Tora´da manevi tazminat da var mıdır?

Tora´da maddi zararlarla ilgili geniş ve detaylı pasuklar olduğunu biliyoruz. Bunların içinde pek çok tazminat ödemesinden de bahsedilir. Peki, acaba bu çerçevede Tora´da manevi tazminat ödemeleri de var mıdır?

Hessi ENNEKAVİ Kavram
6 Mart 2024 Çarşamba

Bilindiği gibi, günümüzde tüm dünyada mahkemelerde pek çok tazminat davası görülmektedir. Bunlar genelde maddi zararlarla ilişkili davalardır. Ama bazen maddi zararın yanında, psikolojik veya itibarı zedelemeye yönelik manevi tazminat davaları da açılmakta ve bunun için de mahkemede bir bedel ödeme kararı çıkabilmektedir. Tora’da maddi zararlarla ilgili geniş ve detaylı pasuklar olduğunu biliyoruz. Bunların içinde pek çok tazminat ödemesinden de bahsedilmektedir. Peki acaba bu çerçevede Tora’da manevi tazminat ödemeleri de var mıdır? Tabii ki vardır… Bugün dünyada geçerli tüm yasa ve kuralların kökeninin Tora’da yer aldığı gibi, bunun da kökü Tora’da mevcuttur. Tora’da beş çeşit tazminat söz konusudur: 1-Nezek: Bedensel yaralara yol açmakla ilgili olanlar. 2-Ripuy: Tedavi masraflarına yol açmakla ilgili olanlar. 3-Şevet: İşe devam edememesine yol açmakla ilgili olanlar. 4-Tsaar: Acı veya üzüntüye yol açmakla ilgili olanlar. 5-Boşet: İnsanı utandırmaya yol açmakla ilgili olanlar.

Görüldüğü gibi, bu tazminat çeşitlerinden son ikisi, tsaar ve boşet, bugünkü manevi tazminat konularıyla bağlantılıdır. Tsaarda, birine fiziksel acı çektiren veya üzüntü veren kişi, bunun şiddetine göre bir ödeme yapmak zorundadır. Bu miktarı davaya bakan Bet-Din belirler. Bu tazminatlar, genelde zarar veren kişinin, aynı zarara kendi uğramaması için ne kadarlık maddi bir fedakarlığa razı olacağı mantalitesiyle, bilir kişilerce hesaplanır. Boşette, kişiye fiziksel bir zarar vermese de, sırf onu utandırsa dahi (ki birini utandırmak Tora’da en ciddi günahlardan biridir) utancın cinsi ve şiddetine göre parasal bir tazminat ödemelidir. Örneğin Tora’da yasaklanan ‘iğfal’ durumunda, bir kıza tecavüz eden kişi, hem kıza verdiği ‘nezek/ fiziksel zarar’ için, hem de onun utancını ‘boşet’ tazmin etmekle yükümlüdür. Bu tazminatın miktarı, kızın durumu ve ailesinin statüsüyle bağlantılı olarak değişebilir. Ayrıca birisine tükürmek, bir kadının başını toplumun içinde açıp onu utandırmak tazminata konu olabilen şeylerdir. Yine Tora’da, birinin diğerine elini uzatıp ‘edep yerini’ yakalaması ile ilgili bir durumdan bahsedilir. Bu durumda da karşındakini utandırmasından dolayı bunu tazmin etmesi gerektiği vurgulanır. Hatta bununla ilgili pasukta yer alan, ‘elini uzatmak’ manasındaki ‘bimvuşav’ kelimesi de ‘buşa/ utanç’ kelimesi ile bağlantılıdır. Burada tazminat söz konusu olabilmesi için, kişinin elini uzattığındaki niyetinin, karşındakini utandırmak olduğunun tespit edilmesi gerekir. Bir kişi planlamadan veya yanlışlıkla yaptığı bir hareketle karşındakini gülünç duruma düşürüp onu utandırsa dahi, burada utanç tazminatı söz konusu değildir. Görülüyor ki, 3.300 sene önce verilen Tora (ki aslında daha yaratılıştan önce Tanrı tarafından yazılmıştı) insanın görebileceği hem maddi zararları, hem de psikolojik ve manevi zararları incelikle dikkate almıştır.

Et ve sütü karıştırma yasağı

Tora da ‘bir oğlağı annesinin sütünde pişirme’ şeklinde bir emir vardır. Emir sadece Yazılı Tora’yı dikkate alsaydık, yalnızca oğlak cinsi bir hayvanı, kendi annesinin sütünde pişirmenin yasak olduğunu ifade ederdi. Ancak bilindiği gibi, Yazılı Tora uygulama bakımından tek başına yeterli değildir. Tanrı Yazılı Tora’yı verirken, onun tüm açıklamalarını da sözlü olarak Moşe’ye vermiştir. Sözlü Tora olarak bilinen bu kısım, Yazılı Tora’dan çok daha geniş olup nesilden nesle sözlü olarak aktarılmış ve Tora bilgeliğinin sadece Bene Yisrael'de kalmasını sağlamıştır. Sözlü Tora’ya göre oğlak, kaşer hayvanların bir simgesidir. Yani aslında, her kaşer hayvanı sütle pişirmek yasaktır. Kaşer olmayan hayvanları ve onların süt gibi tüm ürünlerini tüketmek de zaten Tora’da yasaktır. Ayrıca Sözlü Tora’ya göre sütte pişirme vurgusu da bir simgedir. Yasak olan hem et ve sütü birlikte pişirmek, hem böyle pişirilmiş bir yemeği yemek, hem de bu yemekten herhangi bir şekilde yararlanmaktır. Nitekim bu üç çeşit yasak dayanağını, Tora’nın üç farklı bölümünde söz konusu emrin ayrı ayrı vurgulanmış olmasından alır. Her ne kadar bu emir,  Tora’nın ‘Hukim/ Tanrı hükmü’ adı verilen, nedeni anlaşılmasa da, sadece Tanrı emrettiği için uygulanması gereken mitsvalarından biriyse de, bu konuda pek çok açıklamalar da mevcuttur. Öncelikle bu, Tora zamanı var olan putperest ulusların bayram kutlamalarında yaptıkları putperest bir uygulamaydı. Dolayısıyla Tanrı’nın deyim yerindeyse ‘iğrendiği’ bir şeydi. Ayrıca Tora, başka konularda da gördüğümüz gibi karışımlı bir takım şeyleri yasaklamaktadır; cinsel konularda, tarımsal konularda, keten ve yünün birlikte kullanılması konularında vs bunları görmekteyiz. Burada da, et ve kan ölümü simgelerken, süt ise yaşamı simgeler. Anne yavrusunu sütü ile besler ve ona hayat verir. Burada yaşamla ölümün karıştırılması söz konusudur. Ayrıca ilginçtir ki, sütün kökeni de kandır. Dolayısıyla sütün içinde kan ve onun içerdiği hayvansal yön adeta uyur vaziyettedir. Bunları tekrar karıştırıp pişirmek, sütün içindeki hayvansal özelliği de tekrar aktif hale getirmiş olur ve daha güçlü kılar…

Tanrı’nın gözünden beşeri ilişkiler

Beşeri ilişkilerde insanlar arasında üç tip ilişki görürüz. İlk tip, insanın amiri, kendisinden üst pozisyonunda biriyle ilişkisidir. Bu tip ilişkide insan daha dikkatli ve tavizkardır, amirini etkilemek için ilişkide ekstra bir çaba içindedir. İkinci tip ilişki insanın akranıyla, kendisiyle eşit pozisyonda biriyle ilişkisidir. Burada biraz rekabet ve karşılıklı bir çıkar beklentisi vardır. En zor ilişkilerden biridir. Çünkü bu pozisyondaki rekabet ve çıkar beklentisi unsurları, kıskançlık ve çekememezlik gibi durumlara neden olabilir. Tora’nın “Akranını kendin gibi sev” dediği emirde de ağırlıkta bu konumdaki kişilerle olan ilişkilere bir vurgu vardır. Üçüncü ve belki de en kolay görünen ilişki ise, insanın astı ile yani daha düşük pozisyondaki biriyle ilişkisidir. Burada karşındakine daha rahat ve gelişi güzel davranma, hatta biraz yukarıdan bakma durumu söz konusu olabilir. Ancak Tanrı’nın bu tip ilişkiye özel olarak dikkatini verdiğini görüyoruz. Tanrı’nın bu dünyadaki elçisi ve Tora’yı vereceği kişi olarak Moşe’yi seçmesinin öncelikli nedeni, onun bu üçüncü tür ilişkideki başarısıydı. Moşe çobanlık yaparken Tanrı dikkatini ona vermiş, kuzulara nasıl özenle ve merhametle davrandığını görerek Moşe’yi elçisi ve halkının lideri olarak seçmeye karar vermişti. Çünkü Moşe’nin bu özelliği, Tanrı’nın kendisini en yüksek dağ yerine en alçak bir tepe olan Sina’daki bir çalılık ‘ sene’ üzerinde göstermesinin simgesi olan alçak gönüllülüğe vurgu yapıyordu. Tanrı’nın istediği lider türü buydu; sürüsünün çobanı olması.

Bunları biliyor musunuz?

* Yanan bir mumu üfleyerek söndürmenin, Kabalistik olarak yapılmaması gereken bir davranış olduğunu. Çünkü mumun alevinin, ışığı ve maneviyatı simgelediğini. Alevin sürekli yukarı doğru yükselme ve adeta yukarıdaki özüne ulaşma çabasında olduğunu. Tanrı’nın bize ruhunu üfleyerek hayat vermesine karşı, bizim üfleyerek bu manevi yükselişi kesmemizin uygun olmadığını…

* Teilim kitabındaki mizmorlara on kişinin iştirak ettiğini. Bu kişilerin; Adam, Malkitsedek, Avraam, Moşe, Heman, Yedutun, Asaf ve Korah’ın üç oğlu olan Asir, Elkana ve Aviasaf olduğunu. 150 mezmurun 72'sini Kral David’in doğrudan yazıp tamamını da kendisinin derlediğini.

* Kral David’in Teilim’i beş kitap halinde yazmış olduğunu ve bunların Tora’nın beş kitabına karşılık geldiğini. Teilim’in 150 mizmordan oluştuğunu. 150 sayısının ‘pidyon/ kurtuluş’ kelimesinin gematriyası olduğunu. Kral David’in, bu mezmurların belli bir düzenle okunmasıyla her türlü sıkıntıdan kurtuluşu sağlamayı amaçladığını. Teilim’in ilk mizmorunun açılış kelimesi olan ‘aşrey/ mutlu, şanslı’ kelimesinin tüm Teilim’de 20 kez geçtiğini. Bunun da Yeşaya kitabında 20 kez geçen ‘oy/ vay haline!’ kelimesine karşılık geldiğini. ‘Oy’ kelimesinin ‘hey-vav-yud’ harfleri ile yazılıp Aşem’in dört harfli isim harflerini içerdiğini. ‘Oy’ kelimesinin de, Teilim’de ona karşılık gelen Aşrey kelimesinin de yud harfiyle bittiğini. ‘Yud’ harfinin en tepedeki Keter sefirasıyla bağlantılı olduğunu. Nitekim Keter’in simgesinin, baş harfi olan Kaf harfi olup gematriasının 20 olduğunu. Kral David’in, bu şekilde yirmi ‘Aşre’ ile ışığı getirip Yeşaya’daki yirmi ‘Oy’un getirdiği yargıyı merhamete çevirmeye çalıştığını.

* Tora’da iki kere 10 emrin sıralandığını. İlkinde Şabat için ‘zahor/hatırla’ dendiğini. İkincisinde ise Şabat için ‘şamor/koru’ yazdığını. Aslında zahor ve şamor’un Şabat için birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu. Nitekim zahorun Şabat’ın ‘yap’ şeklindeki pozitif emirlerini simgelerken, şamorun ‘yapma’ şeklindeki negatif emirlerini simgelediğini. Bu bağlamda ilk defa 10 Emir verildiğinde, henüz günah işlememiş olan halka Şabat’ın yap şeklindeki pozitif emirleri vurgulanırken, ikinci defa 10 Emir verildiğinde, artık günaha bulaşmış halka Şabat’ın yapma şeklindeki negatif emirlerinin ön plana çıkarıldığını.

* Tanrı’nın Adem’e altı tane mitsva verdiğini. Daha sonra Noah’a yedinci bir mitsva vererek tüm insanlık için geçerli yedi emrin ortaya çıktığını. Tanrı’nın sekizinci mitsvayı Avraam’a verdiğini ve bunun da ‘berit mila/sünnet’ emri olduğunu. Nitekim sekiz sayısının fizikselliğin ötesinde maneviyatı simgelediğini ve bu bağlamda berit milanın, doğumdan itibaren sekizinci gün yapıldığını.

* Sukot’a özgü bir mitsva olan ‘arba minim: dört tür bitki’yi elimizde tutup sallama mitsvasının berahasının ‘Al Netilat Lulav’ olduğunu. Lulavın aslında bu dört tür bitkiden birisinin adı olduğunu, ancak lulavın burada ön planda olmasından dolayı bu şekilde beraha söylendiğini. Bu bağlamda lulavın kılıç gibi tutulmasının zaferi simgelediğini. Ayrıca lulavın daha uzun olup kule gibi diğerlerinin üzerinde yükseldiğini. Diğer bitkilerin de birer organı simgelediği gibi, lulavın omurgayı simgelediğini ve adeta tüm organları birbirine bağlı tuttuğunu. Diğer bitkilerin de lulava bağlandığını ve bu şekilde lulav etrafında bir arada tutulduğunu. Yine her bitki türünün bir atamıza karşılık gelmesi gibi, lulavın da Yitshak’a karşılık gelip onun ‘Akeda’ olayında dimdik durmasını simgelediğini. Bu dört bitki çeşidini bir arada tutup yaptığımız hareketlerin, Aşem’in yeryüzündeki tüm bereket ve bolluğun kaynağı olduğunu vurguladığını. Nitekim bu dört bitkinin de sulak ve bereketli bölgelerde yetişen bitkiler olduğunu.

Sorularınız ve görüşleriniz için adresim [email protected]

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün