Topluma hizmet etmesi amacı ile inşa edilmiş bir eser ve topluma mal olmuş bir sanatçı

Yahudi bir hayırsever tarafından yaptırılan ve bulunduğu bölgeyle özdeşleşmiş eserlerin başında İzmir Karataş´daki Asansör gelir.

Nesim ŞALOM Perspektif
17 Temmuz 2025 Perşembe

Galata civarındaki tarih kültür gezilerinde hepimizin çok aşina olduğu Kamondo Merdivenlerini ve hikayesini bilmeyenimiz yoktur. Hayırsever iş insanı, bankacı ve Osmanlı’nın en varlıklı ailelerinden gelen Abraham Kamondo’nun, her gün evi ile işi arasında gidip gelirken zorlandığı ve Avusturya Lisesi’nde okuyan çocuklarının da okula rahat gitmesi amacı ile kullandığı dik yokuşlu yolu kolaylaştırmak için 1870’lerde inşa ettirdiği örgü şeklindeki merdivenler. İnip çıkmayı kolaylaştırmak ve aradaki düz sahanlıkları ile düşüp yaralanmaları önlemek amacı ile helezonik tasarlanmış bu merdivenler zamanla tüm topluma mal olarak bölgenin sembolik bir ikonu haline geldi.

Bu eserin yapılış amacına çok benzeyen ve yine Yahudi hayırsever bir tüccar tarafından, Kamondo Merdivenlerinden yaklaşık otuz yıl sonra yaptırılmış ve yapıldığı bölgenin tarihi ile özdeşleşmiş bir diğer eser ise İzmir Karataş’taki Asansör.

İzmir veya bölgedeki Yahudi varlığının görülmeye başladığı tarihteki adıyla Smyrna, Anadolu’nun batıya açılan kapısı ve ticaret ile zenginleşen birçok etnik topluluğun birlikte yaşadığı güzel şehir.

İzmir'in Karataş semti, tarih boyunca, sahile yakın ve arasında 60 metreye kadar bir seviye farkı bulunan iki mahalleyi, Mithatpaşa Caddesi ile Halil Rıfat Paşa’yı ayıran ve tarih boyunca taş ocağı olarak kullanılan uçurum şeklinde dik bir yamaçla ayrılır. Yahudi yerleşiminin yoğun olduğu semtin yukarıdaki kısmında Devidas’ların evi ve aşağıdaki kısmında ise yakın dostu Nesim Levi Bayraklıoğlu’nun evi bulunuyordu ve bu iki mahalle arasında gidip gelmek için 155 basamaklı dik bir merdiveni tırmanmak gerekiyordu. Aile büyüklerinin bu merdivenlerden inerken düşüp ayağını kırması sonucu Nesim Levi bu eziyete bir çözüm bulmaya karar verdi.

Nesim Levi ticaret ile uğraştığı için Avrupa’ya seyahat eden biriydi. Ziyaretlerinden birinde Portekiz Lizbon’da bulunan ve henüz yeni açılmış Elevador de Santa Justa asansörünü görmüş ve ondan etkilenmişti. Fransız mühendis Raoul Mesnier de Ponsard tarafından tasarlanan iki kabinli bu asansör, arasında 45 metrelik kot farkı bulunan iki mahalleyi birbirine bağlıyordu. Nesim Levi’nin oturduğu mahalle de buraya çok benziyordu. Üstelik oturduğu mahallede, asansörü çalıştırmak için istifade edebileceği bir doğal kaynak da vardı.

1950’de Asansör

Önceden taşocağı gibi işletilen bu uçurumda yukarıdan gelen bir su kaynağı vardı. 1907 yılında hizmete giren iki kabinli asansör ilk olarak hidrolik prensiple, su ve buhar gücüyle çalışacak şekilde tasarlanmıştı. Antika değeri taşıyan bu ekipman asansörün yatay şekilde pistonu ve buhar gücüyle çalışan motoruydu. Kaynaktan sağlanan su altta yerleştirilmiş kazanda ısıtılarak buhar elde ediliyordu. Çıkan buharın itme gücüyle piston hareket ettirilip pistonun ucunda bağlı halatlar, bir vinçte olduğu gibi kasnaklardan geçirilerek ahşaptan yapılmış kabinleri aşağı ve yukarı hareket ettiriyordu. Kayıtlarda rastlamamış olmamla birlikte, büyük ihtimalle, çift kabin olmasının amacı da kabinin biri boş hareket ettiğinde, ağırlığını diğer kabinin ağırlığı ile dengelemek için kullanılmasıydı.

Asansörün pistonu ve kasnağı

Günümüzde ise kulede bulunan asansörler, kapsamlı restorasyonu esnasında belediye tarafından temin edilmiş olup yeni teknolojilere sahip modern ve efektif asansörlerdir.

MARSİLYA TUĞLALARI

Tarihi bir nitelik taşıyan ve mimari bir ikon olarak tasarlanmış asansörün kulesinin inşası için bu konuda dünyaca nam salmış Marsilya tuğlaları kullanıldı. Bu tuğlalardan, hepimizin hayranlıkla baktığı Fener’deki kırmızı bina olarak bilinen Rum Erkek Okulunun aynı dönemlere rastlayan inşaatında da kullanılmıştı. Asansörün inşası taş bloklardan oluşturulmuş temel bir kaide üzerine tuğlalarla örülmüş, yukarı doğru kademeli incelen bir kule ve külahından yapılmıştı.

Alt giriş ve üzerinde Nesim Levi’nin arması

Asansörün üst mahalle girişi etrafında ahşaptan yapılmış teras şeklinde bir sahanlık ve dekoratif demir parmaklıklar bulunuyordu. Asansörün açılmasından sonra, kullananlardan elde edilen gelirle, buradaki Karataş Musevi Hastanesinin masrafları karşılandı. I. Dünya Savaşında kafe, kumarhane ve fotoğraf çekim yeri olarak kullanıldı. Bu süre zarfında tesisin işletmecisi Jozef Palombo adında biriydi. 1942 yılına kadar bu işi sürdürdükten sonra İzmirli bir tüccar ve tarih koleksiyoneri olan Şerif Remzi Reyent’e devir oldu. Onun ölmesiyle tesis kapanmış ve 1983’te İzmir Belediyesi tarafından alınana kadar kapalı kalmıştı.

KARATAŞ HASTANESİ

Bu asansörden o dönemde elde edilen gelirin bağışlandığı Karataş Hastanesi de, İzmir tarihinde oldukça önemli bir yer tutar. Buradaki Yahudi Cemaati'ne ait ilk hastane olma özelliğini taşıyan kurum, 1827 yılında salgın hastalıklarla mücadele için buradaki Josue Kuriel Kortejosu’nda kurulmuş ve genişleyerek büyüdükten sonra, ana finansörleri olan Rothschild Ailesi (Baron Mayer Amschel Rostchild) ile arasında çıkan bir ihtilaf sonucu, 1911'de kapanmak zorunda kalmıştı.

Asansör kulesi

Mahallenin sakini olan Nesim Levi de 1913 yılında evini hastane olarak kullanılmak üzere bağışladı. Ardından etraftaki arazilerin satın alınıp imar edilmesi ile yeniden bahçeli ve büyük bir hastane oluşturuldu. 1914’te hastaneye, Sultan Reşad'ın iradesi ile ruhsat verildi. I. Dünya Savaşında, hükümet tarafından askeri amaçlı kullanılan hastane, savaş bitiminde cemaate iade edildi. Hastanede sadece Yahudilere değil ekalliyet ağırlıklı olmak üzere herkese hizmet verildi. Cumhuriyetin ilan edilmesi ile bir hayır kurumu statüsünde olan hastane, TC tebaalı dernek ve vakıflara üye olarak 1950 yılına kadar Karataş Musevi Hastanesi adıyla hizmet verdi ve özellikle kadın doğum branşında ünlendi. 1962’den sonra hastane bünyesine, gönüllü çalışanların da desteği ile bir Yaşlılar Yurdu Bölümü eklendi. 1986-1988 yılları arasında İtalyan hayırsever Yolande Fercken'in vasiyetinden gelen parayla tarihi yapının ön tarafında yeni bir bina inşa edildi ve bu tarihten sonra Özel Karataş Hastanesi adını aldı.

 Hastane girişi 

Mimari olarak dik bir yamacın üstünde yer alan tarihi yapı, bu bölgenin taş yapılarına has karakteristik özellikleri cephelerinde ve iç mekânlarında yansıtıyor. Birbirine eşit beş parçadan oluşan cephe düzeninin ortasında, beşik kemerli ferforje bir kapıdan binaya giriliyor. Girişin hemen üstünde, cepheden bir miktar çıkma yapan bölüm üçgen bir alınlıkla sonlandırılmış. Bu çıkmanın önüne, ahşap payandalarla taşınan demir korkuluklu küçük bir balkon yapılmış. Cephenin geri kalanında ise basık kemerli pencereler bulunuyor. 2013 yılına kadar dernek çatısı altında hizmet veren hastanenin, ekonomik sorunlar nedeniyle, yönetim ve işletmesi başka bir özel sağlık kurumuna devredildi.

Hastane cephesi

KARATAŞ’IN YAHUDİ MİRASI

İzmir’in tarihi bir Yahudi semti olan Karataş Mahallesi, adeta İzmir tarihi ile özdeşleşmiştir. Karataş’ın geçmişindeki zengin Yahudi varlığından geriye, bugün anılar ve resimlerden başka çok bir şey kalmadı.  Maşatlık olarak bilinen İzmir Yahudi Mezarlığının yerinde bugün, Gureba-i Müslimin Devlet Hastanesi bulunuyor. Varyant’ın arkasındaki mahallelerde ise, Karataş Kız Lisesi, İzmir Milli Kütüphanesi ile Devlet Opera ve Balesine bağlı Elhamra Sineması var. Bu bölgedeki sinagoglardan Portekiz Sinagogu bugün bir kültür merkezi. Bet İsrael Sinagogu halen aktif. Roş Aar Sinagogu ise kapalı ve bakımsız durumda kullanılmıyor. Burada artık ayakta olmayan Bnei Berit Okulu ile Bet Levi ve Bet Ester Sinagoglarının da bir zamanlar var olduğunu biliyoruz.

Tarihi Asansörü yaptıran hayırsever Nesim Levi Karataş’taki Bet Levi ve Bet Ester isimli iki küçük sinagogun yanı sıra Bet İsrael Sinagogunun da yapımına katkıda bulunduğundan biraz bu sinagogdan da bahsetmekte fayda var. Buradaki Yahudi cemaatinin ihtiyacına cevap veremeyen iki küçük sinagoga ek olarak Nesim Levi, Vilayet Makamına başvurmuştu. Bu başvurusu üzerine 14 Şubat 1904’te Sultan II. Abdülhamit’in, dönemin Aydın Valisi (O dönem İzmir, Aydın vilayetinin merkezi olduğundan) ve eski Sadrazam Kâmil Paşa’ya 1905 yılında gönderdiği bir fermanla Bet İsrael Sinagogunun yaptırılmasını onaylamıştı. Sinagog Karataş’taki Musevilerin ihtiyacından, henüz yapımı tamamlanmadan 1907’de ibadete açılmıştı. Sinagogun yapımında İtalya’dan getirilen malzeme kullanılmıştı. İç mekândaki bezemelerin tamamlanması için, sinagog açıldıktan sonra da uzun bir süre daha çalışmalara devam edilmişti. Dikdörtgen planlı, kesme taş ve tuğladan yapılmış sinagogun içerisine masif maundan iki Tevah (Bema) ile Ehal Akodeş bölümleri dönemin yabancı ustaları tarafından yapılmıştır. Tevrat rulolarının bulunduğu Ehal Akodeş dolabının kapıları üzerinde Tevrat’ta geçen ve Tu Bişvat bayramında yenmesi adetten olan meyvelerin kabartmalarına yer verilmiştir.

Sinagogun alt kısmındaki (Azara hariç) erkekler bölümü 400 kişiye yakın kapasitede olup, giriş holünün boşluklarına konulabilen sandalyelerle doldurulması halinde 600 kişiye ulaşabilmektedir. Klasik bir sinagog tasarımında alışılagelmiş Ehal Akodeş doğuya bakarken burada yapının güney tarafında yer almaktadır. Doğuda ise Tevrat öğrenimi için öğrencilere ait bir oda yapılmıştır. Sinagogun mermer kaidelerinde yapıya teberruda bulunan kişilerin isimleri yazılmıştır.

Bet İsrael Sinagog yapımı ve süslemeleri için İtalya’dan sanatkârlar getirilmiş, tavan ve sütunlardaki süslemelerin bölgedeki sinagoglarda olduğu gibi sadece İzmir’e özgü bir şekilde işlenmesine özen gösterilmiştir. Bu süslemeler camilerin ve zengin Rum evlerinin süslemelerinin etkisi altında, tahta parçaları bir araya getirilip alçıyla sıvanıp, yağlı boyayla motifler çizilerek oluşturulmuştu. Ahşap süslemeler sinagogun en göz alıcı bölümleridir.

 Bet İsrael Sinagogu

Tekrar asansöre dönecek olursak, tesis Jozef Palombo’nun devretmesinden sonra, bir süre kapalı kaldı ve 1983'te İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne aynı amaçla kullanılmak şartıyla bağışlandı. 1985 yılında dönemin Belediye Başkanı Burhan Özfatura zamanında restore edildi. 1985'te, kuledeki her iki asansör de elektrikle çalışacak şekilde revize edildi. Sonrasında Yüksel Çakmur döneminde asansörlerin alt katında açıldığı Dario Moreno Sokağı'ndaki yapılan kültür turizmine kazandırma restorasyonu ile birlikte bir tadilat daha geçirdi ve modern teknolojilerle donanmış olarak 20 Haziran 1993'te hizmete açıldı.

Asansörden İzmir manzarası

Buraya kadarki mahallenin kültürel ve mimari dokusundan bahsettikten sonra, adı bu mahalle ile özdeşleşmiş kıymetli sanatçı Dario Moreno’yu anmamak olmaz. İzmir’de yaşadığı ev ve Asansörün içerisinde seyahat ederken, Kendisine ait “Canım İzmir” şarkısının tınılarıyla seyahat ederken, alt girişinin açıldığı sokakta evi bulunan Dario Moreno ile ilgili hikâyeyi de bu haftaya yazının devamı olan ikinci bölümde ele alacağım.

Devam edecek

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün