Eleştirel tarihi drama

Sergey Loznitsa´nın ´İKİ SAVCI´sı Stalin döneminin zulmünü anlatıyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
23 Temmuz 2025 Çarşamba

Film 1937’de geçen konusuyla Stalin’in Büyük Temizlik döneminde, genç ve idealist bir savcının suçsuz mahkûmların haklarını arama mücadelesini anlatıyor. Belgesel tadındaki film olayları hem tarihsel hem güncel metaforlar aracılığıyla yorumluyor.

‘ZWEİ STAATSANWALTE’

Yön: Sergey Loznitsa

Sen: Seygey Loznitsa

Gör: Oleg Mutu

Müz: Christiaan Verbeek

Kur: Danielius Kokanauskis

Oyn: Alexander Kuznetsov - Antoliy Beliy - Aleksandr Filippenko - Vytautas Kaniusonis - Orest Pasko

Prestijli Ukraynalı yönetmen Sergey Loznitsa, son filmi ‘İki Savcı / Zwei Staatsanwalte’nin senaryosunu Sovyet yazar Gregory Demidov’un aynı adlı otobiyografik romanından uyarlayıp eleştirel sinemasını sürdürdü. 1937’de Kolyma Toplama Kampına gönderilen Demidov, Stalin döneminde Gulag’da uzun yıllar tutuklu yaşamış ve eserleri sansürlenmişti. Loznitsa bu uyarlamasıyla Sovyet bürokrasisinin adalet sistemi üzerindeki yıkıcı etkisini gözler önüne seriyor. Yönetmenin Sovyet tarihine dair eleştirel bakışını sürdüren ‘İki Savcı’, totaliter rejimlerin birey üzerindeki baskısını ve adalet arayışının zorluklarını derinlemesine inceliyor. Loznitsa filminde siyasi iktidarların maşası olarak kullanılan ‘adalet’ sisteminin nasıl çürüdüğünü, keskin ve çarpıcı bir mizansen eşliğinde gözlere seriyor.

İnsanlık tarihinin yüz karası sayfası

Film 1930’ların ortasında Stalin’in tek adam rejiminin en güçlü döneminde uygulanan baskının, hukuk kurallarını hiçe sayan gizli polisin dokunulmazlığını, işkencenin sistematik uygulandığı hapishaneleri, her türlü manipülasyona kolayca kucak açan polisin meşrulaştırılmış şiddetini konu alıyor. Herkesin korkuyla sindiği bu coğrafyada, işini dürüstçe yapmak isteyen idealist bir savcının sistem tarafından bertaraf edilmesine kimse şaşırmıyor. Filmde, Bolşevik ideallerine sahip çıkan devrimcilerin sahte suçlamalarla hapishanelerde tutulmaları yanlışının düzeltilmeye çalışılmasının beyhude bir çaba olduğunu görürüz. Kendisi kadar cesur olmayan kaderci hukuk adamlarının uysallığından beslenen sistem, demir pençeli uygulamalarını sürdürebilecektir.

Almanya ve Litvanya’da yaşayan Sergey Loznitsa 2021’den beri ayrı yaşadığı ülkesine, barışa kavuştuğunda dönüp sanatını icra etmeyi umduğunu söylüyor. Ancak cephedeki avantajlı durumunu koruyan Putin rejiminin savaşı sonlandırma niyetinin olmadığını ve bu rüyasını gerçekleşme şansının olmadığını biliyor. Putin karşıtı Ukraynalı sanatçı, Stalin dönemindeki rejimin dehşetinin zirvesindeki işkence ve cinayet suçlarını soruşturmayı aklına koymuş bir savcının cehennemi yolculuğuna izleyicisini davet ediyor. Film insanlık tarihinin bu yüz karası dönemine derinlemesine bir dalış yapmakla yetinmiyor, aynı zamanda zorbalığa, despotizme ve olaylara geç tepki vermenin tehlikelerine karşı uyarıda bulunuyor.

Film, siyah-beyaz, soluk gri-mavi tonlar ve uzun sabit planlarla izleyiciyi boğucu bir atmosferin içine çekiyor. Duru, düşük tempolu anlatımıyla film, bürokratik soğuklukla tezat oluşturan ince mizahi unsurlar da içeriyor. Film, soğuk, boğucu ve Kafka romanlarını akla getiren atmosferiyle, karanlık bir dönemin bürokrasi sisteminin içindeki suiistimalleri ve güvensizliğini gözler önüne seriyor. Demidov’un uzun süre yayımlanamayan öyküsünden gelen titiz, fabl-vari anlatısıyla film, Stalinist rejimin insan ruhunu ezip esir aldığını çarpıcı bir atmosferle yansıtıyor. ‘İki Savcı’ Sovyetler Birliği’nde 1937’deki Stalin’in ‘Büyük Temizlik’ döneminde geçen olayları anlatan bir tarihi drama. Filmin açılış sekansında on binlerce mahkûmun yattığı hapishanelerin önünde kocalarından, çocuklarından, yakınlarından haber alabilmek için umutsuzca bekleyen kadınları görürüz. Politik görüşleri için tutuklanan, hiçbir suçu olmayan mahkûmlardan hapishane idaresi suçlarını (!) itiraf etmelerini talep ediyordur. Mahkûmlar itirafnameye imzaladıkları anda kurşuna dizileceklerinin bilincindedir. Filmde Bryansk kentindeki bir hapishanede biriken mahkûm mektuplarının yakıldığı bir sahnede, yakma görevi verilen mahkûmun bir mektubu yanmaktan kurtardığını görürüz. Genç idealist savcı Alexander Kornyev hapishaneden gelen, kanla yazılmış bu mektubun eline ulaşmasıyla harekete geçer. Kornyev mektubu yazan, Sovyetler Birliği İçişleri Halk Komiserliği (NKYD) ajanlarının yasal olmayan uygulamalarını anlatan, eski Bolşevik mahkûm Stepniak’ı hapishanede ziyaret etme izni alır. Perişan haldeki tutuklu sistemin derin çürümüşlüğünü anlatır. Tecrübeli mahkûm, Kornyev’i “Ancak araştırma ve soruşturmalarından bir yere varamazsın, seni ezerler” diyerek uyarır.

 

Totaliter bürokrasinin çarkları   

Savcı, Stepniak’ın vücudundaki dayak izlerini görür; bu mahkûm için yaptığı müracaatı hapishane müdürü şantaj yaparak geçiştirmek ister. Hapishane müdürü ve yerel temsilcilerden netice alamayan genç savcı, Moskova’ya gidip Başsavcı ile görüşüp adaleti sağlamanın yolunu araştırır. Giriştiği adalet mücadelesi Stalin’in SSCB’sinde kendini yiyip bitiren bir sistemin kalbine bir yolculuk haline gelir. Engelleri aşıp, kendisine bir randevu veren Başsavcıyla konuşmak üzere trenle Moskova’ya gider. Kornyev’in kompartıman komşuları cana yakın iki mühendistir; kendisine çok iyi davranırlar, yemek ve içkilerini paylaşmayı teklif ederler. Yolculuk boyunca, filmin başından beri savcının ilk kez yüzünün güldüğünü görürüz. Moskova’ya varınca bir araba kendisini başsavcının makamına götürmek üzere beklemektedir. Filmin finali çok kolay tahmin edilebilecek bir sürpriz barındırır. Kornyev kendini, totaliter bürokrasinin sinsi, soğuk, dönüşümsüz mekanizmasının çarkları arasında kaybolmuş olarak bulur. Tecrübeli ve dürüst genç bir Bolşevik savcının adalet arayış çabası onun için trajik sonuçlar doğurur.

Sergey Loznitsa Rusların günümüzde Ukraynalı sanatçılara uyguladıkları baskı karşısında, “Mücadeleyi terk etmemeli, her zaman, her koşulda yeni yöntemler bulmak zorundayız. Cannes Film Festivali’nde bu filmi göstermek, basın konferansında onu korumak özgürlüğümü sürdürmeyi önemli buluyorum” dedi. Loznitsa filminin güncel olaylarla örtüşüyorsa, günümüz Rusya’sıyla da paralellik kurulabileceğini düşünüyor: “Günümüzdeki Rus toplumu 20. yüzyıla kıyasla değişmiş gözükebilir, ama derin doğası değişmedi” şeklinde ifadede bulundu. Cannes Festivali’nde Ukraynalı yönetmene ABD’deki Trump’ın otoriter rejimi hakkında sorulan bir soruya “Bu her toplumun başına gelebilecek bir durum” cevabını verdi. Cannes Festivali Direktörü Thierry Frémaux ‘İki Savcı’ hakkında “Bu film günümüz Ukrayna’sı hakkında değil, 1930’ların Stalinist tasfiyelerinin yaşandığı SSCB’si hakkında. Genç bir savcının gerçeği bulmaya ve bunları çözmeye çalışması, ancak komünist rüyanın üzerine karanlık bir şeylerin çöktüğünü fark etmesi” diye açıkladı.     

Sergey Loznitsa evvelce Cannes’da gösterilen ‘Mutluluğum / My Joy’ (2010), ‘Babi Yar’ (2021), In The Fog’ (2012) gibi filmleriyle belgesel-kurgu çizgisini ‘İki Savcı’da sürdürerek, totaliter rejimlere yönelik trajik eleştirel inceleme zincirine yeni bir halka ilave ediyor. Yönetmen, Cannes’daki basın konferansında Putin-Trump ekseninde duyduğu endişeyi dile getirdi. Bir dönemin ruhsal ve kurumsal çöküşünü anlatan bu evrensel hikâye, günümüzün siyasi bağlamına da ışık tutuyor. Belgeselden kurmacaya uzanan anlatı çizgisinde önemli bir kilometre taşı olan ‘İki Savcı’, Stalin döneminin zulmünü hem tarihsel hem güncel metaforlarla anlatan, yavaş ve derin bir dramatik yapı sunuyor. Tüm kurmaca filmlerinde yaptığı gibi, devletin işleyişini, bürokratik şiddeti, yozlaşmayı, ahlaki çöküşü çarpıcı bir şekilde eleştirmeyi sürdürüyor.

Sinemada sınırları zorlayan özgün bir üsluba sahip Ukraynalı yönetmenin filmleri hem tematik hem de biçimsel açıdan dikkati çekicidir. Loznitsa hem belgesel hem de kurmaca filmler üretir, fakat türler arasında keskin bir ayırım yapmaz. Belgesellerinde genellikle arşiv görüntülerine dayanırken, kurmacaları neredeyse belgesel gerçekçiliğiyle çekilir. Belgesel filmlerinde Sovyet arşiv görüntülerini yeniden kurgulayarak, tarihsel olaylara yeni bir perspektif getirir. Bu yöntem seyirciye tarihle yüzleşme imkânı sunar. Filmlerinde kitlesel ölümler, savaş, devlet şiddeti, ahlaki çöküş gibi temalar öne çıkar. Özellikle sabit kamera açıları ve uzun plan-sekanslar kullanarak izleyiciyi pasif bir gözlemci konumuna getiren Loznitsa’nın filmlerinde zaman ağır akar. Tarkovski’nin etkisini akla getiren sinema dili, daha mesafeli ve analitiktir. Loznitsa sistemlerin bireyler üzerindeki yıkıcı etkisini, genellikle grotesk ve absürt bir dille anlatmayı tercih eder. Doğal ortam seslerini tercih edip, az diyaloglu, hatta sessiz planlar onun imzası gibidir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün