Yaşamı hisseden gezgin…

Hepimiz bazen hayata daha coşkulu bakmayı isteriz ama bunu nasıl yapacağımızı bilemeyiz. Ester Almelek, yeni kitabı ´Yaşam Coşkusu´nda tam da bunu hatırlatıyor. Sanatla, yolculuklarla, küçük mutluluklarla hayatı zenginleştirmek mümkün. Karşımızda yalnızca bir yazar değil yaşadıklarını hissederek anlatan bir gezgin var. Gezerken inceliyor, incelerken hissediyor, hissederken duygulanıyor, duygulanırken yazıyor… Ve bunu yaparken tek bir içgüdüyle hareket ediyor, yaşadıklarını paylaşmak. Kendisiyle sanatın düşündüren yanını, yolculukların ruhumuzda bıraktığı izleri ve bir fincan kahvenin nasıl ritüele dönüştüğünü konuştuk.

Betül ÖZBERK Söyleşi
14 Mayıs 2025 Çarşamba

‘Yaşam Coşkusu’ ifadesi hem coşkulu hem de umut dolu… Sizin için yaşamın coşkusu neyi ifade ediyor? Bu kavram dünyanızı ve bakış açınızı nasıl şekillendiriyor?

Kitabımın ismini niye Yaşam Coşkusu koydum, çünkü yaşam sevinci olmazsa hayat çok zor geçebilir. Hayatın, yaşamın amacı nedir diye araştıracak olursak herkese göre değişebilir. Mesela filozoflara bakacak olsak; Aristo’ya göre insanın amacı ‘iyi olmak’, hedonizme göre ‘en yüksek seviyede zevk almak’, Platon’a göre ‘daha çok öğrenmek’, Sokrat’ın öğrencisi Anistheteis’e göre de hayatın amacı basit bir yaşamdır’. Bütün bu teoriler tartışılabilir. Hepsinde doğruluk payı var bence. İnsanların hayalleri olmalı. Başta aile ve sağlık olmak üzere, yaşam coşkusu için hayata bağlı kalmak lazım, bunun için de bir şeyleri merak etmek ve hobiler edinmek gerekir. Sanat, edebiyat, seyahat insanın hayatını zenginleştiren unsurlar. Ben de bu unsurları son kitaplarımda birleştirmeye çalıştım. Kitabımı üç kısma ayırmam bu sebeplerden dolayıdır: Sanat, İncelemeler ve Gezilerim. Hepsi de ayrı ayrı hayatımı dolduruyor. Bir de ‘paylaşma’ hayatın bir diğer yaşam sevinci sebebidir. Paylaşmak, dayanışma halinde olmak, yardımlaşmak insanların kalplerini birbirine yakınlaştırır. Birlik ve beraberlik insana cesaret ve güven verir.

Kapakta Henri Matisse’in dans temalı eserine yer veriyorsunuz. Bu görselle kitabın içeriği arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Kapaktaki tablonun adını Henri Matisse, ‘La Joie de Vivre - Yaşama Sevinci’ koymuş. İçinde hayata dair her şey var: Dans, müzik, doğa, dostluk, aşk, seks. Bu eserde neşe, sevinç duygusunu saf bir şekliyle vermeyi başarmıştır sanatçı. Bez bebek görünümündeki figürlerin çizimleri çocuksu biçimde belirginleştirilmiş ve dans eder gibidir. Sanatçı yaşam sevincini hem saf hem de dinamik duygularla çizmeyi başarmış. Kitabımın konularına ve hayat görüşüme göre çok uygun gördüğümden kitap kapağı için bu resmi seçtim.


Sanatla uzun yıllar iç içe olmuş biri olarak, sanat yazıları, incelemeler ve gezi notlarını aynı kitapta buluşturmak nasıl bir deneyimdi sizin için?

“Gezmek yaşamaktır” - Hans Christian Andersen. “Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez” - Andre Gide. Ne kadar güzel özetlemiş yaşamayı bu iki değerli yazar. Yeni gördüğüm bir yer hakkında her zaman bir yazı yazmak içimden gelmez. Hep söylüyorum kültürünü, lisanını bildiğim yerlere tekrar tekrar gitmeyi de çok seviyorum. Ama bazen ufacık bir ayrıntı, bir kilisenin gongu, keşfettiğim yeni bir detay içimde, satırlara aktarmak için, karşı koyulmaz bir istek uyandırıyor.

Barcelona’da izlediğiniz bir Flamenko gösterisinde sanatçının duygularını beden diliyle aktardığını yazıyorsunuz. Sizce sanatın en etkileyici hali sözcükler olmadan yalnızca bedenle, sesle ve duyguyla ortaya çıkabilir mi?

Dans ve müzik evrenseldir; binlerce yıl öncesine dayanan ve Şaman ritüellerinden kaynaklanan insan davranışlarını birleştirir. Dans cesur, tutkulu ve vizyoner bir sanatçı olan Matisse’i her zaman büyülemiştir. Güzelliği ve zarafeti için olduğu kadar ifade potansiyeli için de hayranlık uyandırıyor. Sanatçı dansı, konuşma ile ifade edilemeyen duyguları iletmenin bir yolu olarak gördü. Flamenko da hissedilmeden yapılacak bir dans değildir. Usta bir dansçı, figürleriyle, mimikleriyle, hissettikleriyle adeta sizi büyüler, konuşmasına gerek kalmaz. İçinde hırçınlığı, romantizmi, aşkı ve melankoliyi barındıran tango ise, kalp kırıklıklarının beden ile sahneye yansıtıldığı bir danstır. Diğer danslar, mesela folklor gibi, milli ve aidiyet duygularını harekete geçirir. Yaşayan, güçlü duygular hissedilen ve hissettiren bir sanattır dans.

 

Banksy'nin eserleri üzerinden sanatın düşündürme gücünü vurguluyorsunuz. Peki, sizce sanat hep bir mesaj taşımalı mı yoksa bazen sadece duygulara dokunması da yeterli midir?

Banksy’nin dünyada gelişen olaylarla ilgili yarattığı eserler çarpıcı, düşündürücü bazen de sarsıcı mesajlar veriyor. İzleyen insanlarda, hoşgörü, mutluluk bazen de öfke ve isyan duyguları uyandırabiliyor. Ama her sanatçının seçtiği yol bu değil, bir mesaj vermek kaygısını taşımayan sanatçı çoktur. Bienallerde, sanat fuarlarında, kavramsal sanatı izlemek, enteresan yapıtlarla karşılaşmak bence zenginleştirici bir tecrübe oluyor. Sanatçılar duyarlı kimselerdir ve yaşadıkları çağın gözlemcileri, belgeleyicileridir. Hayatın getirdiği çarpıcı olaylara ilgisiz kalmaları beklenemez. Ben bienalleri izlemeyi seviyorum. Her seferinde beni şaşırtacak, besleyecek, kamçılayacak öğeler keşfetmek hoşuma gidiyor. Ama ustalıkla yapılmış, sanat değeri yüksek bir manzara veya natürmort resmi de izleyiciyi mutlu eder.


‘Bir Tutkudur Kahve’ yazınızda Voltaire’den Camus’ya, Balzac’tan David Lynch’e kadar birçok ismin kahveye dair sözlerine yer veriyorsunuz. Sizce kahve neden yalnızca bir içecek değil de aynı zamanda bir düşünme, hissetme ve yaratma ritüeline dönüşüyor? Sizin hayatınızdaki yeri nedir?

Günümüzde çeşitli kahve sloganları ile karşılaşıyoruz: ‘Kokusunda davet var’, ‘Fincandaki cennet’, ‘Keyfinizi tatlandırın’, ‘Kokusu bir araya getirir’... Hepsi anlamlı ve yerinde seçilmiş sloganlar. Önce şunu söylemeliyim, çok fazla kahve tüketen biri değilim. Ama dostlarımla birlikte veya bazen tek başıma güzel bir kafede oturup bir şeyler içip kafa dinlemeyi severim. Kahvenin bana ne çağrıştırdığı sorulursa,  dost sohbeti, yorgunluk atma, bir soluklanma, hayata bir mola vermek diye cevap veririm. Bir dostun “Gel bir kahve içelim” teklifi bence bir sıcaklık, hayata tutunma, dostluğa bir davet, bir çağrıdır. Kahve bir semboldür, hatta teklife evet dersiniz kahve değil başka bir şey içersiniz.

 

Son olarak, kitabınızı eline alan bir okuyucu, bu yolculuğun sonunda ne hissedecek? ‘Yaşam Coşkusu’ onlara nasıl bir armağan sunuyor?

Kitabımın okuyanların üzerinde, değindiğim konular ve renkli görsellerle hoş bir seda bırakmasını diliyorum. Yaşamın çok kısa olduğu göz önünde tutulursa, her dakikanın bile ne kadar önemli olduğunu, her anın farkına varılarak yaşanması ve herkesin hayallerinin peşinden gitmek için çaba göstermesi gerektiğini düşünüyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün