Anneler Günü, dünyada milyonlarca insanın annelerine olan sevgilerini ve minnettarlıklarını ifade ettikleri özel bir gün. Ancak bu özel gün, sadece duygusal bir kutlama değil; aynı zamanda modern toplumda annelerin üstlendiği rollerin ve karşılaştıkları zorlukların da hatırlanması gereken bir fırsattır. Özellikle çalışan anneler, günümüz toplumlarının hem ekonomik hem de sosyolojik yapısında çok önemli bir yer tutmaktadır. Çalışan annelerin çocukları üzerindeki etkilerinden, toplum içindeki konumlarına, dünyadaki genel yaklaşımlardan Yahudi felsefesinin bu konuya dair sunduğu perspektife kadar geniş bir çerçevede bir değerlendirme boyutu getiriyor.
Çalışan Annelerin Yükselişi
20.yüzyılın ortalarından itibaren kadınların iş gücüne katılımı hızla artmış, bu durum aile yapısında ve çocuk yetiştirme biçimlerinde önemli değişimlere yol açmıştır. Artık birçok çocuk, annesinin sabah evden çıkıp akşam döndüğü bir yaşam döngüsüne alışmıştır. Türkiye’de ve dünyada kadın istihdamı artsa da, çalışan annelerin karşılaştığı yapısal sorunlar henüz tam anlamıyla çözülmüş değildir. Kreş eksikliği, esnek olmayan çalışma saatleri, annelik izni sınırlılıkları gibi faktörler, annelerin iş yaşamındaki verimliliklerini ve çocuklarıyla kurdukları ilişkileri doğrudan etkilemektedir.
Çocuklar Üzerindeki Etkiler
Çalışan bir annenin çocuğu olmak, bazı avantajları ve zorlukları beraberinde getirir. Birçok araştırma, çalışan annelerin çocuklarının daha bağımsız, sorumluluk sahibi ve empati yetenekleri yüksek bireyler olarak yetiştiklerini gösteriyor. Öte yandan, annesi uzun saatler çalışan çocukların duygusal olarak yalnızlık hissine kapılabileceği, özellikle erken yaşlarda bağlanma sorunları yaşayabileceği de bilinmektedir.
Ancak burada önemli olan, annenin çalışıp çalışmamasından ziyade, onun çocuğuyla geçirdiği zamanın niteliğidir. Akşam yemeği sırasında edilen samimi bir sohbet, birlikte yapılan bir kitap okuma rutini ya da sadece birlikte geçirilen kaliteli zaman, çocuğun gelişiminde güçlü bir etki yaratabilir.
Dünyada Çalışan Anne Olmak
İskandinav ülkeleri, çalışan anneler için en kapsamlı sosyal destek sistemlerine sahip. Örneğin İsveç’te ebeveyn izni hem anneye hem babaya verilmekte, bu süreçte devlet çocuk bakımını desteklemektedir. Fransa’da erken yaşta çocuk bakım kurumlarının yaygınlığı, annelerin kariyerlerini kesintiye uğratmadan çocuk yetiştirmelerini mümkün kılmakta. Buna karşılık, bazı ülkelerde (örneğin ABD’de), doğum sonrası ücretli izin sınırlı ya da hiç yok; bu da anneleri büyük bir ikilemle baş başa bırakmaktadır.
Türkiye’de ise kadınların iş gücüne katılımı artmasına rağmen, annelikle kariyeri birlikte sürdürebilmek hâlâ zorlu bir mücadele gerektiriyor. Aile yapısının gelenekselliği, kadınlardan hâlâ evin tüm sorumluluğunu yüklenmelerini bekliyor ve bu durum "çift vardiya" olarak tanımlanıyor: Kadınlar hem işte hem evde çalışmak zorunda kalıyorlar.
Yahudi Felsefesinde Anne ve Çalışma
Yahudi düşüncesi, anneliği kutsal bir görev olarak görür. Talmud’da anne, çocuğa yalnızca fiziksel değil, ahlaki ve ruhsal bir yön de kazandıran kişidir. Ancak bu kutsallık, annenin yalnızca ev içinde kalması gerektiği anlamına gelmez. Özellikle modern Yahudi düşünürleri –örneğin Emmanuel Levinas– annelik kavramını etik sorumluluk temelinde değerlendirir. Levinas'a göre başkasının yüzüne yönelmek, sorumluluğun başlangıcıdır; ve anne, çocuğunun yüzüyle ilk etik teması kuran kişidir. Bu anlayış, anneliği hem bir içsel sorumluluk hem de toplumsal bir katkı olarak tanımlar.
Dolayısıyla, çalışan bir anne, yalnızca ailesi için değil, toplumun bütünü için de bir değer üretir. Yahudi felsefesinde kadın, akıllı, üretken ve toplumun inşasında aktif rol alan bir figürdür. Bu bağlamda, çalışan anneler hem evrensel hem de bireysel sorumluluklarını yerine getiren önemli aktörler olarak görülür.
Çözüm Önerileri ve Gelecek Perspektifi
Çalışan annelerin karşılaştığı zorlukların çözümü, sadece bireysel çabalarla değil, kurumsal ve politik düzeyde adımlarla mümkündür. Şirketlerin esnek çalışma saatleri sunması, evden çalışma olanaklarının artırılması, kamu destekli kreş sayısının artırılması gibi uygulamalar, bu konuda atılabilecek yapıcı adımlardır. Ayrıca erkeklerin de çocuk bakımına aktif olarak katılması teşvik edilmeli, babalık izni yaygınlaştırılmalıdır.
Toplumun da annelik tanımını yeniden gözden geçirmesi gerekli. Anneliği sadece fedakârlık ve ev içi görevlerle sınırlandırmak yerine, üretkenliğin ve yaratıcılığın bir formu olarak değerlendirmek, çalışan annelerin yükünü hafifletecek ve onları yargılamadan destekleyen bir bakış açısı geliştirecektir.
Anneler Günü, sadece çiçeklerle kutlanan bir gün olmamalı. Bu özel gün, annelerin karşılaştığı yapısal sorunları görünür kılmak, onların emeğine ve katkısına hak ettikleri değeri vermek için de bir fırsattır. Çalışan anneler, yalnızca çocuklarına değil, tüm topluma ilham veren figürlerdir. Onların emeği, hem evde hem işyerinde, sessiz ama derin izler bırakmaktadır. Ve bu emek, ancak toplumsal bilinç ve dayanışmayla taçlandırıldığında, gerçek anlamda değerini bulacaktır.