BİR RESSAMIN SES DÜNYASI -1

Ressam Ahmet Yeşil ile ilk buluşma

Renan KOEN Perspektif
7 Mayıs 2025 Çarşamba

Sene 1992… Mersin Liseliler Derneği’nin düzenlediği festivalde piyano resitali vermek için Mersin’deyim. Konserim Mersin Güzel Sanatlar Galerisi’nde. O zamanlar galeri denizin üzerinde, bir limanın yanı başında. Aylardan nisan. Mersin’de deli bir rüzgâr hatta fırtına var. Babam Mersinli olduğundan halam, annem, ben ve babam sokak sokak dolaşıp babamların büyüdükleri evin mahallesini arıyoruz. Eski taş evler zaten yıkılmış ama en azından mahallesinin yerini bulur muyuz diye yürüyoruz da yürüyoruz, bir de halen hayatta olan komşuları Surpik’i arıyoruz. Bir bulsak konsere getireceğiz. Fırtına giderek artıyor da artıyor. Allahtan provamı sabahtan yapmışım, çünkü sahilde palmiyeler bile devrildiği için galeriye gitmek neredeyse imkânsız. Babamın geçmişini ararken kendi geçmişimle de buluşurken provamı düşünüyorum. Galeride öyle büyüleyici bir sergi var ki, o serginin içinde çalmak beni bambaşka bir boyuta götürüyor. Prova yaparken aynı zamanda sergiyi dolaşmaya gelenler ressamın o çok boyutlu dünyasında kendilerine kavuşmak için kayboluyor. Çalarken onları seyretmek, çaldığım eserlere bambaşka bir boyut kazandırıyor. Festival için orada olan, hepsi de Mersinli kimler kimler var etrafta; Suna-Erdoğan Tanaltay, Kodallı ailesi, babamın en yakın arkadaşlarından ressam Doğan Akça ve daha kimler. Doğan Amca daha sonraları bir bültende konserim için Piyanist, besteci, soprano ve müzik terapisti Renan Koen, 1992 yılında Mersin Liseliler Derneği'nin konseri için Mersin'e gelmiş ve babası Salo Koen'in memleketinde unutulmaz bir konser vermiştir... San Kulüp Bülteni Sayı No:1 Sayfa 13, Doğan Akça - Nisan 1992” diye yer vermiş ve ailecek çok duygulanmıştık.

Bol sanat ve dostlukların paylaşımları, fırtına içinde provanın aklımda kalan o bambaşka dünyasının içinde baba ailemin geçmişten gelen izlerini takip ederken en sonunda Surpik’i bulduk. Babaannem Ermenice’yi Surpik’ten öğrenmişti, özellikle dedem öldükten sonra komşulukları kız kardeşliğe dönmüşmüş babaannemin kıymetlisi. Ağırlık yapmayı hiç sevmeyen Mersinliliğiyle defalarca “yok ben gelmeyeyim” dediyse de onu konsere getirebilmeyi başardık, iyi ki! Konser saati geldi, fırtına durdu. Bende müthiş bir baş ağrısı, ne yapsam geçmiyor. Birazdan kendimi tam olarak, Bach, Beethoven, Chopin, Liszt, Darmar, Ravel dünyasına bırakacağım, baş ağrısı filân kalmaz, biliyorum. Baba memleketinde olup da ailenin bağının çok kuvvetli olduğu dinleyicilerinin de orada olması bambaşka bir heyecan veriyor kuliste. Ve öylesine güçlü bir serginin içindeki piyanoya adım atacağım ki birazdan, serginin tesiri kalbime işlemiş vaziyette.

En nihayet piyanonun başındayım. Kendi dünyamdan eserleri çalarken bir yandan da zaman zaman çok derin bir şekilde resimleri seyrediyorum. Resimlerdeki yeşilin, mavinin, sarının derinliği beni başka dünyalara taşıyor. Halatların arkasında kadın figürleri görüyorum. O kadar görünmez gibi ama bir o kadar güçlü bu kadınlar. Hiç böyle kuvvetli bir ifade görmemiştim daha evvel. Konserin ilk yarısı bitmek üzere bile. Sanki zamanın ve mekânın olmadığı bir boyuta geçildiğinden midir bilmem ama zaman algısı tamamen kayboluyor konser verirken; bunu deneyimlemek her zaman çok ilginç gelmiştir bana.

İkinci yarıda Ravel ‘Jeux d’Eau’ yani ‘Su Oyunları’ eserini seslendirmeye başlarken benim için mucizevâri bir şey oluyor. Fırtınadan dolayı limana dönememiş balıkçı tekneler, en sevdiğim ses olan pata pata pata diye karaya yaklaşıyor. Cam hafif açık, mis gibi deniz kokusu da geliyor. En sevdiğim ses olan pata pataları ve deniz kokusunu duyduğum an, o çok yoğun baş ağrım da kesif bir şekilde geçiyor. Tam da eserini beklemiş gibi bu eşzamanlılık beni mest ediyor. Konserin bitiminde, bütün konseri bir başka dinlemiş olduğunu her selâmımda gördüğüm bir çiftanlamlı göz en nihayet konuşuyor da “Siz çalarken ilk defa resimlerimin hareketlendiğini gördüm” diyen büyük ressam Ahmet Yeşil ile böylelikle tanışıyoruz.

Baba memleketi, Surpik, babamın sanatçı dostları, dostları, oradaki ailemiz ve büyüleyici serginin bendeki tüm birleşimiyle, renklerinden, resimlerinden çok etkilendiğim Ahmet Yeşil’in ses dünyasını merak etmekten kendimi alıkoyamıyorum. Ve seneler sonra kendi müzik terapi metodumun soru sisteminin ışığında bu büyük ressam ile bir dizi söyleşi yapma imkânı buluyorum. Gelecek birkaç yazımda ‘Ahmet Yeşil’in Ses Dünyası’nı tanımaya çalıştığım bu söyleşileri paylaşacağım heyecanla.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün