Yüzyılın suçu

Sami ASA Sanat
30 Temmuz 2025 Çarşamba

Pop rock ile progressive rock arasında gidip gelen bir müzik. Dönemin yaratıcılık, dayanışma ve başkaldırı içeren ruhunu şarkılarındaki akıcı melodiler, sık iniş çıkışlar ve küçük zirvelerle yansıtan bir İngiliz topluluğu. İşte en kısa yoldan ‘Supertramp’ tarifi. Bir zamanlar popüler olmakla birlikte, diğer eski ünlü topluluklara kıyasla bugün hakkettikleri övgü ve ilgiyi görmedikleri kanaatindeyim. Müzik dinleme serüvenimde önemli yer tutan iki albümleri var. Bunlardan, onlara rock dünyasında seviye atlatan ‘Crime of the Century’ adlı albümleri, bu yazının odağında.

‘Crime of the Century’ albüm kapağı

Supertramp 1969 yılında kuruldu; müziklerinin geleceği olduğuna inanan Hollandalı zengin Stanley August Miesegaes ‘Sam’ onlara finansal destek veriyordu. Topluluğun iki kurucu lideri Rick Davies ve Roger Hodgson’un farklı kültür, eğitim ve hayat tarzları vardı. Davies işçi sınıfına ait bir ailede yetişmişti, caz ve blues ile harmanlanan daha karmaşık bir rock müziği üretmeyi seviyordu. Hodgson ise İngiliz özel okullarında elit eğitim görmüştü ve pop müzik hayranıydı.

Supertramp, yetmişli yılların başında dönemin trendine uygun olarak deneysele yaklaşan progressive rock tarzında iki albüm yayınladı, ancak başarılı olamadı. Bunun üzerine, ‘Sam’ finansal desteğini çekti. Çıkış yapmaları artık zorlu hale gelmişti ama henüz pes etmemişlerdi. Davies ve Hodgson topluluk üyelerinde değişiklikler yaptılar ve yeni beste taslakları hazırladılar. Bunlardan etkilenen A&M Records şirketiyle anlaşma imzaladılar. Son şansları olan bu denemeleri için, ses kayıt düzenlerinin kalitesini hızla gelişen teknolojiye uyumlu olarak geliştirmeleri gerekiyordu.

İşte burada, albümün görünmez kahramanı prodüktör Ken Scott devreye girdi. Topluluk, kayıt teknolojisinde hünerlerini ispatlamış Scott’a üçüncü albümlerinin prodüktörü olmasını teklif etti. Scott, henüz on altı yaşındayken Pink Floyd kayıtlarında ve Beatles’in White albümünde ses teknisyeni olarak yer almıştı. Üstelik, Elton John ve David Bowie ile çalışmış saygın bir stüdyo ustasıydı. Ancak Scott teklifi geri çevirdi, ürettikleri müziği fazla karmaşık ve kaotik buluyordu. Başarısız bir toplulukla çalışmak, kulvarında sağlam bir isim yapmış Scott’un hedefleriyle uyuşmuyordu. Kendisine iletilen demo kayıtlardan etkilenmemişti. Nihayet, ısrarlar sonrasında Scott topluluğun Southcombe’daki stüdyosunu ziyaret etti. Taslak besteleri canlı dinlediğinde öncekilerden çok farklı türler arası gezinen özgün bir tarzla karşılaştı ve tereddütsüz ekibe dahil oldu. Şubat 1974’ta stüdyoya girdiler; iki ay boyunca gece gündüz çalıştılar. Bestelerin yenilikçi ve iddialı olduğuna inanan Scott, kendilerine has ‘sound’un yakalanması için topluluğa her türlü imkânı sağladı. Kayıtları belli bir aşamaya getirdiklerinde, müziği zenginleştirmek için büyük bir orkestrayı dahil ederek çok sesliliğe ulaşmak istediler. Şef Richard Hewson 30 enstrümanlık orkestrası ile hazırladığı düzenlemeleri çaldı. Doğal olarak, kayıt süreci ve masrafları aşırı arttı. A&M şirketi bu durumdan endişelendi, ancak tesadüfen Londra’da bulunan şirketin genç yöneticisi Amerikalı Jerry Moss geliştirilmekte olan müziği dinleyince, rock tarihine damga vuracak bir eser hazırlanmakta olduğuna inandı. Albümü bitirmeleri için finansal açıdan ve süre olarak açık kart verdi. Uzun uğraşlar sonrası Scott mükemmel bir iş çıkardıklarından emin olduğunda albüm tamamlandı ve 1974 Ekim’inde yayınlandı.

Masrafları karşılayabilmesi için, albümün en az 750 bin satış yapması planlanmıştı. Yakalanan başarıyla, albümün satışı yıllar içinde 12 milyonu aştı. Müziğin çeşitliliği, sürpriz fakat uyumlu ani yön değiştirmeleri, felsefi ve tahrik edici şarkı sözleri, Scott’un stüdyoda elde ettiği olağanüstü sound, albümün başarısını sağladı. O yıllarda, müzik sistemlerinin stereo ses kalitesini göstermek isteyenler, bu albümü sıklıkla çaldı.

Eğitim sistemine ağır eleştiri

Albümün ilk parçası ‘School’ hemen dikkati çekiyor. Roger Hodgson’un bestelediği ve İngiliz eğitim sistemini eleştirirken kendi çocukluk tecrübelerini dile getirdiği eser Davis’in mızıkasıyla başlıyor; Orta Batı Amerikan’ın geniş tenha coğrafyasında adeta bir Western film müziğini andırıyor. Sonrasında müzik Hodgson’un ince ve dokunaklı sesiyle, İngiliz katı eğitim sisteminin çocuklardan talep ettiklerini sıralamasıyla beklenmedik bir yöne doğru evriliyor. İlginç olan, gerilimli ve ağır ilerleyen geçişteki çocuk çığlıkları, Ken Scott’un kızının devam ettiği okulun bahçesinde gerçek bir ortamda kaydedilmiş. Ve tempo aniden hızlanıyor, eleştiri ve karşı geliş hissediliyor. Devamında çift piyanolu enstrümental bölümde iki farklı tuşlu, Davis’in klasik piyanosu ve Hodgson’un Wurlitzer elektrikli piyanosu akıcı notalarıyla atışarak dinleyiciyi teslim alıyor. Okul yöneticilerinin emredici sözleri sert bir müzikle canlandırıldıktan sonra, ana fikrin anlatıldığı yüksek tempolu bölüm, süratli bir koşuyu, isyanı hissettiriyor ve parça aniden sonlanıyor. Burada aktarılmak istenen mesaj, eğitimde kuralların dayatılmaması ve ilkelerin sorgulandıktan sonra benimsenmesi gerektiği. Sanırım ‘School’ temasıyla, 1979 tarihli Pink Floyd’un efsane konsept albümü ‘The Wall’daki, “we don’t need no education” sloganının görece daha az kaba ve duyarlı öncüsü olarak değerlendirilebilir.

Listelerde yükselen diğer bir şarkı Hide in Your Shell’, Hodgson’un kişisel sorunlarından kaynaklanan bir konuyu aktarıyor. Yalnızlık, bireyin toplumdan uzaklaşması, tepki olarak kendi kabuğunu inşa etme, yine ‘Pink Floyd - The Wall’ ile benzer duruşu, daha sakin bir tonda vurguluyor.

‘Dreamer’ ise albümün hit şarkısı. Hodgson’un 1969 yılında henüz onlu yaşlardayken bestelediği ‘Dreamer’, fantezilerden beslenen bir gencin hikayesini konu ediyor.

Albümle aynı adı taşıyan dramatik ‘Crime of the Century’ ise enfes bir kapanış parçası, nesiller boyunca dinlenecek bir albüm sonu. Sözleriyle, insanlığı ve değerleri gittikçe kötüye götüren ve yüzyılın suçunu işleyen kişilerin kim olduğunu sorguluyor, maskelerini düşürmek istiyor. Dinleyici belli kişileri hedef göstereceklerini beklerken, son sözlerde suçu sana ve bana yani hepimize atıyor, kötü gidişten tüm bireyleri sorumlu tutuyor. Sözlerin sonlanmasını, Hodgson’un güçlü ve karanlık gitar cümleleri takip ediyor. Kısa bir sessizlik sonrası farklı ve nereden çıktı dedirten son derece basit sekiz nota izliyor. Sürekli devinen basit cümlenin üzerine önce adeta bir adım geriden gelen davul, ardından usulca bas ve tuşlularla müzik kademeli güçleniyor. Orkestranın yaylılarla katılmasıyla coşku iyice artıyor ve nihayet John Helliwell’in enfes saksafon solosuyla doruğa ulaşıyor. Basit ve hatta ilk duyumda yersiz denebilecek bu tekrar üzerine mükemmel kurulan müzik, bana Pink Floyd’un ‘Shine On You Crazy Diamond’ parçasındaki o kolayca akılda kalan ilgisiz dört nota üzerine kurulan olağanüstü bestesini çağrıştırıyor.

Bir kavram albümü olarak niteleyebileceğimiz ‘Crime of the Century’ sözleriyle duygusal olmaktan çok düşündürücü bir albüm. Bireylerin ve toplumların suni ve çıkarcı davranışlarını hicvediyor. İnsani iyiliğe inanmakla birlikte, biraz da alaycı bir şekilde sorguluyor. Aktardıkları fikirler bir yana, bence ortaya çıkardıkları müzik kesinlikle hakiki ve kalıcı.

Seçki, öncelikle bu albümde, ayrıca topluluğun diğer albümlerinde öne çıkardığım parçalardan oluşuyor. Ayrıca, 22 Temmuz’da yaşama veda eden heavy metal idolü Ozzy Osbourne’u anmak üzere, Supertramp ile aynı adlı değişik ‘Dreamer’ şarkısını seçkiye ekledim. Müzikli günler!

  • School & Bloody Well Right &Hide In Your Shell & Dreamer & Rudy & Crime Of The Century, / Supertramp, “Crime Of The Century”
  • Give a Little Bit & Even In The Quietest Moments / Supertramp, “Even In The Quietest Moments”
  • Breakfast In America / Supertramp, “Breakfast In America”
  • From Now On & Fool’s Overture & Crime Of The Century / Supertramp, “Live at Pavillon de Paris”
  • Dreamer / Ozzy Osbourne, “Ozzy”

Link’e ulaşmak için:

MY_31_250730_Crime of the Century - playlist by Sami Asa | Spotify

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün