İsveç Yahudileri, ülkedeki 250 yıllık varlıklarını kutlarken kimlik ve hafıza kavramlarını yeniden değerlendiriyor. Stockholm´de yürüttüğüm saha gözlemlerimle, azınlık topluluklarının dayanıklılığına ve kültürel çeşitliliğine ışık tutmaya çalışacağım.
19 Şubat’ta Şalom’da yayımlanan “Yahudilik Üzerine Türkçe Kitap ve Web Sayfası: Un Libro Avierto” başlıklı yazımda, Yahudilik üzerine Türkçe kaynak üretme ve günümüz Yahudi topluluklarının çeşitliliğini görünür kılma amacıyla başlattığımız çalışmanın ilk adımlarını paylaşmıştım.
Geçen iki ay içinde proje hem içerik hem saha çalışmaları açısından ilerleme kaydetti. Mart ayında, Hrant Dink Vakfı Azınlık Hakları Akademisi desteğiyle, Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği (SEHAK) çatısı altında yürüttüğümüz proje resmî olarak başladı. Şu anda saha gözlemleri ve içerik üretim süreçlerimiz yoğun bir tempoda devam ediyor.
Bu dönemde araştırmalarımızı çeşitlendirme fırsatı da bulduk. İspanya'nın Barcelona ve Girona şehirlerinde ve ABD'nin Baltimore ile Philadelphia kentlerinde saha gözlemleri yaparak farklı Yahudi topluluklarının deneyimlerini inceledim. Türkiye’deki akademisyenlerle irtibatı artırarak çalışmamızın bilgi paylaşımı boyutunu da güçlendirdim.Farklı coğrafyalardaki bu gözlemlerim, Yahudi yaşamının dayanıklılığını ve çeşitliliğini bir kez daha gösterdi.
Azınlık Hakları Akademisi, Türkiye’deki azınlık topluluklarının hakları, kültürel mirası ve kimlik çalışmaları üzerine projeleri destekleyen bir platform. Akademi, yalnızca Avrupa Birliği değil, İstanbul’daki İsveç Başkonsolosluğu tarafından da destekleniyor. Bu destek, projeye uluslararası bir perspektif kazandırdığı gibi, İsveç’e odaklanmamızı da daha anlamlı hale getirdi. İsveç, tarih boyunca azınlık hakları ve kültürel çeşitlilik politikaları konusunda Avrupa’da özgün bir konuma sahip. Bugün de farklı azınlık topluluklarına sunduğu haklarla dikkat çekiyor. Bu bağlamda, İsveç Yahudi Toplumunun tarihsel ve güncel yapısı üzerine çalışmak, sadece bir ülke örneği değil, evrensel bir azınlık deneyimi incelemesi anlamına geliyor. Bu yazının odağı özellikle İsveç Yahudi toplumu ve Stockholm olacak.
Bunun iki temel nedeni var:
Birincisi, akademik yılımı Stockholm'de geçiriyor ve buradaki Yahudi cemaatini yakından gözlemliyorum. İkincisi ise, bu yıl İsveç Yahudileri ülkedeki varlıklarının 250. yılını kutluyor. Bu özel yıldönümü, hem geçmişe saygı durmak hem de bugünün toplumsal ve kültürel dinamiklerini anlamak için önemli bir fırsat. Bu yazıda, farklı coğrafyalarda elde ettiğimiz verileri şimdilik bir kenara bırakarak, ağırlıklı olarak İsveç Yahudi toplumunun günümüzdeki yapısına ve Stockholm’ün çok katmanlı toplumsal hayatına odaklanacağım.
İsveç Yahudi Toplumunun 250. Yılı: Bir Toplumun Hafızası ve Geleceği
İsveç Yahudi Toplumunun tarihi, yalnızca Avrupa Yahudiliğinin önemli bir parçası olmakla kalmıyor; aynı zamanda bir azınlık topluluğunun, bir ülkenin toplumsal yapısı içinde 2,5 asırlık sürekliliğini nasıl koruduğunun da dikkat çekici bir örneğini sunuyor.
1775 yılında III. Kral Gustav’ın aldığı kararla, Yahudilere Stockholm, Göteborg ve Norrköping şehirlerinde, Hristiyanlığa geçme zorunluluğu olmaksızın yerleşme hakkı verilmesiyle başlayan bu tarih, bugün 250. yılına ulaştı. İsveç Yahudi Toplumu, bu çeyrek milenyum boyunca hem kimliğini korumayı hem de İsveç toplumuna entegre olmayı başardı.
Üstelik bunu, Avrupa'nın pek çok yerinde Yahudilerin maruz kaldığı ayrımcılık, zorunlu göç ve şiddet olaylarına rağmen gerçekleştirdi.
2025 yılı boyunca, İsveç’te Yahudi yaşamının 250. yılı çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Başbakanlık, Kültür Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı’nın öncülüğünde birçok devlet kurumu, bu tarihi yıl dönümünü anmak ve Yahudi toplumunun İsveç kültürüne katkılarını görünür kılmak için projeler geliştiriyor.
Yıl boyunca ülke genelinde sergi, panel, konser ve eğitim programları düzenleniyor.
Kutlamaların dikkat çeken bir yönü de eğitim alanında yapılan çalışmalar. İsveç Ulusal Eğitim Ajansı, okullarda Yahudi kültürü, Holokost tarihi ve antisemitizmle mücadele konularında özel programlar başlattı. Bu sayede genç kuşaklara sadece geçmişin acıları değil, aynı zamanda Yahudi kültürünün İsveç toplumu için taşıdığı zenginlik de aktarılmaya çalışılıyor.
7 Mayıs’ta sahnelenecek ‘My Name Was Euphrosyne’ adlı opera monoloğu ve ardından düzenlenecek geleneksel Yahudi müzik konseri, kültürel hafızayı sahneye taşıyacak. 8 Mayıs’ta ise Stockholm yakınlarındaki Confidencen’de büyük bir gala gecesi düzenlenecek. Tiyatro, müzik ve hikâye anlatıcılığını buluşturan bu etkinlik, İsveç Yahudiliğinin geçmişine saygı duruşunda bulunurken, bugünün enerjisini de kutlayacak.
İsveç Yahudi Toplumu, 250. yılını kutlarken yalnızca geçmişe bakmıyor. Bu etkinlikler, aynı zamanda bugünün kimlik tartışmalarına ve geleceğe yönelik vizyonlara da ışık tutuyor.
Bu uzun hikâye, bir azınlık topluluğunun nasıl kök salabileceğini, değişen dünyada nasıl var olabileceğini gösteren güçlü bir örnek olmayı sürdürüyor.
Stockholm Yahudi Toplumu: Çeşitlilik İçinde Birlik
İsveç Yahudiliğini anlamak için Stockholm’e yakından bakmak gerekiyor. Bugün İsveç’te yaşayan Yahudi nüfusunun büyük bölümü başkent Stockholm ve çevresinde toplanmış durumda.
Yaklaşık 4.500 kayıtlı üyesi bulunan Stockholm Yahudi Toplumu, yalnızca büyüklüğüyle değil, içerdiği çeşitlilikle de dikkat çekiyor.
Şehirde üç ana sinagog aktif olarak faaliyet gösteriyor: Ortodoks, Masorti (Muhafazakâr) ve Liberal (Reform) topluluklar, Stockholm'de yan yana yaşıyor. Bu yapılar, İsveç Yahudi Toplumunun sadece geleneksel kalıplara sıkışmadığını, farklı dini anlayışları ve yaşam tarzlarını bir arada yaşatabildiğini gösteriyor. Bunlar arasında en görünür olanı, 1870 yılında inşa edilen ve günümüzde Masorti hareketine bağlı The Great Synagogue of Stockholm.
Bu tarihi sinagog hem mimarisi hem de toplumsal rolüyle İsveç Yahudi Toplumunun sembollerinden biri hâline gelmiş durumda. Masorti yaklaşımı sayesinde, kadınlar da erkeklerle birlikte ‘minyan’a dahil olabiliyor, Sefer Tora taşıyabiliyor ve ibadetlerde aktif rol alabiliyor. Sinagogun başında ise İsveç’te görev yapan ilk kadın haham olan Ute Steyer bulunuyor. Bu durum, yalnızca İsveç için değil, genel Avrupa Yahudiliği içinde de önemli bir değişim göstergesi olarak dikkat çekiyor. Kadınların dini liderlik pozisyonlarında aktif olması, Stockholm Yahudi Toplumunun yeniliğe ve eşitlikçi değerlere verdiği önemi gösteriyor.
Öte yandan Stockholm’de Ortodoks cemaat de aktif. Özellikle geleneksel ritüellerin sürdürüldüğü Ortodoks sinagogları, daha muhafazakâr bir yaşam tarzını tercih eden üyeleri bir araya getiriyor.
Bunun yanı sıra, daha liberal yaklaşımı benimseyen topluluklar da var. Stockholm’deki Habad hareketi de son yıllarda etkinliğini artırmış durumda; özellikle genç kuşaklara yönelik çalışmalar ve kültürel programlarla topluluk hayatına yeni bir dinamizm kazandırıyor.
Tüm bu yapılar, Stockholm Yahudi toplumunun çeşitliliğini ve esnekliğini gösteriyor.
Dini ritüellerdeki farklılıklar, cemaat yapılarındaki çeşitlilik ve toplumsal hayata katılım modelleri, İsveç Yahudiliğinin nasıl çok katmanlı bir yapı hâline geldiğini ortaya koyuyor.
İsveç Yahudi toplumunun bugün geldiği nokta, sadece gelenekleri korumaya değil, aynı zamanda değişen dünyaya uyum sağlamaya da odaklı. Stockholm bu anlamda, hem geçmişle güçlü bağlarını koruyan hem de geleceğe açık bir Yahudi yaşam modelinin yaşayan bir örneği olarak öne çıkıyor.
Paideia Mezunlar Konferansı: Bir Akademik Yılın Anlamlı Finali
İsveç’te geçirdiğim bu akademik yılın önemli durağı Avrupa Yahudi Çalışmaları Enstitüsü Paideia ile olan çalışmalarım. Stockholm merkezli bu enstitü, yalnızca İsveç için değil, Avrupa genelinde Yahudi kültürünü, eğitimini ve kimliğini desteklemek amacıyla kurulan önemli bir kurum. Bu yıl Paideia için de özel bir yıl. Enstitü, bu yıl kuruluşunun 25. yılını kutluyor.
Paideia'nın 25. yılı vesilesiyle Stockholm’de mayıs ayında düzenlenecek Mezunlar Konferansı, hem mezunları bir araya getiren bir buluşma hem de Avrupa’daki Yahudi yaşamının bugünü ve geleceği üzerine düşünmek için değerli bir platform sunuyor.
4-7 Mayıs tarihleri arasında Stockholm’de gerçekleşecek konferans, farklı ülkelerden gelen mezunları, akademisyenleri, kültürel liderleri ve sivil toplum temsilcilerini bir araya getirecek.
Etkinlikler, Södertörn Üniversitesi, Uppsala Üniversitesi, İsveç Holokost Müzesi ve Stockholm Yahudi Toplumu iş birliğiyle hayata geçiriliyor. Konferans boyunca mezunlar kendi projelerini ve topluluk içindeki çalışmalarını paylaşacak, Yahudi eğitimi, kültürel üretim ve antisemitizmle mücadele gibi farklı başlıklarda paneller düzenlenecek.
Özellikle Avrupa’nın farklı köşelerinden gelen katılımcılarla güncel Yahudi yaşamı üzerine yapılacak sunumlar, bugünkü dinamikleri ve geleceğe dair umutları ortaya koyacak.
Almanya, İspanya, Polonya, Finlandiya, Ukrayna ve Baltık ülkelerinden gelen mezunlar, Yahudi kimliğinin farklı coğrafyalarda nasıl şekillendiğini kendi deneyimleri üzerinden anlatacaklar.
Konferansın öne çıkan anlarından biri de Paideia’nın kurucularından Barbara Spectre’ın, enstitünün 25 yıllık yolculuğunu ve geleceğe yönelik vizyonunu aktaracağı özel oturum olacak. Ayrıca Moshe Halbertal, Ishay Rosen-Zvi ve Göran Rosenberg gibi önemli isimlerin katılımıyla felsefi ve kültürel tartışmalar da gerçekleşecek.
Bu konferans, benim için yalnızca akademik bir kapanış değil; aynı zamanda bir yıl boyunca sahada gözlemlediğim, çalıştığım, üzerine düşündüğüm temaların uluslararası bir zeminde tartışılmasına tanıklık etmek anlamına geliyor. Stockholm’de geçirdiğim bu akademik yıl boyunca, Yahudi kimliğinin farklı yüzleriyle, geçmişin mirasıyla ve geleceğin sorularıyla iç içe bir deneyim yaşadım.
Paideia Mezunlar Konferansı ise, tüm bu deneyimlerin anlamlı bir final noktası olacak.
Buradan aldığım birikim ve gözlemleri, ilerleyen çalışmalarda daha da derinleştirerek paylaşmayı sabırsızlıkla bekliyorum.
Son Bir Değerlendirme: Geçmişle Bugün Arasında Bir Yolculuk
İsveç’te geçirdiğim bu akademik yıl, yalnızca bir saha çalışması ya da bir proje süreci değildi.
Aynı zamanda geçmişle bugün arasında bir köprü kurduğum, kimlik, kültür ve toplum kavramlarını yeniden düşündüğüm bir yolculuk oldu.
İsveç Yahudi Toplumu, 250 yıl boyunca değişen koşullar içinde kimliğini koruyarak, kültürel üretimini sürdürerek ve topluma katkıda bulunarak Avrupa’nın en istikrarlı Yahudi topluluklarından biri hâline geldi. Bugün Stockholm sokaklarında geçmişin izleri ile bugünün ritmi bir arada yaşanıyor. Sinagoglar, kültür merkezleri, sosyal projeler ve eğitim kurumları, bu sürekliliğin canlı tanıkları gibi.
Paideia Mezunlar Konferansı gibi etkinlikler, yalnızca akademik bir bilgi paylaşımı değil; aynı zamanda bu sürekliliği geleceğe taşıma çabasının da bir parçası. Bu deneyim, bana yalnızca sahadaki gerçeklikleri göstermekle kalmadı; aynı zamanda kendi çalışmalarımda nasıl daha çok sesli, daha çok katmanlı bakış açıları geliştirmem gerektiğini de öğretti.
Bu yazı dizisinde aktardıklarım, sadece bir yılın ürünleri değil; aynı zamanda yeni bir yolculuğun başlangıcı.
Gelecek dönemde, hem Un Libro Avierto projesinde hem de sonraki çalışmalarda, burada edindiğim gözlemleri, deneyimleri ve öğrendiklerimi daha da derinleştirerek aktarmayı umuyorum.
İsveç’te kurulan bu küçük pencere, umuyorum ki daha geniş tartışmalara, yeni bakış açılarına ve farklı deneyimlere açılan bir kapı olur.