Yosef'in gözyaşları üzüntüden mi, sevinçten miydi?

Yahudiler için sevinç ve üzüntünün birbirine karışık şekilde yaşanması tarih boyunca çeşitli vesilelerle karşımıza çıkmaktadır. Bunun belki de ilk örneğini, Yosef´in kardeşleri ile seneler sonra Mısır´da karşılaşmalarında görmekteyiz.

Hessi ENNEKAVİ Kavram
17 Temmuz 2025 Perşembe

Yosef Mısır'da vezir konumundadır ve kardeşlerine sonunda kimliğini açıklamıştır. Tora, kardeşlerin bir süre yaşadıkları şoktan sonra, Yosef ve Bünyamin'in birbirlerinin omuzunda ağladıklarını ve Yosef'in tüm kardeşlerini öpüp üzerlerinde ağladığını yazmaktadır. Bu ağlayışların altında derin ve farklı sebepler vardır. Bu kişilerin hepsi ‘ruah hakodeş’ sahibi insanlardır ve gelecekteki bazı şeyleri görebilmektedirler. Yosef ve Bünyamin, Rahel’den olma iki kardeştir ve birbirlerine özel sevgileri vardır. Dolayısıyla bu ağlama ilk etapta bir hasret ve sevinç ağlamasıdır. Ama buradaki ‘omuzlarında’ terimi başka bir şeye de işaret eder. Gelecekte Bet Amikdaş’ın kurulacağı Moria Tepesindeki Kodeş bölümü Yahuda kabilesinde, anlaşma sandığının bulunduğu Kodeş Kodaşim bölümü ise Bünyamin topraklarında bulunmaktadır; bu iki bölümün birleştiği kısım bir omuz gibi hafif tepelik arasındadır. Kardeşler Yosef'in kadehi çalındığında ve sonunda Bünyamin'in heybesinde çıktığında, onu suçlamış ve omuzlarına vurmuşlardı. Hâlbuki bu Yosef'in onlara bir oyunu olup haksız bir suçlamaydı. Bu nedenle Aşem de kısasa kısas, ileride anlaşma sandığının duracağı Kodeş Kodeşim’in Bünyamin topraklarındaki bu omuza benzer yere konulmasını sağlamıştır. Nitekim Bünyamin kabilesi, Şelomo Ameleh'ten sonra 10 kabile Efraim liderliğinde ayrılıp İsrael krallığını kurduklarında onlara katılmamış ve Yahuda kabilesi ile birlikte kalmıştı. Bu sayede diğer 10 kabilenin krallığı, Asurlular tarafından yıkılarak 10 kabile sürülüp yok edilirken, Bünyamin kabilesi Yahuda ile beraber kalıp yok olmamıştı. Fakat bu karşılıklı ağlamada üzüntü unsuru da vardı. Çünkü Bünyamin'in toprağındaki Bet Amiktaş iki kez yıkılacaktı. Yosef'in tüm kardeşlerin üzerinde ağlaması da ileride onların yaşayacağı sürgün ve yıkımlarla ilgili idi. Ayrıca Yosef'in oğlu Efraim topraklarında kurulan Mişkan da yıkılacaktı. Praglı Maaral bu ağlamalara sevinçli bir boyut daha eklemiştir. Bu da, Yehezkel Kitabı’nda Peygamber Yehezkel’in öngörüsünde, Maşiah zamanı tüm bu kayıp kabilelerin tekrar ortaya çıkıp bir araya gelecek olmaları ve Bet Amikdaş'ın bu kez yıkılmayacak şekilde kurulacağının da sevinç gözyaşları olmasıydı.

 

Mısır köleliğindeki ‘kotser ruah / nefes darlığı’ndan ders almak

Moşe, Tanrı’dan aldığı emirle, önce zulüm gören Bene Yisrael’e gider ve yaklaşan kurtuluşun müjdesini verir. Onlara Tanrı’nın öğrettiği işaretleri göstererek, kafalarındaki şüpheleri giderir. Ama yine de, halk yeterli tepkiyi veremez. Tora’nın diliyle, halk ağır işlerden ve nefes darlığından dolayı Moşe’yi dinlememiştir. Burada kullanılan ‘kotser ruah’ sözcüğü yüzeysel olarak nefes darlığı anlamına da gelse, esas anlamı ‘maneviyat eksikliği’dir. Halkı Moşe’yi dinlemekten alıkoyan, aslında yoğun çalışmaktan çok, Mısır kültürüne maruz kalmaktan dolayı maneviyatlarının çok düşmüş olmasıydı. Yalnız bedenen değil, zihnen ve ruhen de tutsak hale gelmişlerdi. Nitekim Tanrı Mısırlılara her verdiği belayla aslında Bene Yisrael’e mesajlar veriyor ve onları bu uykularından uyandırmaya çalışıyordu. Peki, o gün, Bene Yisrael Mısır’da zorunlu köleydi. Silahların ve kırbaçların gölgesinde çalışıyor ve bazı şeyleri yapmaya zorlanıyorlardı. Bu durumda halkın maneviyattan uzaklaşmasını biraz olsun anlayabiliriz. Ya bugün, Bene Yisrael ne yapıyor? Hiçbir silah ve kırbaç zoru yokken, yaşadığı toplumların içinde birçok zaman kendi isteğiyle yoğun iş yüklerinin altına giriyor ve yabancı kültürlerin etkisinde kalıyor. Bu şekilde adeta kendi iradesiyle Tora’dan ve maneviyattan uzaklaşıyor. Mısır köleliğinde yaşananlardan ders alınması lazımdır. Tanrı, Moşe’yle Paro’ya yolladığı mesajlarda “Bırak halkımı ki bana ibadet etsinler” demiştir. Tanrı Bene Yisrael’in, Paro ve Mısır’ın (Mitstrayim) fiziksel köleliğinden sıyrılarak, kendisine dönmesini ve manevi olarak hizmet etmelerini istemiştir. Bu mesaj ebedidir, bugün için de geçerlidir. O zaman, günümüzde dünyada kendini gösteren Mısır’dakine benzer çeşitli belaların dozu artmadan, mesajı alıp fizikselliğe gömülmekten kendimizi sıyırarak, acilen Tora’ya ve maneviyata yönelme zamanıdır.

 

Sukot neden Tişri ayının 15’inde kutlanır ve neşelenme bayramıdır?

Çardak Bayramı olarak da bildiğimiz Sukot, basit anlamda Mısır çıkışında çölde Tanrı’nın Bene Yisrael’i çardaklarda yaşatmasının anısına kutlanır. Ancak Mısır çıkışı, İbrani takvimine göre Nisan ayında olmuş ve o zamandan çardaklarda yaşanmaya başlanmıştı. Ayrıca daha derin anlamda Sukot, ‘Onur Bulutları’nın Bene Yisrael’i çölde çevreleyerek korumasını simgeler. Ama Onur Bulutları da ilk defa hemen Mısır çıkışı, yani Nisan’da, Sukot denen konaklama yerinde ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla aslında Sukot’u kutlamak için en mantıklı görünen zaman, Nisan ayıdır. Ancak Tora’da, Sukot Bayramı’nı Tişri ayının 15’inde kutlamamız emredilmiştir. Basit anlamda bu duruma şöyle bir açıklama getirebiliriz ve bunu, Sukot için ‘zeman simhatenu/ sevinç zamanı’ adı verilmesinden yola çıkarak, Tişri ayında artık son hasatların da yapılarak ambarların ürünlerle dopdolu olmasının sevincine bağlayabiliriz. Ama 15 Tişri tarihinin daha derin bir anlamı vardır. Evet, Onur Bulutları Nisan ayında gelmiştir. Ama hemen ardından altın buzağı günahından sonra, bu koruyucu bulutlar ortadan kalkmışlardır. Hatta Moşe’nin tekrar Sina Dağına çıkıp ikinci 10 Emir tabletleriyle indiği ve Bene Yisrael’in affedildiği Kipur günü dahi, bulutlar henüz geri gelmemiştir. Tanrı 10 Tişri’deki Kipur günü halkını affetmiştir, ama henüz günah öncesindeki yakınlık sağlanamamıştır. Bunun üzerine Tanrı, Bene Yisrael’e Mişkan’ın kurulması emrini verir. Aslında Tanrı, bu emirle halka kendisine olan bağlılık derecesini ölçmek için bir fırsat vermiştir. Nitekim Bene Yisrael bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş, inşaata her türlü maddi ve manevi katkıda bulunmak için adeta birbirleriyle yarışa girmişlerdir. Bu suretle Tanrı’ya sevgi ve bağlılıklarını kanıtlayınca, Tanrı 15 Tişri’de Mişkan’ın inşasına başlama emrini vermiş ve aynı gün, Onur Bulutları tekrar ortaya çıkmıştı. Artık bu bulutlar, Kipur’da affolunduğunu ve temiz bir sayfa açarak Tanrı ile yeniden yakın bağlantının kurulduğunu simgelemektedir. Esas bu nedenle Sukot,  ‘Zeman simhatenu/ Sevinç zamanı’dır ve Tişri ayında kutlanır.

Bunları biliyor musunuz?

* Günahkâr Sedomluların herhangi bir uyarı yapılmadan Tanrı’nın melekleri tarafından yok edildiğini. Oysaki Tanrı’nın, günahkâr Ninevelileri uyarmak için ısrarla Peygamber Yona'yı gönderdiğini ve bu uyarıyla Ninevelilerin teşuva yaparak cezadan kurtulduklarını. Bunun sebebinin, Sedomlularla Ninevelilerin günahkârlık durumlarındaki farklılık olduğunu. Sedomluların hem Tanrıya karşı günahkâr, hem de insanlara karşı günahkâr olduklarını.  Hiçbir şekilde insanlara iyilik yapmak veya misafirperverlik yapmak istemediklerini. Ninevelilerin ise Tanrıya karşı günahkâr davranışları olmakla beraber, insanlara karşı iyilikseverlik ve misafirperverlik yaptıklarını. Kalplerinde hâlâ iyilik kıvılcımları olduğundan, Tanrının uyarısını dinleyebilecek durumda olduklarını ve teşuva yapabildiklerini Tanrı’nın dikkate aldığını.

* Şema cümlesini okurken gözlerimizi kapattığımızı. Bunun sebebinin, bu önemli cümleye tam konsantre olabilmek için etrafımıza bakmaktan kendimize alıkoymak olduğunu. Bu sayede, gözlerimizi yanlış görüntülerden korumak, ‘şemirat enayim’ mitsvasını da yerine getirdiğimizi. Nitekim Şema kelimesinin üç harften oluştuğunu. İlk ikisi olan ‘şin’ ve ‘mem’in şemirat kelimesini, sondaki ‘ayin’ harfinin de gözü simgelediğini.

* Aşem’in ismindeki dört harfin açık yazılımının 10 harf ettiğini. Bunun da tekrar açık yazılımının 28 harf ettiğini. Böylelikle 4+10+28=42 harfe ulaşıldığını. Bu geniş açılımın, hem Aşem’in 42 harfli ismine denk geldiğini, hem de çölde Bene Yisrael'in toplam 42 konaklama yerine karşılık geldiğini. Burada ilk dört yerin Kızıldeniz yarılışına kadar olanlar, sonraki 10 tanesinin casus günahına kadar olanlar ve en son 28 tanesinin İsrael'e girişe kadar olanlar olduğunu. Sonuçta casus günahına kadar olan ilk 1,5 senede 14 durak yer alırken sonraki 38,5 yılda 28 durakta konaklandığını.

* Rabi Şimon Bar Yohay’ın, oğlu ile mağarada saklandıkları yılların sayısının 12+1=13 yıl olmasının, 12 kabilenin her biri için tek tek tikun yapmış olmalarına işaret ettiğini. Ek bir yılın da Yosef'in yerine geçen iki oğlundan dolayı olan tikun olduğunu.

* Erets Yisrael’in 400 parsa genişliğe sahip olduğunu ve buraları dolaşmanın 40 günlük bir yolculuk gerektirdiğini. Bu 40 günlük yolculuğu yapan casuslar kötü rapor getirince, buna ağlayan ve İsrael'e girmek istemeyen halkın her bir güne karşılık bir yıl çölde dolaşmak ve o neslin İsrael'e girmeme cezasına çarptırıldığını.

* Ben Yeoda’nın, Teilim’deki 137. mizmoru ağzımızla dile getirmemiz gerektiğini vurguladığını. Bunun sebebinin, bu mizmorda David Ameleh’in BetAmikdaş’ın iki yıkımından da söz etmesi olduğunu. Bu mizmoru yazdığında, daha ilk Bet Amikdaş kurulmamışken dahi birbirini takip eden iki yıkıma kehanette bulunduğunu. Bu yıkımlarla ilgili Babil ve Edom’un isimlerini de belirttiğini. Babil; Bavel’in gematriasının 34, Edom’unkinin 51 olup toplamının 85 ettiğini. Bunun da ‘pe/ ağız’ kelimesininkine eşit olduğunu. Bu bağlamda 137. mizmoru sesli dile getirmenin sürgünler ve yıkımla ilgili bir koruma sağlayabileceğini.

* Mısır'da Bene Yisrael'in köleliğinde onlara yaptırılan eziyetlerden birinin kadınlara erkek işi, erkeklere ise kadın işleri vermek olduğunu. Mısırlıların erkeklere dikiş dikmek, örgü örmek, yemek yapmak gibi işler verdiklerini. Kadınlara ise harç yaptırıp tuğla ördürdüklerini.

* İbranicede cemaat anlamına gelen ‘tsibur’ sözcüğünün, cemaati oluşturan üç tür insanın baş harflerinin kısaltmasından oluştuğunu. ‘Tsadik/ dürüst’, ‘beynoni/ sıradan’ ve ‘raşa/ kötü’.

* Aaron’un Tora’da ölüm tarihi açık bir şekilde yazan tek kişi olduğunu. Bamidbar kitabında, Aaron'un beşinci ayın 1'inde; 1 Av’da 123 yaşında öldüğünün belirtildiğini.

* Her söylediğimiz ‘amen’in, hakkımızda avukatlık yapacak bir melek yarattığını. Nitekim ‘melek; malah’ ve ‘amen’ kelimelerinin gematrialarının eşit ve 91 olduğunu.

Yorum ve görüşleriniz için adresim: [email protected]

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün