16. Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali

Erdoğan MİTRANİ Sanat
28 Mayıs 2025 Çarşamba

Klasik müzik ve dansın büyüsünü, uluslararası konuk ve sanatçı ve topluluklarla birlikte, izleyicilerle buluşturmayı hedefleyen Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali, bu yıl 16. kez seyirci karşısında.

Devlet Opera Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni görevlerini 2023 Eylül ayında devralan 1969 doğumlu Tan Sağtürk sadece uluslararası ün yapmış, çok sayıda ödül sahibi bir dansçı değil. Kariyerine Fransız Genç Balesi ve Fransız Devlet Balesi’nde balet olarak başlamış, Fransız Nancy Devlet Balesi için ‘Soude’ ve ‘Je ne regrette rien’ koreografilerini yapmış, döndüğünde girdiği İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde baş dansçılığına kadar yükselmiş, Bale ve Dans Eğitim Merkezi kurmuş, Diyarbakır, Mardin, Gaziantep, Kayseri, İstanbul, Ankara, İzmir ve Kıbrıs’ta açtığı okullarda on binlerce öğrenciyi ve ailelerini; bale, dans ve müzik gibi sanat dallarıyla buluşturmuştur.

Türkiye'nin birçok platformunda nitelikli söyleşi ve konferanslar aracılığıyla bale ve dansın tanıtılması, sevilmesi için çaba harcayan, hâlâ önemli rollerde balet olarak sahneye çıkmayı, ulusal ve uluslararası festivallere katılmayı sürdüren Sağtürk, Devlet Opera ve Balesi müdürlüğünü devraldığından beri kurumda önemli atılımlar yapıldı, sahnelenmemiş yerli ve yabancı eserlerin seyirciyle buluşması sağlandı, bu sezon 44 yeni yapım prömiyeriyle nicelik ve nitelikte çok düzeyli bir üretkenlik rekoru kırıldı.

Sağtürk’ün atılımcı tutumu bu yılın festivalinde de karşılığını buluyor.

Yerli sanatçılarımızla birlikte Bulgaristan, Güney Kore, Çin, İtalya, Moğolistan, Almanya ve Rusya’dan konuk sanatçı ve toplulukların katıldığı, İstanbul’un iki yakasını sanatla buluşturan 16.Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali’nde AKM ve Kadıköy Süreyya Operası sahnelerinde 20 temsil sahneleniyor.

Yerli ve konuk solistlerin İDOB Orkestrası eşliğinde verdiği Gala Konserle başlayan festivalde İDOB solistleri ve orkestrasının Saygun’a Saygı konseriyle, Doğudan Batıya Boruk Eserlerinden yerli ve konuk solistler, Pera Ensemble ve İDOB Orkestrası ve Korosu ile seslendirildiği ‘Sultans of the Opera’ konseri de yer alıyor.

Gençlerle çocukları festivale dâhil eden programda ‘Bütün Umudum Gençliktedir’ başlıklı gençlik konseri, ‘Külkedisi’ çocuk operasıyla ‘Bale Dünyası’ adlı çocuk balesi var.  

Opera bölümünde Ahmet Adnan Saygun’un hiç sahnelenmemiş ‘Gilgameş’ operasının dünya prömiyeri ile konuk Sofya Opera ve Balesince Richard Strauss’un ‘Elektra’sı var.

Balelerde İDUB Modern Dans Topluluğunun, koreografisi Canberk Yıldız’a ait ‘Deliryum’un dünya prömiyeri yer alıyor. Ünlü Rus St. Petersburg Eifman Balesi festivale, ‘Anna Karenina’ ve ‘Rus Hamlet’le konuk oluyor.

 

 

İDOB’da görkemli bir dünya prömiyeri ‘Gilgameş’

 

“İnsanı insan yapan her şeyden sıyrıldım

  Ölmedim, ölemedim onlarla ve tanrılaştım…

  Amma bilsen… Tanrı insanlaştıkça güzeldir…

  Bırak ölsün et, kemik!... Amma yaşamak Gönüllerde…

  Sevgi kaynağından içmek… Ve Sevgi’yle ‘bir’ olmak…

  Ne sen, ne ben… Yalnız sevgi… Yalnız barış Kardeşlik…

  Gönüllerden gönüllere akarak… Sonsuza dek…”                                

Çok sesli Türk müziğinin yaratılması yönünde çok önemli rolü olan, Cumhuriyet tarihimizin ilk bestecilerinden, metin yazarı, müzik eğitimcisi, etnomüzikolog Ahmet Adnan Saygun’un 1963’te başlayıp 1983’te bitirdiği, günümüze dek sahnelenmemiş dev operası ‘Gilgameş’, yazılışından 42 yıl sonra, 16. Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali kapsamında 17 Mayıs’ta, görkemli bir dünya prömiyeriyle ilk kez seyirci karşısına çıktı.

Sonda söyleyeceğimi başta belirteyim. Terzihaneden dekorculara, makyözlerden suflörlere, teknik ekipten orkestraya, dansçı ve solistlerden koroya İDOB bünyesindeki sanatçı kadrosunun yüzde 75'inin katıldığı, 450 ila 500 kişinin emeğiyle ortaya çıkan bu başyapıt, Türk opera tarihinin belki de en önemli sanat olayı ve en başarılı yapımı.

Görkemli orkestra, solist ve koro partisyonlarına karşın, farklı ve yenilikçi yaklaşımıyla ‘Gilgameş’ tam olarak alışılmış biçemde opera sayılmayacak bir sahne eseridir. Richard Wagner’in “sanatların birleşimi, bütünlüklü sanat eseri” anlamında kullandığı ‘Gesamtkunstwerk’ anlayışına yakın dursa da Wagner’ci bir müzikli dram da sayılamaz, Saygun’un da, librettosu kendisine ait operanın metnine ‘epik dram’ alt başlığını koyduğu düşünüldüğünde ‘Gilgameş’, balenin, tiyatronun, solistleri ve korosuyla operanın aynı sahneyi kusursuz bir dengeyle paylaştıkları, disiplinler arası bir sahne destanı olarak nitelendirilebilir.  

Çağının çok ötesindeki bu ayrıksı yapıtın çok başarılı sahnelenmesinden söz etmeden önce, eserin esin kaynağı olan tarihin ilk yazılı destanının konusunu kısaca anımsamak, Ahmet Adnan Saygun’un bu destandan yola çıkarak yazdığı ve bestelediği ‘Gilgameş’le nerelere ulaştığını araştırmak istiyorum.

Gilgameş Destanı’ndaki olaylar Sümerlerin MÖ 4000’lerde geldiği Mezopotamya’da, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki büyük önemli bir uygarlık merkezi, kutsal şehir Uruk kentinde ve civarında geçmektedir.

Tanrılar, halkına eziyet eden, evliliklerin ilk gecesi gelinleri gasp eden, güçlü, korkusuz, zalim genç kral yarı tanrı Gilgameş’i dizginlemek amacıyla, gücü onunkine denk Enkidu’yu yaratmışlardır. Çölde bir vahada, hayvanlarla uyum içinde yaşayan Enkidu’nun varlığını öğrenen Gilgameş onu kolaylıkla yenebilmek amacıyla, güçsüz bırakarak Uruk’a getirmesi için bir fahişe gönderir. Büyülenmiş gibi fahişenin peşinden giden Enkidu doğadan uzaklaşarak insan gibi yaşamayı, sosyalleşmeyi öğrenir ve Uruk’ta İştar mabedinin bulunduğu meydanda kralın karşısına çıkar. Yaptıkları dövüşte Enkidu’ya yenilen Gilgameş en güçlü ve üstün kişinin kendisi olmadığını fark ettiği bu mücadelenin sonunda, Enkidu’yu en yakın dostu ve kardeşi bilir. İki arkadaş, Humbaba’yı öldürmek amacıyla gittikleri Katran Ormanlarından zaferle dönerler. Ülkeyi bir canavardan kurtararak gücünü ve yiğitliğini kanıtlamış Gilgameş, halkın sevgi ve saygısını kazanır. İkilinin bu kez Göklerin Boğası’nı öldürmesi tanrıların öfkesini çeker; Gilgameş’i yokluğuyla cezalandırmak amacıyla Enkidu’nun ölmesine karar verilir. Can dostunun yasını tutan Gilgameş’in içine, ölüm gerçeğiyle yüzleştiği anda ölüm korkusu düşer. Ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek amacıyla, zorlu bir yolculuğun ardından ölümsüzlüğe ulaşmış atası Utnapiştim’i bulur. Bilgeliğin sembolü Utnapiştim, ona önce Tufan’ı anlatır, ardından da suyun dibindeki ölümsüzlük bitkisini nasıl bulacağını söyler. Atasının yardımıyla elde ettiği gençlik otunu, su dibinde bekleyen bir yılana kaptıran Gilgameş, ebedi gençlik umudunu kaybeder…

Gilgameş’in zulmeden bir kraldan, olgunlaşarak halkının uyarılarını dinleyen bir kahramana dönüşümü, bilgisizlikten bilgiye geçişe, destanda insani ve felsefi bilinçlenmeye bağlanır.

‘Yunus Emre Oratoryosu’ ve ‘Kerem’ operasında tasavvuf felsefesine dayanan ilahi aşk arayışını ön plana çıkarmış Ahmet Adnan Saygun, ‘Gilgameş’te de kahramanının ruhsal gelişimini tasavvuf ve Vahdet-i Vücut yoluyla ele alır.

Finale kadar destanın öyküsünü, fahişe yerine İştar Kızı’nı koymak, ya da önce al peleriniyle hareketsiz Humbaba’nın pelerini çıkarttığında delikanlıya, başlığını çıkardığında Gilgameş’i baştan çıkarmaya çalışan kadına dönüştürmek gibi kimi teatral çeşitlemelerle özgün anlatıyı izleyen Saygun, librettosunda bu bağlamda orijinal metne göre iki önemli değişiklik yapar:

Birincisi, destanda Gilgameş’e ait canavar Humbaba’yı öldürme fikrinin epik dramda Tanrı Şamaş’ın buyruğu oluşudur. Halkla Gilgameş arasında bağlayıcı unsur olan, doğurduğu ve yeni edindiği iki oğlunun yol göstericisi Ninsun, Katran Ormanlarına doğru yola çıkan iki arkadaşın ardından dua eder. Destanda karakter olarak görünmeyen sevgi ve barış Tanrıçası İrnina, Humbaba’nın ölümüyle daldığı sonsuz uykudan uyanır, Gilgameş’e İştar’dan sakınmasını öğütledikten sonra göğe yükselir.

Gilgameş’in gücüne ve yakışıklılığına hayran olan aşk, güzellik ve bereket tanrıçası İştar, Humbaba karşısındaki zaferine öfkelense de büyük tepki göstermez, aksine kendisini ve sahip olduğu her şeyi Gilgameş’e sunar. Reddedilince öfkeden deliye dönerek tanrılara Göklerin Boğası’nı yere indirtir. Gerek Şamaş’ın buyruğu gerek İştar’ın davranışı canavarla boğanın ölümlerinin Gilgameş ve Enkidu’nun kahramanlık kaprisleri olmadığını gösterir.

En önemli değişiklik ise, operanın final sahnesinin tamamındadır.

Saygun destanda Utnapiştim’in bir kurtuluş mücadelesi olarak anlattığı Tufan hikâyesini, operada insanlara ihaneti olarak aktarır. Ölümsüzlüğü onurlu bir ölüme yeğleyen, Tanrı buyruğuna uyarak Tufan’ı çevresindekilere haber vermeyerek tüm sevdiklerini geride bırakan Utnapiştim, Gilgameş’e sihirli otu vermeden önce, kendini yenen, özgürleşebilen bir insan olmaya duyduğu özlemi anlatır, acı içinde ölümün de ölümsüzlüğün de tadına varamadığını söyler. Elinde gençlik otu, şaşırmış ve düşünceli Gilgameş, otun getireceği tehlike ve ihtiraslarından uzaklaşmak ister gibidir. Sonunda otu, kapmak için ardında sürünen yılana verir. Yılan deri değiştirirken Gilgameş, Mevlevi semahını andıran bir vecd ve sevgi raksına girişir. Bilgiye ve bilgeliğe erişen Gilgameş için ölüm artık bir son değil bir başlangıçtır. Yarı tanrı kavrulup kül olmuş, kana kana içtiği sevgi pınarında yeniden can bulmuştur. Ölüm korkusu ölümsüzlüğe dönüşmüş, ruhu Tanrı ile bütünleşme yolunu bulmuştur…

Geldik bu çok ilginç eserin sahneye aktarılmasına.

Gürer Aykal ve İbrahim Yazıcı'nın dönüşümlü yönettiği İDOB Orkestrasının, şefliğini Volkan Akkoç’un yaptığı İDOB Korosunun ve Opera’nın solistlerinin kusursuz yorumlarıyla, Ahmet Adnan Saygun’un 20. yüzyıl Batı Müziğiyle geleneksel, modal ve pentatonik formlarımızı ustalıkla harmanlayan müziği, dinleyiciye heyecan verici biçemde ulaşıyor.

Eseri sahneye koyan Caner Akın’ı ilk kez 2010’da, Recep Ayyılmaz’ın Süreyya Operasındaki müthiş yaratıcı ‘Don Pasquale’sinin pırıl pırıl Ernesto’su olarak izlemiştim. 1982 doğumlu Akın, yurt içinde ve dışında kendisine ödüller getiren tenor kariyerinin yanında mezun olup yüksek lisansını tamamladığı MGSÜ’de eğitmenlik yaptı. 2017’den itibaren yönetmenliğe girişen sanatçı 2023’ten beri de İDOB’nin başrejisörüdür.

Gilgameş’i büyük başarıyla sahneye koyan Akın, farklı disiplinlerden gelen kalabalık ekibini, opera, bale ve tiyatroyu büyük ustalıkla iç içe geçirerek, farklı tarzlar arasında müthiş etkileyici bir denge oluşturarak yönetiyor. Üç perdeyi ikiye indirgeyen, 135 dakikalık süresi su gibi akan yorumunu, çağcıl teknolojiyle AKM’nin çağcıl sahne tekniklerini ustalıkla harmanlayan Efter Tunç’un dekor, Aisha Haciyeva’nın video ve Cem Yılmazer’in ışık tasarımları, olağanüstü bir görsellikle destekliyor. Gizem Betil’in antik çağrışımlı stilize kostüm tasarımı, etkileyici görselliğe 6500 yıl evvelinden 3-5 bin yıl sonrasına uzanabilecek bir zamansızlık katıyor.

Uyumlu ve dört dörtlük performans sergileyen karmaşık yorumcu ekibini bu yazıya dâhil etmek şart:

Olayları Homeros tarzında bir destan anlatıcısı olarak aktaran Hikâyeci (Berk Dalkılıç / Hüseyin Likos) özellikle finalde tenor partisyonuna konuşmacılığı da katıyor.

Başroldeki Gilgameş (Alican Güçoğlu / Yücel Emre Kaynarsu) ve Enkidu (Yılmaz Berkay Günay / Arda Erkara) ile Humbaba (Melike Manav Yalçın), Ceylan, Gelin ile Güvey, İştar Kızı, Yılan ve Siduri gibi önemli karakterlerle dans gurubu, Deniz Özaydın’ın çok başarılı koreografisiyle dans eden replikleri olmayan, bale sanatçılarıdır. Enkidu’nun varlığı ile Gilgameş’in düşünceleri, koronun, Şamaş’ın, Ninsun’un, Hikayeci’nin, düşünce hayallerinin ve Utnapiştim’in ağzından aktarılıyor.

Tanrıça İrnina (Zeynep Halvaşi / Seda Taşpınar), B Düşünce Hayali (Mualla Dedemen), C Düşünce Hayali (Banu Ergün) ve Utnapiştim (Alper Saldıran) sadece repliği olan tiyatro oyuncusudurlar.

Sadece şarkı söyleyenlerin başında öncelikle muhteşem İDOB Korosu yer alıyor.

Sadece şan partisyonları olan, Şamaş (Göktuğ Alpaşsr / Burak Bilgili), İştar (Şebnem A. Kışlalı / Mine Kurtoğlu), Ninsun (Aylin Ateş / Deniz Likos), İştar Kızı (Ayşenur Haksoy / Burcu Soysev), Antum (Nesrin Gönüldağ / Asude Karayavuz), Anu (Zafer Erdaş / Gökhan Ürben), Enlil (Fuat Kılıç Asalan / Uğur Etiler), A Düşünce Hayali (Emre Güngör / Erdem Sakarya) ve D Düşünce Hayali (Ahmet Baykara / Emre Parlar) opera solistliğini dört dörtlük oyunculuklarıyla destekliyorlar.

Sonuç olarak Caner Akın’ın Türk opera sahnelenmesinde devrim yaratan bir görsel şölen sahneye koyduğu ‘Gilgameş’, kesinlikle unutulmayacak, İDOB tarihine geçecek çok özel bir gösterim. Sezonda mutlaka izleyin derim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün