Yazınızı şekerle tatlandırmayın!

Yaz mevsiminde artan tatlı isteği, serinleme arayışı mı, yoksa bastırılmış duyguların usulca hatırlattığı bir ihtiyaç mı?

Verda ÇAKAN Yaşam
30 Temmuz 2025 Çarşamba

Yaz ayları geldiğinde her şey bir anda renkleniyor. Güneş ışığı, tatil planları, açık hava davetleri, havuz kenarında geçen saatler… Ve tabii ki yazın vazgeçilmez tatları: dondurmalar, meyve tabakları, soğuk tatlılar, buzlu içecekler. İlk bakışta masum gibi görünen bu tatlı kaçamaklar, aslında sadece dilimizi değil, ruhumuzu da geçici olarak tatlandırıyor olabilir mi? Bu yazıda, şekerli yaz lezzetlerinin ardında gizlenen duygusal açlığı, bastırılan hisleri ve yeme davranışlarımızla kurduğumuz bağı anlamaya çalışacağız.

Tatlılarla gelen geçici teselli

Yaz sıcaklarında serinlemek için uzandığımız o dondurma kaşığı, belki de sadece ferahlık değil; bir teselli, bir ödül ya da bastırılmış bir duygunun sus payı olabilir. Çoğu zaman yorgunluk, yalnızlık, sıkıntı, tatminsizlik ya da sosyal baskı gibi duygular, “Bir tatlıyla geçer” inancıyla şekillenen yeme alışkanlıklarını tetikler. Dondurma veya tatlı bir meyve tabağı, serotonin ve dopamin gibi mutluluk hormonlarını hızlıca yükselttiği için anlık rahatlama sağlar. Ancak bu etki geçicidir. Asıl mesele, o an neden böyle bir “şekerli çözüm” aradığımızı fark edebilmekte yatar.

İroniktir ki, kilo verme baskısı arttıkça, duygusal yeme davranışları da paralel şekilde artar. “Bu yaz ince görünmeliyim” fikri zihinde büyüdükçe, bedenin açlığından çok, ruhun baskıya tepkisi ortaya çıkar. Kendi üzerimize kurduğumuz bu baskı, çoğu zaman bir yandan kısıtlamaya, diğer yandan da kaçamaklara davetiye çıkarır. Bu döngüden çıkmanın yolu ise siyah-beyaz düşünmeyi bırakıp, kendimize daha şefkatli bir yaklaşım sunmaktan geçer. Kendimizi tamamen tutmak da, sınırsızca salmak da bizi zorlar. Oysa “Şu an gerçekten istiyor muyum?” diye sormak ya da “birazdan yiyeceğim” diyerek erteleme tekniğini kullanmak, yeme davranışı üzerindeki kontrolümüzü yeniden kazanmamıza yardımcı olabilir. Bazen bu küçük geciktirme, bir çocukla konuşur gibi kendimizi ikna etmemizi ve o dürtünün dalgasını atlatmamızı sağlar. Veya “Evet şu anda yiyeceğim ama yarın daha dikkatli olurum” diyerek kendimize alan tanımak da, suçluluk hissetmeden ilerlememizi sağlayabilir. Çünkü duygu yönetimi katı kurallarla değil, esnek ama farkında kararlarla inşa edilir. Yaz mevsimi hem bedenimize hem zihnimize biraz daha yumuşak davranmak için iyi bir başlangıç olabilir.

Dondurma arzusunun altında ne yatıyor olabilir?

Dondurma çoğu zaman sadece bir tatlı değildir — özellikle yaz aylarında duygusal olarak çok şey ifade eder.

Mutluluk Anıları: Çocukluğun o kaygısız, neşeli günlerine bir yolculuk… Bize mutfaktan gelen bir “anne” sesi, plajdaki ilk tatil, yazlık sinema önünde sıraya girme hissini hatırlatabilir.

 Şefkat Arayışı: Soğukluğu serinlik sunsa da aslında içimizdeki sıcak bir ilgi arzusunu simgeliyor olabilir. Bir şeyleri telafi etme, rahatlama, “hak ettim” diyebilme arzusu…

 

Yalnızlık veya Boşluk Duygusu: Özellikle tek başına tüketildiğinde, fiziksel açlık yerine duygusal bir boşluğu doldurma ihtiyacı devreye girebilir.

 Otomatikleşmiş Alışkanlıklar: “Hava sıcaksa, dondurma yenir” gibi sorgulanmadan kabul edilmiş rutinler de bazen gerçek ihtiyacı gölgeleyebilir.

Sor kendine: Bu dondurmayı gerçekten canım mı istiyor, yoksa bir şeye özlem mi duyuyorum?

Deniz acıktırır mı? Gerçek mi, psikolojik mi?

Yaz tatilinin vazgeçilmezlerinden biri denizdir ve çoğumuz denizden çıktıktan sonra kendimizi hemen bir şeyler atıştırırken buluruz. Peki bu yoğun açlık hissi gerçekten fizyolojik midir, yoksa sadece psikolojik bir alışkanlık mı?

Aslında bu durumun hem gerçek, hem de öğrenilmiş tarafları var. Deniz suyu genellikle vücut sıcaklığımızdan daha soğuktur. Suya girildiğimizde vücut, ısı kaybını dengeleyebilmek için daha fazla enerji harcar. Bu da bazal metabolizmanın geçici olarak hızlanmasına ve kalori yakımının artmasına neden olur. Sonuç: Gerçek bir fizyolojik açlık sinyali. Ayrıca deniz suyunun tuzlu yapısı, cilt yoluyla alınan küçük miktarda tuzun da etkisiyle susuzluğu artırabilir. Ancak çoğu zaman vücudun bu susuzluk sinyali “yemek isteği” gibi yorumlanır. Tüm bunlara ek olarak çocukluktan beri deniz sonrası yenen karpuzlar, sandviçler, dondurmalar zihnimizde güçlü çağrışımlar yaratır. Bu da “deniz = acıkmak = ödül” denklemine dönüşür. Havuz sonrası da benzer bir etki görülebilir. Ancak denizin tuzlu yapısı ve doğal ortamda geçirilen zaman, bu etkiyi daha da kuvvetli hale getirebilir.

Tatil çantana sağlıklı bir atıştırmalık da eklemeyi unutma!

Bu doğal açlık hissi karşısında önemli olan, nasıl bir tercihle bu boşluğu doldurduğumuzdur. Eğer bu gibi durumları önceden fark edip hazırlıklı olursak, tatil ortamlarında duygusal yeme tuzağına düşmeden, bedenimize iyi gelecek seçimler yapabiliriz. Bu nedenle denize ya da havuza giderken yanınıza küçük bir sağlıklı atıştırmalık hazırlamak işe yarayabilir. Bu basit hazırlık sayesinde bedenin gerçek ihtiyacına uygun bir yanıt verirken, çevrenizdeki şekerli veya yüksek kalorili seçeneklere yönelme ihtimaliniz de azalır. Hem enerjiniz dengelenir hem de sonradan gelen suçluluk hissiyle baş etmek zorunda kalmazsınız. Bol su içmeyi de ihmal etmeyin.

Güneşin duygulara etkisi ve yeme davranışı

Yazın bir diğer önemli unsuru da güneşin iyileştirici gücüdür. Güneş ışığına maruz kalmak, vücudun D vitamini üretmesini destekler ve bu da serotonin seviyelerini artırarak ruh halimizi olumlu yönde etkiler. Serotonin, aynı zamanda iştah, uyku ve duygusal dengeyi düzenleyen bir nörotransmitterdir. Bu nedenle yaz aylarında güneş ışığıyla dolu bir gün geçirmek, hem enerjimizi yükseltir hem de tatlı isteğini, duygusal yeme davranışlarını fark edilir şekilde azaltabilir. Çoğu zaman yemekle doldurmaya çalıştığımız boşluğu; açık havada geçirilen zaman, deniz kokusu, toprakla temas ve güneşin sıcaklığı doğal bir şekilde doldurur. Ruh doyduğunda, mideye daha az yük düşer. Yani bazen “Tatlı bir şey istiyorum” dediğimizde, belki de ihtiyacımız olan bir dilim karpuz değil; birkaç dakikalık gün ışığına çıkmak, biraz hareket etmek ya da sadece yüzümüze vuran güneşi hissetmek olabilir.

 Yazdan destek al: Mini güneş ritüeli

Güneş yalnızca bedenimizi değil, ruhumuzu da besler. Özellikle yaz aylarında, duygusal yeme döngüsünden çıkmak ve kendimizi daha dengede hissetmek için onun enerjisinden bilinçli şekilde yararlanabiliriz. Sabah 10’dan önce ya da ikindi saatlerinde kısa bir “güneş ritüeli” ile hem serotonin seviyeni artırabilir hem de tatlı isteğini doğal yollarla azaltabilirsin:

• Güne erken başla, 10–15 dakikalık kısa bir yürüyüş yap.

• Yüzünü, ellerini ve omuzlarını doğrudan güneşe çevir.

• O anda hissettiklerine odaklan: Ruhunun da güneşle birlikte ısındığını fark et.

• Tatlı isteği geldiğinde bu ritüeli hatırla: Kendine minik bir mola ver.

• Kendine şu soruyu sor: “Gerçekten aç mıyım, yoksa başka bir şeye mi ihtiyacım var?”

Yazın sunduğu ışıkla birlikte, kendi içindeki alanı da aydınlat. Çünkü gerçek hafiflik yalnızca kilo vermekle değil, içindeki dengeyi bulmakla mümkün olur.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün