Göklere uzanan alametler

Bu yazımda, inanç ve sanatın birleştirilmesi ile ortaya çıkan ve bir süsleme unsuru olan alametlerden bahsetmek istedim.

Nesim ŞALOM Perspektif
27 Mart 2024 Çarşamba

İslam dünyasından başlayıp geriye gidecek olursak, ibadetin toplu olarak yapıldığı camilerin en önemli mimari unsurlarından biri minareleri, minarelerin de en göz alıcı yeri, tepesinde yer alan külah ve alemleridir. Benzer alemleri, camilerin yanı sıra kiliselerin kubbelerinin tepesinde de görürüz. Camilerde minare, bugünkü teknolojinin henüz var olmadığı, İslamiyet’in ilk dönemlerinden 20. yüzyılın ilk yarısına kadarki dönemde, ezanın uzak yerlerden duyulmasını sağlamak ihtiyacından yapılmıştı. Eski devirlerde müezzin, sesi gür ve yanık kişiler arasından seçilir, her gün beş kez minarenin tepesine de tırmanacağı için akciğerlerinin çok sağlam ve güçlü olması gerekirdi. Her dua vaktinden önce caminin balkonuna, yani şerefeye çıkar, etraftaki herkese sesini duyurabilecek şekilde ezanı olabildiğince güçlü bir şekilde okurdu. Günümüzde ise, her ne kadar bu görevi, hoparlörler yerine getirse de camilerde minare, yapının zorunlu ve gösterişli estetik bir unsuru olarak kalmıştır. Minareler aynı zamanda, Müslüman bir köy veya mahalleyi karakterize eden bir imge olarak da kendisine geleneksel ve güçlü bir yer bulur.

Türkiye’deki cami minareleri genellikle yedi bölümlüdür. Aşağıdan yukarıya doğru, en altta bir dikilitaşın kaidesi olarak kabul edebileceğimiz Kürsü bölümü, bunun üstünde yuvarlak şekilli gövdeye geçişi mümkün kılan Pabuç bölümü, bunun üstünde içerisinde müezzinin tırmandığı basamakların olduğu Gövde bölümü, üstünde balkona benzettiğimiz müezzinin çıktığı Şerefe bölümü, bunun üstünde külaha kadar düz devam eden Petek bölümü, bunun üstünde bir kurşun kalem ucu görünümündeki Külah bölümü, minarenin en tepesinde ise en göz alıcı parlak ve ışıltılı yeri olan Alem bölümü.

Minarenin en tepesindeki Alem, en dikkat çekici yer olması istendiğinden, mimari bir unsurdan çok bir sanat eseri olarak muamele görür ve buna uygun olarak işlenir. En kıymetli metal olan altın görünümünde olması için varaklanır. Alemlerin yapımı için kullanılan malzemeler ise, doğal taşlar, bakır, tunç, pirinç gibi metallerdir.

Alem Arapçadan gelen bir kelime olup ‘Nişane, İşaret, Bayrak’ anlamındadır. Bu bölüm, sanki huniden akan bir sıvı gibi, Allah’a yapılan duaların en yoğun hale dönüştüğü ve göklere en yakın olduğu noktadır.

İnşa edilen bir mabedin en tepe noktası yani zirvesine bu en anlamlı alameti koymak, yarattığı esere imza atan bir sanatçı gibi inşaatı yapan ustalar için de gurur ve mutluluğun zirvesidir. Dolayısı ile Alem Allah’a adanmış bir eserin imzası ve en kıymetli süslemesidir.

Tophane Nusretiye

Alemler farklı şekillerdeki süslemelere sahip olmakla birlikte, en çok tercih edilenler genellikle hilal, hilal içerisinde yıldız (bu ay ve güneş manasındadır), başta lale olmak üzere farklı çiçek şekilleri, yaşam sembolü olan sivri uçlu yapraklar, nal, hamsa (Hz. Fatima’nın Eli) gibi içsel anlamlı şekillerdir.

Kurşun kalem ucuna benzettiğim minare külahlarının kaplanmasında da genellikle kurşun levhalar kullanılır. Minarelerin üstünü kapatan külahların üzerindeki kurşun levhaların birleştiği üst nokta açık kalır. Alem takıldığında etrafındaki bu kurşun levhaları sıkıştırarak hem ortalarındaki deliği kapatır hem kilit taşı görevi görür. Dolayısıyla yağmur, kar, güneş, rüzgâr, fırtına hatta yıldırmalar gibi tüm hava şartlarına maruz kalan alemlerin çok sağlam ve uzun ömürlü olmaları gerekir.

Geçmişi oldukça eskiye dayanan alem geleneği, Orta Asya’da Türkler tarafından çadır tepelerinde de kullanılırken, geçmişi İslamiyet’ten çok öncesine kadar uzanmakta, Hitit, Sümer, Asur, Mısır ve Fenikeliler’de de kullanıldığı bilinmektedir. Birçok ordunun da kutsanmışlık sembolü olarak, sancak direklerinin tepelerinde alemlere rastlanır.

Çan kuleleri

Hristiyanlığa bakacak olursak, cami minarelerine çok benzer bir şekilde bu görevi kiliselerin çan kuleleri ve en tepesindeki çanları üstlenir.

İspanya La Rioja, Haro’da St. Thomas Kilisesi

Hıristiyanlık ve Hinduizm gibi birçok kültür ve dinde çanlar ilahi güç ve kozmik enerji kaynağı olarak kabul edilir. Sesleri yaratıcı gücü ifade eder, kötü ruhları ve negatif enerjileri kovduğuna inanılır.

Çan ve çıkarttığı sesler, manevi bir sembol olmanın yanı sıra, düğünleri, kutlamaları müjdeleyen veya ölümleri ve hatta yaklaşan tehlikeleri haber veren bir araç ve yeni başlangıçların işareti olarak kabul edilirler. Günümüzde halen tehlikeler ve yaklaşan afetleri haber vermek için çan kullanılan yerler vardır. Bunun için artık sirenler tercih edilse de örneğin itfaiye araçlarında halen çan sembolü kullanılır.

ABD San Diego İtfaiye İstasyonu

Genel olarak çan ilahi bir gücün çağrısına uymak için çıkartılan ses ve ahenkli bir müziktir. Bir çan çaldığında, etraftaki başka sesleri bastırdığı için ilahi gücün sesi ve çağrısı olarak kabul edilir ve ilahi varlıkla, ses yoluyla iletişim kurmaya yarayan bir araçtır. İronik olarak bir çanın şekli de parabol dediğimiz geniş bir tabandan başlayarak tepe noktasına doğru giderek incelip yoğunlaşan bir geometrik yapıya sahiptir (Minarelerdeki külah gibi).

Çan çalması aynı zamanda, saatlerin yaygın kullanımı olmadığı dönemlerde zamanı takip etmek için de kullanılan ve saati bildiren önemli bir işaretti. (Tanrı ile bağ kurma veya çalışma zamanının geldiğini hatırlatmak için.)

 İtalya Udine’de San Giovanni Saatli Çanı

Çan çalarken çıkarttığı ses ve tınılarla, yaptığı yankılarla, dinleyenleri büyüler gibi bir etkiye sahip olduğundan, bir müzik enstrümanı olarak da bu etkinin özellikle gerekli olduğu kiliselerde kullanılan bir alamet oluvermiştir. Noel zamanlarında ve başka bayramlarda çan sesinin ayrıca özel bir anlamı da İsa’nın doğumunun yaklaştığını müjdelemek için kullanılmasıdır. Hristiyan aleminde İsa’nın doğumunun müjdelenmesi teması çok önemli bir yer tutar; birçok resim, müzik ve edebiyat eseri için sanatçılara önemli bir ilham kaynağı olmuştur.

Özellikle Batı Edebiyatında, roman ve şiirlerde çanlar, evlilik gibi kutlanması gereken romantizm ya da ölümler gibi melankolinin egemen olduğu anlar için insanların sevinç, huzur, üzüntü gibi duygularını dışa aktaran bir yazım eşlikçisidir.

Notre Dame’ın Kamburu’ndan sahne

Çan, Uzakdoğu inançlarında da önemli bir yer bulur. Ancak daha ziyade kötü ruhları kovmak için kullanılan bir alet olarak benimsenmiştir. Uzakdoğu inançlarında yer alan çana bir örnek Tayland Chanthaburi’de Lord Buddha’nın ayak izi şeklindeki kayanın bulunduğu tepedir. Ayak izi şeklindeki dev kayanın bulunduğu tepeye giden yolu tırmanmak bir hac yolculuğudur ve bu mistik yol boyunca ziyaretçilere eşlik eden dev çanlar yer alır.

Tayland Khao Khitchakut ziyaret alanı

Hinduizm’de, tapınaklara girerken büyük bir çan bulunur. İbadete gelenler önce meditasyona yarar sağlayacağına inandıkları bu çanı çalar. Ayrıca Hindistan’da Ganj Nehri kıyısındaki Varanisi’de her akşam düzenlenen Aarti adı verilen bir dini törende, sıra halinde yanan meşaleler ve çalınan çanlarla nehrin tanrısına görkemli bir tören düzenlenir. Anlamı bugünü de aydınlattığı için Tanrı Gaga’ya şükran sunmaktır.

Tora ve Rimonim

Aynı amaçlara hizmet eden alem ve çan alametleri Yahudilikte de önemli bir yere sahiptir. Yahudiliğin en kutsalı olan Tevrat Kitabı ve Tevrat’a layık olduğu kutsiyeti vermek için birçok süslemeler vardır. Bunlardan biri Tevrat’ı taçlandırmak için rulolarının tepesinde bulunan taç ve onunla birlikte takılan topuzlardır. Topuz tam Türkçe karşılığı olmadığından bunlara orijinal adı olan ‘Rimonim’ demek daha doğru. Rimon İbranice nar anlamına gelir. Yani bereketin, yaşamın, sevginin, yenilenmenin sembolü olan meyve. Nar aynı zamanda Türkçe, Arapça Aramice gibi dillerde nur, ateş, ışık ve sıcaklık sembolüdür. Yazının başındaki ‘minare’yi hatırlayacak olursak, minare kelimesi de Arapça nar kökünden gelir ve ışık saçan demektir. 

Dolayısı ile Tevrat rulolarının tepesine takılan ve her zaman yönleri gökyüzüne dönük olan Rimonim de minare gibi, süsleme amacının yanı sıra gökleri işaret etmek ve kıymeti ile Tevrat’a kutsiyet katmaktır. Bu sebeple Rimonim yapımı tamamen el işçiliği ile olup, süsleme ve işlemeler için en uygun ve en kıymetli olan 925 ayar saf veya safa yakın gümüş kullanılır. Yanlarında sarkan zincirlerle bağlı çanlar ve değerli taşlar yer alır. Üzerlerindeki süslemelerde Menora, Şaday, Hamsa, Aslan, Çiçek, 10 Emir Levhaları gibi semboller, İbranice harfler ve ifadeler kullanılır (Ki Mitsiyon Tetse Tora gibi). Üzerinde takılı çanların çıkardığı ses bir taraftan Tevrat’ın yaydığı ses iken diğer taraftan Tanrı’nın sesinin burada olduğunu ve hakikat olduğunu, etrafındakilerin buna göre davranmasını hatırlatır.

 

Metropolitan Sanat Müzesi arşivinden, Gürcistan stili bir çift Rimonim

Rimonimler, Tevrat rulolarının tepesindeki ahşap çubuklara takılacak şekilde içleri oyuktur. Bu ahşap kulplara Etz Ahayim (Hayat ağacı) da denir (Kökü yazılı Tevrat’tan gelip dalları kutsala uzanan manasında). Yukarı doğru daralarak sivrilen Rimonimlerin ucu, aynı şekilde yoğunlaşan dualarla Tanrı yolunu işaret eder. Bazı şekiller nar yanı sıra, Tevrat’a göre kutsal olan yedi çeşit meyve şeklinde de olabilir.  

Tel Aviv Bezalel Sanat Galerisi üzeri üzüm, hurma ve meyvelerle bezeli bir çift Rimonim

Şabat çıkışında okunan dualar arasında yer alan, güzel koku duasında da (Bore Mine Besamim) karanfil gibi güzel kokulu bitkilerin kokularını havaya salması için içerisine konduğu koklama kapları da Rimonim şeklindedir.

Son söz: Bet Amikdaş zamanında, Kutsallar Kutsalı Odasına girmeye tek yetkili olan Koen Gadol, bu görevi yerine getirirken kuşandığı kıyafeti bilir misiniz: İlginçtir, beyaz entarisi üzerine giydiği mavi cepkeninin etek uçları, çepeçevre yünden örülmüş küçük narlar ve altın çanlar ile bezelidir. Koen Gadol’un bu kıyafeti Tevrat’ın Şemot ve yakın zamanda okunan Tetsave Peraşası’nda da tarif edilir. Kutsal’a giden alametler her yerde... 

Ritüelik kıyafetini kuşanmış Koen Gadol

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün