John Steinbeck, 1957’de yayımlanan, 1900’lu yılların hayali Fransa’sında geçen, beklenmedik şekilde Kral oluveren bir amatör astronomun absürt, gerçeküstü ve müthiş eğlenceli hikâyesi ‘The Short Reign of Pippin IV / Pippin IV’ün Kısa Süren Saltanatı’ adlı ilk ve tek siyasi hiciv romanıyla Fransız Devrimi’ni adeta ters yüz eder. Kraliyet ailesiyle çevresindeki renkli karakterlerin serüvenleri üzerinden demokrasiyi, siyasi kurumları, uluslararası büyük şirketleri ve kapitalizmi hınzırca yerden yere vurur.
Steinbeck’in göreceli olarak az bilinen kısa romanını Kerem Pilavcı Dramaturg Irmak Bahçeci’nin desteğiyle sahneye uyarlamış. Bursa Şehir Tiyatrosu yapımı olarak, sahne ve ışık tasarımını Cem Yılmazer’in, kostüm tasarımını Funda Çebi’nin, müziğini Tolga Çebi’nin, hareket düzenini Seda Özgiş’in üstlendiği oyunu ‘Kısa Süren Saltanat’ adıyla Emrah Eren yönetiyor.
İki bölümde 130 dakika süren oyunun ilk perdesi karısı ve kızıyla neredeyse münzevi bir hayat süren amatör astronom Pippin Héristal’in gündelik yaşamına odaklanır. 60’larında zarif, sağlıklı Pippin (Murat Liman), politik olmasa da bütün Fransızlar gibi, başta hükümettekiler olmak üzere hiçbir politikacıya güvenmez. Tek tutkusu göksel olaylardır ve zamansız bir göktaşı yağmurunu belgelemek için yeni (ve epey pahalı) bir fotoğraf makinesi almak niyetindedir. İyi bir eş ve iyi bir idareci, sınıfının bütün Fransızları gibi israf karşıtı karısı Marie (Nihal Türkseven Erten) bu yeni masrafı kesinlikle reddeder. Tartışmaları ikisinin de çok güvendikleri akıl hocalarına danışmalarıyla sonuçlanır. Pippin’in yol göstericisi sanat ve antika ticareti yapan, sattığı eserlerin orijinalliği az biraz şüpheli çapkın amcası Charles Martel (Mehmet Eren Topçak), Marie’nin danışmanıysa, yıllarca Folies Bergère’de kabare sanatçılığı yaptıktan sonra rahibe olan okuldan beri arkadaşı, Hyacinthe’dir (Tuba Bayram).
Karı koca arasındaki sürtüşme ailenin 20 yaşındaki tek kızı, hoş, hoyrat, haşarı Clotilde’i (Yüksel Hakverdi) unutturmasın. 14 yaşında doktor olmaya karar veren, yazdığı ilk romanı çok satarak filme alınan Clotilde, Amerika’da turneye çıkmış, 16 buçuk yaşında döndüğünde, doğrudan politikaya atılarak komünistlere katılmıştır.
Pippin ailesi kişisel sorunlarla uğraşırken dış dünyada bambaşka şeyler yaşanmaktadır. Bilindiği gibi “istikrar bir Fransız için tahammül edilemez bir istibdat”tır ve meclisteki Sosyalistlerin, Kralcıların, Muhafazakârların, İlericilerin, Hıristiyanların ve Ateistlerin demagojik ve hamaset dolu nutuklarının ardından hükümet güvenoyu alamayarak bir kez daha düşer, Cumhuriyetin sürekli krize girmesinden iyice bıkan Fransızlar, kralcı bir liderin önerisiyle (Aykan Yılmaz), Fransa’nın yeniden kraliyetle yönetilmesine karar verir.
Kadim kralları Charlemagne’ın soyundan gelen amatör astronom kral ilan edilir ve ‘Mösyö Pippin’, kendini bir günde ‘Fransa Kralı IV. Pippin’ olarak Versailles Sarayı’nda buluverir!
İkinci perdede Pippin, ailesiyle birlikte, uzlaşmamaya yeminli siyasi partilerin, arsız aristokratların, magazin basınının, çokbilmiş saray görevlilerinin, yağmacı soyluların ve didişip duran siyasetçilerin arasında kalır. Kendisinden neler beklendiğini, ne yapabileceğini anlamaya çalışırken Marie kafasını Versailles Sarayı’nın temizliğine takar, Clotilde ise gönlünü Amerikalı Yumurta Kralı’nın oğlu Todd’a (Faruk Oğur) kaptırır…
Emrah Eren’in temposu hiç düşmeyen parlak sahnelemesinde, 7 oyuncu olayları şarkı ve danslar eşliğinde aktaran bir anlatıcı korosu oluştururken, bireysel olarak yaşananları da canlandırıyorlar. Ekip olarak kusursuz yorumlarını Cem Yılmazer’in müthiş işlevsel dekor ve ışık tasarımı, Funda Çebi’nin Fransız bayrağının üç rengini başarıyla kullanan benzersiz kostüm tasarımı daha da açığa çıkarıyor. Tolga Çebi’nin müziği ve Seda Özgiş’in hareket düzeniyle etkileyici müzikal bölümler oyunun ayrılmaz birer parçasına dönüşüyorlar.
Sonuç olarak başarılı bir politik hiciv romanını dört dörtlük tiyatroya dönüştüren usta işi bir uyarlama. Başarıyla yönetilmiş ve oynanmış. Hem düşündürücü hem eğlendirici bir seyirlik olması bir yana, Ali Düşenkalkar’ın Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliğine getirilmesinin son derece isabetli bir karar olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Sevgili Bursalılar unutmayın, İstanbul seyircisi sizi yeniden bekliyor.
Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’nun yeni yapımı
‘Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler’
Belçika’da yaşayan 1960 doğumlu Fransız oyun hikâye ve roman yazarı, yönetmen, oyuncu
Éric-Emmanuel Schmitt’in sırların, yalanların ve tehlikeli oyunların gölgesinde evlilik kurumunun çatışmalarla örülü yüzünü aktaran ‘Petits Crimes conjugaux / Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler’ (2003), evliliğin açmazlarını sorgularken günümüz kadın-erkek ilişkisinin ilkel tarafını da irdelemesiyle Türk seyircisi tarafından çok beğenilmiş, 2007’den bu yana değişik topluluklarca birkaç kez sahnelenmiştir.
Kentli, orta sınıf, normal insanların dünyasında suç işlemek için seri katil olmaya gerek yoktur; bir kadınla bir erkeğin evliliğinde bile yeteri kadar suç bulunabilir. 15 yılda biriktirdikleri acıları göze alabilme yürekliliğini gösterebilenlere umut vadeden ‘Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler’, tüketmek yerine çoğaltmak, yok etmek yerine var etmek, öldürmek yerine yaşatmak gerektiğini savunan bir oyundur.
Kısaca özetlersek, gizemli bir kaza sonrası hafızasını kaybeden adam (Bülent İnal), hâlen onun için tamamen bir yabancı olan, 15 yıllık eşi ile (Dolunay Soysert) hastaneden evine döner. Adam hem eşini hem kendini sorgulayarak nasıl biri olduğunu, alışkanlıklarını, vakitlerini nasıl değerlendirdiğini, niteliklerini, kusurlarını, karısının onu nasıl gördüğünü, ilişkilerini nelerin beslediğini, evliliklerinin neye benzediğini öğrenmeye çalışmaktadır. Bilmek istediği önemli bir konu da, hafıza kaybına neyin sebep olduğudur.
Kimdir kendisi? Kadının anlattığı gibi bir adam mıdır? Karısı olduğunu iddia eden bu kadın gerçekten eşi midir? Bütün bu olup bitenlerden nasıl emin olunabilir?
İlişkilerinin artılarını ve eksilerini ortaya çıkarmaya çalışan ikili birlikteliği yeniden oluşturmaya doğru yol alırken ortaya çıkan sırlar, yalan olan gerçeklerle gerçek olan yalanlar bu oluşumu tehlikeye sokar…
Dramaturgisini Sinan Akcan, sahne tasarımını Cihan Aşar, kostüm tasarımını Özlem Kaya, ışık tasarımını Yasin Gültepe’nin üstlendiği, Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu yapımı ‘Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler’in bu sahnelemesini Ersin Umut Güler yönetiyor.
Güler, gerçeğe ulaşmak için tehlikeli çözüm yolları arayan çiftin, oyun içinde oyuna dönüşen tartışmalarını geçmiş ve gerçekler arasında soluksuz bir hesaplaşma olarak yorumluyor,
Ersin Umut Güler’in estetik soyutlamalardan ve çağdaş sanat pratiklerinden ilham alan sahnelemesi, oyuncuların bedensel devinimlerine, bakışmalarına, birbirine ulaşmak için uzanırken karasızlıkla duruveren ellerine, geriye çekilmelerine yer açarak evliliği, bilinçdışının kaygan zemini üzerinde bir ritüele, labirente ve eksik parçalarını arayan bir deneyime dönüştürüyor. Temposu hiç düşmeyen, gizemli gerilimi durmaksızın yön değiştiren yorumunda gerçek ile temsil arasındaki sınırlar kayboluyor, izleyici yalnızca tanık değil, arayışın parçası olmaya davet ediliyor.
Bu teatral düelloyu asıl heyecan verici kılan, iki oyuncusunun uyumlu, doğal ve inandırıcı performansları: Dolunay Soysert, eşini evine getirdiğinde, sevecen, destekçi, neredeyse anaç bir ilgi gösterirken, garip suskunlukları, küçük çelişkileri, minik tutukluklarıyla, derinlerde farklı bir şeyler geçtiğini ustalıkla hissettiriyor. Giderek, modern ve özgür görünümlü güçlü kadının bilinçaltındaki, kırılgan, kıskanç, sevdiği erkeği kaybetmekten ölesiye korkan tarafını başarıyla açığa çıkarıyor. Bülent İnal, polisiye roman yazarı adamın, olayları ustalıkla güdümleyerek kontrol altına almaya çalışan güçlü yönüyle, sevgiye muhtaç tarafını ustalıkla dengeliyor.
‘Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler’in bu yorumu, uzun süren birlikteliğin ardından duyguları zamanla aşınmış bir çiftin, ilk aşklarına yeniden ulaşabilme çabalarına ayna tutarak, izleyiciyi de kendi ilişkilerini sorgulamaya teşvik eden bir metnin, parlak oyunculuklarla usta işi, çağcıl bir sahnelenmesi. 10 Mayıs Fişekhane, 16 Mayıs Oyun Atölyesi, 22 Mayıs Trump Kültür ve Gösteri Merkezi, 29.Mayıs Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nde. Kaçırmayın derim.