Yeniden: İsrail – ABD – İran

Marsel RUSSO Dünya
25 Haziran 2025 Çarşamba

Ortadoğu’da manzara hızlı tempo ile değişiyor. Az öncesine dek kamuoyu ABD’nin İran’ın nükleer yeteneklerine indirdiği darbeyi konuşuyor, Tahran’ın olası tepkisini bekliyordu.

Tepki, az önce bu satırlar kaleme alınırken geldi. İran, Irak ve Katar’daki Amerikan üslerine füze saldırısında bulundu. Irak’a bir, Katar’a altı balistik füze gönderdi şimdilik. Irak’a saldırı bekleniyordu ancak Mollaların Katar’ı hedef almaları daha düşük bir olasılık olarak duruyordu.

Katar, deyim yerinde ise, nevi şahsına münhasır bir politika izliyor. ABD’nin bölgedeki en büyük askeri üssü Başkent Doha’nın yalnız 30 kilometre batısında yer alıyor. Katar Emiri, ABD Başkanı Trump’ı çok önemsiyor olacak ki, kendisine Air Force One olarak kullanması için uçan bir saray hediye ediyor. Bu Katar tarihinde bir ilk değil, ancak Amerikan tarihinde böylesi bir durumla daha önce karşılaşılmamış. Trump’ın ülkeye yaptığı ziyaret esnasında, Doha ve Washington arasında geniş çaplı yatırım anlaşmalarına imza atılıyor.

Aynı Katar’ın Hamas ileri gelenlerine kısa süre öncesine dek ev sahipliği yaptığı, para hareketlerinin önemli bir bölümünün buradan gerçekleştiği, İran’a en yakın Körfez ülkesi olduğu, hatta bunun geçmişte Körfez İşbirliği Örgütünden dışlanmasına neden olduğu da ayrı bir sütuna yazılması gereken gerçekler. 7 Ekim’den sonra İsrail ile Hamas arasında arabuluculuk yaptığı, ancak bunu yaparken rehinelerin iadesi, ateşkesin sağlanması konularında Hamas’ı sıkıştırmadığı da atlanmaması gereken bir durum.

Şimdi İran, bu Katar’daki Amerikan üslerine saldırı düzenledi. Ancak New York Times’taki bir habere göre Doha’yı saldırıdan az önce bilgilendirdi. Dolayısı ile Trump yönetiminin bunu bilmiyor olması mümkün değil. Zaten üsteki uçakların başka yerlere nakledilmeleri ve genel anlamda boşaltılmış olması bunu destekliyor. Anlayacağınız, alan memnun veren memnun durumu. Bu da Tahran’ın artık durumu yönetemez hale geldiğini gösteriyor.

Aslında, Molla rejiminin yeni bir denge bulmaya çalıştığı dolayısı ile ortamı daha fazla germek istemediği belli. İsrail’in bugün rejimin toplumu baskılayan Evin Hapishanesi ve Devrim Muhafızları Karargahı gibi yerleri bombalaması, sonun başlangıcında perdenin açıldığını söylüyor.

İran’ın ABD’ye göstermelik tepkisine çok da aldanmamak gerek. Kendinde gerekli siyasi ve askeri gücü bulduğu anda arzuladığı intikamı almak için yeniden düğmeye basacağı kesin. Yeter ki bir denge oluşsun. Gerçi nükleer programına, askeri tesislerine, rejimi var eden unsurlara, karar alma sürecindekilere yapılan saldırılar sonucu kevgire dönen yönetim yapısının tesis edilmesi uzun zaman alacaktır.

Öngörüm odur ki, ABD ve İsrail’e şu anda olan askeri içerikli tepki ileride hücresel terör faaliyetleriyle anlam bulacaktır. Toplumları yönetimleri ile karşı karşıya getirmeyi, gündelik yaşamı paralize etmeyi seçecek böylesi bir süreç, çok daha düşük maliyetli, kolay yönetilebilir, daha uzun etkili olacaktır, diye düşünüyorum. Yanılmayı da şiddetle diliyorum.

7 Ekim 2023 vahşeti ile başlayan bir zincir reaksiyonun önlenemez safhalarını yaşıyoruz. O günden bugüne yaşananları düşünürsek, ortada ne Gazze kaldı ne de Filistin meselesi. İran İslam Cumhuriyeti, var oluş temellerinden birini İsrail’in yok edilmesi üzerine kurdu. “Amerika’ya ölüm, İsrail’i ölüm” sokaklardan parlamentoya uzanan değişik platformlarda sıkça, heyecanla haykırılan bir slogan oldu. Sosyal yaşantının her alanında halka nakşedilen bu nefretin, bu hedefin, muhatapları tarafından hafife alınması düşünülemez.

İsrail’in BM Genel Kuruluna ve değişik uluslararası platforma getirdiği İran’ın nükleer silah programı endişesi hep göz ardı edildi. Yaptırımlar değişik unsurlar tarafından, değişik çıkarlarla delindi. Bu süreçte Tahran yönetimi, içinde batılı firmaların da bulunduğu birçok kaynaktan teknoloji, know-how, hammadde biriktirdi. Yoğun propaganda ile halkını hedefe ve zafere inandırdı. Bu siyaseti, içeriden kimsenin sorgulaması mümkün değildi. Ancak İsrail’in İran’da gösterdiği bilgi toplama becerisini, halkın bir bölümünün siyasi erke karşı olan kızgınlığını izah eder nitelikte buluyorum.

İsrail – İran Savaşının ve ABD’nin nükleer programın kilit noktalarına yaptığı saldırıların İslam Devrim fikrini derinden sarstığı şüphesiz. Rejimin düşmesi bu savaşın amacı olmadı. Ne İsrail ne de ABD bunu resmi ağızlar aracılığı ile dile getirdi. Rejim değişikliği, ancak askeri sürecin yan ürünü olarak, İran halkının tasarrufu ile gerçekleşebilir. Doğrusu da budur! Siyasi iklimin uygun olması, içeride halkın beklentilerini karşılayacak alternatif kadroların oluşması gerek şartlardır. Bunların yeter şartlar oluşturup oluşturmadığı, nitelikleri ile ilgili olacaktır. Ancak dış bir güç ya da güçler tarafından ateşlenen böylesi bir değişimin sağlıklı olmayacağı daha önce birçok kez kanıtlanmıştır. Kaldı ki İran halkının, 1979’dan bu yana baskılanmış olsa da derin bir siyasi kültürü var.

Şii İran ile Sünni Müslüman Kardeşlerin ortak düşmanı

Ortadoğu’da Toprak meselesi ile başlayan husumet, gittikçe din içerikli bir alana çekildi. Oysa, Filistin olarak adlandırılan coğrafyada yaşayan Hıristiyan ve Müslüman Araplarla, Yahudiler pekala aralarındaki sorunları çözebilir, ülkelerini yaşanılır kılabilirdi.

Dini görüş açısından benzemez olan Şii İran ile Sünni Müslüman Kardeşleri bir araya getiren önemli öğe Yahudi düşmanlığı. Bırakın siz, konu İsrail, Yahudiler değil desinler; antisemitizmi, anti-Siyonizm olarak göstermeye çalışıyorlar. Zira, bu, nefret yolunda hafifletici bir sebep oluşturuyor, kendilerine göre.

İlerici sol da bu yapının batıdaki borazanı gibi davranıyor. Hamas’ı bağrına basıyor. İsrail’i yok etmekle tehdit eden ve onlarca yıl bu söylemi artan tempoda tekrar eden İran rejimini mağdur sayıyor. Kadınlara nefes alma hakkı tanımayan, LGBTQ bireylere toplumdan elimine eden, muhaliflerini hapishanelerde çürüten, her uygun zamanda İslam Devrim’ini ihraç etme telaşında olan bir rejime destek oluyor. Anlaşılır gibi değil!

Düdük çaldı…

Az önce İsrail ile İran’ın bir ateşkes metni üzerinde anlaştıkları duyuruldu. Hangi taraf bu savaş sürecinden ne gibi faydalar elde etti ya da dersler çıkardı?

Hamas, Hizbullah, Husiler İran’ın sadık yandaşları olarak… İran, Körfez ülkeleri, Suriye, Lübnan, Mısır ile Ürdün, ABD, İsrail… Ve Filistinliler. İyice düşünmek lazım…

Her şeyin çalınan bir düdük ile sona ereceğini ve taşların kolayca yerine konacağını düşünmek saflık olur. Bölgenin yeniden ateş hattına girmemesi, benzer bir ateşkesin, canlı ya da ölü tüm rehinelerin şartsız iadesi ile, Hamas ile İsrail arasında da sağlanması en büyük dileğim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün