardı:

“MİT Başkanı İbrahim Kalın ABD, Suriye ve İsrail’deki muhatapları birçok görüşme gerçekleştirdi.”

Daha önce Kalın’ın İsrail İstihbarat Başkanı ile görüştüğünü yazmıştım.

Ama NTV’nin “güvenlik kaynaklarına” atfen verdiği haberde, “İstihbarat birimleri arasında görüşmeler” gibi genel bir ifade yerine, bizzat Kalın’ın adı verilerek yazılan haber bize şunu söylüyor:

Demek ki iki ülkenin dışişleri ve istihbarat yöneticileri arasındaki hatlar hep açık ve bunun herkesçe bilinmesini istiyorlar.

https://t24.com.tr/haber/ertugrul-ozkok-gecen-pazartesi-istanbul-havaalani-ndan-gizlice-sinir-disi-edilen-kisi-son-ihvanci-miydi,1251910

 

  • İBRAHİM ANTLAŞMALARI GERÇEKLEŞİRSE NE OLUR? – DR HİLMİ DEMİR

Orta Doğu, İbrahim Anlaşmaları’nın geleceğini etkileyen önemli jeopolitik değişimlerden geçmektedir. Çin arabuluculuğunda 2023’te gerçekleşen Suudi-İran anlaşmasıyla, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri ile İran arasındaki yakınlaşma, İbrahim Anlaşmaları’nın “güvenlik şemsiyesi” mantığının temelini oluşturan İran’a karşı jeopolitik korunma gerekliliğini azaltmıştır.

Bu yumuşama ile birlikte, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarının İran’ın zayıf yönlerini ortaya çıkarması, Tahran’ı Arap komşularıyla daha iş birliği odaklı bir duruş sergilemeye itmiştir.

Buna karşılık, İran, MWADA (Müslüman Batı Asya Diyalog Derneği) adını verdiği kendi bölgesel iş birliği çerçevesini önermiştir. Bu çerçeve, Türkiye dahil tüm Müslüman ülkeleri işbirliğine teşvik ederken, dini gerekçelerle İsrail’i dışlamaktadır. Bu durum, “İbrahimi” modelden net bir sapmayı ve bölgesel güvenlik açısından rakip bir vizyonu işaret etmektedir. Trump’ın tercih ettiği ABD-İran anlaşması olasılığı, İbrahim Anlaşmaları’nın ana motivasyonlarından birini daha da aşındırabilir ve Filistin meselesini, anlaşmaların diğer ülkelere genişletilmesinden önce ele alınması gereken merkezi bir bölgesel sorun olarak yeniden gündeme getirebilir.

Türkiye’nin bu değişen jeopolitik manzaradaki rolü de önem taşımaktadır. NATO üyesi ve İsrail ile uzun süreli bağları bulunan Ankara, Gazze’deki savaşın kötüleşmesi nedeniyle İsraillilerle ticari ilişkilerini askıya almıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin davasının savunucusu rolünü üstlenerek ülkesinin yumuşak gücüne katkıda bulunmuş ve bölgesel çıkarlarını desteklemiştir.

Türkiye’nin önerdiği Irak Kalkınma Yolu projesi ise Asya’yı Avrupa’ya bağlayacak bir ticaret koridoru olarak, ABD destekli Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’na ekonomik bir alternatif sunmaktadır.

https://tepav.s3.eu-west-1.amazonaws.com/upload/files/1753554513586-0.Ibrahim_Antlasmalar_Gerceklesirse_Ne_Olur.pdf

 

  • PİRUS ZAFERİ: İSRAİL’İN İRAN’A SALDIRISI İSRAİL’İN STRATEJİK ZAFİYETLERİNİ Mİ ORTAYA ÇIKARDI? – DANİEL LEVY

Filistinlilere yönelik aşırıya kaçan niyetleri ve eylemleri ve Gazze’de uyguladığı zulümün görüntüleri nedeniyle İsrail’den korkulabilir, ancak bu korkunun kaynağını saygıdan ziyade nefret teşkil ediyor. Giderek daha fazla kabul gören sonuç ise İsrail’in savaş suçlarının bölgedeki istikrarı bozan ve radikalleştiren başlıca etken olduğu ve bu suçların kontrol altına alınması gerektiği yönünde. Bu, İsrail’in İbrahim Anlaşmaları’nın imzalanmasından beş yıl sonra ulaşacağını düşündüğü noktadan çok uzak.

Dahası, İsrail’in zayıf noktaları ortaya çıktı ve bunların stratejik etkileri oldu. İsrail’in İran ile 12 günlük savaşında ciddi darbeler aldığına dair görüşler giderek yaygınlaşıyor. Bu durum, İsrail’in ABD’ye bağımlılığını ortaya çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda İsrail’in acı eşiğinin düşük olduğunu ve direncinin sınırlı olduğunu da gösterdi. Bu direncin sınırları, sosyal ve siyasi olduğu kadar, önleyici füze stoklarının tükenmesi ve ordunun, özellikle de yedek askerlerin yaşadığı yorgunluk göz önüne alındığında, askerî açıdan da belirgin.

İsrail ayrıca, İran’ın sadece Rusya ve Çin ile değil, aynı zamanda Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS gibi daha geniş üyelik bağlamında da stratejik ittifaklarını derinleştirme olasılığıyla karşı karşıya. Bu, İsrail’in bağımlı olduğu ABD ve Batı’nın jeopolitik konumunun hızla gerilediği bir dönemde gerçekleşiyor.

https://fikirturu.com/dunya/pirus-zaferi-israilin-irana-saldirisi-israilin/

 

  • FİLİSTİN DEVLETİ KURULMALIDIR... RADİKALLERİ GÖRDÜK.. HALKLAR BAŞARABİLİR! – ADELİNA SFİSHTA

"Fransa'nın Filistin Devleti'ni tanımasına karar verdim" - Macron

Bence, "günün haberi"

Ayrıntılara bakmadan ve irdelenmeden, "dümdüz" bakılamaz bu çıkışa.

Macron neler diyor?👇

1. HAMAS silahsızlandırılmalı

2. Gazze'nin güvenliği ve inşası için çabalar olmalı

3. Filistin Devleti kurulmalı, güvence altına alınmalı ve silahsızlandırılmalı

4. Filistin Yönetimi Başkanı'nın bana verdiği taahhütler ışığında, kendisine ileriye doğru ilerleme kararlılığımı ifade eden bir mektup da yazdım.

Gelin değerlendirelim

1. Macron; HAMAS'ın varlığının son bulmasını değil, silahsızlandırılmasını ama varlığını sürdürmesini önermiş. Bu, İsrail için garanti olabilir mi?

7 Ekim'de; HAMAS, İslami Cihat, Hizbullah, Ensarulallah-Husiler, Kataibi Hizbullah, Suriye Esad Rejimi, Haşdi Şabi, Iraklı milisler, İran.. vb.. İsrail'e hep birlikte saldırmıştı. Macron bunu unutmuş, sadece HAMAS'a odaklanmış.

Macron bu saldırgan yapının; "İsrail'i yok etmek ve Yahudileri katletmek" gibi bir fikri zeminden hareket ettiklerini de esgeçmiş. Ve sadece HAMAS'ın silahsızlandırılmasıyla sorunu çözebileceğini değerlendirmiş.

Macron'un önermesinden, HAMAS'ın politik varlığını sürdüreceği de anlaşılıyor.

Bugünki savaş ortamını doğuran "tehdit" var olmaya devam edecek.

2. İsrail'in yıkılması ve Yahudilerin yokedilmesi, çok geniş cepheli bir "mefkure". Bu "mefkure" Filistin Devleti Kurulsun mücadelesinin çok ötesinde. Sadece, HAMAS ve "Sahva ekolü Sünni İslamcılığın" mefkuresi değil. İran'ın, Türkiye'nin "dini-ideolojik mahreçlerinde kabul gören" çok geniş bir mefkure. Macron işin sadece HAMAS ayağına bakmış, "HAMAS silahsızlandırılırılırsa, Filistin Devleti'nin kurulması şartları kolayca oluşur" diye düşünmüş. Oysa, 7 Ekim HAMAS saldırısı, "öncü kuvvetin saldırısıydı" arkası geldi ve taa İran'a kadar uzanan çok geniş ve derin bir cephede, "direniş ekseninin" İsrail'e saldırılarını gördük.

ABD'nin desteği olmasaydı, Yahudi toplumuna ağır bedeller üretebilecek derinlikte ve güçte idi, bu saldırı. Bu "cephe" hala duruyor ve Macron, İsrail'i güvence altına alacak, elle tutulur bir önermede bulunmuyor.

3. İsrail açısından işin bir de Suriye cephesi var.

Suriye'de; Selefi Cihatçıların (kökü El Kaide-Nusra-HeyetTahrir el Şam olan), silahla devleti ele geçirdiği bir yapı var. De Facto lider Şaraa-Colani, İsrail'e muhabbet mi besleyecek?

Suriye rejimi; "ayakta kalabilmek için, mecburen İsrail'e dostluk besleyen tüm toplumsal katmanları" bastırıp, selefi islamcı tekçi bir rejim haline dönüşmeye çalışıyor. Bu nedenle; Kürtlerin, Durzilerin, Alawi ve Hristiyanların "güçsüz olacağı" bir diktatoryal-tekçi rejim tesis ediliyor. Bu şartlarda İsrail'i "güvencesiz barışa" zorlamak, 5-10 yıl sonra benzer bir savaş ortamını getirecektir.

Şii Siyasal İslamının liderlik ettiği "direniş ekseni" etkisini kaybetmiş olsa da, "Sünni Siyasal İslamının Liderlik edeceği" yeni bir savaş cephesi kurulmak üzere.

Bu iki siyasal islamcı düşünce, "Kur'an'da Yahudilerin katledilmesi emirlerinin olduğuna inanan" düşüncelere sahipler. Dolayısı ile, mesele HAMAS'ın ve İran'ın da çok ötesinde.

Macron bunları bilmiyor mu? Muhtemelen bilmiyor.

Ama ben Macron'un; bu çıkışla, kendi iç toplumsal dinamiklerine oynadığını düşünüyorum. Seçimlere (seçim tarihleri uzak olsa da erken seçime gidebilir) dönük yatırım yapıyor olabilir, toplumundaki kargaşa ve ötesi eylemleri kontrol edebilmek için "Müslüman Fransızları" yanına çekmek amaçlı olabilir.

Peki, Filistin devleti kurulmasın mı?

Elbette kurulsun.

Zaten, 100 yıldır, pek çok barış şansı değerlendirilememiş. Filistin halkının geleceği mahvedilmiş.

Derinlemesine baktığınızda, bunun en önemli sebebinin "Filistin halkının geleceğinin, Filistin halkına bırakılamamış olmasında" görülür. Pek çok bölgesel ve uluslararası hesap sahipleri, Filistin halkının geleceğini "harcamışlar". Halen de öyle.

1937- 1947 barış anlaşmaları bile yakalanabilseydi. Sorun yıllar öncesinden çözülebilirdi. Savaşlar olmaz, Filistin halkı geleceğini kurabilirdi. Hem devletleri olurdu hem toprakları.. Ama bu beyin özürlü taife, Filistin halkının geleceğini çaldı.

Ne yapılabilir? Ne önerebiliriz?

1. Öncelikle, HAMAS ve HAMAS gibi düşünenlerin etkili olamayacağı şartların oluşturulması gerekiyor. Bir halkı ve bir devleti yok etmeye odaklanmış insanlarla barış olmaz, zaten 100 yıldır da olmuyor.

Bir yandan, Suriye'de, İslamcı-Tekçi bir rejim kurmak için savaşı göze alacaksın, diğer yandan İran kaldığı yerden nükleer çalışmaları sürdürecek, Hizbullah silah bırakmayacak, Husiler İsrail'e saldırmaya devam edecek, ama sen, İsrail "teslim olsun, devlet kurulsun" diyeceksin.

Bu olamaz. "HAMAS silah bıraksın, Filistin Devleti kurulsun" demek, gerçekçi değil. Bu sadece İsrail aşırı sağını beslemek olur. İsrail aşırı sağı da bu tehditler üzerinden büyüyor, zaten. İsrail demokrasisi kısırlaşır.

Öncelikle; HAMAS ve HAMASGİLLER olmamalı. Ayrıca, sorun bölgesel ölçekte ele alınmalı. İran, nükleer çalışmalardan azade edilmeli, Suriye'de demokratik-çoğulcu rejim kurulmalı. Husilerin elleri kolları kırılmalı, Hizbullah silahtan arındırılmalı, İsrail'le savaş için "Sünni savaş cephesi kurmaktan" vazgeçilmeli.

2. Filistin Devleti elbette kurulmalıdır. Bunu İsrail ve Filistin toplumu, "birlikte" başarabilir mi? Bilmiyorum. Yahudi toplumu bu denli "adil ve engin yürekli" olabilir mi? Korkularından sıyrılabilir mi? Emin değilim. Bölgede herkes travmalarla dolu.

Bana göre, Filistin sorununu "dışgüçler" büyütmüş ve çözdürmemiştir. Dış güçler; bazen SSCB olmuş, bazen Arap nasyonalizmi olmuş, İran olmuş, Şii İslamcılar olmuş, Sahva ekolü olmuş, Sünni İslamcılar olmuş. Ama hep Filistin sorununa kendi cephelerinden-menfaatlerinden yaklaşan güçler olmuşlar. Zarar gören de Filistin halkı olmuş. Filistin halkının "geleceğini, bu dış güçler çalmış". 1937'den itibaren, 3 barış anlaşması bu dışgüçlerin oyunlarıyla bozulmuş. Bu dışgüçlerin aşılması gerekiyor.

Sorunun çözülmemesinde, ikinci önemli konu ise: İsrail'in; travmaları aşıp, Filistin halkıyla "samimi bir şekilde" masaya oturup, oturamayacağı. 3 büyük savaşta Arap devletlerinin topluca İsrail'e saldırıları, son dönemde, İhvan'ın Sünni çizgide İsarail'le paramiliter mücadeleyi başlatması ve ardından İran Şii İslamcılığının "direniş cephesi" ile İsrail'e saldırıları, İsrail toplumunun da kolay atlatabileceği travmalar değil.

Ama, İsrail toplumu; kurumları ile işleyen bir devlet içinde, daha kolay demokratik yaklaşımı, çoğulculuğu benimseyebilecek bir toplum. Bu nedenlen İsrail toplumunu, azgın siyasetin yönlendirilmelerinden sıyrılabilir diye değerlendiriyorum.

Şeytan taşlamaktan iş yapmaya fırsatın bulunmadığı ve hertürlü operasyon elemanlarının bölgeyi karştırmak için devrede olduğu bu zamanda, benim "2 halk başbaşa versin birlikte çözsün önerim" çok mu naif, çok mu ütopik?

Naif gözükebilir, ama birlikte yaşayan 2 halk, birbirlerini daha iyi anlayabilirler ve dış güçlerin bozucu müdahalelerini engelleyebilirler.

Elbette İsrail siyaseti, aşırı sağcı baskılardan kurtulmalı, makul bir gelecek arayanların gözlüğü ile bakabilmeli. Filistin halkı, "savaş lordlarını" silkeleyip atabilmeli. Barış yolunu önemseyen genç liderler çıkmalı.

Sorunun halli için yapılacak arış önermeleri; Macronvari-tek pencereli değil, İsrail'in kaygılarını da dikkate alan ölçülerde olmalı. Bu başarılamazsa, yeni bir 100 yıl daha çözümsüz, savaşlar ve entriklarla dolu geçecek.

Ben; Filistin ve İsrail halkının, başbaşa vererek, bu sorunu aşabileceklerini değerlendiriyorum. İsrail bu geniş yürekliliği göstermeli ve Filistin toplumuna barışın çizeceği gelecek vizyonunu sunabilmeli.

Umarım halklar uyanır ve birlikte kazanır..

https://x.com/AdelinaSfishta/status/1948690175824896327

 

  • DÜŞÜNCE TEMBELLİĞİ Mİ DEMELİ, IRKÇILIK MI? - İRVİN CEMİL SCHİCK

Vaktiyle Amerika’da sık karşılaşılırdı: Bir siyah kötü bir şey yaptığında, örneğin Louis Farrakhan’ın lağım gibi ağzından Yahudi düşmanı cümleler döküldüğünde, gazeteciler Jesse Jackson gibi bir başka siyah liderin başına üşüşür, fikrini sorarlardı. Liderler de bunun ne kadar ırkçı bir davranış olduğunu, her siyahın aynı kefeye konulamayacağını yüzlerine vurmadan sorularını cevaplandırırdı, ta ki bir gün sabırları taşıp “Yeter artık, bana ne soruyorsunuz, gidin bir beyaza sorun!” diye tepki gösterene kadar.

Burak Kumpasoğlu’nu tanımıyorum, kendisine Yahudi düşmanlığı isnad etmek istemem. Fakat en azından bu yazdıklarının sığ bir düşünme tarzına sahip olduğunu ele verdiğini üzülerek söylemeliyim. Polemik sevmiyorum, bu yazıyı yazmazdım bana kalsaydı, ama gayri-Yahudi bir dostum rica etti, ben de yazdım.

İsrail’in bir buçuk senedir soykırım uyguladığı, Avrupa’nın ve hattâ Türkiye dahil birçok Müslüman ülkesinin buna suç ortaklığı yaptığı açık. Ama her Yahudi’nin bu insanlık suçunun sorumluluğunu taşımadığı bir o kadar açık olduğu gibi, İsrail’in kurulmasından 744 sene önce ölmüş olan birinin sırf Yahudi olduğu için Gazze’de olanlarla karşı karşıya getirilmesi eğer habis bir ırkçılıktan kaynaklanmıyorsa, düşünce tembelliğine yorulabilir ancak.

Ne zaman bir Yahudi söz konusu edilse aklınıza hemen İsrail’in Gazze’deki soykırımı geliyorsa eğer, değerli arkadaşlar, siz de ondan farklı değilsiniz.

https://www.k24kitap.org/dusunce-tembelligi-mi-demeli-irkcilik-mi-5210

 

  • NEW YORK TİMES’TAKİ VİCDANSIZ GAZZE YAZISI ÜZERİNDEN BİR SİYONİZM ANALİZİ – MURAT YETKİN

The New York Times gazetesi 22 Temmuz’da “No, Israel Is not Committing Genocide in Gaza– Hayır, İsrail Gazze’de soykırıma kalkışmıyor” başlıklı bir yazı yayınladı. Yazarı Bret Stephens, gazetenin “muhafazakâr” köşe yazarlarından olarak biliniyor. (https://www.almendron.com/tribuna/no-israel-is-not-committing-genocide-in-gaza/)

NY Times’ın Stephens’in makalesini görüşler sayfasına bastığı 22 Temmuz günü, İsrail’in Gazze harekâtında 80 kişi daha öldürülmüştür. Bunlardan 31’i zaten zar zor ve yetersiz ulaştırılabilen gıda yardımı beklerken İsrail askerleri tarafından açılan ateşle katledilmiştir. Filistin Sağlık Bakanlığı bunlardan, 4’ü bebek olmak üzere 15 insanın açlıktan öldüğü bildirilmiştir ki mevcut koşullarda onların da öldürüldüğünü varsaymak vicdani doğrudur.

Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısını takiben başlayan İsrail saldırılarında 22 Temmuz 2025’e dek Gazze’de öldürülen Filistinli sayısı 60 bine ulaşmıştır. Bunların 8 bin 200 küsuru İsrail’in son ateşkesi bozmasından sonra öldürülmüştür.

Başbakan Binyamin Netanyahu ve bakanları defalarca Gazze’nin Filistinlilerden “temizlenmesi” gerektiğini söylemektedir ve aralarında atom bombası kullanmayı önerenler olmuştur.

Stephens ise “Soykırım niyeti yok” dediği yazısında, gerekçe olarak İsrail’in Filistinli sivilleri öldürmeden önce, sanki kaçacak yer varmış gibi “kaçın” uyarısı yapması gibi vicdansız gerekçeler göstermiş. Siviller her savaşta ölebilirmiş.

Soykırım yerine “Etnik temizlik” dense, ona da bir başka vicdansız kulp bulacaktır belki de?

https://yetkinreport.com/2025/07/23/new-york-timestaki-vicdansiz-gazze-yazisi-uzerinden-bir-siyonizm-analizi/

 

  • İSRAİL’İN GAZZE SOYKIRIMI - OMER BARTOV

İsrail’in, Holokost’un küllerinden doğan tartışılmaz ahlaki üstünlüğünün kaçınılmaz çöküşü, ülkenin geleceğini nasıl etkileyecek?

Bu kararı, İsrail’in siyasi liderliği ve halkı vermek zorunda kalacak. Oysa içeride bu konuda acilen ihtiyaç duyulan paradigma değişimini zorlayacak ciddi bir baskı görünmüyor: Bu çatışmanın çözümünün, iki tarafın da üzerinde uzlaştığı bir çerçeve dahilinde —ister iki devlet, ister tek devlet, ister konfederasyon— toprağı paylaşmak dışında bir yolu olmadığının kabul edilmesi gerekiyor. Ülkenin müttefiklerinden dışarıdan gelecek ciddi bir baskı ihtimali de zayıf görünüyor. İsrail’in bu yıkıcı rotada ilerlemeye devam etmesinden, belki de geri dönülmez biçimde tam teşekküllü bir otoriter apartheid devletine dönüşmesinden derin endişe duyuyorum. Tarihin bize gösterdiği gibi, bu tür devletler uzun ömürlü olmaz.

Bir başka soru da şu: İsrail’in yaşadığı bu ahlaki çöküş, Holokost’un anılması etrafında oluşan kültürü, hafıza siyaseti, eğitim ve akademik araştırmaları nasıl etkileyecek? Bu alanlarda çalışan pek çok entelektüel ve karar verici, şimdiye dek nerede yaşanırsa yaşansın insanlık dışılığa ve soykırıma karşı ses yükseltme sorumluluğuyla yüzleşmeyi reddetti.

Holokost etrafında şekillenmiş küresel anma ve hatırlama kültürünün parçası olan kişiler, şimdi bir vicdan muhasebesiyle yüzleşmek zorunda kalacak. Karşılaştırmalı soykırım çalışmaları yapan ya da insanlık tarihine damga vuran diğer pek çok soykırımdan birine odaklanan soykırım araştırmacılarından oluşan daha geniş topluluk ise, Gazze’deki olayların bir soykırım olarak tanımlanması konusunda giderek pekişen bir fikir birliğine yaklaşıyor.

İsrail asıllı ABD'li  tarihçi Omer Bartov (d. 1954) 2000 yılından bu yana ders verdiği Brown Üniversitesi'nde Holokost ve Soykırım Çalışmaları Kürsüsü'nde profesör. Uzmanlık alanı Holokost olan Bartov, soykırım konusunda dünyada önde gelen otoritelerden biridir.

https://birikimdergisi.com/guncel/12112/israilin-gazze-soykirimi

 

  • SİZ DİZİYE GÜLERKEN KOMŞUDA ÇOCUKLAR “İKİNCİL HASAR” OLARAK ÖLDÜ

Bu sözler, İsrail’in en çok satan gazetesi Yediot Aharonot’ta genelde ironik ve komik yazılar kaleme alan ünlü İsrailli yazar Etgar Keret’in köşesinde yer aldı. Keret, “Yatağınızdayken birkaç kilometre ötede komşularınızın öldüğünü hatırlayın” yazdı.

Tel Aviv sokaklarında yürürken, endişeli yüzlerle koşturup duran insanları izlerken savaşta olan bir ülkede yaşadığımızı unutmak çok kolay. Üzerimizden geçen savaş uçakları ara sıra bunu hatırlatıyor, ama genellikle başka şeyler kafamızı meşgul ediyor. Trump bir gün İsrail ile Hamas arasında ateşkes olacağına dair iyimser bir tahminde bulunuyor, ertesi gün ise dikkati Ukrayna savaşına kayıyor. Burada, İsrail’de, dikkatimiz, İsraillilerin yüzde 80’inden fazlasının savaşın derhal sona ermesini istediğini gösteren bir anket ile prime time’da yayınlanan bir yemek yarışmasının finali arasında gidip geliyor. Düzenli olarak yeni bir askerin öldürüldüğü haberleriyle şaşırıyoruz. Ve bu sarsıcı gerçekliğin ortasında, her zaman var olan bir şey var.

Rehinelerin yakında eve döneceği umuduna sarıldığımız günler var, umudumuzun kalmadığı günler de var. Askerlerin öldüğü günler var, ölmedikleri günler var. Netanyahu’nun koalisyonunun çöküşün eşiğinde gibi göründüğü günler var, bu hükümetin sonsuza kadar başımızda kalacağını hissettiğimiz günler var. Ama değişmeyen tek bir şey var: Son dört aydır neredeyse her gün Gazze’de iki veya üç haneli sayılarda siviller öldürülüyor. Mutlu günlerinizde ve üzücü günlerinizde; şehit bir asker için ağladığınızda ve televizyonda komedi programlarına güldüğünüzde; tatil için Yunanistan’a gittiğinizde ve eve dönmek için gittiğiniz havaalanında mahsur kaldığınızda; askere çağrıldığınızda ve grip olduğunuzda... Her birinde, evinizden iki saatlik mesafede, çocuklar, erkekler ve kadınlar “ikincil hasar” olarak öldüler. Her gece yatağa girip gözlerinizi kapattığınızda, çok uzak olmayan bir yerde, tanımadığınız insanlar son nefeslerini veriyorlar. Aileler tamamıyla siliniyor. Sabahları telefonunuza bakmak için gözlerinizi açtığınızda, İsrail heyetinin müzakereler için Katar’a gittiğini mi, yoksa yeni bir iç siyasi kriz olduğunu mu öğreneceksiniz? Ekrana bakmadan önce, insanların öleceği bir güne daha uyandığınızı bilin. Komşularınız ölüyor.

https://gazeteoksijen.com/dunya/siz-diziye-gulerken-komsuda-cocuklar-ikincil-hasar-olarak-oldu-247278

 

  • İSRAİL KAYBETTİ HEM DE AĞIR KAYBETTİ – ÖZAY ŞENDİR

Hangi ülkenin pasaportunu taşıyor olurlarsa olsun fark etmez, dünyadaki tüm yahudiler tehdit altında.

Bunun sebebi Hamas değil, İran değil, müslümanlar değil, hristiyanlar da değil.

Dünyadaki yahudiler için en büyük tehdit, Netanyahu ve suç ortakları.

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ozay-sendir/israil-kaybetti-hem-de-agir-kaybetti-7415540

 

  • BÖLGESEL HEGEMONYA PEŞİNDE KOŞAN İSRAİL VE SURİYE’DE PROTEKTORA ÇATIŞMALARI - MUSTAFA YETİM

‘Yeni Orta Doğu’ söylemine ve İsrail hegemonisine risk oluşturan İran’ın ‘rejim değişimi’ söylemi ve sert güç kullanımı ile zayıflatılması ve her ne kadar Yemen kısmı halen etkin kalsa da direniş bloğunun parçalanması stratejik bir adım olsa da İsrail hegemonyasının önünde halen ciddi engeller söz konusudur.

Bu çerçevede son dönemde yerli savunma, bölgesel nüfuz ve küresel konum açılarından ciddi mesafe kateden Türkiye’nin Suriye’de iç savaş sürecinde tüm engellemelere rağmen tutunabilmesi ve yeni rejimin başarılı olmasında oynadığı rol, İsrail’in uzun dönemdir amaçladığı Levant başta olmak üzere bölgesel hegemonisini ve Filistin’deki uzun süreli işgal-sömürü eylemlerini geriletme güçlü ihtimallerini barındırmaktadır. 

Bu minvalde İsrail yönetimi, devrim sonrasında Suriye yönetiminin normalleşmesi, küresel alan ile bütünleşmesi ve merkezi/modern devlet inşaası adımlarına net şekilde karşı çıkarak işgali altında bulunan bölgenin yakınında Süveyda merkezli kışkırtmalara girişmiştir. 

https://www.fokusplus.com/odak/bolgesel-hegemonya-pesinde-kosan-israil-ve-suriyede-protektora-catismalari

 

  • İSRAİL SURİYE'DEKİ SALDIRILARIYLA NE HEDEFLİYOR? - JENNİFER HOLLEİS

Uzmanlara göre İsrail'in Suriye'ye yönelik son saldırılarının zamanlaması da dikkat çekici.

Netanyahu, Çarşamba günü hakkında devam eden yolsuzluk davası kapsamında yargıç karşındaydı. Aynı zamanda, koalisyon hükümetinden iki muhafazakar partinin ayrılması sonrası hükümet zayıflamış durumda. Ülkede 2026 başında erken genel seçim ihtimali gündemde.

ABD ve Avrupa ülkeleri, İsrail'e Gazze'deki savaşı sonlandırması yönünde baskı yaparken İsrail kamuoyu ise Gazze'de hâlâ Hamas tarafından tutulan rehinelerin serbest bırakılması için hükümete çağrıda bulunuyor. Netanyahu, Gazze'deki operasyonlar nedeniyle hem uluslararası kamuoyunun hem de İsrail halkının tepkisiyle karşı karşıya kalmış durumda.

Mekelberg'e göre Netanyahu, Suriye'deki gelişmeleri dikkatleri iç siyasetteki krizlerden başka yöne çekmek için kullanıyor. "En azından bir cepheyi sıcak tutarak 7 Ekim saldırılarına rağmen kendini hâlâ 'Güvenliğin Teminatı' olarak sunmaya çalışıyor" diyen Mekelberg, bunun Netanyahu'nun karakteristik yaklaşımı olduğunu ifade etti.

https://www.dwturkce1.com/tr/i%CC%87srail-suriyedeki-sald%C4%B1r%C4%B1lar%C4%B1yla-ne-hedefliyor/a-73371037

 

  • İSRAİL’İN STRATEJİK ISRARI: SURİYE VE LÜBNAN'A "SİNA MODELİ" Mİ UYGULANMAK İSTENİYOR? - DOÇ. DR. NECMETTİN ACAR 

İsrail’in son dönemde Dürzileri bahane ederek Şam’a yönelik gerçekleştirdiği hava saldırılarıyla Suriye ordusunun İsrail sınırına doğru askeri yığınak yapması durumunda saldırıların süreceğine dair tehditleri, Tel Aviv’in Suriye sınırında yeni bir “Sina Modeli” inşa etme çabasının parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, yalnızca Suriye ile de sınırlı değil. Benzer bir strateji Lübnan’a yönelik İsrail politikalarında da kendisini gösteriyor. İsrail, Hizbullah’ı gerekçe göstererek Lübnan topraklarına düzenlediği saldırılarla, sınır hattında silahlı yapılanmaların varlığını sonlandırmayı hedefledi. Bununla beraber, Hizbullah’ın askeri unsurlarının Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmeye, güney Lübnan’da ise silahlı unsur veya askeri tahkimat bulundurulmasını engellemeye yönelik bir baskı politikası uyguladı.

Bu strateji, İsrail’in kuzey sınırlarında “askerden ve silahtan arındırılmış tampon bölgeler” kurarak, tıpkı 1979 Camp David Anlaşması sonrası Sina’da olduğu gibi, güvenliğini sınırın ötesindeki kontrollü bir boşluk üzerinden inşa etme arayışını yansıtıyor. Camp David çerçevesinde, Mısır’ın Sina üzerindeki egemenliği güvenlik kısıtlamalarıyla sınırlandırılmış ve İsrail'in güvenlik taleplerine odaklanan bölgesel bir düzenleme tesis edilmişti. Bugün İsrail, benzer bir güvenlik rejimini Suriye’nin ve Lübnan’ın güneyinde hayata geçirerek, kuzey sınır hattını fiilen de militarize edilmiş, tehditlerden arındırılmış bir tampon kuşak haline getirmeyi amaçlıyor.

Bu çerçevede İsrail’in, hem Suriye’nin hem de Lübnan’ın kendi toprakları üzerindeki egemenlik haklarını ve kontrolünü sınırlandırmaya yönelik politikaları, yalnızca mevcut tehditleri bertaraf etmeyi amaçlayan geçici önlemler olarak değil, aksine, uzun vadeli ve kalıcı bir sınır güvenlik mimarisi kurma stratejisinin parçası olarak okunmalıdır. İsrail, bu politikalar aracılığıyla Suriye ve Lübnan’ın sınır bölgelerindeki askeri varlığını sınırlayarak, bu ülkelerin egemenlik haklarını fiilen aşındırıyor ve sınır güvenliğini, tıpkı Sina’da olduğu gibi, kendi lehine yeniden tanımlayan tek taraflı bir düzen kurmaya çalışıyor.

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israil-in-stratejik-israri-suriye-ve-lubnana-sina-modeli-mi-uygulanmak-isteniyor/3638153

 

  • FİLİSTİN'İN DEVLET OLARAK TANINMASI NE ANLAMA GELİYOR?

https://www.dwturkce1.com/tr/filistinin-devlet-olarak-tan%C4%B1nmas%C4%B1-ne-anlama-geliyor/a-67358168

 

  • FİLİSTİN TANINIYOR DA NE OLUYOR?

Başbakan Binyamin Netanyahu ve İsrailli vekiller ‘iki devletli çözüm’ü desteklemediklerini açıkça belirtiyor.

‘İki devletli çözüm’ü büyük ölçüde destekleyen BM, 28-29 Temmuz’da Filistin meselesi ve iki devletli çözüm hakkında bir konferans düzenleyecek.

Filistin devletini tanımak iyi niyetli bir diplomatik jest olabilir. Fakat temel soru ve sorunlar ciddiyetle ele alınmadığı sürece, Filistin devletinin tanınması sembolik bir jestten ibaret olacak.

Nitekim yanıtlanmamış birçok soru var: Sınırlar nasıl çizilecek? Başkent neresi olacak? İki taraf nasıl uzlaşacak?

https://www.diken.com.tr/filistin-taniniyor-da-ne-oluyor/

 

  • GAZZE’Yİ KURTARMAK SUPERMAN’E Mİ KALDI? - YUNUS EMRE ERDÖLEN

Yapılan anketlere göre ABD, İngiltere gibi ülkelerde İsrail karşıtlığı rekor derecede zirvede. ABD’den genç Cumhuriyetçiler ciddi anlamda İsrail karşıtı. Fakat esas mesele bu tepkinin ülkelerin resmi politikalarına ve elitlerine yansıması. Bu aşama için henüz erken, ama Gazze için zaman kısıtlı.

İşte bu nedenle kurgu ve karakter derinliği açısından vasat bir ergen filmi olan Superman’ın bile bütün senaryo boyunca isim vermeden İsrail’i eleştirmesi Gazze için çok hayati, çok kritik. Batı’yı dönüştürmek için atılan her adım, yapılan her iş çok kıymetli.

Fakat yine de Superman, aynı zamanda Filistin’e din, kalp, kimlik, mekan açısından çok daha yakın olan toprakların üzerinde de ağır bir yük.

Neden Gazzelilerin Superman’i biz olamadık? Hadi Superman olamadık, neden Gazzelilerin derdini, yaşadıklarını anlatan filmler, kitaplar, şiirler, konuşmalar Türkçe, Arapça değil de İngilizce? Neden belediye salonlarında birbirimize bakıp ağlarken dünyayı ikna etme konusunda yetersiz kaldık?

Holokost karşısında Superman’i yaratmak zorunda kalan iki Yahudi lise öğrencisinin çaresizliği, bugün Gazze’nin sesini dünyaya duyurmaya yarayan popüler bir filmin ve karakterin temellerini atmıştı.

Bizim çaresizliğimiz de bir şeylerin temelinin atılmasına vesile olur umarım, yoksa Superman dışında kimsesi olmayanlar sadece Filistinliler olmayacak.

https://serbestiyet.com/featured/gazzeyi-kurtarmak-supermane-mi-kaldi-214231/

 

  • İRAN-İSRAİL GERİLİMİNDE ABD’NİN STRATEJİK POZİSYONU: MAKSİMUM BASKI, KISITLI MÜDAHALE VE BÖLGESEL MÜHENDİSLİK - BİLGEHAN ALAGÖZ

İsrail’in İran’a ABD destekli müdahalesi, Trump’ın klasik neocon çizgiden farklı olarak askeri kapasiteyi diplomatik ve psikolojik stratejilerle entegre eden bir dış politika doktrini inşa ettiğini göstermektedir. Bu yaklaşım, gereksiz angajmanlardan kaçınan ama gerektiğinde yüksek etkili müdahaleyi dışlamayan, çok boyutlu bir denge stratejisine dayanmaktadır. Bu müdahale, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde benimsediği “Güç Yoluyla Barış” ilkesinin Ortadoğu’ya doğrudan yansıması olup İran rejimine, İsrail’in iç siyasal dinamiklerine ve küresel rakiplere gönderilen çok katmanlı bir mesaj niteliğindedir.

https://kriterdergi.com/dosya-iran-israil-savasi/iran-israil-geriliminde-abdnin-stratejik-pozisyonu-maksimum-baski-kisitli-mudahale-ve-bolgesel-muhendislik

 

  • TEL AVİV’DEN TAHRAN’A VE ÖTESİNE: KÜRESEL BİR SAVAŞ LABORATUVARININ DOĞUŞU - GLORİA SHKURTİ ÖZDEMİR

İsrail ile İran arasındaki bu karşılaşma, yalnızca iki ülke arasındaki ikili bir gerilim değil, küresel savaş anlayışındaki daha geniş kapsamlı bir dönüşümün küçük bir örneğidir. Kod ile çatışmanın, jeopolitik ile algoritmanın iç içe geçtiği yeni bir çağın eşiğine gelinmiştir. Yapay zekâ, dronlar ve bağımsız uydu navigasyon sistemleri gibi teknolojiler, askeri stratejilerde belirleyici hale geldikçe, ulusal savaş ile küresel prova arasındaki sınır da giderek silikleşmektedir.

https://kriterdergi.com/dosya-iran-israil-savasi/tel-avivden-tahrana-ve-otesine-kuresel-bir-savas-laboratuvarinin-dogusu

 

  • Adelina Sfishta@AdelinaSfishta

İsrail, "Jeoekonomik Haritasını" yeniden çiziyor.

Hindistan ve BAE'leri, İsrail'in stratejik ekonomik yeni açılım alanları..

Kullanılan enstrümanlar; sermaye akışı ve yabancı yatırımlar.

İsrail sermayesi ve dışyatırımları artık "Küresel Güney'e" de akacak..

Hindistan, İsrail için ticari ortaktan daha da ileride konumlanıyor.

İsrail; alışıldık AB-ABD-İsrail ekseninin dışında da stratejik açılımlarla etki alanının genişletiyor.

Bu 3 ülkenin "india middle east europe corridorunun" parçaları olduğunu da hatırlamak gerek..

https://x.com/AdelinaSfishta/status/1949158615933218928

 

 

  • İSRAİL ORDUSUNDA İNTİHAR ALARMI: EN AZ 42 ASKER KENDİNİ ÖLDÜRDÜ! - REDHWAN AL-KHUTABİ

İsrail merkezli Yedioth Ahronoth gazetesi ise Kasım 2024’te, Savunma Bakanlığı’na bağlı Yeniden Entegrasyon Ofisi'nin verilerine yer verdi. Buna göre, rehabilitasyon merkezlerine başvuran yaralı askerlerin yüzde 43’ü -yaklaşık 5.200 kişi- travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşıyor.

Diğer yandan, Gazze’den dönen ve psikolojik destek gören düzenli ordu mensuplarının yüzde 15’inin, yaşadıkları zorluklar nedeniyle yeniden cepheye dönemediği belirtildi.

Binlerce asker ise ordu tarafından kurulan özel kliniklere başvurdu. Resmi olarak engelli kabul edilen askerlerin üçte biri TSSB ile mücadele ediyor.

https://www.fokusplus.com/siyaset/israil-ordusunda-intihar-alarmi-en-az-42-asker-kendini-oldurdu

 

  • İSRAİL’DE EĞİTİM SİSTEMİ - NESLİHAN KURAN

İsrail’de eğitim sistemi, İsrail Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilmekte ve devlet bütçesiyle finanse edilmektedir (ücretsizdir). Eğitim politikalarının temelini 1949 yılında kabul edilen, 1969 ve 2009 yıllarında güncelleştirilen Zorunlu Eğitim Yasası oluşturmaktadır. Bu yasal çerçeveye göre 3 ila 17 yaşları arasındaki tüm çocukların -okul öncesinden lise düzeyine kadar- eğitime katılmaları zorunludur. Eğitim sürecinin işleyişi 1953 tarihli Devlet Eğitim Yasası’nda ayrıntılı bir biçimde tanımlanmıştır. Buna göre; İsrail’deki okul haftası 6 gün sürmektedir. Cuma günleri Şabat hazırlıkları nedeniyle yarım gündür. Yıl boyunca Pesah (Hamursuz), Sukkot (Çardaklar), Hanuka gibi dinî bayramlar ve diğer resmî günler sırasında okullar tatil edilmektedir. Eğitim-öğretim yılı 1 Eylül’de başlamakta ve 30 Haziran’da sona ermektedir. Bu eğitim takvimi hem devlet hem devlet-dinî okulları için geçerlidir.

https://www.turkiyearastirmalari.org/2025/07/21/yayinlar/analiz/israilde-egitim-sistemi/

 

  • BÜYÜK İSRAİL KAVRAMININ KÖKENLERİ VE GÜNÜMÜZDEKİ DÖNÜŞÜMLERİ - LOUİS FİSHMAN

İsrail'in mevcut gücü daha derin bir ifşa anını, yani zayıf noktalarını maskeliyor. Tahran içindeki hedefleri vurabilme kapasitesine sahip olsa da, devlet kurumları aşırı sağcı bir hükümetin yönetimi altında zorluklarla karşılaşıyor. Netanyahu, ülkeyi çıkışı olmayan bir tünele sürüklüyor. Hükümet içindeki ittifaklarını memnun etmek için normalleşmeyi Suudi Arabistan’ı kapsayacak şekilde genişletme fırsatını feda etti. Gazze'de kıtlığa neden olan bir savaşı örtbas etti. Savaş suçlarını günlük pratiklere dönüştürdü; öyle ki soykırım iddiaları İsrail elitinin giderek artan bir kesimi tarafından kabul edilebilir hale geldi.

https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5169173-b%C3%BCy%C3%BCk-i%CC%87srail-kavram%C4%B1n%C4%B1n-k%C3%B6kenleri-ve-g%C3%BCn%C3%BCm%C3%BCzdeki-d%C3%B6n%C3%BC%C5%9F%C3%BCmleri

 

  • Adelina Sfishta@AdelinaSfishta

İsrail..

Kamu güvenliğinde çığır açan teknoloji.

Yapay zeka radar entegrasyonu. 2 sn. de silahı belirleyebiliyor.

Saatte 25.000 kişiyi tarama kapasiteli.

Kıyafet altı veya hareket halinde olmak farketmiyor. Silahı buluyor.

"Ayakkabı çıkart, üst araması, kemer çıkart" yok

https://x.com/AdelinaSfishta/status/1948270550935052434

 

  • ARJANTİN YAHUDİ DİASPORASININ BİR SONRAKİ DURAĞI MI OLACAK? - JOSÉ NİÑO

Milei, Arjantin’i dünyanın en Yahudi dostu ülkelerinden birine dönüştürürken, ülke Yahudiler için bir sığınak haline gelebilir. İsrail’in geleceği belirsizlikle gölgelenirken, Arjantin’in daha sakin jeopolitik ortamı ve geniş, sorunsuz coğrafyası, Siyonist projenin sekteye uğraması halinde cazip bir alternatif oluşturabilir.

https://kritikbakis.com/arjantin-yahudi-diasporasinin-bir-sonraki-duragi-mi-olacak/

 

  • TEKİRDAĞ’IN SÜLEYMANPAŞA İLÇESİNDEKİ YAHUDİ MAHALLESİ, 1493’TE İSPANYA’DAN OSMANLI’YA SIĞINAN SEFARAD YAHUDİLERİ TARAFINDAN KURULMUŞ, KÖKLÜ GEÇMİŞİ VE ZENGİN KÜLTÜREL MİRASIYLA DİKKAT ÇEKİYOR.

https://www.instagram.com/reel/DMZzmE9sIoS/

 

  • TÜRK RAFAEL... – MELİH AŞIK

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/melih-asik/turk-rafael-7414429

 

  • VİYANA’DA YAHUDİ MÜZİSYEN RESTORANDAN ATILDIĞINI İDDİA ETTİ

https://www.dervirgul.com/avusturya/viyana/viyanada-yahudi-muzisyen-restorandan-atildigini-iddia-etti/64249/

 

  • Eylon Levy@EylonALevy

Ofer Calderon, Gazze'de 484 gün boyunca güneş ışığı almayan bir yeraltı tünelinde rehin tutuldu. Bugün, Tour de France'ın son etabını Champs Elysées'de pedallayarak tamamladı. 🤟🇮🇱🚴‍♂️

 

https://x.com/EylonALevy/status/1949526974952542528

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün