Yaşamınıza bir tutam tuz ekmelisiniz

"Kim olduğumu bilmek, nerede durduğumu bilmenin bir türüdür. Kimliğim, neyin iyi veya değerli olduğunu veya neyin yapılması gerektiğini veya neyi onayladığımı veya karşı çıktığımı belirlemeye çalışabileceğim çerçeveyi tanımlar. Başka bir deyişle, bir duruş sergileyebildiğim ufuktur." Charles TAYLOR, Sources of the Self

Moşe PASENSYA Kavram
9 Temmuz 2025 Çarşamba

Kutsal Kitapta yer alan iki karakter duruşlarıyla oldukça iyi tanınıyor.

İlki, Sodom'un kurtuluşu için Tanrı ile bir şekilde tartışırken ‘Tanrı’nın Önünde Duran’ adam; Avraam (Bereşit 18:22). Ancak, en ünlü referans Sodom’un yıkımına bakmak üzere tuz sütununa dönüşen Lut’un karısıdır.

Avraam “Tanrı'nın huzurunda durdu”. Lut'un karısı ise “Yüzünü Tanrı'ya çevirdi”. Avram'ın nerede ve ne için durduğunu biliyoruz. Sodom'un bu kızı ne için durdu?

Lut’un karısının hikâyesi nedir ve neden bir tuz sütununa dönüştürüldü? Hikâyenin kısa versiyonu şudur: Tanrı'nın Sodom şehrini ateş ve kükürtle yok etmesinden kısa bir süre önce kaçarken, Lut ve ailesine şehrin yıkımına geri dönmemeleri söylendi. Lut'un karısı bu emre itaatsizlik etti ve bir tuz sütunu oldu.

“(Lut’un) eşi (özlemle) geriye baktı ve tuzdan bir sütuna dönüştü” (Bereşit 19:26).

Hikâyeyi okuduğum yıllar boyunca, bu ceza bana oldukça sert göründü. Çünkü ister dürtüsel eğilimlerle olsun, ister kriz anlarında verilen kararlarla olsun gözlerin kaymaması gereken yerlere bakmayı hep arzularız.

Sonuçta, Tanrı tüm bir şehri yok ediyorsa, muhtemelen bakmak isterdik! Gökyüzünden ateş yağması her gün gerçekleşen bir olay değildir. Yine de Tanrı onun eylemini o kadar ciddi görür ki tuza dönüşür.

Peki, neden bir tuz sütunu? 

Çünkü Lut'un karısının günahı eylemlerinde değil, kalbindeydi. Geriye bakarak Tanrı'ya itaatsizlik etmiş olsa da, ‘özlemle’ (נָבַט) sözcüğü gerçek sorunun ruhunun yönelimi olduğunu gösteriyor.

Geride bıraktığı şehri özlüyordu ve evinden ayrılan herkes bu duyguyu hissedebilir, ancak Sodom ve Gemorah sıradan bir yer değildi. Günahın kol gezdiği bir bölgeydi. İnsanlar aşırılığa ve apaçık ahlaksızlığa düşkündü ve yoksullarını tamamen ihmal ediyordu.

Orada yaşayan insanlar son derece kötüydü, bu da Lut'un karısının memleketindeki arkadaşları için bir vatan hasreti yaşamadığı anlamına geliyor. Bunun yerine, daha önceki karanlık ve ahlaksız yaşam tarzını özlüyordu. 

Tanrı onu yenilemek istiyordu ama o eski hayatını daha çok seviyordu. Bu, hepimizin karşılaştığı ruhun bir meydan okumasıdır. Tanrı'nın geride bırakmamızı istediği bir şeyi özlemek.

Tanrı, Lut'un karısının zor yoldan öğrendiği dersi anlamamızı istiyor; “Geçmişte yaşamak, şimdiki zamanda ölüme yol açar.”

Geçmişten gelen bir kin beslediğimizde, bu şimdiki zamanda bir dostluğu öldürür. Geçmişten gelen suçluluk duygumuza tutunduğumuzda, bu şimdiki zamanda özgürlüğümüzü yok eder.

Geçmişten gelen günahlarımıza tutunduğumuzda, bu şimdiki zamanda bütünlüğümüzü bozar. 

Lut'un karısı bir tuz sütununa dönüştü, Tanrı aşırı yargılayıcı olduğundan değil, geçmişe takılıp kalmanın hepimize yaptığı şey budur.

Tıpkı “Geçmişteki anılarından (başarılarından) söz etmeye başlayan CEO’nun koltuğundan ayrılma vakti gelmiştir” sözünde olduğu gibi... Geçmişte yaşamak, şimdiki zamanda neredeyse kesin bir ölüm anlamına gelir. Geçmiş sadece deneyimlerimizden ilham almak için vardır.

Tevrat, Tanrı’nın Aaron ve soyuyla yaptığı ebedi (ve) bozulmaz ‘Kohen Antlaşmasını(Bamidbar 18:19), Kral David’in, soyunun sonsuza dek YisraEL’i yöneteceğine dair verdiği ‘ebedilik antlaşmasını (II. Tarihler 13:5), Yüce Tanrı, ‘Tuz Ahdi’ (Brit Melah) olarak adlandırır.

Tanrı'ya yapılan tüm sunuların (Vayikra 2:13); veya ekmek (Ha Motsi/Minha Sunusu) lütfunun ‘tuzla birlikte’ getirilmesi gerektiğini söyler.

Tuzun herhangi bir kurbanın vazgeçilmez bir bileşeni olmasında bu kadar özel olan nedir?

Neden buna ‘tuz antlaşması’ denir?

Tevrat bu ahdi diğer ahitler için bir model olarak kullanır. Çünkü tuz ahdi kurban ahdi gibi desteklenir. Ramban, “Tuzun su olduğu ve gelen güneşin gücüyle tuza dönüştüğü, suyun ise Dünya’yı doyurduğu, onu döllediği ve bitkileri büyüttüğü kanısındayım der.

Tuz, zıt özelliklere sahip, paradoksal bir madde olarak görülür. Bir yandan, yaşam için olmazsa olmazdır. Öte yandan, aşırı tuzlu yiyecekler yenmez hale gelir.

Tuz, sodyum klorürdür. Çok hücreli organizmalarda hücre dışı sıvının korunması için hayati önem taşır. Zohar 54a, melah / tuz (מֶלַח) kelimesinin bir permütasyonunun şifa anlamına gelen halam (חָלַם) olduğunu belirtir.

 

Öte yandan, aşırı tuz tüketimi hipertansiyonu ağırlaştırabilir ve yüksek oranda tuz içeren toprak kısırdır. Tevrat'ın dediği gibi, “Kükürt ve tuz bütün ülkeyi yaktı(Tesniye 29:22).

Yahudi Kadim Bilgeliğinde, tuzun bu çelişkili özellikleri, tuzun manevi kökeninin iki karşıtın sentezine atfedilmesiyle açıklanır. ‘Tez ve antitez /hesed ve gevura’ (sefirotu).

Her tez, antitezi ile sınırlıdır. Hesed (ihsan etmek - Sefirot  ağacının sağ sütunu) Gevura (yargı, alma - Sefirot ağacının sol sütunu) ile sınırlıdır.

İhsan etmek / verme eğilimi (Hesed), alıcının almaya layık olmasıyla (Gevura) sınırlıdır. Bunun tersine, yargılama nezaket tarafından tatlandırılır (hafifletilir). Öte yandan ‘sentez’ sınırsızdır. Tiferet Sefirası (merhamet) Sefirot ağacının orta sütunundadır. Hesed ve Gevura ile sınırlı değildir. Merhameti hak etmeyen birine bile şefkat gösterilebilir.

Sentezin somutlaşmış hali olan tuz, sembolik olarak sonsuzluğu ve ebediyeti temsil eder. Bu yüzden Tevrat, ‘Kâhinlik Ahdi’ ve ‘Davut Ahdi’nden ‘Tuz Antlaşması’ olarak söz eder.

Nachmanides ve Rabenu Bahya tuzun genellikle güneş tarafından buharlaştırılan deniz suyundan elde edildiğini belirtir. Su ve ateş zıttır - Su ateşi söndürür ve ateş suyu buharlaştırır.

Yine de, güneşin ısısı (sembolik olarak ‘ateş’ olarak anlaşılır) deniz suyunu buharlaştırdığında, geriye kalan tuzdur.

Rabi Hayim Vital, Arizal adına Etz AHayim Kitabında Hohma’nın Gevura’sının, Bina’nın (Imma) Hesed’i haline geldiğini belirtir. Rebbe Hohma’nın Gevura’sının gerçekten yargı kategorisi (Midat HaDin) olduğunu ve tuz gibi acı olduğunu açıklar. Tuzun keskin ve acı olmasının nedeni budur.

Ancak Hohma, Bina’ya indiğinde, Hohma’nın Gevura’sı, Bina’nın Hesed’ine dönüşür ve bu da Bina’yı tatlandırır. Bu, tuzun eti tatlandırmasına ve korumasına benzer.

Bu, zıtlıkların sentezinin sonucu olarak tuz paradigması, bir baz ve bir asit arasındaki kimyasal reaksiyonun yan ürünüdür.

Yahudi Kadim Bilgeliğinin penceresinden bakmak isterseniz; bir asit, proton bağışlayabilen bir moleküldür (veya iyondur). Bu asidi sağ sütuna, yani verme dürtüsü olan Hesed’e yerleştirir.

Öte yandan, bir baz, bir vericiden (asit) bir proton alan bir moleküldür. Bu, bazı, sol sütuna, yani alma dürtüsü olan Gevura’ya yerleştirir.

Bir baz, tuz oluşturmak için bir asitle reaksiyona girer. Bu nedenle tuz, iki zıtlık arasındaki kimyasal reaksiyondan doğduğu için zıtlıkların sentezi için mükemmel bir metafordur.

Bir baz ve bir asit veya Hesed ve Gevura’nın sentezi olan tuz çok kararlıdır, (bozulmaz) bu yüzden ebedi bir antlaşmanın simgesidir.

 

Yahudi halkı neden Şabat yemeği sırasında Hala Ekmeğini tuza batırıyor?

Eğer bir Şabat yemeği törenine katıldıysanız, Yahudilerin Hala Ekmeğini servis etmeden önce tuza batırdıklarını fark etmişsinizdir. Tuzun doğal bir lezzet arttırıcı olduğu için ekmeği tuza batırdıklarını düşünmüş olabilirsiniz. Ancak bu uygulamanın arkasında daha da derin bir anlam boyutu saklı.  

 

Masanız bir sunaktır

“Yedaber elay ze aşulhan aşer lifne Adonay. / Ve o bana ‘Bu Tanrı’nın huzurundaki masadır’ dedi” (Birkat Amazon Duasından).

Birçok aile için Şabat'ın merkezi uygulaması cuma gecesi yemek masasında gerçekleşir. Peki, kişi Şabat gecesi yemeğine nasıl hazırlanır?

Şabat başlamadan önce gün batımına doğru masasını kurar. Her ev kendi küçük Mabedine veya Kutsal Tapınak’ın minyatür bir versiyonuna dönüşür.

Hezekiel, üçüncü Tapınak’a yerleştirilecek sunağın vizyonunu anlatırken şöyle diyor. “Sunak tahtadandı ve bana 'Tanrı’nın huzurundaki masa budur’ dedi” (Hezekiel 41:22).

Dikkatli okuyucular ayette önce bunun bir sunak olarak adlandırıldığını, daha sonra bundan masa olarak söz edildiğini fark edeceklerdir. Eğer sofra sunak gibiyse, üzerinde yenen yemek de adak (kurban) gibidir. Bu nedenle, üzerinde yemek yediğimiz Şabat masası, bir zamanlar Kutsal Tapınak'ta bulunan Sunak'ı temsil eder. Üzerinde bulunan Hala Ekmekleri de korban’dır (Minha korbanı). “Tahıl (Minha/Ekmek) sunularınızda tuzu... Eksik Etme. Tüm kurbanlarınızı tuz ile sunacaksınız” (Vayikra 2:13).

Mişkan zamanında Un Sunusuna (minha korbanı) daima tuz eşlik ederdi. Günümüzde bu geleneği masalarımızda yapmış olduğumuz amotsi kutsaması ile sürdürmekteyiz. Cuma akşamı Hala Ekmeğine tuz ekleme geleneği Mişkan’da Tanrı için yapılan Minha Sunusu ile birebir aynı olduğu için Mekuballer bunu korban olarak kabul ederler.

Bu nedenle Hala Ekmeğimize tuz eşlik etmektedir (Amutsi Berahası). Tuzun bu varlığına ‘Tuzun Antlaşması’ denir. Peki, neden böyle bir isimle anılıyor?

 

İlahi bereketi masamıza nasıl çekeriz?

İbrani dilinde tuzun adı melah, (מלח) ekmeğin adı ise 'lehem'dir (לחם). Her iki sözcük de aynı harflerden oluşur (Anagram). Bu iki mazalın (İlahi Bereketin) birleşmesidir. 

Tuz koruyabilir veya yok edebilir. Her iki yöne gidebilen böyle maddelere Noga denir. Noga, tanımı gereği kutsallığın kıvılcımını saran yarı saydam bir kabuktur. (Klipat Noga). Yargının veya şefkatin hizmetine gidebildiği için nötr bir varlık olarak kabul edilir.

Bu nedenle geleneğimizde tuzu ekmeğin üzerine serpmez, ekmeği üç kez tuza batırırız. Böylece yargı yönünü tatlandırarak şefkat niteliğine hizmet etmesini sağlamış oluruz.

Tuz sözcüğünün sayısal değeri 78’dir. Bu sayı üçe bölündüğünde Yüce Tanrı’nın kutsal isminin (Havaya) sayısal değeri olan 26’yı verir. Böylece Briya, Yetzira ve Asiya dünyalarının (üç âlemdeki Hashem’in bereketi) kutsamasını ekmeğimize ve dolayısıyla masamıza çekeriz.

Arizal (Rabi Ha Kadoş), tuz ile Kohen kutsaması (Birkat Ha Kohanim) arasındaki bağlantıya dikkat çeker.

1) Tanrı seni mübarek kılsın ve korusun,

2) Tanrı, Kutsal Varlığı ile seni aydınlatsın ve sana letafet bahşetsin,

3) Tanrı, Yüzü’nü sana doğru kaldırsın ve senin için barış tesis etsin  (Bamidbar 6:24-26).

Bu, Kohen’in verdiği üç berahadır. Bu nimetler dünyayı ayakta tutar.

Bu nedenle kurbanın tuz içermesi gerekiyordu. Manevi ‘kurban’ da, yani insanın Aşem'e yaklaşma isteğinde tuzun tüm özelliklerinin mevcut olması gerekir. Yaklaşım tuz gibi kalıcı güce sahip olmalıdır.  Üstelik hayvan ruhunu içine almalı, dönüştürmeli, içsel bir değişim yaşamalıdır. Yargının köklerini tatlandırılmasına neden olmalıdır.

Hayatınıza katacağınız bir tutam tuzla Kutsal Kitap’ın sözleri Sina'da verildiği günkü kadar taze ve heyecan verici olabilir! 

Denemek ister misiniz?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün