'Antakya İyileşiyor'

Rubi ASA Söyleşi
2 Temmuz 2025 Çarşamba

Antakya’nın gerçek zenginliği MÖ 300 yılından bu yana süren kozmopolit yapısı ile ortak yaşanmış ve dinler arası diyalogla sağlanan hoşgörü kültürüdür. Bu kültürel bileşim Antakya’yı adeta Orta Asya, Türkiye ve Akdeniz coğrafyasında benzersiz kılmıştır.

Birbirinden farklı etnik inanç gruplarının farklı katmanlar oluşturarak yaşam pratiklerinde de bir araya gelerek kenti ve kentin ortak belleğini sürekli tazelediğini görürüz.

6 Şubat depreminde Antakya ve birçok çevre il ağır hasar görmüş, Antakya’nın tüm tarihi yapılarının bulunduğu Kurtuluş Caddesi’nde neredeyse tüm binalar yıkılmıştı.

2025 yılında Dünya Anıtlar Fonu’nun (WMF) Gözlem Listesine ‘Antakya Tarihi Şehri’ adıyla girmesi, şehri ve gerçekleşecek projelerini güçlendirmek adına kritik bir platform oluşturuyor.
Antakya’da Dünya Anıtlar Günü /World Monument Watch Day kapsamında 22 Haziran Pazar günü ‘Antakya İyileşiyor’ başlığıyla özgün bir etkinlik düzenlendi.

Tarihi Antakya Rum Ortodoks Kilisesi’nin avlusundaki programda piyanist, besteci ve müzik terapisti Renan Koen’in depremin yaralarını sarma amacıyle sunduğu konser ve bir dizi etkinlik vardı.

Alper Şener’in objektifinden Antakya’ya dair fotoğraf sergisi ve katılımcıların dileklerinin yaşatılması amacıyla hazırlanan anı ağacı bölümü yer aldı. Hatay Akademi Senfoni Orkestrası canlı bir performansla bir Antakya şarkısında Koen’e eşlik etti. Diğer bir şarkıda da Koen’in kendilerine eşlik etmesiyle, orkestra iki şarkıyla etkinliğe katılmış oldu. ‘Antakya Ağıdı’ adlı bale gösterisi de öğrencileri tarafından Fatma Satar Akademisi tarafından icra edildi.
Renan Koen uluslararası arenada tanınan bir piyanist besteci ve müzik terapisti. Travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireylerle yaptığı çalışmalar ve müziğin iyileştirici gücüne katkılarıyla tanınıyor. ‘Antakya İyileşiyor’ konserinde notaları aracılığıyla acıyı dindirmeye, kent belleğini tazelemeye ve tarihi mirasın yaşatılmasına dikkat çekmeyi amaçladı. Bu etkinlik Antakya’nın somut mirasının korunması kadar şehrin toplumsal ruhunu da onarmayı amaçlamıştı.

Böyle bir etkinliğin ardından Renan Koen’le o günün duygularını konuşmak istedim.

Bir kenti yok edebilen bir deprem sonrası yaşanan travmalar… Kentin neredeyse tüm referans noktalarının kaybolduğu ve yarattığı boşluklar arasında yaşanmış kayıpların yanı sıra süren yas yıkıntılarının üstünde senin için sanat yapma arzusu duygu ve düşüncesini biraz paylaşabilir misin?

Çok uzun senelerdir benim için sanat yapma arzusu hep iyileştirme arzusundan geçiyor. Ali Darmar ve Ayşegül Sarıca gibi değerli hocalarla çalışırken, konservatuarda ve ardından yurt dışında konser piyanistliği eğitimi aldım. Fakat bununla birlikte müziğin icrasının bulunduğu yeri hep sorguladım. Bana göre müzik bu dünyanın işi değil, bambaşka bir yerden dünyaya geliyor gibi geliyor bana. Aynı zamanda da mükemmel bir dengenin vücut bulmuş hali. Sesler ise bunu oluşturan, her biri kendi içinde olağanüstü bir yapıda olan unsurlar. Böylesine büyük bir yapının müzisyenler tarafından dünyaya aktarılması sadece o müzisyenin kendi görünürlüğü, başarısı için olmamalı herhalde diye aklımı çok kurcaladı. Ve açıkçası ben de o yoldan gidebilecekken genç yaşımda frene basıp, müzik terapi okudum. Okuduğum müzik terapi eğitimdeki teknikler bana yetersiz geldiği için de kendi müzik terapi metodumu oluşturup, vakalarla çalışıp büyük bir tezle mezun oldum. Böylece müzik terapi metodum mezun olduğum kurumlar nezdinde onaylanmış oldu. Müzik terapi okurken aynı zamanda da bestecilik ve elektronik müzik yapımı eğitimi alıyordum. Müzik terapi metodumda, bana gelen kişiye 73 soru soruyorum. Amacım o kişinin, sesler üzerinden algıladığı dünyadaki seslerle olan ilişkisini keşfetmek. Beş duyu organımızla algıladığımız hayatta ben kulakla algılanan kısımla ilgileniyorum; tabii çoğu zaman buna görüntüler, kokular eşlik ediyor. Sorduğum soruların cevaplarına göre de tamamen kişiye özel ses kolajları hazırlıyorum. Bu ses kolajlarını hazırlarken genellikle de birçok kayıt yapmak durumunda kalıyorum, o kişiye en uygun sesi kolajımda kullanabilmek için... Söz konusu ses kolajlarını da yaptığım yüzde formülleri ile oluşturuyorum.



Enkaz haline gelmiş bir şehirde, yok olan kültürlerinin, insanlarının bunca acı geçirdiği deprem felaketinden sonra sanatın iyileştirici gücüne inanıp geçen yıl da burada performans sahneledin. O konuda kısa bir hatırlatma yapar mısın?

Müzik terapinin iyileştirici gücü, müziğin beyinde tamamen başka bir merkezde olmasıyla ilgili. Mesela tamamen bu sebeple kekeme bir kişi müzik ve ritimle kekemeliğini düzeltebiliyor. Aynı sebeple Alzheimer hastası yaşamındaki müzikleri unutmadığı için müzik terapi uygulandığı zaman -ki bunun da mutlaka kişiye özel olması gerekir- stres seviyesi azalıyor... Dolayısıyla, konserin ve müzik terapinin bu felakete maruz kalmış Antakyalılara ve civar yerlere iyi geleceğini umdum. Konser programımı tamamen sevgi ve aşk üzerine yazılmış eserlerle kurguladım; bir yandan çalarken diğer yandan da eserlerin/bestecilerin hikayelerini aktardım. Konserlerden sonra duyduğum, beni en etkileyen aktarımlar arasında “Bizim depremden önce bir ruhumuz varmış, depremle birlikte unutmuşuz. Siz çalarken bir ruhumuz olduğunu hatırladık. Şimdi her şeyi, çok daha farklı ele alacağız, çok iyi geldi, kim olduğumuzu hatırladık” oldu...Anne-çocuk için yaptığım müzik ve sanat terapisi çalışmalarında ise anne-çocuk bağı ve yaratıcılık üzerinden kurguladım çalışmaları. Yaratıcılığa konsantre olunması, bir kişinin önündeki problemi daha geniş bir açıyla çözmesine yardımcı olur çünkü. Bütün bu çalışmaları yapmamı sağlayan Alarko, MizzArsuz, Hasat, BirİZ, SEDYAD gibi kurumlara buradan tekrar çok teşşekür etmek istiyorum; onlar ve niceleri olmasaydı asla yapamazdım.

Bu yılda KMKD organizasyonunda ve semavi dinler için önemli mekanların bulunduğu bu noktada yine benzer bir etkinliğe katıldın. Sadece katılmak değil hemen hemen tüm organizasyonunu da yönettin. Antakya Büyük Ortodoks Kilisesi bu depremde çok büyük yara almış yapılardan biriydi ve o mekan yüzlerce Antakyalıyı tekrar bünyesine çekerek senin olağanüstü performansına duyguları ile eşlik etti.

Bu etkinliği gerçekleştirmek gerek fikir gerek sonuçları olarak seni nasıl etkiledi? Bu adımları atarken hangi kriterleri göz önüne aldın ve amacın neydi?

Öncelikle WMF bağlantısını yapan ve projenin bu duruma gelmesini sağlayan KMKD üyelerimiz, Doç. Dr. Emre Kishali, Prof. Eva Şarlak, Doç. Dr. Umut Amaç ve Prof. Yavuz Özkaya’ya şükranlarımı sunmak isterim. Bu anlamlı yerde konseri yapmam fikri yine dernek üyemiz WMF Watch Day temsilcimiz Mimar Buse Ceren Gül ve geçmiş dönem başkanımız Prof. Özkaya’dan geldi. Bahsettiğim sebeplere ek olarak yıkımın olduğu yerde bunu gerçekleştirmek bende çok büyük bir arzu olarak oranın toprağı ile bağlantı kurma isteği de getirdi. Orada olanlar, onca insanın ölümü, onca binanın yıkımı tarifi çok zor, çok büyük bir acı… Geçen sene, Hatay Ses Hafızası projemi başlattım, halen de üzerinde çalışıyorum. Antakya, Arsuz’da 12 gün kalarak ve İstanbul’da da devam ederek yaklaşık 120 kişi ile kendi ses hafızaları üzerinden röportajlar yaptım. Yöntem olarak kendi müzik terapi metodumdan birkaç soruyu esas aldım. Böylesine büyük bir felakette kayıplar da çok büyük olduğu için, o bölgenin eşsiz kültürünün kaybolacağından çok korktuğum için bu projeye başladım. Amacım ses hafızası üzerinden bölgenin ve insanların dokusunu koruma altına almak. Şimdilerde, bu röportajları kitap, web sitesi ve dijital bir albüm olarak hazırlamak için çalışıyorum. Konserime de, tam olarak kilisenin olduğu yerlerde yaşamış olan Antakyalıların bu röportajlardaki sesleriyle başladım. Kilisenin yıkıntısı içerisinde, piyanoda oturduğum yerden bir yandan içinde halen eşyaların olduğu yıkıntı evlere bakarken bu sesleri duymak yaptığım bu projeye hem tam anlamını verdi, hem de beni duygulandırdı, Antakyalıların da ait oldukları doku ile tekrar temas etmelerine bir yol açtı.

Birçok performansında notaların yanı sıra sesin de insana mekan hafızasına önayak oldu. Hatta sadece somut mimari değil gündelik yaşamın paylaşımların gelecek yıllar için asla kaybolmayıp yeniden gerçekleşeceği umudunu verdin. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Somut olan kadar somut olmayan hafızanın insan bünyesinde ve şehir için bütün dokuyu oluşturduğunu düşünüyorum.

Aslında Antakya yeniden doğmuyor, Antakyalının ihtiyacı bir araya gelip o dönüşüm sürecinde ortak hafızalarını, belleklerinin izlerini yeniden bir araya getirebilmek ve yine çok kültürlü yaşama dönebilmek. Çabalarınla orada yaşayan halka bu duygu nasıl yansıdı?

Tanımadığım kişiler ağlayarak sarıldı konserden sonra bana, ve bir süre sarılarak sessizce ağladılar.

Kolektif hafıza ve mekandan söz ediyoruz. Defalarca Antakya’ya gittiniz biliyorum; atölyeler ve ses hafıza etkinlikleri yaparak yaşamın aslında bitmediğini hatta bağların kopmaması yönünde çaba gösterdiniz. Tüm bu performanslarda hafızanın desteğiyle bir proaktif etkileşim ile psikanalitik bir çözümleme arayışında mısınız? Bu nasıl sonuç verebilir?

Geçen sene Ses Hafızası çalışmasını gerçekleştirirken, Hatay Psikologlar Derneği müzik terapi metodumla çok ilgilendi. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Psikiyatri Bölümünde, EEG cihazları vasıtasıyla üç aşamalı bir ölçüm projesi başlattı. Ağır yas içinde olan 43 denek seçtiler. Bizzat bu 43 denekle çalışmamla bu çalışmayı tamamladık. Denekler olumlu manada çok etkilendi ve beyinlerinde birçok olumlu değişim oldu. Bu sonucu bilimsel olarak da görmüş olduk. Her bir deneğe özel olarak hazırladığım ses kolajları için 450 kayıt yaptım.

Kamusal alanda kültür sanat aktivitelerini gerçekleştirmek sanatçı ile toplumun katmanları arasında ortak bir duygu yakalamaya nasıl katkı sağlıyor?

İnsan duyguları ve sorunları her zaman ortak. Bu ortaklıktan yola çıkarak yapılan sanatsal dönüşüm çalışmaları veya bu ortaklıklara dokunabilecek eser seçimleri kalpleri birleştirerek bir iyileşme alanı oluşturuyor.  

Depremin yıkıcı etkisi yaşamış hemen hemen her ailede, birçok can kayıpların olduğu bir şehirde, bellekteki koskocaman boşluk ile şehrin değişen ve kaybolan alanlarındaki boşluklarla örtüşmesi yaşamın yeniden kentle buluşması sizce mümkün olacak mı?

Çok büyük bir iş tabii ama kişisel hırslardan arınıp doğru noktalarla çalışılırsa mümkün olacağı tecrübesine sahip oldum. Bu detaylı ve dikkatli çalışmanın uzun bir yol olduğunu baştan kabul edelim.

KMKD’nin 2025-27 dönemi için başkanlık sorumluluğunu aldınız, tebrik ederim. Kültürel mirası koruma derneğinin birçok faaliyetini somut olan ve olmayan kültür mirasının yaşatılması sürdürülmesi belgelenmesi amacını taşıdığını biliyorum. Öncesinde yaptığınız çalışmaların bugün sizin önemli referanslarımız olduğu ortada. Sonrası için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Tebriğiniz ve bu önemli görevi bana layık gören herkese çok teşekkür ederim. Dernek somut kültürel miras için önemli çalışmalar yapıyor. Üyelerimizin her biri kendi alanında, sorumluluk duyguları çok yüksek, değerli kişiler. Bu çalışmalar sürerken, somut olmayan mirasa da aynı ölçüde eğilmeyi istiyorum. Bu uğurda aramıza çok kıymetli kişilerin katılacağına da inancım sonsuz. Hep birlikte üretmenin değeri paha biçilmez.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün