Futbol Kültürü

Her ülkenin, her şehrin futbol kültürü ve futbola yüklediği anlam birbirinden farklı olabiliyor. Futbol takip eden etmeyen herkes, yaşadıkları şehirdeki futbol atmosferini ve anlamını çok iyi biliyor, bunu yaşıyorlar.

Meyzi ADONİ Spor
17 Nisan 2024 Çarşamba

Futbol insanları birleştiren, büyüten ve bağlılığı sembolize eden bir oyun. Bu oyunun farklı kültürlerdeki yansımalarını görmek de mükemmel bir şey. Yaşadığımız şehrin futbol kültürü ile iç içe büyüsek de, yabancı ligleri, oradaki maçları, kutlamaları ya da üzüntüleri görüyoruz. Belki başka bir takımın tribün şarkısı ya da ritüeli aklımızda kalıyor ve bizim alışık olduğumuzdan ne kadar farklı olduğunu sorguluyoruz. Belki de bunu olduğumuz şehirde, “Takımımız için yapsak nasıl olur?” diye düşünüyoruz. Şehrin ruhu, insanların ve takımların karakteri o ülke ve şehrin futbol kültürünü oluşturuyor. 

2018 yılında Norwich City’nin Championship Ligi maçını izlemeye gittiğim zaman hem maç sırasındaki taraftar alışkanlıkları, hem davranışları hem de verilen tepkiler, söylenen şarkılar çok dikkatimi çekmişti. Çünkü Türkiye’de görmeye alıştığımdan daha farklıydı. Norwich hem İstanbul’dan daha küçük bir şehir, hem de Premier Lig’de takımı olmayan bir şehirdi. Maç günleri şehrin stadyuma yakın bölümündeki coşkuyu görmek bana çok tanıdık gelse de, stadyumun içindeki taraftar alışkanlıkları, verilen tepkilerin özellikle Türkiye’deki maçlarda gördüklerime göre daha sakin ya da daha kısa olması beni şaşırtmıştı. Fakat bu deneyimi güzelleştiren de buydu. Çünkü farklı bir şehirdeki insanların futbola bakış açısını ve hayat rutinlerine nasıl dahil ettiğini görmek benim için göz açıcı bir deneyim olmuştu. 

Eşsiz Bernabeu

Aradan uzun bir süre geçtikten sonra, geçtiğimiz yıl mayıs ayında kendimi Madrid’de, Bernabeu’da buldum. Hayatımda gördüğüm en güzel stat atmosferlerinden biri olduğunu söyleyebilirim. Ki ben gittiğim zaman inşaat devam ediyordu. Bu sefer daha farklı şeylere dikkat ettiğimi fark ettim. Mesela statta fotoğrafçılara ayrılan alan nasıldı, basın tribünü neredeydi, stat ile tribünler arasında ne kadar mesafe vardı… Aslında kendi deneyimleriniz de şekillendikçe futbola, kültüre ve alışkanlıklara olan bakış açınız da değişiyor. Bernabeu’ya gittiğimde bir taraftar gözünden çok spor sektöründe ve kulüpte çalışmış biri gözüyle etrafı izlemiştim. Farklılıkları, daha iyi olabilecek ya da geliştirilebilecek noktaları görmek istiyor insan. Yanımda oturan arkadaşıma dönüp “Stadyumun hoparlör sistemi çok iyiymiş” dediğimi bile hatırlıyorum. Büyük ihtimalle bu cümlem onun için hiçbir şey ifade etmedi. Bunların yanı sıra İspanyolların futbol kültürünü, futbola verdikleri değeri canlı görmek en çok yapmak istediklerimden biriydi. Beni hiç yanıltmadılar. Mayıs ayında bir cumartesi, güneşli bir Madrid gününde takımlarını desteklemeye erkenden gelmişler, statı full doldurarak marşlarını söylüyorlardı. ‘Hala Madrid’ şarkısını her golden sonra canlı dinlemek çok farklı bir histi. Fenerbahçe maçlarında gollerin ardından çalan hareketli müziklerden sonra bu şarkının daha ağır olması ve hızlı bitmesine çok şaşırmıştım. Ama yine de dediğim gibi, tarif edilemeyecek bir histi. İspanya ve Madrid’deki futbol kültürü, takıma olan bağlılık ve tutku beni hem tanıdık hem de daha önce hissetmediğim duygularla karşılaştırmıştı. Tekrar tekrar her sene gidip deneyimlemek istediğim bir atmosfer. 

 

Old Trafford deneyimi

Son olarak, geçtiğimiz haftalarda Manchester United - Liverpool FA Cup çeyrek final maçına gitme fırsatı buldum. Londra’ya taşındığımdan beri İngiltere’de gittiğim ilk maçtı ve tam bir deneyim yaşayarak, maç günü Londra’dan trenle gidip maç sonunda da hemen trenle dönmeyi tercih ettim. Sabah 9 treninde Manchesterlı taraftarların marşlarıyla karşılaştığımda doğru kararı verdiğime emindim. Trenlerin yoğunluğu, herkesin formalı oluşu ve konuşulan tek şeyin saatler sonra oynanacak maç olması çok hoşuma gitti. Gidiş yolu yoğunluktan dolayı biraz uzun sürse de, Old Trafford’un önüne geldiğimde içimde sadece heyecan hissi vardı. Dünyanın en önemli stadyumlarından birinde, Manchester United ve Liverpool’u canlı izleyecektim. Norwich ve Madrid’de dikkat ettiğim şeylerin hepsine yine dikkat ettiğimi fark ettim. Mesela taraftarlar sahaya çok yakındı ve bu Türkiye’de çok gördüğümüz bir şey değil. Fotoğrafçıların çekim yaptığı alan çok hoşuma gitti. Çünkü sahaya göre biraz daha aşağıda bir açıda rahat bir şekilde çekim yapılabiliyordu. Bir ara çim kalitesini bile dakikalarca övdüğümü hatırlıyorum. Çok ateşli bir taraftar grubu vardı, maçın da tansiyonu ve heyecanı ile birlikte son dönemlerde yaşadığım en iyi ve en keyifli maç deneyimini yaşadığımı söyleyebilirim. Maç çıkışında maçı kaybeden Liverpool taraftarının statta sessizce beklediğini görmek çok üzücü bir görsel olsa da umut vericiydi. Çünkü statta bir düzen vardı ve bu düzen maç boyunca ve sonrasında da devam etti. İki rakip takımın taraftarı yan yana otursa bile bir problem çıkmadan durup takımlarını destekleyebiliyorlardı. Özellikle bu durumun, Türkiye futbolunda gerçekleşmesini çok isterim. 

Başta da söylediğim gibi, futbol kitleleri birbirine bağlayan bir oyun. Hiç tanımadığın biri tribünde kardeşin oluyor, takımınla kurduğun bağ seni ayakta tutuyor. Hepimiz belirli bir futbol kültürünün, düzeninin, alışkanlıklarının içine doğuyoruz. Ama sosyal medya ve ekranlarda gördüğümüz diğer maçları ve rutinleri de canlı olarak deneyimlemek bakış açımızı tazelememiz için büyük bir fırsat. Bahsettiğim üç maç ve ligde farklılıklar görsem de, hepsinin birkaç ortak noktası vardı: Takımı kazansın diye her şeyi ortaya koyan futbolcular, futbolcuların arkasında her zaman duran taraftar ve her maçın kendine has bir tarzı ve rutini olması. Bu deneyimlerden sonra, futbolu neden bu kadar çok sevdiğimi hatırlarken, aynı zamanda bu oyunun farklı ülkelerde ya da şehirlerde farklı konumlanmasına rağmen her şeyin de merkezinde olduğunu anladım. Özellikle son dönemlerde yaşanan, gündeme gelen tatsız olaylardan sonra Türkiye’de futbol kültüründen çok uzak olan konuları konuşuyoruz. 2032’de İtalya ile ortak ev sahipliği yapacağımız Avrupa Şampiyonası, bizim gerçek futbol kültürümüzü dünyaya göstermemiz için büyük bir fırsat olabilir. Şu anda maalesef kaotik gözüken Türk futbolunu, sekiz yıl sonra kendi ülkemizde dünyaya gösterme şansımız olacak. O döneme kadar da bu kötü atmosferin bitmiş ve pozitife dönük adımların atılmış olmasını diliyorum… Sahadaki güzel futbolu, taraftarların heyecanlı alışkanlıklarını ve futbolun ülkemiz ve şehirlerimizdeki yerine ve önemine odaklanmamız, bunları birbirimize anlatmamız dileğiyle…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün