III.RICHARD’
“My kingdom for a horse! / Bir ata krallığım!”
1962’de kurulduğundan beri tiyatro tarihinde yeni bir sayfa açan, kazandığı sayısız ödülle dünyanın önde gelen çağdaş ve deneysel tiyatroları arasında yer alan Schaubühne Berlin ile sanat yönetimi üyesi ve daimi yönetmeni sınır tanımayan kışkırtıcı yönetmen Thomas Ostermeier’i (d.1968) İstanbul seyircisi yıllardır festivalde izlemiştir.
Danstan müzikal tiyatroya her türlü yeni forma açık olan Schaubühne’nin repertuarının merkezinde, tüm Avrupa’da övgüyle ve beğeniyle karşılanmış çağdaş yapıtlar yer alır. Ancak, geliştirdiği antikapitalist estetiği klasiklerin gerçekçi ve çağcıl yorumlarına uygulayan, klasik metinleri olağanüstü farklı şekilde okuyan ve dönüştüren Ostermeier sayesinde Schaubühne repertuarında, klasik tiyatronun hemen hepsi Avrupa’nın her tarafında turneye çıkmış, büyük ün, çok sayıda ödül kazanmış birçok yorumu da yer alır. Öyle ki, topluluk İstanbul’a da 14. İstanbul Tiyatro Festivali’nde ‘Nora, Bir Bebek Evi’, 18. Tiyatro Festivali’nde olay yaratan ‘Hamlet’ ve 19. Tiyatro Festivali’nde daha da büyük olay yaratan ‘Bir Halk Düşmanı’ gibi klasiklerin güncel uyarlamalarıyla gelmişti.
Schaubühne’nin biletleri aylar önce tükenen bir başka klasik yorumu, 2017’de, 21. İstanbul Festivali kapsamında, Ostermeier’in ‘kötülük üzerine bir deneme’ olarak nitelendirdiği ünlü ‘III Richard’ı olmuştu. Topluluk üyelerinin ortak kararıyla İstanbul turnesini son anda iptal edilen efsane oyun, yedi yıllık beklentinin ardından nihayet bu senenin festivaline katıldı.
Üstelik sahne tasarımının Zorlu PSM’nin drama sahnesine uygun olacağı gerekçesiyle ‘III Richard’ın Zorlu’nun büyük salonunda oynanmasını 2017’de kesinlikle uygun bulmayan Ostermeier bu kez oyunu büyük salonda sahnelemeyi kabul etti.
Hemen Ostermeier’in bu ilk karşı çıkışında çok haklı bulduğumu, kurgusal olarak izleyiciyle interaktif bir suç ortaklığı arayışıyla mahremiyetini paylaşan Richard’ın, özgün gösterimde yuvarlak sahnenin etrafında yarımay şeklinde oturtulan seyircilerden bu aşırı derin ve büyük sahne yüzünden hem duygusal hem fiziksel olarak uzak kaldığını belirteyim. Bu sebeple oyun hakkında en kişisel izlenimlerimi aktarmak için hem canlı izlediğim performanstan hem de özgün sahnelemenin, 2015’te Avignon’daki kaydından esinlendim.
Thomas Ostermeier, tiyatro tarihinin en ünlü canisini, enerji dolu, sıra dışı, güncel bir punk yıldızına, sivri dilli bir komedyene, büyüleyici bir oyuncuya dönüştürerek Shakespeare’in ‘III. Richard’ tragedyasını, tiyatronun gücü üzerine traji-komik bir gösteriye çevirir.
Almanya’nın önde gelen dramaturg ve oyun yazarlarından, Marius von Mayenburg nesir ve şiiri titizlikle çağcıl Almancaya aktararak, Ostermeier’la birlikte uyarladığı oyunun dramaturgisini Florian Borchmeyer üstlenmiş.
Damir Avdic (Buckingham Dükü), Caroline Haupt (Elizabeth), Magdalena Lermer (Lady Anne), David Ruland (Lord Hastings, Brakenbury ve Sir Richard Ratcliffe), Robert Beyer (Sir William Catesby, Kraliçe Margaret ve İlk Katil), Thomas Bading (Edward, Londra Belediye Başkanı ve İkinci Katil), Christoph Gawenda (Clarence, Marki Dorset, Lord Stanley ve Galler Prensi Laurenz Laufenberg), Konrad Singer (Kont / Lord Rivers, York Dükü ve Kukla) da müthiş bir takım oyunculuğu sergilemişler.
Ostermeier’in “tekrar bir Shakespeare oyunu sahnelemeye ancak böyle bir oyuncusu olduğu için cesaret ettiğini” söylemiş olduğu Lars Eidniger’in Richard yorumu gerçekten olağanüstü...
Nils Ostendorf’un müziğini davulda canlı icra eden Thomas Witte ise oyunun trajikomik dokusunun altını başarıyla çizmiş.
‘III. Richard’ 1455-1485 yıllarında, ikisi de İngiltere Kralı III. Edward’ın soyundan gelen, arması beyaz gül olan York Hanedanı ile armasında kırmızı gül bulunan Lancaster Hanedanı arasında, İngiltere tahtını ele geçirmek için ‘Güller Savaşı’ olarak bilinen kanlı iç savaşın ortalarında geçer. Oyun Kral VI. Henry ile oğlu Edward’ın ölümünden on yıl kadar sonra Kral IV. Edward zamanındaki çok uzun sürmeyecek barış döneminde başlar. Jan Pappelbaum’un sahne ve Erich Schneider’in ışık tasarımlarıyla, Shakespeare’in Globe Theatre’ına benzettikleri, sahneye, fondaki sıvaları dökülen iki katlı eskimiş yapıyla tezat oluşturan gösterişli kıyafetleriyle, zevk düşkünü York soyluları (kostüm tasarımı Florence von Gerkan) izleyicilerin arasından geçerek girerler.
Peşlerinden gelen kralın kardeşi Gloucester Dükü Richard, seyircilere hitap ederek söylediği Shakespeare’in ünlü repliği ‘şimdi hoşnutsuzluğumuzun kışı’yla ara vermeden iki buçuk saatten fazla sürecek öyküyü başlatır.
Ostermeier, metnin siyasal göndermelerini ikinci plana çekerek bir zorba tiran aracılığıyla insanların bilinçaltındaki karanlık ihtiraslarının portresini çizer. Değişik mekânların portatif aksesuar ve mobilyalarla oluşturulduğu boş sahnenin tam merkezinde metal halata bağlı, konuşanın yüzüne ışık tutan, video kamera gibi görüntüleri fona aksettiren hareketli mikrofon, Richard’ın seyircilerle birebir iletişimini sağlar. Oyun başlar başlamaz kurduğu bu iletişimi devamlı sürdüren Richard, izleyicinin derinlerinde baskıladığı karanlığa güvenerek, onu suçlarına ortak etmeye teşvik eder, en azından yaptıklarını onaylamasını bekler. Haklıdır belki de. Amacımıza ulaşabilmek için her türlü kuralın dışına çıkabilmeyi hangimiz bir kez olsun düşlememiştir ki…
Yaşayan en önemli oyunculardan, 18. Festival’de Hamlet olarak ayakta alkışladığımız Lars Eidinger’in büyük ustalıkla canlandırdığı Richard, kambur sırtı, topal, çarpık bacakları, telli dişleriyle içinde bulunduğu toplumun aşağılamalarına karşı büyük bir yıkımın planlarını yaparken, becerikli dili ve parlak zekâsıyla en haşin düşmanlarını bile yumuşatır; babasını ve kocasını öldürmüş olduğu Prenses Anne’ı bir glamrock yıldızı gibi sahnede anadan doğma soyunarak baştan çıkarmayı başarır. Kayıtsız şartsız ve savunmasız bir teslimiyetin yansıması olarak soyunduğu bu sahne Almanya’da ve dünyanın sayısız sahnesinde çırılçıplak oynanmış, YouTube’da ve filmlerde bu şekliyle kaydedilmiştir.
Bu bölümü Eidinger’in İstanbul’da iç çamaşırıyla oynaması, ya da Clarence’in öldürülürken bir miktar örtünmesini istemek fiilen sansürdür ve ergin insanların ahlaki görüşlerine karar verme yetkisini, birilerinin onların adına haksız yere kullanması son derece rahatsız edicidir.
Oyuna dönersek, tahta geçme sırasında olsun, çirkin ve özürlü fiziğinin iticiliğiyle aşkta olsun hiç şansı olmadığının bilinciyle Richard, bedensel çirkinliğini ruhunun karalığıyla saldırganca harmanlar ve cesetlerden bir tepe oluşturarak adım adım iktidara tırmanır. Kişisel zaferleri kendi ailesi dâhil pek çok insanın hayatına mal olacak, en sonunda nefretini en ezeli düşmanı olan kendisine yöneltecektir.
Ostermeier’in sahnelemesi baştan sona parlak buluşlarla dolu. Anne’ı baştan çıkarırken tamamen soyunup kamburunun çakma, topallığının sahte olduğunu göstermesine karşın Eidinger’in “ben buyum” dediğinde eciş bücüş ve çarpık olduğuna seyirciyi inandırması olağanüstüdür. Clarence’ın öldürülmesi görsel olarak müthiş etkileyicidir. Veliaht prenslerin sahneye, Ingo Mewes ve Karin Tiefensee’nin tasarladıkları kuklalar olarak çıkarılması çok başarılı ve inandırıcıdır. Yaptıklarını artık kendi midesi bile kaldıramayan Richard’ın kusmak üzereyken yemeğinin artıklarını yüzüne sürmesi unutulur gibi değildir. Richard’ın rüyası ile başlayan son sahneyi Eidinger’in tek başına oynadığı tüyler ürpertici final ise nefes kesicidir: Ostermeier’in son savaşında yapayalnız bıraktığı Richard, tek kişilik bir pantomim olarak tasarlanmış bu son dövüşünde (sahne dövüşleri tasarımı René Lay) elinde kılıcı, hem geçmişinin tüm hayaletleriyle, hem de onu ölümcül yaralayan gerçek düşmanlarla çarpışarak ölüme doğru koşar…
Ayrıksı ve çarpıcı yorumu, görkemli görselliği, canlı müziği, başta Lars Eidinger’in benzersiz Richard yorumu olmak üzere tüm dört dörtlük ekip oyunculuğuyla tek kelimeyle kusursuz bir yapımdı.