GEÇEN MEVSİMİN EN İYİ OYUNLARI-II

Erdoğan MİTRANİ Sanat
2 Temmuz 2025 Çarşamba

Dor Productions ‘Medea’

Euripides’in 2500 yıl önce yazdığı, sayısız kez, sayısız yorumla sahnelenmiş tragedyasından yola çıkarak Kate Mulvany ve Anne-Louise Sarks’ın öyküyü günümüzde, sahneye hiç çıkarılmayan asıl kurbanlarının, Medea’nın oğullarının bakış açısından anlattıkları ‘Medea’yı, sahne ve ses tasarımını da üstlnen Hira Tekindor yönetiyor.

9 yaşındaki Jasper ile 12 yaşındaki Leon, kapısı nedense kilitlenmiş odalarında, çoğu abi-kardeş gibi, gülen, oyunlar oynayan, kavga eden iki çocuk. Özellikle Leon’un korumacı ve sevecen tavrında aralarındaki derin sevgi bağı hissediliyor. Bir şeyler döndüğünü hisseden Leon ne olduğunu tam olarak algılayamıyor. Ancak, kapıyı dinleyerek tanık olduğu anne ve babasının kavgasının tüm hırsını oyuncak ayıyı parçalarcasına yerden yere vurduğunda seyirci ne kadar çok etkilendiğini anlıyor. Jasper’se yaşananların pek farkında değil. Çocukların hiç bilmediği, seyircininse iki buçuk binyıldan beri bildiği, bu iki masum çocuğun kaderlerinin bir saat içinde benzersiz bir finalle sonuçlanacağıdır…

Tekindor’un usta işi sahnelemesinin oyuncu yönetimi kusursuzdur. Defne Kayalar olağanüstü yorumunda çocuklarını taparcasına seven annenin, ona ihanet eden büyük aşkı Jason’a vermiş olduğu en güzel armağan olan çocukları yok edebilecek ürkünç bir intikamcıya dönüşmesini ustalıkla yansıtır. Kendilerine müthiş güvenen, son derece profesyonel düzeyde iki çocuğun (aslında 4, iki çocuk castingi var) oyunu kapıp götürmeleri heyecan verici bir sürpriz. Yılın en iyilerinden.

 

Moda Sahnesi - ‘Hizmetçiler’

Hanımefendi evde olmadığı zaman iki kız kardeş hizmetçinin birbirlerinin ve Hanımefendi’nin kimliğine büründükleri, öldüren-öldürülen, doğru-yanlış, hanımefendi-hizmetçi, erkek-kadın ayrımlarının belirsizleştiği ‘Hizmetçiler’, kimliklerin yanılsamaya dönüştüğü, suçun ve ölümün kutsandığı tekinsiz bir ritüeldir.

“Oyunlarımdaki kadın rollerinin erkekler tarafından oynanmasını tercih ederim” demiş olan yazarının arzusuna uyan Kemal Aydoğan, lanetli yazar Jean Genet’nin neredeyse yarım yüzyıldır güncelliğini ve tazeliğini hiç yitirmemiş olan oyunu yeni sahneleyişinde, hizmetçilerini iki erkeğe teslim etmiş. Müthiş başarılı oyuncu yönetiminde, Yılmaz Sütçü, kusursuz yorumuyla olağanüstü bir Claire olurken. Kerem Fırtına çok etkileyici dört dörtlük bir Solange olarak eşlik ediyor. Claire ve Solange yanlarında çalıştıkları Madame / Hanımefendi’den hem nefret etmekte, hem de ona hayranlık duymaktadırlar. Hanım da hizmetçilerine benzer bir sevgi / nefret tutkusuyla bağlıdır. Üç kadını birbirine sadece sevgiyle nefret değil, gizemli ve rahatsız edici bir bağımlılık, elle tutulur bir eşcinsel çekicilik de bağlamaktadır. Sınıfsallığın hıncını besleyen bu hastalıklı cinsel çekimin her an elle tutulurcasına hissedildiği, çoğu zaman öne çıktığı Hizmetçiler’de, Genet’nin hıncı, Hanımefendi’ye değil, “Hanımefendi Olma” durumuna yönelmektedir.

Jean Genet hayranı bir tiyatro sever olarak çok iyi bildiğim, çok sevdiğim, defalarca izlediğim Hizmetçiler’in bu son sahnelemesi, şiirsel çevirisi ve kusursuz yönetilişiyle en beğendiğim yorumu oldu. Kanımca izleyebilseydi Genet de çok severdi.

Mek’an - ‘9/8'lik Kıyamet’

Yakın gelecekteki iklim krizinde İstanbul’da kıyamet gibi ‘acayip’ bir şey olmuş, ama tam öyle de olmamış!.. Kıtlıklara, büyüyen açlığa, susuzluğa, yangınlara, göçlere, hastalıklara teslim olan dünya elimizden kayıp giderken, krizi fırsata çeviren muhafazakâr topluluk İzan, giderek güçlenmiş, güçlendikçe sertleşmiş! Kadınlar, eşcinseller, marjinaller büyük bir isyan başlatmış!

Ortaya hiçbir ülkenin istemediği, ‘Parazitler’ denen göçebe topluluklar çıkmış. Diyar, bu yeni toplumun hikâye anlatıcılarından biri. Artık kitap yazılmasa, film çekilmese de hikâyeler hep var. Her akşam kıyametin ilk günlerine dönüp, ateş başında toplanan Parazitler’e, darbukası eşliğinde kendisinin, gizemli aşkı Leyla’nın ve Kopil’in hikâyesini anlatıyor.

Yazar Şâmil Yılmaz, ‘Dansöz’den altı yıl sonra parlak bir dönüş yapıyor. Sezen Keser’in yönettiği tek kişilik oyunda, Diyar’ı Oğulcan Arman Uslu büyük başarıyla canlandırıyor. ‘9/8’lik Kıyamet’ de mevsimin izlenmesi şart en iyi işlerinden biri.

 

 

Yolcu Tiyatro - ‘Muhammed Ali’

 

 

Turgay Korkmaz’ın yazıp yönettiği, dedesi ünlü boksörün hayranı olduğundan adını verdikleri genç adama odaklanan ‘Muhammed Ali’ geleneksel meddahtan günümüze bakan, interaktif boyutuyla çağcıl ve özgün bir oyun. Yıkıntıların, kayıpların, vazgeçişlerin, aşkın, cesaretin ve yenilginin sessiz gardında dururken; geçim sıkıntısı, çaresizlik ve yetersizlik kroşeleriyle hep yere savrulan Ali, toplumsal temsiliyet, ailevi teslimiyet, bireysel özgürlük üçgeninde hayatını böcek kabuklarıyla birlikte lam ve lamel arasına sıkıştırıp keşfetmeye çalışıyor; yeniden doğmaya her yeltendiğinde kalabalığın sancısını çekip, diğerleriyle her vedalaşmasında kendi vasiyetini okuyor. Hem sahneye yakışan, hem de edebi tadıyla okunması müthiş keyifli metinler yazan Turgay Korkmaz bu kez geleneksel meddahtan yola çıkmış. Meddah sopası tabureye, mendili boksör havlusuna dönüşmüş, günümüze bakan, çağcıl, interaktif boyutuyla çok modern ve özgün bir oyun ortaya çıkmış

Korkmaz’ın nefis metnini 90 dakika boyunca soluksuz bıraktığı izleyiciye aktaran Erdem Kaynarca olağanüstü yorumunda bugüne dek tüm yaptıklarını aşarak, ilk repliğinden itibaren Erdem olmaktan çıkıyor, oyun boyunca hep Muhammed Ali olmayı başarıyor. Sezonun tartışmasız en iyilerinden...

Sarı Sandalye

‘Estragon şapkasını Lucky'ninkinin Yerine Giyer ve Lucky'nin Şapkasını Vladimir'e Uzatır’

Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğu kökenli gençlerin Türkiye’den ve dünyadan önemli edebiyat eserlerinin sahne uyarlamaları üzerinden tiyatro sanatına yeni bir bakış açısı getirmeyi hedefleyerek kurdukları Sarı Sandalye 10. kuruluş yılında Beckett'in ünlü eseri ‘Godot'yu Beklerken’den ilham alarak yazıp sahnelediği yeni yapımında, absürt tiyatronun derinliklerinde, insanın varoluşsal çabalarını ve hayatın belirsizlikleriyle yüzleşmesini iç içe geçmiş öykülerle sorgulayarak seyirciye “Bu hayatta biz kimi, ne için bekliyoruz?” sorusunu yöneltiyor. Beckett’in zamansız metninden yola çıkarak insanlığın yolculuğunu sahnede yeniden yorumlayan, izleyicileri ‘beklemek’ ve ‘var olmak’ kavramları üzerine derin bir sorgulamaya davet eden oyun, bunları müthiş keyifli ve eğlencelik bir şenlik olarak yansıtıyor.

Doğa Nalbantoğlu’nun yazıp yönettiği bu anlatılması güç, izlenmesi çok zevkli çalışma kesinlikle sezonun en ayrıksı, en benzersiz, düşündürücü ve izlenmesi en heyecan verici oyunlarından biri.

 

IdPro & Zorlu PSM & Omnia Yapım

‘İnsanlar, Mekânlar, Nesneler’

Öne çıkan oyunlarında çağımızın toplumsal ve siyasi sorunlarına odaklanan İngiliz yazar yönetmen Duncan Macmillan’ın son çalışması ‘İnsanlar, Mekânlar, Nesneler’ bağımlılık sorununa kara komedi tonlamasıyla yöneliyor. Sürekli yalan söyleyen, kendisiyle yabancılaşmış, alkol ve uyuşturucu bağımlısı Emma’nın rehabilitasyon kliniğindeki arınma ve tedavi sürecine odaklanıyor. Oyun modern yaşamın yarattığı bağımlılık sorununu yansıtırken, bağımlılığın politikadan dine tüm alanlarda basmakalıp bir ilişkiler silsilesinin hâkim olduğu günümüz dünyasına karşı bir tür tepki olduğunun da altını çiziyor.

Oyunun başkişisi, alkol ve uyuşturucu kullanarak geçmişin yüklerinden kurtulmaya çalışan, kendisiyle tüm bağlarını yitirmiş aktris Emma (Merve Dizdar) rehabilitasyonda yoksunluğun belirtilerini atlattıktan sonra başladığı grup terapisinde gerçek Emma’yı hatırlamak, kendisi gibi davranmak zorunda kalınca farklı bir çıkış yolu buluyor. Duygusal durumuna göre, çelişkili dünya görüşlerini, uzlaştıramadığı farklı kişiliklerini temsil eden Nina’ya ya da Sarah’ya, ya da o da bir başka hayal ürünü kişi değilse Emma’ya dönüşüyor. Bu farklı kişilerin yaşadıklarını kendi hikâyesi gibi anlatarak, yalanlarla ördüğü hikâyelerde yarattığı sahte gerçeklerle kendi öz gerçeğinden uzak durmaya çalışıyor. Bu bağlamda Emma, uyuşturuculara olduğu kadar oyunculuğa da bağımlıdır.

Oyunun çevirisini de yapan İbrahim Çiçek oyunu yönetirken, ilk yıllarındaki Yutmak’ ve ‘Killology’ gibi müthiş başarılı çalışmalarını hatırlatan enerjik, vurucu bir dünya kuruyor. Çiçek’in yönettiği Yutmak’la bütün önemli tiyatro ödüllerini kazanmış olan Dizdar, olağanüstü Emma yorumuyla bu yılın da ödül rekortmeni olabilir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün