Zıtların birliği

“Geleneksel aileyi olağanüstü kılan, yüksek bir dini sanat eseri olmasıdır. Bir araya getirdiği şeyler; cinsel dürtü, fiziksel arzu, dostluk, arkadaşlık, duygusal akrabalık, sevgi, çocuk sahibi olma, onların korunması, bakımı ve eğitimdir. Bu kadar farklı dürtü, arzu, rol ve sorumlulukları bir araya getiren herhangi bir kuruma nadiren rastlanır. Dünyayı anlamlandırdı ve ona insani bir yüz - sevginin yüzünü verdi.” Rabi Lord Jonathan Sacks (z”l)

Moşe PASENSYA Kavram
13 Mart 2024 Çarşamba

Evlilik kurumu, insanlığın en büyük başarılarından ve hazinelerinden biridir. Tarihimize, dünya görüşümüze, inançlarımıza, felsefelerimize dokunmuştur.

Bir Yahudi düğününde hissedilen duygunun derinliğini anlatmak çok zor. Çünkü bu birliktelik Yahudi halkının hikâyesinde yeni bir bölümdür. Gelin ve damat için söylenen ‘Yedi Kutsama’nın (Şeva Berahot’un) geçmişi yaklaşık iki bin yıl öncesine dayanır. 

Bunlarda, Tanrı'nın kendisi tarafından süslenip Adem’e getirilen ve gelinin nedimeleri olarak gökyüzünün eşlik ettiği ilk çift olan Adem ile Havva'dan söz ediyoruz.

Beklentilerin aksine çocuk sahibi olmanın mutluluğunu yaşayan ‘kısır kadın’ hakkında Mezmurlar kitabından alınan şu cümleyi hatırlıyoruz: “Kısır kadına bir yuva verir, onu çocukların neşeli annesi yapar. Alelluya!” (Mezmur 113:9).

Bizim için bu, sık sık acı çeken ve hayatta kalıp kalamayacaklarını merak eden ama geleceğe dair umut gören bir bütün olarak Yahudi halkıdır.

Yeruşalayim'in ıssız ve viran olduğunu gören Yeremya Peygamber, “Sevinç ve neşe sesleri -  Tanrı’ya şükran sunuları getirenlerin neşeli ilahileriyle birlikte damat ve gelinlerin neşeli sesleri yeniden duyulacak” kehanetinde bulunur (Yeremya 33:11).

Sanki önceki tüm Yahudi kuşakları, bu çifte dua etmek ve tanık olmak için o düğündedir.

Yahudi düğünleri genellikle coşkulu, enerjik ve abartılı geçer. Bir veya iki nesil önce neredeyse tamamen ortadan kaybolmuş eski gelenekler geri dönüyor. Artık pek çok gelin, damadın etrafında yedi kez daire çizmek gibi mistik bir töreni benimsiyor. Evlilik sözleşmeleri, Ortaçağ'da olduğu gibi son derece önemli hale geldi (ketuba).

 

Bir Yahudi düğününde Yahudi maneviyatının gerçek doğasını görürsünüz; tamamen ciddi olamayacak kadar ciddi, sevinmekten başka bir şey yapamayacak kadar Tanrı'nın lütfunun bilincinde olmak.

 Yahudi düğünü, Tanrı'nın yaşamı kutlamaya davetidir (Le Hayim).

Evliliğin bir bütün olarak toplumdaki gücünü kaybetmiş gibi görünmesi ne kadar yıkıcıdır. Seks, sevgiden ayrıldı; sevgi, bağlılıktan ayrıldı; evlilikle, çocuk sahibi olmanın bağlantısı kalmadı. Oysa peygamberler evliliği, Tanrı ile aramızdaki ilişkinin en ikna edici tek metaforu olarak gördü.

Çünkü bu bağlılık karşılıklı açık olmayı; güven vaadini ve zor zamanlarda ikisinin de çekip gitmeyeceğine dair sözü içerir. Bu sadakat ve sevgi antlaşmasından dünyaya yeni yaşamlar geliyor.

Evlilik sadece birlikte yaşamak, karşılıklı yarar sağlayan geçici bir ortaklık değildir. Eğer bunda gördüğümüz tek şey buysa, Tanrı yardımcımız olsun. Sevgi dolu bir evde neredeyse İlahi Mevcudiyete dokunabilirsiniz.

Yeremya bir keresinde şöyle demişti: “Gençliğinizdeki bağlılığınızı, bir gelin olarak beni nasıl sevdiğinizi ve çölde, ekilmemiş topraklarda beni nasıl takip ettiğinizi hatırlıyorum” (Yeremya 2:1).

Bir başkasının elini tutmak ve gelecek denen keşfedilmemiş ülkeye birlikte bir yolculuğa başlamak... İşte bu evliliktir; karşılıklı güven armağanıyla kutsallaştırılan aşktır. Bu da en zor anları katlanılabilir kılır.

İbranice Kutsal Kitap’ta (Tora) anahtar kelimelerinden biri olan ve genellikle ‘inanç’ olarak tercüme edilen ‘emuna’ kelimesini yanlış anlamamızın bedelini ağır ödedik. 

Kutsal Kitap Batı uygarlığına Yunanlılar aracılığıyla girdiğinden ve Yunanlılar için en yüksek meslek, bilginin peşinde koşmak olduğundan, yüzyıllar boyunca inancın sezgisel bir tür bilgi olduğunu düşündük. 

Bu görüşe göre inanç sahibi olmak, dünya hakkındaki bazı gerçekleri bilmek veya bunlara inanmaktır. Bu kesinlikle Yahudilerin görüşü değildir. Emuna ilişkiyle ilgilidir. Bu, her biri diğerinin özgürlüğüne ve bütünlüğüne saygı duyan iki kişinin, bir arada kalmak ve tek başına yapamayacağı şeyleri yapmak için ‘sadakat’ yemini ederek kendilerine söz verdikleri bağdır. 

Sadakat, özellikle zor zamanlarda birbirimizin yanında olma kararlılığı anlamına gelir. Dini anlamda bu, bir antlaşma olarak adlandırılır. Tanrı ile eski bir halk olan İsrail arasında Sina Dağında yapılan sözdür. Evlilik bir inanç eylemidir. 

Yahudi erkekler bugüne kadar tefilinlerinin kayışını alyans gibi parmaklarına sararken, Hoşea Peygamber'in aktardığı şu güzel sözlerini okuyorlar: “Seni sadakatle kendime nişanlayacağım ve sen Tanrı’yı tanıyacaksın” (Hoşea 2:20).

Bir taraftan evliliğin düşüşte olması, diğer yandan eşleşememiş çok sayıda bekâr çocuğumuzun olması beni derinden üzüyor. Oysa biz toplum olarak ‘EZER ke-NEGDO’larını bulmak isteyenlere yardım etmek için fırsatlar yaratmalıyız.

Bereşit 2:18'de genellikle Havva için ‘yardımcı’ olarak tercüme edilen ‘ezer’ (עֵזֶר) kelimesi, yanlış bir şekilde ikincil olma veya daha aşağı olmak fikrini çağrıştıracak şekilde anlaşılmıştır. Ancak Tora’da bu kelime yalnızca üst veya eşit anlamında kullanılır (Şemot 18:14; Dev. 33:7). 

O halde yardım eden ile yardım edilen kişi arasındaki ilişki hakkında ne söylenebilir? Ruhun iki kökünün birleşiminden gelen mükemmel uyum olduğunu ifade edebiliriz.

Bu konu, toplum, okullar, ruhani liderler ve aile tarafından ele alınmalıdır. Çok zorlu bir dünyada çocuklarımıza destek vermek konusunda daha yapıcı katkılar için bir katalizör olabileceklerini umuyorum.

Bekâr çocuklarımızın halen toplumuna güvenebileceklerini göstermeliyiz. Tanım gereği bir ‘başarısızlık’ geçmişine sahip olduğu, bunun ne kadarının kendi hatası olduğuna bakılmaksızın tekrar heyecanlanabilmelerini sağlayabilmeliyiz.

Bu bizi, Yahudiliğin ruh eşi kavramına inanmasına rağmen kişinin kaderindeki partneriyle birleşme fırsatını kaçırabileceği durumların olabileceğini ancak benzer manevi kökenden gelen başka bir ruh eşini Hashem'in şefkati sayesinde bulabileceğimiz anlamına gelir.

Zohar bir erkeğin evlenmesi gerektiğini sıkça vurgulamaktadır. Bir hayat arkadaşı keşfetmek, muazzam bir neşe ve istikrar getirir, hayatlarımızı hepimizin deneyimlemeyi arzuladığı şekillerde zenginleştirir. 

 

Kiduşin – Evlenmek

Evlilik veya İbranice ‘Kiduşin/Kutsallık’, bize birliğin doğasına dair büyüleyici iç görüler öğreten ‘Kadoş/Kutsal’ (קדש) kökünden türemiştir.

Arizal, Kiduş (Kutsama) - Kadiş (Kutsallaştırma) - ve Kodeş HaKodaşim (Kutsalların Kutsalı) gibi terimlerde bulunan bu kökün, kötülüğü savuşturan, daha yüksek bir bilgeliği temsil eden Hohma Sefirasını (bilgelik) ifade ettiğini öğretir. 

Bir erkek, karısını evlilik töreninde ‘Mekadeş’ sözcüğü ile kutsallaştırdığında ona özel koruma sağlayıp diğerlerinden ayırdığı anlamına gelir. Aynı zamanda ruhsal olarak yükseldiğini ve bütünlüğe doğru yolculuklarının başlangıcını işaret eder.

Evlilik, kişinin ‘Avodat Hashem’e bağlılığının en iyi ölçüsüdür.

Evliliğin kozmik kökleri

Bir erkek ve kadın evlilikte birleştiğinde, kişisel birliktelikleri gücünü tüm varoluşun altında yatan kozmik evlilikten alır; varoluşu, bir dünyayı ve yaşamı yaratmak için Yaratıcının Sonsuz Işığı’ndan ortaya çıkan ilahi eril ve dişil enerjilerin birbirine bağlanmasıdır.

Yaratılışın manevi altyapısı erkek-dişil dinamiği üzerine modellenmiştir. Eril ‘ışıklar’ (orot), dişil ‘kaplar’ (kelim) ile birleşir. Eril ‘bilgelik’ (hohma) dişil ‘anlayış’ (bina) ile birleşir. Erkek ‘kutsallık’ (keduşa), dişil ‘içkinlik’ (şehina) ile birleşir.

Evreni veya bir hücreyi araştırın; tekrar tekrar aynı motifi bulacaksınız. İki karşıt değişim. Madde ve anti-madde, pozitif ve negatif, bilgi ve kaos, yaşam ve ölüm gibi bu karşıtların uyum içinde muhteşem bir dünya yaratması bizi şaşırtmaktan alıkoyacak mı?

İnsanların ruhları ilahi aşkınlık dünyasından gelir; kadınların ruhları ilahi içkinlik dünyasından gelir. Aşkınlık, ötede olmanın ilahi niteliğidir; içkinlik, mevcut olmanın aynı derecede ilahi niteliğidir. Erkek perspektif verir, kadın deneyim verir. Biri olmadan diğeri eksik bir resimdir.

Erkek ve dişinin bu tanımıyla iki eski Yahudi geleneğini anlayabiliriz. Damadın sinagogda Tora’ya çağrılması, gelinin ise mikve'ye daldırılması adettendir. Görünüşte bu iki aktivite birbirinden çok farklı görünüyor.

Erkek yön ve istikrarın nihai hedefi olan Tora’ya bağlanır. Sakın Tora’yı sadece dini dünyaya özgü bir kavram olarak düşünme hatasına düşmeyin. Bir dostumun ifade etmiş olduğu gibi… “Dindar olmak istiyorsanız ‘Alahaları’ (Yahudi Yasası) Kamil Adam olmak istiyorsanız ‘Tora’yı (Maneviyatı) öğrenmeniz gerekmektedir.” Bu tam bir kuşatma eylemidir. Aşkınlığın kaynağına bağlanmayı ifade eder.

Kadın ise birlikteliğe canlılık ve deneyim getirmek üzere ‘Hayat Veren Sulara’ dalacaktır. Mikve denen İçkinlik Çeşmesine…

Evlilik rekabetle ilgili değil; ciddi fedakârlık ve karşılıklı şefkat üzerine kurulmuş bir ortaklıktır.

Evliliğin yasal veya sosyal bir sözleşmeden daha fazlası olduğunu görüyoruz; iki ruhu büyütme, kutsallık ve ilahi amaç misyonunu birbirine bağlayan manevi bir yolculuktur. Hem erkekler hem de kadınlar, Bet Amikdaş'ın kutsallığını yansıtan, yaşamlarında barışın, bereketin ve ilahi varlığın yeri haline gelen bir ev yaratırlar.

Aile, pek çok yaşam tarzı seçeneğinden biri değildir. Gelecek nesilleri yetiştirmek ve çocukların istikrar ve sevgi matrisinde büyümesini sağlamak için şimdiye kadar keşfettiğimiz en iyi yoldur. 

Kaçınılmaz çatışmalarla nasıl başa çıkacağımızı öğrendiğimiz yer burasıdır. Sevgi verme ve alma riskini ilk aldığımız yerdir. Bir neslin değerlerini bir sonrakine aktardığı, medeniyetin devamlılığını sağladığı yerdir. 

Aile, her toplum için geleceğin potasıdır ve çocuklarımızın geleceği adına onun savunucusu olmalıyız.

Birlikte…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün