Richard Linklater'in “NOUVELLE VAGUE”ı sinemaya yazılmış bir aşk mektubu

Festivalin ilk beş gününde öne çıkan film, Richard Linklater´in Jean-Luc Godard´ın ´Serseri Âşıklar / A Bout de Souffle´ kült filminin çekim sürecini anlatan ´Nouvelle Vague´ oldu. ´Sinemaya aşk mektubu´ niteliğinde, sinema tarihine yön veren bu film özellikle Yeni Dalga Akımı hayranları için heyecan vericiydi.

Viktor APALAÇİ Sanat
22 Mayıs 2025 Perşembe

BEŞ YILDIZLIK FiLM

Bu filmin beni niye çok heyecanlandırdığını ve ‘Beş Yıldızlık Film’ olarak değerlendirdiğimi belki genç okuyucularım anlayamayacak. Açıklayayım. Ben lise yıllarımda sinemaya Yeni Dalga filmleriyle bağlandım.  50’li yılların sonuyla 60’lı yıllarda, bu akımın filmleri sayesinde hayatıma yön veren sinema hobisine sahip oldum. ‘Nouvelle Vague’ı seyrederken, Mayıs 68’de Cannes Festivali günlerimde perdenin açılmasını engelleyen Godard ve arkadaşlarının festivalin yarıda kalmasına sebebiyet vermeleri gözlerimin önüne geldi.

Cannes serüvenimde, birkaç kez basın konferanslarında sürekli somurtan, sorulara eksantrik cevaplar veren, ödülünü almak için Cannes’a gelmeyi umursamayan, antipatik gözükmek için ekstra çaba sarf eden Jean-Luc Godard’ı hatırladım. Ancak bu özellikleri Godard’ın sinema sanatının en önemli, en özgün yaratıcılarından biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. ‘Nouvelle Vague’ filmi, Amerikalı bir yönetmenin ilk kez Fransız lisanında yaptığı filmle, bir Fransız dehasını gündeme getirmesini çok önemli buldum. Sinema tarihinin kilometre taşlarından biri olduğu bilinen bir filmin, Amerikalı bir sanatçı tarafından perdeye taşınmasını önemli buldum.

Filmde Yeni Dalga Akımı’na yön veren sanatçıların tümünün benzer fizik özelliklerine sahip oyuncular tarafından canlandırılmasını, mükemmel bir casting çalışması olarak takdir ettim. ‘Serseri Aşıklar’ın senaryosunu Godard ile birlikte yazan François Truffaut ve Claude Chabrol’u, Godard gibi Cahiers de Cinema’da yazan Eric Rohmer gibi eleştirmenleri, onları yüreklendiren Roberto Rossellini gibi bir dehayı, filmde oynamayı kabul eden yönetmen Jean-Pierre Melville’in rolünü doğaçlama oynamasını, filmin görüntü yönetmeni Raoul Coutard’ın aksi yönetmenine ayak uydurmasını, filmin yapımcısı Georges Beauregard’ın kendisini takmayan Godard ile takışmasını, filmin çekimi sırasında bir metroda kendi filmini çeken Robert Bresson ile karşılaşmasını izlerken çok eğlendim. 1959 Cannes Festivali sırasında Truffaut’nun ‘400 Darbe’sini birlikte izleyen Yeni Dalga kuramcılarını görmek, filmin sonunda Jean Cocteau’nun Truffaut’yu başarısı için tebrik ettiği sahnenin çok inandırıcı bir şekilde çekildiğini görmek beni çok memnun etti.

İLK BEŞ GÜNÜN ÖNE ÇIKAN FİLMLERİ

Açılış ve Kapanış Galaları seremonilerinin takdimcisi, Fransız sineması ve tiyatrosunun prestijli ismi, Comédie Française aktörü Laurent Laffitte idi. Açılış Galası’nın yıldızı Onursal Altın Palmiye Ödülüyle taçlandırılan Robert De Niro oldu. Cannes’da Altın Palmiye kazanan iki filmin (‘Taksi Şoförü’ ve ‘Misyon’) başrol oyuncusu olarak sahneye çıkan de Niro, bu kez kişisel ödülünü almak için Cannes’daydı. Leonardo DiCaprio De Niro’ya ödülünü takdim etmeden önce yaptığı uzun bir konuşmada, kendisini henüz 15’indeyken keşfeden kişinin de Niro olduğunu ve kariyerini ona borçlu olduğunu anlattı. Robert de Niro’nun 50 yıldır fotoğrafını her gördüğümde, ‘Taksi Şoförü’ rolünde aynanın karşısında kendine “Benimle mi konuşuyorsun?” diye hitap eden, kafasını sıyırmış Vietnam gazisi Travis aklıma gelir.

Ana yarışmanın jüri başkanı Fransız aktris Juliette Binoche bir basın toplantısında çalışma arkadaşlarını tanıttı. Jürinin diğer dört kadın üyesi, Amerikalı Oscar’lı oyuncu, yönetmen Halle Berry, Cannes Büyük Ödül sahibi Hintli yönetmen, senarist Payal Kapadia, İtalyan oyuncu Alba Rohrwacher ve Fransız-Faslı yazar, yapımcı Leila Slimani. Alba’nın ablası da Altın Kamera jürisine başkanlık yapacağı için, bu yıl Rohrwacher ailesi Cannes’da tam mesai yapacak. Jürinin erkek üyeleri arasında iki ünlü yönetmen var: G. Koreli, dört Gümüş Aslan sahibi Hong Sang-Soo ve Cannes Jüri ve En İyi Yönetmen Ödülleri olan Meksikalı Carlos Reygadas. Son iki üye, Amerikalı Oscar adayı oyuncu Jeremy Strong ve Kongolu yönetmen, yapımcı Deido Hamadi.

Festivalde aynı gün gösterilen iki müthiş politik eleştiri filmi, Sergei Loznitsa’nın ‘2 Savcı / Deux Procureures’ ve Dominik Moll’un ‘137 Numaralı Dosya’, bizlere yurttaşlık görevimizin demokrasiye sahip çıkma mücadelesi olduğunu hatırlattı. Eleştirel filmleriyle tanınan Ukraynalı Loznitsa, 1930’larda Stalin’in tek adamlık rejimi sırasında, politik görüşleri için tutuklu bulunan 10 binlerce mahkûmun yattığı, işkencenin uygulandığı hapishanelerde, hukuk kurallarını hiçe sayan, dokunulmazlığı olan gizli polisin marifetlerini gözler önüne seriyor. Yakılması engellenen bir mahkûm mektubunu ele geçiren genç ve idealist bir savcı, görevli olduğu taşra şehrinden Moskova’ya gidip, devletin başsavcısından adaletin tecellisini talep eder. Filmin finalinde çok kolay tahmin edilebilen bir sürpriz ile genç savcının sistem tarafından devre dışı bırakıldığını görürüz.

Dominik Moll 2018’de Fransa’da patlak veren ‘Sarı Yelekliler’ hareketi sırasında işlenen bir insanlık ayıbını ‘137 Numaralı Dosya’da otopsi masasına yatırıyor. Aralık 2018’de Paris’in Champs Elysées’sine çıkan bir ara sokakta, silahlı beş polisten oluşan mobil timin, tehdit oluşturmayan pasifist iki gence, ellerindeki uzaklaştırıcı bombalarla 14 metreden ateş etmeleriyle gençlerden biri başından ağır yaralanır. Silahlı polislerden biri yerde yatan genci acımasızca tekmeler. Soruşturmayı yöneten, Léa Drucker’in canlandırdığı bir kadın polis, ulaşabildiği bir video kaydıyla ateş eden iki polisi teşhis eder. Hiçbir meşru müdafaa durumu yokken orantısız şiddet uygulayan beş polis sürekli yalan söyler; ikisi tutuklansa da üst düzey polis yönetimi ve İçişleri Bakanlığının arka çıkmasıyla gözaltı kararı kaldırılır. Fransa gibi bir hukuk devletinde, dokunulmazlık sağlanan polisin koruma altına alınması ayıbını Dominik Moll çok etkileyici bir mizansen eşliğinde gözlere seriyor.

70 filmde oynayan Hafsia Herzi dördüncü yönetmenlik tecrübesi ‘La Petite Derniere’de çok cesur bir konuya, eşcinsel eğilimi olduğunu keşfeden lise son sınıf öğrencisi dindar Müslüman bir genç kızın yaşadıklarını anlatıyor. Bir erkek arkadaşıyla platonik bir ilişki yaşarken soğuk davranan Fatima, lezbiyenlerin devam ettiği bir barda internetten tanıştığı bir kızla ilk eşcinsel tecrübesini yaşar. Okulda tanıştığı Koreli bir kıza âşık olur, ancak terkedilince bunalıma girer. Dini vecibelerini muntazaman yerine getiren Fatima bir imamdan yardım talep eder. İmam, erkek görünümlü kızdan dişiliğini kullanıp erkeklerin ilgisini çekmesini önerir. Eski erkek sevgilisine dönen Fatima’nın onunla cinsel ilişki yaşaması işe yaramaz. Koreli kızın tekrar buluşma teklifinden sonra gelişen olayların Fatima’nın travmasına faydası olmaz. Film gerçekçi bir final bölümüyle noktalanır.

 GÖREVİMİZ TEHLİKE: SON HESAPLAŞMA

Son yılarda Amerikan sinemasını onore etmede sınır tanımayan Cannes Film Festivali, üç yılda Tom Cruise, Harrison Ford, Meryl Streep, George Lucas, Robert de Niro’ya Onursal Altın Palmiye Ödülü’nü vermişti. Her yıl bir Amerikan üstün yapımının dünya prömiyerini Cannes’da yapılmasına özen gösteren festival yönetimi, bu ananeyi bu yıl Tom Cruise’un ünlü ‘Görevimiz Tehlike’ serisinin sekizinci ayağı ‘Son Hesaplaşma / The Final Reckoning’in prömiyerini festivalin ikinci gününde gerçekleştirdi. Bu yaz sezonunun en çok beklenen filmi, Christopher McQuarrie’nin yönettiği, Tom Cruise’un Ethan Hunt’ı canlandırdığı filmde kahramanlarımız tehlikeli bir silahın yanlış ellere geçmesini önlemek için silahı bulmaya çalışıyorlar. Tom Cruise ve İMF ekibi, insanlığı tehdit eden bu korkunç yeni silahı elde etmek için dünya çapında ölümcül bir yarış başlatıp, dünyanın kaderini tehlikeden kurtarmayı amaçlıyorlar.

Gizemli, her şeye gücü yeten bir düşmanla karşı karşıya kalan Ethan, hiç bir şeyin görevden daha önemli olamayacağını düşünmeye zorlanır, en çok önemsediği kişilerin hayatlarının bile. Ethan görevini mi, yoksa arkadaşlarının hayatlarının mı daha önemli olduğuna karar vermelidir. Filmin oyuncu kadrosunda Vanessa Kirby, Rebecca Ferguson, Ving Rhames var. ‘Son Hesaplaşma’nın çekimleri Hollywood’daki senaryo yazarları ve oyuncuların greviyle aksamıştı. 400 milyon dolarlık bütçesiyle film sinema tarihinin en pahalı filmlerinden biri oldu. Serinin bir önceki filmi ‘Dead Reckoning’in dünya hasılatı 571 milyon dolar olmuştu. İzlenmesi son derece yorucu olan filmde, türden hoşlanmayanlar sayısız entrika ve teknolojik bilgi bombardımanı altında kalabiliyorlar. Ancak filmin son yarım saatindeki baş döndürücü uçakla takip ve uçaktan uçağa geçme sekansı, ‘Son Hesaplaşma’yı bu son bölümüyle izlenmeyi hak eden bir film yapıyor.

Tom Cruise olağanüstü güçlü fiziğiyle, filmlerinde tehlikeli aksiyon sahnelerinde dublör kullanmayı reddederek, kendi oynamasıyla ünlendi. 63 yaşındaki aktör bir sekansta, tutunduğu uçuş halindeki bir uçaktan, düşmanının kullandığı başka bir uçağa geçiyor. Tom Cruise uzun bir aradan sonra, üç yıl önce ‘Top Gun: Maverick’i takdim etmek için Cannes’a görkemli bir dönüş yapmıştı. 1986 yapımı ‘Top Gun’ın devam niteliğinde filmin öğleden sonra yapılan galasında, festival tarihinde ilk kez yaşanan bir olay gerçekleşmişti: Fransız Hava Kuvvetlerine ait üç uçak, filmin ekibinin kırmızı halıyı geçtiği dakikalarda, arkalarında Fransız ve Amerikan bayraklarında bulunan üç renk; mavi, beyaz, kırmızı duman izleri bırakarak Cannes semalarından Tom Cruise ve ekibini selamlamıştı. Bu film dünya çapında 1,5 milyar dolar hasılat elde ederek, Cruise’un kariyerinde en yüksek hasılat yapan yapım olmuştu.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün