Okurlarımızın belki de birçoğunun dünyaya geldiği ya da doğum yaptığı bir zamanların ünlü Ataman Kliniği Mongeri Binası, geçirdiği özenli restorasyonun ardından Bozlu Art Project olarak birbirinden özel çağdaş sanat sergilerine ev sahipliği yapıyor. Bunların biri de, kendi de bu klinikte doğan, İstanbul´da büyüyen, öğrenimi için İngiltere´ye giden ve 1980 yılından beri Cenevre´de yaşayan sanatçı Sara Baruh… Senelerdir İstanbul - Cenevre arası gidip gelen ve her iki evinde de atölyesi bulunan Baruh´un kendisi gibi zarif ve narin işlerini içeren ´Böylece´ adlı kişisel sergisini temmuz ayının sonuna kadar bu özel binada izleyebilir, hatta binanın dinginliğinde adeta İstanbul´da olduğunuzu unutabilirsiniz.
Sara Baruh’un sergisi tuvallerinden ve kâğıt eserlerinden oluşuyor. Nokta, çizgi, renk ve lekelerden oluşan bu eserler, enerji alanları yaratır. Bu alanları oluşturan dışavurumcu boya kullanımı, doğadan ödünç̧ alınmış̧ figür fragmanları ve akışkan formlar, bir soyut resim grameri içinde ve grafitiyi de anımsatan bir zindelikle hem bilinci hem de bilinçaltını harekete geçiren imgeler doğurur. Eserlerini üretirken Baruh’un her daim bir başlangıç̧ noktası olarak gördüğü doğanın kendisi de sergide kendine yer bulur. Pek çoğumuzun iç̧ mekânlarda görmeye alışık olduğumuz bitkiler, sergi boyunca onları canlı tutmak üzere tasarlanmış̧ çeşitli aydınlatmaların ışığıyla aşina olmadığımız biçimlere bürünür.
Sanat yolculuğunuzun başlangıç noktası nedir, sanat sizin için neyi ifade ediyor?
Sanatla tanışmam yedi yaşındayken, bale dersleriyle oldu. Tam yirmi yıl boyunca hiç ara vermeden devam ettim. O yıllarda en büyük hayalim profesyonel bir balerin olmaktı.
Cenevre’ye yerleştikten sonra resme ve sanat tarihine ilgi duymaya başladım. Resimle ilgili eğitimimi de burada, Cenevre’de tamamladım. Bana göre sanat, sadece galerilerde ya da müzelerde değil, baktığımız her yerde, her şeyde var... Hatta süper marketlerde bile!
Sanat, benim için sadece resim yapmak değil; duygularımı ifade etmenin, kendimi beslemenin bir yolu.
Çok uzun yıllardır yurt dışında yaşamanıza rağmen neden İstanbul’da bir sergi?
1980 yılından beri Cenevre’de yaşıyorum. Orada sergiler açmış olmama rağmen, İstanbul’un enerjisi, sanat faaliyetleri ve sanata olan ilgisi benim için hep farklı oldu. Doğup büyüdüğüm bir şehir olarak İstanbul’dan hiç kopmadım ve onu çok seviyorum. Umarım burada daha çok sergi açma fırsatım olur.
Bozlu Art Project’te temmuz sonuna kadar devam edecek olan ‘Böylece’ adlı serginiz için isminden de yola çıkarak bize ne söylemek istersiniz?
Bozlu Art Project’te ‘Böylece’ başlığını kullanmamın sebebi aslında şu: Genel olarak resim çalışmalarına, yani tuval veya kâğıt üzerine başlamadan önce hiçbir çizim ya da fotoğraf kullanmam. Sanırım bu süreçte yaşadığım şehirden, yaptığım yürüyüşlerden, dolaştığım dağlardan ve dolayısıyla doğadan çok besleniyorum. Bu duygular içimde yerleşiyor ve böylece tuvale ve kâğıda aktarılıyor.
Eserlerinizin başlangıç noktasının doğa olmasında İsviçre’nin masalsı tabiatının rolü var mı?
Eserlerimde başlangıç noktası evet, doğa. Bence İsviçre’nin yemyeşil doğası, sakinliği ve yaz aylarında peyzajın sunduğu huzur, çalışmalarımı derinden etkiliyor. Mevsim değişimlerinde peyzajın, renklerin ve kokuların değişimi beni besliyor ve bilinçaltımda derinlemesine yer alıyor.
İşlerinizde farklı ebat, şekil ve renklerde noktalar kullanıyorsunuz; nokta nedir sizce?
Eserlerimde uzun bir dönem noktalarla çalıştım; farklı renklerde ve şekillerde noktalar... Sanırım bugün vardığım nokta ise soyut natürmortlar ve çiçekler oldu. Noktalar, bir dönem dağınık, boşlukta, kendi başlarına özgürce dolaşıyor gibiydi kağıtlarımda. Ama sonraki süreçte sanki buluşmuş gibi oldular. Noktalar benim için heyecan verici bir çalışma biçimi; çoğu zaman nereye gittiklerini bilmeden, onların beni bir yerlere götürmesini beklerim. Ve eminim ki, her zaman işlerimde yer alacaklardır.
Sergideki eserlerinizi nerede ürettiniz?
Bu sergideki eserlerimi Cenevre’deki atölyemde ürettim. Aslında genel olarak tüm çalışmalarım Cenevre’deki atölyemde ortaya çıkıyor.
Birçok kişi gibi sizin de yaşama merhaba dediğiniz, bir zamanların ünlü ataman Kliniği şimdilerde tanınmış bir sanat galerisi; sizin için bu binada sergi açmak nasıl bir his?
Ataman Kliniği’nde doğmuş olmak ve aynı mekânda sergi açmak gerçekten çok hoş bir tesadüf. Annemin karnındayken girdiğim bu kapıdan şimdi sanatçı olarak geçmek benim için çok nostaljik ve özel bir duygu. Annemin aynı kapıdan girmiş olduğunu düşünmek ise beni gerçekten çok heyecanlandırdı.
Bir sanatçı olarak çantanızda neler vardır?
Çantamda her zaman, özellikle seyahate çıktığımda, mutlaka bir sketchbook, kara kalem, mini sulu boya ve pastel kalemler olur. Ayrıca yanımda mutlaka bir roman taşırım. Bu yüzden seyahat çantalarım hep büyük olur.
Sanatçı Sara Baruh, uzun yıllardır yurt dışında yaşamasına rağmen İstanbul’dan hiç kopmamış. Mükemmel ve duru Türkçesi ile sanki buradan hiç gitmemiş gibi… Ne mutlu bize ki, bu şehre olan sevgisi hiç bitmemiş, böylece biz de bu güzel eserleri ve kendisini tanıma fırsatına ulaştık. Sergi, 26 Temmuz’a kadar ziyarete açık olacak.