Vakti gelince...

İnsanoğlu hazır olmadan gelen mesajlara tepkisel oluyor. Hayır demek istiyor ve hatta inkâr ediyor ama içeriden bir yerlerden o gelen mesajın rezone ettiği bir yer var.

Aylin GERON Yaşam
3 Nisan 2024 Çarşamba

2022 yılının son günleriydi. Bir doğum günü partisine davetliydik. ‘Great Gatsby’ temalı bir parti... O dönemin kıyafetlerini giyerek gitmemiz bekleniyordu. Eşimle birlikte giyindik ve gittik. Herkes özenmiş; saç aksesuarlarından takım elbiselere tüm davetli kadın ve erkekler Hollywood’da bir setteymişiz hissini veriyordu. Müzik, dans ve ikramlar… Her şey dört dörtlüktü. Pasta geldiğinde doğum günü sahibi neşeyle mumlarını üfledi ve tüm davetlilere bu yıl doğum günü enerjisiyle yazdığı ve spiritüel mesajlar içerdiğini söylediği zarfları dağıttı. Merakla açtım kendiminki. Ve buz gibi oldum. “Bedensel yüklerinden arın” yazıyordu zarfımda. Tekrar tekrar okudum. Ve bir hışımla yırtıp attım.

“O ne demek ya? Sen kimsin ki bana bedensel yüklerinden arın diyorsun? Zayıfla demek istiyorsun, öyle mi? Bu ne cüret!” 

Egom sazı eline almıştı bir kere… Bütün keyfim kaçtı. Sonrasında çok da fazla duramadım orada ve kısa bir süre sonra mekândan ayrıldık.

***

Yine bir doğum günü. Bu sefer benimkini kutlayacağız. Hem de ellinci yaşımı. Bir sabah meditasyonunun ardından bu yaşımda bana eşlik etmesini dilediğim değerleri yazdım:

Aşk, cesaret, bereket, sağlık, huzur, neşe, mutluluk, nezaket, sükûnet, bolluk, sabır, gelişim, azim, tutku, güven, şefkat, coşku, kahkaha, denge.

Her biri birbirinden anlamlı ve önemli gelen bu liste beni çok mutlu ve umutlu hissettirdi.

Bu değerleri doğum günümü benimle kutlayacak arkadaşlarıma da hediye etme kararı verdim ve hemen işe koyuldum. Seramik atölyesinde her bir değeri üstüne yazdığım yuvarlak taşlar yaptım. Müthiş bir özenle ve keyifle. Deseninden, fırınlanmasına, tek tek zımparalanmasına ve o özel değerlerin taşlara yazılmasına, sırlanıp tekrar fırınlanmasına kadar her aşaması beni heyecanlandırdı.

Taşlar hazır olunca hepsini bir kutuya dizdim ve yanıma aldım. Niyetim herkese kutudan bir değer çektirmekti. Kimin neye ihtiyacı varsa bu yıl hayatlarında o değer yeşersindi…

Gerçekten çok temiz bir niyetle çıktım yola. Biraz neşe, biraz tebessüm katar ortama diye düşündüm. Listemdekiler bana olumlu çağrışımlar yapıyordu. Dolaysıyla hiç tereddüt etmedim.

İlk giden taş ‘aşk’ oldu. Müthiş bir aşkla karşılandı. Bu beni daha da cesaretlendirdi. İnsanların ufacık bir mesajla mutlu olduğunu görmek ne güzel diye düşündüm. Ama doğrusu sonrası o kadar da umduğum gibi olmadı…

Dedim ya bu değerler benim algımda ‘olumlu’, keyifli bir yaşam için herkesin ihtiyaç duyduğu değerlerdi. Ama ‘benim algımda’!

(Listeye tekrar bakın. Sizin algınızda ayrışan, hoşunuza gitmeyenler var mı? Varsa bir yere not edin. Sonra döneceğiz o konuya.)

Alınan, gücenen, keyfi kaçanlar oldu… Bana çaktırmadılar ama o taşla buluşma anı, o ilk tepki bana çok şey söyledi.

Ve aklıma kendim geldim. O doğum günü zarfını açtığım an. İçimde kopan fırtına.

Tamamen iyi niyetle yaptığın şeyin bazen alan ihlali olabileceğinin farkındalığı ve ağırlığı çöktü üzerime. Zaten ben kim oluyordum da hayatlarında neye ihtiyaçları olduğunu onlara “fark ettiriyordum”? Ayrıca bu oyunu oynamak istiyorlar mıydı? Yoksa beni kırmamak için mi çekmişlerdi bir taş kutudan?

Sorumluluğun tamamını üstüme almamalıyım biliyorum sonuçta ben istedim ama onlar da oyuna katıldılar benimle.

Şimdi gelelim gelen mesajlara ve tepkilere…

(Tepkilerin en çok mindfulness eğitimlerinde gençlerde farkındalık yaratmaya, geliştirmeye, yeşertmeye çalıştığımız yerlerden gelmesi da manidar!)

Nezaket çeken “Ne demek bu yani bana nazik ol, kabasın mı demeye çalışıyorsun?” dedi.

Nasıl hassas bir yere çarptığımı hissettim.  

Halbuki nezaket hem çevrenle hem de kendinle ilişkinde neredeyse her kapıyı açan müthiş bir anahtar. Dışarı müthiş nazik olan ancak kendisine karşı çok sert, hatta acımasız olanlarımız vardır. Onlar beni daha iyi anlayacak; nezaket deyince ben en çok kendime nazik olmayı hatırlıyorum. Bir hedef uğruna koştuğumda kendimi, sınırlarımı, ihtiyaçlarımı unutmak benim için çok sıradan ama bir o kadar da nezaketten uzak bir hal.

İşte hayatımda olmasını arzu ettiğim ‘nezaket’ tam da bu: Kendime nazik olma hali…

Şefkat çeken derin bir iç çekti. Ah şefkat ah! “Seni pamuklara sarmalar sararım ne bedel isterim ne hesap sorarım ne sitemle güzel kalbini yorarım” diyen Sezen Aksu gibi yumuşacık bir hal değil kastettiğim. İhtiyaca göre değişkenlik gösteren bazen itici güç bazen de sıcacık bir kucak olabilen şefkat motivasyonel bir süreç. Önce zorlandığın durumu, acıyı fark edeceksin sonrasında bu acıyı gidermeye yönelik eyleme geçeceksin. Aşkın bir hali desem yerinde olur bence…

Sükûnet çeken “Bu çok garip, neden ki?” diye sorguladı. Sükûnetin ondaki karşılığı olumsuzdu belli… Halbuki dinginlik, huzur ve olana sakinlikle tepkisellikten uzak bir yerden bakabilmek, merkezinde kalabilme demek. Pratik gerektiren bir hal çünkü başımıza ne geliyorsa tepkisellikten geliyor. Bir durup, nefes alsak ve seçimlerimizi bilinçli yerden yani merkezden yapsak hayatımızdan aldığımız tatmin kesinlikle artacaktır. Bir de tabii hız durumu var. Benim için sükûnetin getirdiği bir diğer hal de yavaşlama… İçtiğim kahvenin, yediğim yemeğin, gezdiğim sokakların, açan çiçeğin, batan güneşin farkındalığıyla yaşamak. Hızı marifet sayan ben yavaşlamanın hazzını istiyorum hayatımda.

Sabır çeken “Belli zaten bana ancak sabır çıkar” dedi. Yine kafa açıcı bir hal daha. Sabır birçok kişi için zor durumlar karşısında öylece durup bekleme gibi algılanıyor. Sabır pasif bir hal değil, inançla ve elinden gelenin en iyisini yaparak ama sürece de saygı göstererek olanın olmasına izin vermek demek. Olanın ve olmayanın hayrına inanarak… Çabasız çaba dediğimiz hal.

Denge çeken “Ben çok dengeliyim aslında, bu çok anlamsız oldu” dedi. Hayatımızın her aşamasında aşırılıklara kaçtığımız oluyor. Bazen iyi gibi görünen aşırılıklarımız da oluyor. Alkol, kumar, ekran, alışveriş, oyun, şeker ise aşırı olan “bağımlılık” gibi etiketliyoruz ancak iş, spor, sağlıklı beslenme ise dengeden çıktığımızı fark edemeyebiliyoruz. Denge belki de burada bir farkındalık gerektiriyor. Aşırılıkları fark ederek dengeye gelme.

Öte yandan bolluk, mutluluk, aşk, gelişim, neşe, azim, coşku, gelişim çekenler pek memnundu hallerinden. Sorgulamadılar hiç. Keyifle aldılar taşlarını. Deşmeye kalksan oralarda da tepkisel olabileceğin algılarla bakabilmen mümkün.

İnsanoğlu hazır olmadan gelen mesajlara tepkisel oluyor. Hayır demek istiyor ve hatta inkâr ediyor ama içeriden bir yerlerden o gelen mesajın rezone ettiği bir yer var. Başta anlattığım doğum gününde bana gelen mesaj gibi. Beni acıttı çünkü evet bedensel yüklerimden arınmalıydım. Ama bunu bana böyle hiç hazır olmadığım bir anda, ben sormadan gelmesi kızdırmıştı beni. Bugün o doğum gününden bir buçuk yıl sonra bedensel yüklerimin bir kısmından arınmış halimle bu koca resme baktığımda en güçlü tepki verdiğiniz şeylere bakın. Orada sizin için gizlenmiş bir bilgelik var demek istiyorum. Sadece sizin onu duyabilmeniz için belli farkındalıklara ve yaşanmışlığa ihtiyacınız var.

Aynı çocuklarımız gibi.

Neye ihtiyaçları olduğunu çoğu zaman görüyoruz ve hatta söylüyoruz. Karşılığında ne oluyor?

Tepki… Kavga… Gürültü… İnkar…

Ta ki vakti gelene kadar.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün