Lezbiyen draması

Hafsia Herzi´nin ´En Küçük Kız Kardeş´ine Cannes´dan iki ödül

Viktor APALAÇİ Sanat
17 Temmuz 2025 Perşembe

Film, günümüz Fransa’sında Kuzey Afrikalı göçmen kökenli bir kadın karakterin eşcinsel kimlik keşfi gibi özgün bir temayı derin ve insani yönüyle işliyor. Kadınlara ilgisini keşfeden 17 yaşındaki Fatima, ailesine sadık kalmaya çalışırken, Müslüman inancıyla çatışan kimliğini ve toplumdaki yerini sorgulamaya başlar.

‘LA PETİTE DERNİERE’

Yön ve Sen: Hafsia Herzi

Gör: Jérémie Attard

Müz: Amin Bouhafa

Oyn: Nadia Melliti - Park Ji-min - Amina Ben Mohamed - Rita Benmannana - Razzak Rihda

Hafsia Herzi’nin ‘En Küçük Kız Kardeş / La Petite Derniere’ filmi, 87. Cannes Film Festivali’nde gösterilen en kaliteli duygusal filmler arasındaydı. Fatima Daas’ın romanı ve Hafsia Herzi’nin filmi, günümüz Fransa’sında Kuzey Afrikalı kökenli kadın bir karakterin eşcinsel kimlik keşfi gibi özgün ve nadir ele alınan bir temayı derin ve insani yönüyle işliyor. Film, Fransız-Cezayir kökenli 17 yaşındaki, Paris’te felsefe tahsili yapan Fatima’nın çevresinde şekilleniyor. Ailenin inançları ve göçmen kimliğiyle doğduğu toplumsal çevre arasında sıkışmış genç kız, üniversiteyle yeni hayatlar tanır. Kadınlara olan duygusal ilgisini keşfeden Fatima, ailesine sadık kalmaya çalışırken, inancıyla çatışan kimliğini de sorgulamaya başlar.

Cesur ve inandırıcı bir film

Her gün namazını kaçırmayan inançlı bir Müslüman liseli genç kızın cinsel yönelimini sorgulama sürecini ele alan bu lezbiyen draması Cannes’da Queer Palm ödülünü aldı; bu rolü canlandıran Nadia Melliti’ye En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getirdi. Karmaşık kimlik ve muğlaklık hallerini duygu yüklü bir mizansen eşliğinde işleyen filmde, içsel çatışmalar ve karakterlerin psikolojik derinliği öne çıkıyor. Herzi’nin yönetmenlik performansı, şiddete sapmadan, incelikle ve gerçeklikle sürdürülmüş bir anlatı olarak övgüyü hak ediyor. Filmde inanç, aile ilişkileri, göçmenlik ve gençliğin belirsizlikleri çerçevesinde ele alınarak, Fatima’nın içsel hesaplaşması anlatılıyor. Herzi’nin ustalıklı sinema diliyle, filmde büyük açıklamalar yerine, küçük anlar ve beden diliyle duygular izleyiciye geçiriliyor, ruhsal yoğunluk yakalanabiliyor.

Fatima’nın başından eksik etmediği kasket gibi dışsal olaylar, kimliğini gizlemek (veya korumak) için kullanılan sembolik bir maskeye dönüşüyor. Çatıştığı dünyaya sessizliğini koruyarak direnen Fatima, zihinsel ve dini baskı içinde bile var olma mücadelesini sürdürebiliyor. Film, Paris banliyösünde, Cezayirli göçmen bir ailenin küçük kızı Fatima’yı (Nadine Melliti) izliyor. Genç kız mahallesindeki okuldan sonra prestijli bir Paris lisesine gidince, kendini sosyal ve kültürel kodları farklı bir evrende buluyor. İnançları, kişisel özlemlerini sorgularken cinsel olarak kadınları çekici bulduğunu keşfediyor. Bu durum kimliğini ve toplumdaki yerini sorgulamasına yol açıyor.

İki ablasının ardından dünyaya gelen (filme adını veren) ‘en küçük kız kardeş’ Fatima, banliyöde mutlu ve sevgi dolu bir ailede yaşıyor. Bir erkek arkadaşıyla gönülsüz platonik bir ilişki yaşıyor. İyi bir öğrenci olan Fatima, genç bir kadın olarak hayatı başladığında, ailesinden ve geleneklerinden kurtulup yepyeni bir dünya keşfediyor. Lise yıllarında aşk ve cinsellik konuları kendisi için tabu sayılırdı. Banliyöden ayrıldığında ailesinden uzaklaşan genç kız cinselliği ve yeni hayat planları keşfeder. Bu ailesiyle, Müslüman inancıyla ve kendisiyle çatışmaya yol açar. Erkek sınıf arkadaşlarının fantezi hikâyelerini dinlemeye alışık, arayış içindeki ‘erkek Fatma’ Fatima cinsel özgürlüğünü keşfeder.

Cinsel kimliğini sorgularken, inancıyla filizlenen arzularını nasıl uzlaştırabileceğini araştırır. Eşcinsel olduğundan şüphelenen genç kız, lezbiyenlerin buluştuğu bir barda, internetten tanıştığı bir kızla ilk cinsel tecrübesini yaşar. Ardından okulda tanıştığı Koreli bir kızla kendini yatakta bulur. Birbirlerine âşık olduğu görünen iki genç kadın birlikte lezbiyen yürüyüşlerine katılır. Filmde eşcinsellerin tertiplediği resmigeçit sekansı çok etkileyici. Ancak durup dururken Koreli kız, depresyonda olduğu gerekçesiyle ilişkiyi sonlandırmak ister. Terkedilen Fatima arayışlarını sürdürür. Bir lezbiyen kulübünde tanıştığı orta yaşlı, tecrübeli bir kadın kendisine üçlü seks partisi tecrübesini yaşatır.

Aynı cinsiyete ilgisini keşfederken, inancına sadık kalabilmek için güvendiği bir imama danışır. Eşcinselliğin dinen yasak olduğunu söyleyen imam, erkeksi görünümlü genç kıza bu halinden sıyrılıp, dişiliğini kullanarak erkeklerin ilgisini çekmesini öğütler. Eski flörtünü arayıp kendisiyle yaşadığı cinsel ilişkiden etkilenmeyen Fatima tercihini değiştirmez. Koreli kızın, pişmanlığını belirterek özür dilemesi ve ilişkilerinin devam etmesini istemesini Fatima kabul etmez. Film gerçekçi bir final bölümüyle noktalanır. Hayatı hakkında radikal bir karar alma aşamasında kararsızlığını koruyan Fatima’nın, anlayışlı, sevgi dolu, kucaklayıcı annesiyle sohbet sekansı filmin en duygusal bölümlerinde biriydi.

 

Filmin sürprizi: Ahmet İnsel

Toplumsal baskı ve kendini gizleme arzusuyla harmanlanmış bu gençlik hikâyesi, duygusal derinliğiyle etkileyici olabiliyor. Kimlik, aile, inanç ve cinsellik temalarını cesur bir şekilde işleyen Hafsiya Herzi’nin yönetmenlik tarzı incelikli, abartısız ve gerçek...

Herzi, çok cesur bir konuyu dengeleri sağlayarak işlemeyi başarıyor ve filmin sonunda kararı izleyicisine bırakıyor. Ekranlarda görmeye alışık olduğumuz klasik anlatılardan ayrılan film, zaman zaman rahatsız edici olsa da, zarif ve yumuşak anlar yaratarak kahramanının yaşadıklarını inandırıcı kılıyor. Hafsiya Herzi’nin oyuncularına doğaçlama yapma fırsatı vermesi ve mizansenindeki sade bir estetikle, görsel-işitsel bağlamdaki uyum, üçüncü yönetmenlik denemesinden yüzünün akıyla çıkmasını sağlıyor.

Samimi ama kontrollü bir derinlik taşıyan performansıyla, Fatima’ya can veren Nadia Melliti, filmin yükünü taşıyan sanatçılardan biri oluyor. Duru ve sert bakışlarıyla içsel çatışmaları yansıtmadaki başarısıyla Nadia Melliti (23) duygusal çekicilik konusunda övgüyü hak ediyor. Filmin oyuncu kadrosunda sürpriz bir Türk oyuncu yer alıyor. Paris’te yaşayan yazar, üniversite hocası, Panthéon-Sorbonne mezunu Ahmet İnsel’i iki sahnede üniversitede ders verirken kendini, zorlanmadan canlandırırken görüyoruz. Yazımı 70’in üzerinde filmde oynayan güçlü karakter aktrisi, senaryo yazarı ve yönetmen Hafsiya Herzi ile bitirmek istiyorum.

Hafsiya Herzi, 1987’de Fransa’nın Manosque bölgesinde (Cote D’azur), Tunuslu bir babanın ve Cezayirli bir annenin, dört çocuğunun en küçük kızı olarak dünyaya geldi. Abdellatif Kechiche’in ‘La Graine et le Mulet’ (2007) filmiyle En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü ve Venedik Film Festivali’nde En Umut Vaat Eden Kadın Oyuncu dalında Marcello Mastroianni Ödülü’nü kazandı. Bu ilk uzun metrajlı filminden beri sanatçı kadınlığın aydınlık ve karanlık taraflarını (oyuncu, senaryo yazarı ve yönetmen olarak) keşfetmeye devam ediyor. Kechiche’in ‘Mektoub, My Love’ serisinin iki filminde oynayan Herzi, ilk yönetmenlik denemesi, romantik komedi ‘Tu Merite un Amour’ (2019) ile Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünde yer aldı. Aynı bölümde ödül aldığı ikinci yönetmenliğini ‘Bonne Mere’ (2021) dramasıyla yaptı.

Hafsiya Herzi bu yıl Stéphane Demoustier’nin ‘Borgo’ filmiyle En İyi Kadın Oyuncu César Ödülü sahibi oldu. Cannes Film Festivali Direktörü Thierry Frémaux, “La Petite Derniere, Herzi’nin yönetmen olarak yaptığı üçüncü film. Bir roman uyarlamasında Herzi bir kez daha yönetmen olarak yeteneklerini, bir kadın olarak inançlarını, işçi sınıfı mahallelerinde büyümüş bir kız olarak inançlarını ve kişisel, duygusal, cinsel, sosyal, ya da siyasi nedenlerle geldikleri çevreden uzaklaşan genç insanların başına gelenleri gösteriyor” derken Herzi kahramanı Fatima hakkında “Kendisi Mağrip kökenli; Hıristiyan da Yahudi de olabilirdi. Hiç önemi yok. Hayatını yaşayan bir kadın olması önemli” diyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün