Bir özgürlük savaşçısı

Cannes jürisi aynı kalitedeki 3-4 arasından ´Bir Basit Kaza´yı niye seçti?

Viktor APALAÇİ Sanat
12 Haziran 2025 Perşembe

Jafar Panahi yasakları hiçe saymaya devam edip filmlerini çekebileceğini, yurt dışında boşluklar bulup gösterebileceğini ispatlayan bir demokrasi kahramanı olarak Cannes’da alkışlandı.

Bu yazımda Cannes jürisinin, Altın Palmiye Ödülü için aynı kalitede 3-4 film arasından, tercihini niye Jafar Panahi’nin ‘Basit Bir Kaza / Yek Tasedef Sadeh’ten yana kullandığı üzerinde duracağım. Juliette Binoche başkanlığındaki jürinin, ‘sinemanın cesur yüreği’, demokrasi aktivisti, dünyanın en cesur yönetmeni, sinema için gerçek riskler almış, baskılara direnip gerçeğin peşine düşmüş, hapis cezalarına katlanmış, çok acılar çekmiş Panahi’yi bu hasletleri için büyük ödülle taçlandırdığını düşünüyorum. Panahi yasakları hiçe saymaya devam edip filmlerin çekilebileceğini ve yurt dışında boşluklar bulup gösterilebileceğini ispatlayan bir demokrasi kahramanı olarak Cannes’da alkışlandı.

Eleştirmenler arasında ‘Basit Bir Kaza’yı yönetmenin en cesur ve duygusal açıdan en yoğun çalışması olarak nitelendirenler oldu. The Guardian, filmi “rüşvet ve şiddet dolu bir kâbus yolculuğu” olarak tanımlarken, Panahi’nin sanatsal direnişini ve ahlaki cesaretini övdü. Cate Blanchett’in ödülü takdim ederken İngilizce ve Fransızca yaptığı konuşmadan sonra Juliette Binoche, ödülün gerekçesinde cesur direnişçi, onurlu özgürlük savaşçısı, dürüst insan tarifleri olduğunu, ‘Basit Bir Kaza’nın Altın Palmiye’nin sahibi olacağının belli olduğunu söyledi. Panahi törende yaptığı ödül konuşmasında İran halkına birlik ve özgürlük çağrısında bulundu. Ülkesindeki baskıcı rejimin teslimiyetçi hedefi haline gelen, sürekli ihlal ettiği çekim yasağına günümüzde de maruz kalan Panahi, otoriter rejimin eski bir işkencecisinin hem ironik hem de acımasız hikâyesiyle kariyerindeki cesur tutumunu sürdürüyor.

Baskı, rüşvet, bürokratik yozlaşma

Sayısız kez hapse girmesine rağmen yönetmenin son filmine kattığı komik sahneler belki de direncini sağlamlaştırmayı amaçlıyor. Panahi 2010’da İran hükümeti tarafından 20 yıl boyunca film yapma ve ülke dışına çıkma yasağına çarptırılmıştı. Bu yasaklara rağmen gizlice çekip, yurt dışına kaçırmayı başardığı ‘Perde’ ile 2013’te Berlin’de Gümüş Ayı, ardından ‘Taksi’ ile Altın Ayı Ödüllerini kazandı. ‘Basit Bir Kaza’yı yine gizlice çekti. Filmde, İran yasalarına aykırı olarak kadın oyuncular başörtüsüz sahnelerde yer alıyor. Panahi, önceki filmlerinde olduğu gibi bu yapıtını da sansürden kaçırarak uluslararası bir festivale ulaştırmayı başardı.

Alışkanlıklarına ve cesaretine sadık kalan Panahi, bir insan ve film yapımcısı olarak, bir minibüsün iç mekânını film seti olarak kullanıp diktatörlük ve rejimin etkileri üzerine düşündürücü bir film yaptı. İntikam hakkı, insanı insanlıktan uzaklaştıran bir rejimin kurbanlar yaratan sistemi üzerine, minimalist üslubuyla derin düşünceler barındıran bir filme hayat verdi. Film, İran’daki sistematik baskı, rüşvet, bürokratik yozlaşma ve bireysel travmalar gibi temaları, kara mizah ve sürreel unsurlar eşliğinde işliyor. Panahi bu filminde, devlet şiddetinin bireyler üzerindeki etkisini ve adalet arayışının karmaşıklığını derinlemesine işlemeyi sürdürüyor.

‘Basit Bir Kaza’ karısı ve kızıyla arabasıyla seyahat eden bir adamın gecenin karanlığında bir köpeğe çarpmasıyla başlar. Aracın bozulması üzerine bir tamirciye gider. Çırak ona hizmet ederken, Vahit adlı tamirci sesinden tanıdığı müşterinin geçmişte sorgulanması sırasında kendisine işkence yapan biri olduğunu düşünerek, gizlice takip ederek kendisini kaçırır. Bu olay, geçmişte rejimin şiddetine maruz kalmış bir grup insanın bir araya gelerek, adamın gerçek kimliğini sorgulayıp, intikam alıp almama tartışmalarına yol açar. Vahit yüzünü görmediği birini emin olmadan öldürmeden önce, işkence ettiği diğer tanıdıklarını teşhis etmeleri için arar. Çünkü suçsuz birini yanlışlıkla infaz etmeyecek kadar vicdan sahibidir.

İntikam alma hakkı

Filmin diğer kahramanları bir düğün fotoğrafçısı kadın, eski sevgilisi, bir doktor, düğün öncesi fotoğrafı çekilen bir gelin ve Vahit’in bir arkadaşıdır. Tutukluyu itirafa zorlarken kahramanlarımız, katlandıkları dehşetli günlerde yaşadıklarını dile getirirler. Jafar Panahi, beline yediği tekmeyle sakat kalan Vahit’in doğru kişiyi rehin aldığından emin olmak üzere diğer kurbanlarla yaptığı vicdan muhasebesinde, kendi hapishane deneyimlerinden yararlandı. Verdiği bir röportajda filmini hapishanede geride bıraktığı kader arkadaşlarını düşünerek çektiğini söyledi. ‘Basit bir kaza’ sonrasında eski kurbanlarından biri işkencecisini bulunca bir ikilem yaşıyor; intikam almak mı yoksa tekrar zulüm görme riskini göze alarak onu hayatta bırakmak mı? “Kararı siz verin” mesajını yolluyor.

Aynı anda hem imkânsız hem absürt, hem saçma, hem de korkutucu olan bu baş döndürücü ikilem 78. Cannes Film Festivali’nin hem sinematografik, hem de politik şoklarından biri oldu. Sorgulama sırasında gelişen olaylarda, tutuklunun çalan telefonunu açan Vahit, tutuklunun kızından doğum yapmak üzere olan annesinin fenalık geçirdiğini ve yardım istediğini öğrenir. Kahramanlarımız minibüsle yola koyulup kadını hastaneye yetiştirerek doğumu gerçekleştirirler. “Bir oğlunuz oldu” müjdesini veren hemşirenin bahşişini denkleştirmek için tümü ATM’lere koşar. Film kuşku, öfke, çaresizlik, intikam, vicdan azabı gibi temaları başarıyla işlerken, Panahi ince bir mizah duygusuyla izleyiciyi avucunun içine almayı becerir.

Taraflara eşit mesafede durmaya özen gösteren Panahi, senaryosunda işkenceci dahil herkese kendisini savunma hakkını tanır. Her filminde olduğu gibi İranlı usta, insancıl bakış açısıyla adalet arayışı gibi doğal tepkimizi otopsi masasına yatırıyor. Bu zor konularda yargılama yapmaktan, ders vermekten uzak durmaya özen gösteren Panahi, akılcı bir yöntemle filmin sonunu açık bırakarak, izleyicisine “kararı siz verin” mesajını yolluyor. Devlet şiddetine dair izlediğimiz bu film, İran’daki baskılara rağmen sinemanın ifade özgürlüğü ve direniş aracı olarak gücünü bir kez daha kanıtlıyor. Cannes’daki basın konferansında, Panahi İran’da hâlâ baskı altında olan meslektaşlarını anarak, “Ben burada özgürüm ama onlar hâlâ içeride. Nasıl sevinebilirim?” diyerek duygularını dile getirdi.

Adalet arayışı

Festival takipçileri benzer bir konuşmayı geçen yıl Cannes’da, ülkesinden Türkiye üzerinden kaçan, Almanya’ya sığınan Mohammad Rasoulof’un ağzından dinlemişti. Yarışmadaki filmi ‘Kutsal İncirin Tohumu / The Seed of the Sacred Fig’in galasında, kırmız halıyı ellerinde İran’da tutsak tutulan filminin iki oyuncusunun fotoğraflarını göstererek kat etmişti. Sanatçının en iyileri arasında yer almayan bu çok uzun, senaryosu sarkan filme Jüri Özel Ödülü’nün dışında FİPRESCİ, Ekümenik Jüri Ödülleri de verilmişti. Jürilerin bu kolektif tercihleri, benim “Zulme uğrayan İranlı yönetmenler uluslararası yarışmalara 1-0 önde başlıyor” değerlendirmeme katkı vermişti. 2023’teki açlık grevi sonrası tahliye edilen, kızının yaşadığı Paris’e gitmeyi başaran Jafar Panahi, 22 yıl sonra katıldığı Cannes Film Festivali’nde açıklamalarda bulundu.                                                 

Jafar Panahi’nin kızının yanına değil, ülkesine dönüp üretmeye devam edeceğini açıklaması Cannes’da sempatiyle karşılandı. Filmlerini çeken ve uluslararası yarışmalara sokmada boşluklar bulan deneyimli İranlı yönetmenin prestijinin farkında olan İranlı yetkililer, şimdilik bu duruma tahammül ediyor gibi görünüyor. Panahi’nin Cannes’a ilk gelişi 2003’te Belirli Bir Bakış Bölümü’ne katılan ‘Kanlı Altın / Talaye Sorkh’ filmiyle idi. Senaryosunu İran sinemasının gelmiş geçmiş en büyük ismi Abbas Kiarostami’nin yazdığı bu suç- gerilim-cinayet draması Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştı. Panahi’nin ismi, Cannes’da üç yıl önce gösterilen ‘The Year of the Everlasting Storm’ filminin üç senaryo yazarından biri olarak geçmişti. Cannes Film Festivali yönetimi baskıcı rejimlerin zulmüne uğrayan yönetmenlere desteğini sürdürmekteki kararlılığını, bu yıl ana yarışmaya iki İran filmini almakla gösterdi. Ödül listesinde yer almamasına rağmen son derece kaliteli olan Saeed Roustai’nin ‘Anne ve Çocuk / Mother and Child’ filminden ilerideki haftalarda bahsedeceğim.                                                             

Panahi ile ilgili yazımı, hayatına dokunduğu sürgünde yaşayan bir Rus sinema eleştirmeninin anlattıklarıyla bitireceğim. Yabancı bir ülkeye ajan olarak hizmet ettiği suçlamasıyla, Ukrayna’nın işgalinden beri ülkesine dönemeyen, evini, işini kaybeden Anton Dolin, hayatını Jafar Panahi’nin kurtardığını söylüyor. Fransız Sinemateğinin kendisine yardımcı olabilmek için bir projesi olup olmadığı sorulduğunda, Rus eleştirmen Panahi hakkında Rusça bir kitap yazabileceğini söyler. Baskıcı rejimlere karşı direnişin sembolü olarak gördüğü, ancak hiç tanışmadığı Panahi’nin yaşadıklarının Rusya’da yaşananlarla paralellik taşıdığını anlatan Anton Dolin kitap çalışmasına ‘Bir İtaatsizlik Eylemi’ adını verir. Kitabı basıldıktan sonra, mucizevi bir şekilde yurt dışına çıkmasına müsaade edilen Panahi’nin Ermenistan’ın Erivan şehrinde katıldığı festivale giderek İranlı usta ile tanışıp hikâyesini anlatır. Panahi’nin uzun yıllar sonra halka ilk kez hitap ederken söylediği “Hapis yatarken cesaretim arttı. Serbest yaşarken demir parmaklıklardan korkarsınız. Hapiste korkacak bir şeyiniz kalmaz” sözlerini unutmaz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün