Rastlantısız karşılaşmalar
Leopold Levy ve Tiraje

Rubi ASA Sanat
29 Ocak 2025 Çarşamba

1933’te onuncu kuruluş yıldönümünü kutlayan Türkiye Cumhuriyeti, üniversite reformuyla ülkede yeni bir yüksekokul sisteminin devreye girmesini hedefliyordu.

Atatürk’ün yönlendirmesi ve Türk Hükümeti tarafından 1936 yılında, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin Resim Bölümü’nü yeniden düzenleme ve çağdaş bir eğitim uygulamak üzere davet edilen Leopold Levy’nin Akademi’nin Resim Bölümü Başkanlığını üstlenmesi için kendisiyle üç yıllık bir kontrat yapılır. Ayrıca aynı dönemde heykel bölümü için Rudolf Belling, mimarlık için Bruno Taut, dekoratif sanatlar bölümü için ise Loues Sue yönetici sıfatı ile atanmışlardı.

Paris’te sanayici ve koleksiyoner bir ailenin çocuğu olarak doğan Leopold Levy (1882-1966) Paris’te Dekoratif Sanatlar Okulu’nda eğitim alır. Dönemin tanınmış ressam ve düşünürleriyle ilişki kurar. O yıllarda Paris’te şekillenen Fovizm, Kübizm ve soyut akımlar başta olmak üzere avantgarde akımların öncüleri arasında yer alır. O sırada Matisse, Derian, Despiau, Braqou, Dufrence ile dostluklar kurar. Açtığı kişisel sergilerle dönem sanatında dikkat çeken bir isim olur.1927-36 yılları arasından önce Aix-en-Provance’e sonra da Paris’e yerleşir. Atölyesini orada kurar ve dönemin akımı olan Kübist deneylere ve kolaj estetiğine uzak durmasına rağmen soyutlamanın tüm estetik değerlerini kullanarak Modernist bir tavır geliştirir ve 1930’larda Paris’te ismini sanat çevrelerine duyurur.

Levy, eğitimci kişiliğiyle 1936 yılında geldiği İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde görev aldığı yıllar içinde onlarca sanatçıyı Türk resim sanatına kazandırmıştır.

Özellikle 1914 kuşağı sanatçılarının göze hoş gelen Akademizm’inden ve modern olmanın tek koşulu saydıkları Kübizm’in kopyacılığından kurtarmaya çalışmış, soyut sanatın kendine özgü anlatımındaki duygusal devinimi, Cezanne’nın doğaya bakışıyla aşılamaya çalışmıştı.

Onun bu çabalarının karşılığı tam dört yıl sonra 1940’da öğrencilerinin hazırladığı ‘Liman Kenti İstanbul’ sergisi ile karşımıza çıkar. Bunların tamamı Levy’nin öğrencileridir. Günümüzde bile kabul edilen Türk Resim Sanatının öncüleri Nuri İyem, Ferruh Başağa, Avni Arbaş, Selim Turan, Naile Akıncı, Nejat Devrim gibi sanatçılar ‘Yeniler Grubu’ olarak çalışmalarını sürdürdüler. 1939 yılında başlayan II. Dünya Savaşıyla Levy’nin oluşturduğu sanatçılar grubu, ülke gerçeklerinin sanatla olan diyaloğunu, “sanatçının kendisi olma gereğini” şeklinde de sorgulamaktaydı. Savaşın körüklediği iletişimsizlik, Avrupa ile olan tüm diyalogları ortadan kaldırması ve birbirlerinden haber alamayan aileler, Levy’yi de derinden etkilemiş, aile bağlarının kopmasına sebep olmuştu.

1946’da Levy, Tiraje ile ilk kez karşılaştı.

Bu ‘Rastlantısız Karşılaşma’, iki farklı sanat insanının ortak dünya görüşleri, sanat anlayışları ile duygu paylaşımlarının hazırlayıcısı oldu.1946-47 yılları, Tiraje ile Levy’nin hayat çizgilerinin bir daha birbirlerinden ayrılmadan birleştiği bir dönemin başlangıcı olmuştu.

Tiraje Dikmen (1925-2014), İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdi. 1943-1948 yılları arasında, İstanbul’da, Güzel Sanatlar Fakültesi’ne devam eden ve eş zamanlı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde doktora yapan Tiraje’ye resimlerini Levy’ye göstermesini öneren Fransızca hocası Camille Bergeaud olmuştu. Akademi’de gerçekleşen tanışma sonrası Levy, Tiraje’yi misafir öğrenci sıfatıyla derslerine dolayısıyla atölye grubuna davet etti. Kısa sürede kusursuz Fransızcası ile Levy’ye öğrencileriyle daha yoğun diyalog kurabilmesi yönünde etkili bir destek sağladı.

Tiraje ile hocası arasındaki yakınlaşma, Levy’nin 1947’de yapmış olduğu gerçekçi tarz portrelerde kendini belli eder. Bu portrelerden biri de Tiraje portresidir. Bu portreler, aynı yılın haziran ayında İstanbul Fransız Konsolosluğu kütüphanesinde açılan sergide gösterildiğinde büyük bir dedikodu bulutu yükselir. Neden ülkenin bu en tanınmış akademisyen ressamı, özellikle Tiraje’nin portresini yapmıştır… Levy nin imzasını taşıyan portrelerine bakıldığında aralarındaki yakınlaşmanın ve aynı dünyanın parçaları olmalarının yanı sıra birbirlerine tutkuyla bakışlarının izleri ortaya çıkar. Bunun derinlikli yorumu portredeki model Tiraje’nin bakışlarında gizlidir. Ancak her ikisi de bu yakınlaşmanın boyutu hakkında herhangi bir açıklama yapmadan bir sır perdesinin ardında tutmayı tercih eder.

Levy’nin yakın dostluğu, yoldaşlığı ve sıra dışı yakınlıkları, sanat yaşantılarıyla beraber 1966’da Leopold Levy’nin ölümüne kadar 23 sene boyunca aralıksız sürer.

Paris’te bulunduğu ve Leopold Levy ile hemen hemen aynı atölyede süren 17 yıllık çalışma Tiraje’nin, Paris’in sanat ortamında entelektüel ilişkiler kurmasına da olanak sağladı.

O yıllarda Max Ernst, Man Ray, Jacques Herold, B. Condras, Charles Estienne gibi sanatçı, yazar ve eleştirmenlerle beraber sergiler açması, onlarla olan yakın ilişkileri, sanat yaşantısında kendi üslubunu yaratmasına yol açtı. Minimalizme uzanan ve kavram temalar üstüne yaptığı soyut çalışmaları, Paul Klee, Max Ernst, Picasso, Duchamp gibi dönemin avangard birçok sanatçı, yazar ve şairin eserleri ile birlikte sergilendi.

Paris’te ölen Leopold Levy Tiraje’yi resmî mirasçısı olarak atadı. Tüm resim koleksiyonunu ve atölyesini, aile fertleri yerine ona bırakmayı uygun gördü. Tiraje de Levy’e karşı duyduğu sevgi ve sorumluluk gereği, tüm çalışmalarının ayrıntılı bir arşivini hazırladı ve o tarihten itibaren çalışmalarını Levy’nin Paris sanat çevresi için simgesel değeri olan bu tarihi atölyede sürdürdü.

1980’lerden itibaren ağırlıklı olarak İstanbul’da yaşamaya başlamaya karar verdiğinde  Büyükada’da doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği aile köşküne tekrar yerleşti. Köşk, Bahçelerönü Sokağı’nın sessiz ve ağaçlıklı yolu üzerinde sahile kadar uzanan, zarif bir parsele oturtulmuş, dönemin Art Deco üslubunu yansıtan harika bir yapıdır. Tiraje  Dikmen’in yaşamının büyük bir bölümünü geçirdiği evi 1934 yılında babası Cafer Fahri Dikmen inşa ettirmiş. Babası araziyi 1914’te günümüzde artık pek bulunmayan, denize kadar uzanan büyük bahçesiyle, modern mimarlık mirası olan bir yalı ev olarak yaptırmıştır. Evin mimarı Mikael Nuriciyan yapının Art Deco tarzını ekspresyonist bir yorumla inşa etmiştir. Bina,1934 yılından beri yakın zamana kadar orijinal haliyle kalmış, hemen hemen hiç tamir görmemiş hatta boyanmasına bile gerek kalmadan zamana karşı kendini orijinal haliyle korumuştur

Tiraje, 1 Eylül 2014’te öldü. Büyükada’da Tepeköy Mezarlığı’nda mütevazı bir mezara defnedildi. Leopold Levy ile kesişen yaşamları onun Paris, Tiraje’nin Büyükada mezarlıklarında buluşmaları rastlantısız bir karşılaşmanın hikâyesidir.

“Doğa karşısında akademik olmayan bir objektiviteyle çalışmaya başlamış olan Tiraje, bugün sahip olduğu, kendi iç dünyasının derinliğine inmek ve kendi kendisini zenginleştirmek olanakları sayesinde, sübjektif olarak ve özellikle kişisel olan yeteneklerini kullanarak, tümüyle kendine has bir şiirsel dünya yaratmaktadır.” Leopold-Levy, 1964, Paris

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün