Ionnina (Yanya) adında bir çekim merkezi

Çoğumuz bilmeyiz; Yunanistan´ın batısındaki Epir Bölgesinde, neredeyse Küçükçekmece Gölü büyüklüğünde olan Pamvotis adında şirin küçük bir göl bulunur. Bu gölün kıyısında ise, tarihi oldukça eskiye dayanan ve Epir bölgesinin başşehri konumunda Ionnina, Türkçe telaffuzuyla, Yanya yer alır. Bu şehrin tarihi, Yahudiler dahil, farklı insanların kültürü ile yoğrulduğundan kısa bir hikayesini anlatmak istedim. (Görsel-1 Yanya ve Pamvotis Gölü genel görünüş)

Nesim ŞALOM Perspektif
21 Ağustos 2024 Çarşamba
Yanya'nın kökleri, Bizans İmparatorluğu sınırındaki önemli bir kale olarak, MS 6. yüzyıla kadar uzanır. Şehrin güneydoğu surlarında yer alan İç Kale yapısı günümüzde halen ayaktadır. Burada kurulan yerleşimden ilk olarak 879 yılına ait bazı yazılı kayıtlarda, bir Piskokoposluk Makamı olarak rastlanmıştı. Bu küçük yerleşim, 4. Haçlı seferinde, 1082’de Norman birliklerinin kumandanı ve Antakya Prensi, asilzade I. Boemondo tarafından kısa süreliğine işgal edilmişti. Ardından 1204’teki Konstantinopolis’e kadar gelen büyük Latin istilasında, başında Michael Komnenos Ducas’ın olduğu Epirus Despotluğuna bağlandı ve 1210 yılında şehirde önemli bir eğitim kurumu olarak Taxiarchis Metropolitan Kilisesi kuruldu. Her ne kadar amaç dini olsa da günümüzde burası bir üniversite kenti, Yanya Üniversitesi de dünyanın tanınmış üniversitelerinden biridir. Şehir de bu kilisenin kurulmasından sonra 1318’de Ekümenik Patrikhane olarak tanındı ve elli yıl sonra da kendi yönetimine sahip oldu.

Yanya Kalesi

Kaledeki 1367 yılında inşaatına başlanan, yapımı 20 yıla yakın süren Thomas Preljubovic'in kulesi şehrin ikonik yapılarından biridir. 1379’da şehre baskın düzenleyen Arnavut kabileleri, başarılı olamayıp geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bundan sonra Türklerin Balkanlar'daki kademeli ilerleyişi ve Epir Despotluğu'nda yaşanan iç krizler, 1411'de Kefalonya ve Lefkada'nın despotu olan (İtalyan hükümdar) Carlo I. Tocco'nun Yanya'yı da nüfuz alanına katmasına yol açmıştı. Ancak sonrasında, 9 Ekim 1430'da şehir gönüllü olarak Osmanlı’ya devredildi ve 483 yıl boyunca hüküm sürdü. Buraya atanan sancak beyi Sinan Paşa, Yanya halkına serbestçe yerleşme ve ticaret yapma ayrıcalığı verdi. Bu dönemde buradaki Metropol kilisesi Fethiye Camisine dönüştürüldü.

Fethiye Cami

Buna karşılık Türklerle Rumlar arasındaki uzlaşma ve barış çabaları hep var oldu ve 1434 yılında Mitsikeli Dağı eteğinde ve göl kıyısında, Taxiarchis Kilisesi’nin aynı isimle, Müslüman biri tarafından inşa edilmesi buradaki insanların birlikte yaşama ruhunu ortaya koymaktaydı. Bununla birlikte hoşnutsuz Rum köylülerin lideri Piskopos Dionysios Philosophos'un önderliğinde, Osmanlı idaresine karşı başlattığı ayaklanmalar ciddi bir boyuta ulaşamadan başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ancak bu girişimlerin kendilerine verdiği zarar daha büyüktü. Bu kalkışmaların karşılığında kentte yaşayan Hıristiyanlar ayrıcalıklarından mahrum bırakılarak kovulmuş, 18 kilise ve manastır da yıkılmıştı. Bu dönemde Yunan topraklarında yaşayan ve kökleri MÖ 4. yüzyıldaki Helen sürgününe kadar dayanan Romaniyot Yahudileri, şehrin Osmanlı’ya geçmesinden sonra buradaki Rumlar tarafından başlatılan kalkışma hareketlerinde taraf olmamış ve hatta Ortodoks Rumlarla bağlarını oldukça zayıf tutarak Osmanlı’nın yanında yer almıştı. Bu durum ileride bu şehrin, sultanların da teşvikiyle güçlü bir Yahudi Cemaatine sahip olmasını sağlayacaktı.

Tepedelenli Ali Paşa'nın Louis Dupre tarafından 1819’da resmedilmiş portresi


Eğitim yuvası

1618 yılında Agios Ioannis Prodromos (Vaftizci Yahya) Kilisesinin eski yerine, kale meydanına bakan Aslan Cami inşa edilmişti. Kalkışmadan sonra kendilerini toparlamaya başlayan bölge sakinleri bir süre sonra canlılıklarını yeniden kazandı ve 1648’de Epiphanios Igoumenos Okulunu kurdular. Bunu 1672 yılında Gionma, 1742’de Maroutsi ve 1805’te Kaplaneios Okulları izledi.

Yanya, sadece Epir değil, daha geniş bölgeyi de kapsayacak şekilde, buradaki on okulun merkezi olma işlevi görüyordu. Bu okullar, çoğunlukla Venedik'e yerleşmiş, Epir ve civarından gelen göçmenler tarafından destekleniyordu. 17. yüzyılın ortalarından itibaren Adriyatik limanlarıyla ticaret giderek arttı ve şehir zenginleşti. Osmanlı hakimiyeti esnasında, dönemin üç seçkin Yunanca kitabın yayıncıları olan Glykis, Saros ve Theodosiou'nun da Epirli olması sebebiyle o dönemde bölgenin genel entelektüel seviyesi oldukça yükseldi. Bu dönemden itibaren, Yanya’da ders veren Georgios Sougdouris, Vissarion Makris, Parthenios Katzioulis, gibi birçok itibarlı öğretmen ve hocalar, bu şehrin ilim ve irfan alanında çok saygın bir yere gelmesini sağlamışlardı.

1788’de bölgenin yönetimine atanan Tepedelenli Ali Paşa’nın sahip olduğu ekonomik gücüyle şehir Balkanlar'da bir kavşak noktası haline gelmiş ve birçok seyyah buradaki gördüklerini hayranlıkla kaleme almaya başlamışlardı. Ancak, 25 Ağustos 1820'de çıkan büyük bir yangında, şehrin neredeyse tamamı harp olmuş, Despot’un Malikanesi olarak bilinen bir bina dışında her taraf yanmıştı. Şehir surlarının günümüzdeki halini alması ve sur içindeki yerleşim düzeni 1815 itibarıyla Ali Paşa’ya atfedilir. Tepedelenli Ali Paşa’nın Yanya’daki varlığı esnasında, yolu, iz bırakacak biriyle kesişmişti. Bu tarihlerde Fransız Ordusuna taşeronluk yapan, varlıklı bir Yahudi hayırsever Medelsheimlı Herz Cerfbeer, Fransız hükümeti üzerindeki nüfuzunu dindaşlarının maddi ve manevi refahını desteklemek için kullanıyordu. Herz’in yakın akrabası olan 1780 Strasburg doğumlu Samson Cerfberr hayatı boyunca daldan dala konan bir kişiliğe sahipti; 1813’te dinini ve ismini değiştirerek İbrahim Mansur Efendi adıyla Osmanlı paralı askeri olarak Bosna’da isyancı Sırplara karşı savaşmıştı. O zamanki Osmanlı Sadrazamı Hurşid Paşa’nın liyakatı ile 1816’da Yanya’ya gönderilip Ali Paşa’nın ordusunda oldukça önemli bir kademeye getirilmişti. Strasburglu Samson Cerfberr veya Osmanlı adıyla İbrahim Mansur Efendi, Yanya’da, kökeni Romaniyot Yahudilerine kadar dayanan Yahudi varlığının, bu dönemde Osmanlı Sefaradlarının da katılmasıyla, nüfus olarak kalabalık olmayan ama oldukça etkin bir cemaate dönüşmesine katkıda bulunmuştu.

Ali Paşa’nın yönetimindeki Yanya, 1800’lerin başlarından itibaren Ortodoksluğun da önemli bir merkezi konumundaydı. Bu dönemde faaliyete geçen birçok dini kurum arasında, 1828'de Zosimaia Öğretmen Okulu, 1833'te Agios Athanasios Metropolit Kilisesi ve 1867'de açılan Ruhban Okulu sayılabilir. Hatta 1838’de meydana gelen Rum-Türk sürtüşmesinde Georgios adlı bir azizin asılması dahi Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki uyumu ortadan kaldırmamıştı. Ta ki 21 Şubat 1913'te Yunan ordusu şehre girerek yönetimi ele geçirene dek… Ve Osmanlı’nın Balkanlardan çekilmesiyle burası da Yunanistan’a ait oldu. I. Dünya Savaşından itibaren şehrin parlak dönemlerinin sonuna gelindiği söylenebilir. Şehirde yaşayan Yahudilerin yarıya yakını 1902-1924 yılları arasında Balkanlar'daki siyasi çalkantılar, ekonomik istikrarsızlık, köhnemiş miras yasaları ve drahomalar sebebiyle kendileri ve çocukları için daha iyi bir yaşam ümidiyle kısmen Filistin’e, ABD’ye, özellikle Manhattan’a göç ettiler.

Bölgenin Yahudileri

1492’de İspanya ve Portekiz’den gelip Yanya'ya yerleşen Yahudiler, buradaki Rumca konuşan Romaniyot cemaati ile birlikte, kendilerine özgü kimliğini de korudu. Göçmenlerin bir kısmı buradaki sinagoga ilave olarak ayrıca şehrin dışında bir de Sefarad sinagogu kurdular.

19. yüzyılın ortalarında Yanya Yahudi Cemaati, kendi eğitim ve kültürünü teşvik etmek için şehirde Alliance Israélite Universelle misyonu ile ‘Kol Israel Haverim’ adlı yerel bir komite kurdu. Bu gelişmeyle Yanya Yahudileri arasında çeşitli eğitim girişimleri de şekillendi. Ayrıca Alman bir Yahudi yatırımcı ve hayırsever olan Baron Maurice de Hirsch tarafından, ‘Beit Ha'omanut’ (El Sanatları Evi) adıyla Yahudi gençlere mesleki eğitimler sağlayan ve aynı zamanda dini çalışmalar da yürüten ve girişimcilere fon sağlayan bir dernek okulu kurdu. Osmanlı Devleti’nin bazı kamusal projeleri de bu esnada Baron Maurice de Hirsch’e ihale edilmişti. Bu dönemde buradaki cemaat, biri şehrin kalesinin içinde, diğeri de surlarının dışında olmak üzere iki mahallede yaşıyordu. Yanya Yahudilerinin çoğu gezgin tüccar, işçi ve tezgâhtardı, bazıları da dükkân sahibi ve ithalatçıydı. Yanya, Epir bölgesindeki diğer şehirlere de gönderilmek üzere, Kaşer şarap ve peynir üretimi için bir üs konumundaydı.

Yanya'daki cemaatin küçük olmasına rağmen dini bağlarının güçlü ve ananelerine sıkı bağlı olduğunu belirtmiştim. Cemaat içerisinde Hevra Kadisha (Kutsiyet Derneği), Bikur Holim (hastaları ziyaret eden) ve Kupat Nosey Yetomot (Yetim kız çocukların evlenmesine yardım eden) gibi birçok hayır kurumu faaliyet gösteriyordu. Çıkardıkları bir gazeteleri de vardı. Ayrıca hayırsever Leon Matsas, entelektüel kesimden Yahudi sakinlerin bir araya gelmesi için özel bir girişimle bir kültür kulübü ve yaşlılar için de bir huzur evi kurmuştu.

Kahal Kadoş Hadaş

Yanya’da biri halen faaliyet gösteren Kahal Kadoş Yaşan (Eski veya İç Sinagog) ve diğeri Kahal Kadoş Hadaş (Yeni Kutsal Topluluk veya Dış Sinagog) adıyla anılan iki sinagog vardı. Holokost sonrasında, buradan göçen Yahudiler tarafından biri Kudüs'te Avraam ve Sara Sinagogu, diğeri ise New York’ta Kehila Kedosha Janina Sinagogu olarak buradaki cemaatin bağlarını yaşatmak için iki sinagog kurdular.

Sinagogun dış cephesi

New York’taki Kehila Kedosha Janina Sinagogu aynı zamanda bünyesinde bir müze barındırır ve birçok turist tarafından ziyaret edilir. Kendi ailesi de Yanya’dan göç etmiş bir cemaat mensubu olan Sydney Levi’ye ait çok değerli bir koleksiyon bu müzede yer alır. Bu koleksiyon, Yanya Sinagoglarının bağışçılarına ithafen hazırlanmış taş plaket yazıtlardan belgelenmiş bir arşivdir. Onlarca taş plaketin bulunduğu bu koleksiyon eserlerinin, birinin üzerinde kazınmış yazılar şu şekildedir: “Yanyalı dini bütün hayırsever Moşe Avraam Akoen, 27 İyar gününde vefat eden sevgili ve saygıdeğer eşinin hatırasına, Maşiah’ın geleceği zamana kadar her sene devriyesinde Aftara duası okunması için, Yanya Yeni Sinagogu adına 40 Napolyon Altını tutarında bağışta bulunmuştur. Hatırası daim olsun. 5666 Senesi Heşvan ayı (1905-Kasım).”

Taş plaket

Yanya Yahudilerini diğer cemaatlerden ayıran ve kendilerine özgü ağıt ve methiye şarkıları, Bet Amikdaş zamanındakine benzeyen Ketubaları (evlilik akdi), Ladino’dan biraz farklı ama anlaşılabilir bir dil olarak Sefarad ve Romaniyot (Eski Yunanca) karışımından meydana gelmiş kendilerine özgü bir dili ve adetleri vardı. Buranın sinagoguna özgü bir özellik de Ortodokslardaki ikonastasis duvarını andıran yapısıyla Ehal Akodeş (Tevrat dolabı) ve kapısını örten Parohet’in (Kadife perde) büyük geniş gümüş plaketlerle yapılmış süslemeleridir.

El yapımı gümüş plaketlerle süslü Parohet

Mübadele sonrası Yanya

Yanya’daki toplum bu şekilde yaşarken, 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan arasında 19 maddelik Lozan mübadele antlaşması imzalanmıştı. Sözleşme gereği, 1 Mayıs 1923 itibarıyla Türkiye topraklarındaki Rum/Ortodoks nüfus ile Yunanistan topraklarındaki Türk/Müslüman nüfus karşılıklı olarak zorunlu bir göçe tabi tutulacaktı. Bu anlaşmadan, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada Rumları muaftı ama her iki tarafın da yaşadığı birçok zorluklarla, Yunanistan’dan Türkiye’ye 500 bin kadar Müslüman ve Türkiye’den Yunanistan’a 1.750.000 kadar Rum Ortodoks göç edecekti. Sözleşmenin maddelerine göre mübadiller geldiği ülke vatandaşlıklarına geçecekler ama geldikleri ülkedeki mülkiyet haklarına hiçbir zarar gelmeyecekti. Her iki ülkenin de gelen mübadilleri geride bırakmış oldukları mallara eş değer nitelikte karşılık alacaklardı. Yeni yerlerinde toprak ve gayrimenkul sahibi olmaları için vergilerden muaf tutulacak ve teşvikler sağlanacaktı. Ancak tahmin edileceği üzere bu iyi iyiniyetli anlaşma, birçok istismarlarla birlikte, terk edilen gayrimenkullerin yeni gelen göçmenlere tahsis edileceği bahanesi ile, bir talana da dönüşmüştü. Türkiye’ye gelen mübadil nüfus arasında Yanya’dan gelenlerin sayısı da oldukça yüksekti. Mübadeleler sonrası Yanya’daki nüfusun demografik yapısı tamamen değişmiş ve bu değişimin etkisi başta ekonomik olarak 20 yıldan fazla sürmüştü.

Bu çalkantılı dönemlerin sonrasında burada kalan Yahudiler için hayat daha kötüye gitti. 1938’den itibaren Orta Avrupa’daki Nazi fırtınası Yanya’yı da etkilemeye başladı. Yunanistan önce Arnavutluk cephesinden başlayan İtalyan işgal girişimine karşı koydu. Bu çatışmalarda Yanyalı birçok Yahudi de yer alarak kahramanca savaştı.

İtalya’nın işgal girişiminden hemen önce Yanya’nın geniş ve saygın Yahudi ailesi Salamoni’lerin toplu aile fotoğrafı. Yad Vaşem Arşivi

Bütün Avrupa’ya yayılan Nazi kabusuyla buradaki Yahudiler de güneye ve Atina’ya kaçmaya başladı. Eylül 1943'te Mussolini'nin teslim olmasıyla, Yanya Alman ordusunun kontrolü altına girdi. Topluluğun günleri sayılıydı. Takip eden Nisan ayında, Hamursuz Bayramına yaklaşırken 11 Nisan 1944’te, Yanya Yahudileri, kamyonlara bindirilip Larissa'ya götürülecek, burada da bir hafta bekledikten sonra trenlerin sığır vagonlarına bindirilip Auschwitz-Birkenau Ölüm Kamplarına ve çoğu doğrudan gaz odalarına gönderilecekti. Bu kişiler arasında yukarıda bahsettiğim Salamoni Ailesi, Leon Matsas gibi entelektüel zümrenin aileleri ve çocukları da yer alıyordu.

Nazilerin Yunanistan’ı işgali esnasında Yahudilerin önce Larissa Kampına oradan da Aushwitz Birkenau’ya götürülmek üzere evlerinden toplanması. Yad Vaşem Arşivi

Yanya’daki Yahudi nüfus, en kalabalık olduğu zaman dahi sayıları 5000 kişi civarıydı. Az bir nüfus olmasına rağmen birbirlerine, gelenek ve göreneklerine çok sıkı bağlı ve dindar bir topluluktu. Hatta başka topluluklardan dahi ayrışmak amacı ile kendilerine Yanniyot Yahudileri derlerdi. 20. yüzyıla girilmesiyle başlayan göçlerden sonra, II. Dünya Savaşının başında Yanya’daki Yahudi nüfusu 2000 kişiye kadar düşmüştü. Savaş esnasında ise 50 kişi kadar kalmış ve savaş bittikten sonra da ancak 160 kişi kadar geri dönebilmişti.

Günümüzde Kahal Kadoş Yaşan Sinagogu halen, ama daha ziyade turistik amaçlı olarak ziyarete açıktır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün