Fransa İstanbul Başkonsolosu Madame Nadia Fanton, 3 Haziran’da Fransız Sarayı’nda yapılan törenle, sanat yönetmeni, festival direktörü, koreograf, eğitmen, araştırmacı dans ve tiyatro programlayıcısı Doç.Dr. Leman Yılmaz’a, Fransa’yla Türkiye arasındaki kültürel işbirliğine katkıları için “Chevalier de l’Ordre des Arts et des Lettres / Sanat ve Edebiyat Şövalyesi” nişanını takdim etti.
1957'den beri Fransız Kültür Bakanlığınca verilen nişan, sanat ve edebiyatta başarı gösteren, bu alanların yayılmasına ve Fransız kültür mirasının zenginleştirilmesine önemli katkılarda bulunan sanatçılara veriliyor. Ödül Fransız vatandaşlarıyla sınırlı değil; alıcılar arasında çok sayıda yabancı aydın da var. Türkiye’den şövalye nişanı alanlar arasında Ayşegül Sarıca ve Fazıl Say gibi müzisyenler, Elif Şafak, Zeynep Oral ve Orhan Pamuk gibi yazarlar, Gencay Gürün ve Genco Erkal gibi tiyatrocular bulunuyor.
Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji mezunu Leman Yılmaz, Boğaziçi’nde toplumsal tarih alanında yüksek lisans yaptı. Cumhuriyet dönemi dans tarihi konusunda İstanbul Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. Tarih Vakfı’nda proje koordinatörü, 1999-2004 arasında İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde kültür müdürü asistanı olarak çalıştı, 2004’te Lozan Vidy Tiyatrosu’nda staj yaptı. Lozan dönüşü İstanbul Kültür Sanat Vakfı’na geçerek, üniversiteden hocası, doktora tezinde jüri üyesi Dikmen Gürün’ün yardımcısı olarak İstanbul Tiyatro Festivali’nde işe başladı. Gürün’le sekiz yıllık çalışmanın ardından 2013’te bayrağı hocasından devralan Doç.Dr. Leman Yılmaz İKSV Tiyatro Festivali direktörü oldu. Dokuz yıllık görevinde Gürün’ün kurduğu yenilikçi sistemi geliştirerek sürürdü. Her zamanki tutkusu dansa öncelik vererek izleyicileri dans tiyatrosunun yeni ve ilginç örnekleriyle tanıştırdı, NDT1 gibi bir efsaneyi en yeni koreografileriyle İstanbul’a getirdi.
Ülke ülke dolaşarak çağcıl tiyatronun önemli örneklerini festivale misafir etti; Robert Lepage’ın sahnelediği ‘Hamlet / Collage’ı; yaşayan en önemli yazar, yönetmen oyunculardan Wajdi Mouawad’ı benzersiz oyunu ‘Seuls’de izletti. Schaubühne ile sıkı ilişkiyi sürdürerek, topluluğun o dönem politik sebeplerle son dakikada iptal ettiği ‘Richard III’ haricinde Ostermeier’in nerdeyse tüm sahnelediklerinin İstanbul’da izlenmesine önayak oldu. Golden Mask Rusya Sahne Sanatları Festivali ile işbirliği, çağdaş Rus tiyatrosunun, aralarında Yevgeni Vakhtangov Tiyatrosu’nun büyüleyici Aleksandr Puşkin uyarlaması ‘Yevgeni Onegin’ da olan en iyi oyunlarını festival programına aldırdı. Pandemide, kısmen çevrimiçi kısmen canlı yapımlarla İstanbul seyircisini festivalsiz bırakmadı.
İkisi de eğitmenlikten gelen iki muhteşem hanımefendi, İKSV Festivalinin direktörlüğünü 20 yıl boyunca yapan efsanevi selefi Prof. Dr. Dikmen Gürün ve halefi Doç. Dr. Leman Yılmaz olağanüstü duyarlı seçimlerle İstanbul’da tiyatronun hasını yapan genç tiyatroculara oyunlarını festivalde sahneleme olanağı yarattılar; tiyatroya başarıyla seyirci yetiştirdiler.
Bu 30 yıllık muhteşem tiyatro serüveninin ardından İKSV direktörlükten küratörlüğe geçmeye karar vererek Leman Yılmaz’ın işine aniden son verdi. DasDas Tiyatro onu ayrılır ayrılmaz saflarına katarak proje direktörlüğünü üstlendiği İO Uluslararası Tiyatro Festivali ile İstanbul’un ilk sponsorsuz tiyatro festivalini gerçekleştirdi. DasDas gibi tiyatroyu bilen ve seven bir kuruluşla, yıllardır çabalarını takdir eden tiyatro camiası dışında sahnelerimize verdiği hizmetlerin hakkıyla değerlendirildiği söylenemez.
Malum “nul n'est prophète en son pays”! Kimse kendi ülkesinde peygamber olmaz diye çevrilebilen bu Fransızca deyim, insanların ülkelerindeki başarılı kişilerin yaptıklarını küçümseme ve değersizleştirme eğilimlerini açığa çıkaran bir ifadedir ki, sanatçı ve aydınların Türkiye'deki kaderini de pek güzel yansıtır. Neyse ki Fransız hükümeti bizimkilerin yapamadığını yaparak, fazlasıyla hak eden sevgili arkadaşımızı şövalye nişanıyla onurlandırdı.
Tatlı Ekşi Tiyatro & Biletinial Ortak Yapımı
‘Kutsal’
“Onu çok seviyorum... ama ondan nefret de ediyorum.”
1980 doğumlu üretken İngiliz oyun yazarı senarist Morgan Llyod Malcolm’un ‘Mum / Anne’ isimli oyunu, Tatlı Ekşi Tiyatro ve Biletinial ortak yapımı olarak bu sezonda ‘Kutsal’ adıyla sahneleniyor. Tuğrul Tülek yönetiyor, dekor ve ışık tasarımını Cem Yılmazer, kostüm tasarımını Seval İşgören, müzik tasarımını Ömer Sarıgedik üstleniyor. Koreografi Tuğçe Ulugün Tuna’nın.
Yeni anne Nina (Seda Türkmen), uykusuzluk, sevgi, kaygı, şefkat, endişe, annelikle ilgili beklentiler ve gerçekler arasında sıkışmış durumdadır. Vereceği en önemli ama en zor karar nedir? İnsan, bir bebeğe bakabileceğine, onu her koşulda koruyabileceğine nasıl emin olabilir? Birini her şeyden çok severken, aynı zamanda hayatındaki en zorlandığı dönemi yaşadığını idrak ettiği an nasıl davranır?
Morgan Llyod Malcolm kendi lohusalığının ilk dönemlerinden esinlenerek, Nina’nın yabancılaşmasını, yalnızlaşmasını, tutkuyla bağlı olduğu oğlu Ben’in başına bir şey gelebilmesi korkularını, bebeğinin devamlı ağlamasının sebep olduğu uykusuzluk ve yorgunluğu, kaleme almış.
Doğum yapmayı bir otomobil kazasına şahit olmak gibi yaşadığını söyleyen, herkes yaşamla normal şekilde başa çıkarken kendisini üç aydır tükenmiş, ezilmiş, korkunç şekilde dağılmış hisseden genç kadının nefes almaya ihtiyacı vardır. Kayınvalidesi Pearl (Neriman Uğur) ve eşi David, onu bir nebze rahatlatmak amacıyla, bebeği bir geceliğine alırlar. Nina ilk defa Ben’den bir gece uzak kalacak, yakın arkadaşı Jackie (Ümmü Putgül) ile keyifli vakit geçirecektir. Ancak yeni ölmüş annesinin acısını ve doğum sonrası sıkıntılarını Jackie ile paylaşırken, bebeğinin güvende olduğunu bilmesine karşın endişe ve kaygılarıyla yüzleşmeye başlar. Çalacak bir telefonla tüm hayatının değişeceğinden habersizdir…
“Kutsal” olarak tanımlanan anneliğin katmanlı, karışık, zor bir dönüşüm olduğunun altını çizerken, doğum sonrası depresyonuna da ustaca değinen oyun, sadece anne olmakla ilgili değil, çocuk olmakla, nesiller arası aktarılan öğretilerle de ilgili bir eser.
Metnin her ayrıntısının yerine oturduğu, mantıklı, gerçekçi, derinlemesine incelenmiş yapısı, korkuların ve doruğa çıkmış endişelerin karabasana dönüştüğü etkileyici öyküsü çok başarılı. Kapkaranlık ve karmaşık anlatının düşsel bir belirsizlikle gelişmesi ve finalde kendi üzerine kapanan fasit bir daire gibi başa dönmesi, yaşananların gerçek değil, Nina’nın korkularının dışavurumu olma olasılığını da içeriyor. Bu olasılık sadece Nina’yı değil, Tuğrul Tülek’in inandırıcı sahnelemesiyle olayları fiilen yaşayan izleyicileri de belki rahatlatıyor ama, metnin ürkünç çarpıcılığını kanımca bir miktar zayıflatıyor.
Bu kadın oyununu Tülek büyük duyarlılıkla, seyirciyi de duygusal olarak metnin içine alarak başarıyla yorumluyor. Parlak sahnelemesinde, öykünün aşırı rahatsız edici tonlamasıyla tamamen zıt, çocuk odasını anımsatan aydınlık, çok renkli ve iç açıcı mekânına karşın, hikâyenin iç kapatıcı trajik duygusunu büyük ustalıkla aktarıyor. Çok sayıda başarılı teatral buluşları arasında, doğumu ve doğumun Nina’da oluşturduğu benzersiz karmaşayı tek bir sekansta birleştiren “doğurma sahnesi” çok etkileyici.
Son yıllarda yönetmenliğe ağırlık verse de, oyunculuktan gelmiş birçok yönetmen gibi Tuğrul Tülek’in oyuncu yönetimi kusursuz. Ümmü Putgül, hem sağduyulu yakın arkadaşı, hem de Nina’yı annelikten mahrum edecek çarkın bütün dişlilerini ustalıkla var ediyor. Annelik konusunu geniş bir yelpazede ele alan ‘Kutsal’da Nina dışında iki anne daha var. Hiçbir zaman iyi bir anne olamadığını söyleyen, dünyaya çocuk getirmemesi için onu uyaran, ancak kızı ile büyük bir sevgi bağı kurmuş, Nina’nın çok sevdiği, yenilerde kaybetmiş olduğu oyuna flashback’lerle katılan annesiyle, gelinine büyük sevecenlikle yaklaşan, ancak biricik oğlu söz konusu olduğunda saldırgan bir canavara dönüşebilen David’in annesini, aksesuar olarak sadece bir battaniye, usta işi beden dili ve oyunculuğu ile Neriman Uğur başarıyla ayrıştırıyor.
‘Sürpriz’den beri çok beğendiğim, ‘Cambazın Cenazesi’ ve ‘Istırap Korosu’ ile Türk tiyatrosunun benzersiz çağcıl kadın meddahı olarak hayranı olduğum Seda Türkmen, her yaptığını çok iyi yapan, kuşağının çok iyi oyuncularından biri. Oyun boyunca sahneden ayrılmadan Nina’yı yaşayan ve yaşatan, tüm duygusal çalkantılarını seyircinin içine akıtan yorumu, başarılı kariyerinde bugüne dek yapmış olduklarını fazlasıyla aşan, yılın en iyilerinden, olağanüstü bir performans.
‘Kutsal’, sıra dışı bir konuyu, çarpıcı bir reji ve müthiş başarılı oyunculuklarla seyirci karşısına çıkaran usta işi bir oyun. Sezonda kaçırdıysanız önümüzdeki tiyatro mevsiminde mutlaka izleyin.