Zorlu PSM - ‘Kısık Ateşte Düdüklü Tencere’
‘PSM Atölye’nin tiyatro eğitimi programında ortaya çıkan projelerden ‘Kısık Ateşte Düdüklü Tencere’nin geçen yıl sahnelenen kısa versiyonu bu sezon PSM’nin profesyonel anlamdaki ilk yapımı olarak, genişletilmiş biçimiyle seyirciyle buluşuyor.
Emir Taha Sarı’nın yazdığı, Sarı Sandalye ekibinden İrem Kalaycıoğlu’nun yönettiği ‘Kısık Ateşte Düdüklü Tencere’ ‘Beyefendi’nin sahibi olduğu lüks bir restoranın ya da malikânesinin mutfağının şefi Bekir’in, işinden ve yaşamından kaynaklı sorunlarıyla başa çıkmaya çalışırken yaşadığı psikolojik ve fiziksel gerilimi konu ediniyor. Sarı’nın sağlam metni, binanın bodrumundaki, havasız, boğucu, gün yüzü görmeyen, elektrik ve havalandırma sistemi sürekli aksayan mutfakta yaşananları gerçek zamanda aktarıyor.
İlk yönetmenlik denemesinde İrem Kalaycıoğlu, Bekir’in, aslında hepimizin, aynen aşırı ısınmış düdüklü tencerenin içinde sıkışmış hava gibi patlayarak dışa vurmak üzere oluşumuzu, mutfağın kaosu ve hareketli masaların vurguladığı dur durak bilmeyen koşuşturması üzerinden büyük ustalıkla yansıtıyor. Oyunculuktan gelen birçok yönetmen gibi ekibinden başarılı bir toplu yorum elde ediyor. Başarısında, kendisi gibi kuruluşundan beri ‘Sarı Sandalye’nin has oyuncularından Emre Yıldızlar’ın Bekir’i canlandırmasının etkisi büyük. Genç tiyatrocuların elinden çıkma, heyecan verici ve son derece olgun bir ilk çalışma.
‘Küçük Balkon’
Oyun yazarı, senarist, sinema ve tiyatro yönetmeni Can Kılcıoğlu’nun yürüyen ya da yürümeyen iki kişilik bir ilişki hikâyesi gibi başlayan absürt, komik ve dokunaklı oyunu ‘Küçük Balkon’, üçüncü bir kişinin olmadık bir anda eve girişiyle yön değiştirerek sıkı bir abla kardeş hesaplaşmasına dönüşüyor.
Hafıza / hatırlama üzerinden gelişen hesaplaşma, zorlayıcı deneyimleri, duyguları gün yüzüne çıkarıyor, eşyaların üzerindeki örtüler kaldırıldıkça altlarında saklı kalmış, halı altına süpürülmüş tüm konular su yüzüne çıkıyor. Annenin hastalığı yüzünden tadilatın yarım kalmış olması, ablayla kardeşi, birbirleri ve anneleriyle yarım kalmış konularla baş başa bırakıyor...
Kılcıoğlu’nun usta işi oyuncu yönetiminde, hiçbir repliğinin olmadığı anlarda bile, bakışıyla, mimikleriyle, sadece duruşuyla anı yaşayan, kuşağının en iyi oyuncularından Deniz Karaoğlu oyunun denge unsuruna, kara komediyi var eden ve taşıyan elemana dönüşüyor. Nazlı Senem Ünal, film ve televizyon oyunculuğundan gelebilecek tüm handikapları büyük rahatlıkla aşarak, anlık yaşayan, neyi neden yaptığını / söylediğini bazen kendi bile bilmeyen, sürprizlerle dolu ve fevri Nehir’i dört dörtlük bir tiyatro oyuncusu olarak yorumluyor. Usta metnin bu çok başarılı sahnelenmesinin heyecan verici bir sürprizi de Vildan Atasever’in çeyrek yüzyıllık tiyatrocu kadar rahat, doğal, müthiş inandırıcı ve parlak Damla yorumu.
Fiziksel Tiyatro Araştırmaları & Lemur Company
‘Clown Jam’
Kurucularından olduğu Fiziksel Tiyatro ve Komedi Araştırmaları, Güray Dinçol’un proje tasarımını yaptığı ve yönettiği, Türkiye’de eşine pek rastlanmamış özel bir gösteriyle izleyicinin karşısına çıkıyor.
‘Clown Jam’, kabare, burlesk, grotesk, müzikal komedi, mim, çağdaş sirk, kukla, dans, müzik, fiziksel tiyatro, drag gibi farklı alanlardan gelip, Clown sanatıyla kesişimi olan parçaları bir araya getiren, kabare formunda bir varyete ve komedi şovu. Seyircinin farklı Clown performanslarını izlerken her an kendisini de sahnede bulabileceği, mekâna yayılmış interaktif bir performans. Bu sebeple iki bölümden oluşan ve 2,5 süren gösterinin her gecesi katılımcı izleyicisine farklı bir seyir deneyimi yaşatmakta.
Örneğin bizim izlediğimiz gece gösterinin sunuculuğunu yapan ‘Havva The First’, görkemli fiziği ve oyunculuğuyla müthiş başarılı, çok da güzel bir kadındı. Bir başka gecenin sunucusu Adem Mülazim’in çok etkileyici drag queeniydi ki, sabırsızlıkla onu gelecek sezonda izlemeyi bekliyorum.
Tiyatro Hayali’den iki farklı güldürü
‘Mercaniye Çok Yaşa’
Ahmet Sami Özbudak’ın geleneksel tiyatromuzdan esinlenerek yazdığı hayali kurmaca ‘Mercaniye Çok Yaşa’, izahsız mizahı, neşeli oyunbazlığı, şarkılarındaki dönem tınıları, ‘sirto’su, ‘longa’sı, ‘sirtaki’si, marşları ve ibretlik karakterleriyle hem düşündürücü hem müthiş eğlendirici bir müzikli güldürü.
Hem gelenekseli hem çağcıl tiyatroyu çok iyi bilen Emrah Eren, oyunu başarıyla, geçmiş döneme selam çakan modern bir komedi olarak sahnelerken, dozunda abartılı geleneksel oyunculukla inandırıcı doğallığı ustalıkla iç içe geçiriyor. Erdem Akakçe, Sevil Akı, Bülent Çolak, Bihter Dinçel ve Fatih Koyunoğlu çok uyumlu, dört dörtlük bir ekip oluşturmuş. Keyifle izlenen çok eğlenceli bir çalışma.
‘Çok Büyük Romulus’
Dillere destan tarihi, devasa orduları ve efsanevi savaşlarıyla dünyayı dize getiren Büyük Roma İmparatorluğu artık eski, güçlü günlerini geride bırakmıştır. Yüzyıllardır süren savaşların ardından Germen ayak sesleri başkente yaklaşırken, haşmetli ecdadının aksine devleti sorumsuzca yönetip kurtuluş umutlarını söndüren son imparatorun kızı düşmana esir düşen nişanlısının ardından ağlarken, karısı devletin bekası için çözümler üretmeye çalışırken, Büyük Romulus’un görünürde tek derdi vardır: Tavuklarının yumurtlayıp yumurtlamadığı…
Tiyatro Hayali, dahi yazar Friedrich Dürrenmatt’ın ‘Büyük Romulus’ oyununu ‘Çok Büyük Romulus’ adıyla Emrah Eren’in yönetmenliğinde sahneye taşıyor. Dürrenmatt’ın hınzır zekâsını, dramatik ustalığını ve uzak görüşlülüğünü yansıtan yapıt, Eren ve ekibinin dinamik yorumuyla, tavuklarla oyun karakterlerinin iç içe geçtiği, tüylerin havada uçuştuğu, çılgın müziğin ve canlı renklerin birbirine karıştığı neşeli bir şölene dönüşüyor. Zeki, düşündürücü ve çok komik bir güldürü.
D22 – ‘Herkesin Bildiği Sırlar’
Türkiye ‘auteur’ sinemasının ilk önemli temsilcilerinden, yönetmen, senarist, yapımcı Yavuz Özkan, 1990’de çektiği ‘Büyük Yalnızlık’ filmini 1998’de ‘Herkesin Bildiği Sırlar’ adıyla sahneye uyarlamış ve yönetmişti. Ayrılmaya karar vermiş bir çiftin, sekiz yıllık evliliklerinin bittiği gün, birlikte geçirmek zorunda kaldıkları son geceyi anlatan oyun geçen sezonda Edip Tepeli’nin yönettiği, bir D22 yapımı olarak sahnelendi.
Gök delinmişçesine yağan yağmurda kadın, eşyalarını toplamak için eve son kez gelir. Yağmurda eşya taşınamayınca, adam kadından, oturup, konuşup, ders çıkartmak için son bir gece ister. Yapabildiklerinin, yapamadıklarının, mutluluklarının, hayal ve kalp kırıklıklarının katman katman açıldığı hesaplaşma, arada bir tartışmaya dönüşse de samimi ve dürüst bir paylaşıma dönüşür…
80 dakika süren, büyük olaysız, olasılıkla çıkışsız diyaloğu, heyecan, keyif ve kimi zaman hüzünle izleten, kimyaları çok uyuşan Ayşecan Tatari ile Emir Çubukçu’un, müthiş inandırıcı ve doğal ikili yorumu. Yıllar sonra klasik bir moderni, dekoru, kostümleri ve müziğiyle İtalyan sahnede izlemenin nostaljik keyfi de cabası.
Bahçe Galata – ‘İspat’
Amerikan oyun yazarı David Auburn’un 2001’de Pulitzer ve Tony ödüllerini kazanmış ünlü oyunu ‘Proof’, Bahçe Galata kurucularından Saim Güveloğlu tarafından ‘İspat’ adıyla yönetiliyor.
Geride sonuncusu ispatlanmamış ünlü matematik teoremleri, binlerce öğrenci, çalışma odasında el yazısıyla doldurduğu yüzlerce defter bırakan ünlü matematikçi Robert öldüğünde, demans hastası olduğu yıllar boyunca, parlak bir öğrenciyken üniversiteyi bırakarak ona bakan kızı Catherine, babasının dehasının olduğu kadar hastalığının da mirasçısı olup olmadığını sorgulamaktadır.
Defterler arasında o teoremin ispatının olup olmadığını araştırmak isteyen Robert’in eski öğrencilerinden Hal’e izin veren Catherine, ispatı babasının değil, kendisinin çözdüğünü söylediğinde ne Hal ne de New York’tan onu ‘toparlamaya’ gelen ablası Claire ona inanırlar…
Saim Güveloğlu, kadın olmak, emek vermek, miras, yas tutmak, birey olmak, bilim etiği, sorumluluk gibi kavramları merkeze alan oyunu sahnelerken, radikal bir kararla finalde Hal ile Catherine’in ispat üzerinde beraber çalışmalarını metninden çıkarmış. Kızı, hem yaşamı hem de ispatı ile ilgili kendi kararlarıyla baş başa bırakması, hem Auburn’un yirmi küsur yıl önceki ‘mutlu son’undan daha etkileyici hem daha güncel ve gerçekçi.