Mario Levi´nin izini sürmek

“Bavulum kontrol edildi. Her şeyi kokladı, etrafı karıştırdı. Gömleklerde, pantolonlarda, mendillerde; dantel, takı arıyorlardı. Yasaklanmış kitaplar için bile. Sizi, bavulunuzda arayan aptallar! Burada hiçbir şey keşfetmeyeceksiniz! Benimle seyahat eden kaçak mal. Onu kafama sıkıştırdım. Ve kafamda bir sürü kitap var! Seni temin ederim. Başım cıvıl cıvıl bir kuş yuvası. El konulan kitaplardan.” Heinrich Heine / Almanya. Bir Kış Masalı

Neşe BİNARK Perspektif
6 Mart 2024 Çarşamba

Yahudi kültürü ve Holokost kâbusuyla tanışıklığım

Her şey 1999 yılında Remzi Kitabevi’nden ilk baskısı çıkan ‘İstanbul Bir Masaldı’ romanının antique-vintage kapak tasarımıyla, bir dergisinin editörü olarak çalıştığım Dünya Gazetesindeki masamın üzerinde narince salınıp beni beklediğini gördüğüm sabah başladı. İstanbul vardı kitabın adında, yazarın adı Mario Levi’ydi o güne değin henüz tanışmadığım bir yazar ve kapakta “Kitapların yakıldığı yerde insanlar da yakılır” sözüyle şair Heinrich Heine göz kırpıyordu. Etkilendim. İstanbul, Mario Levi ve Heinrich Heine Dünya Globus Basınevi devasa binasının dokuzuncu katında o sabah aynı anda benim araştırma teleskobuma giriverdiler. Yahudi kökenli bir ailenin çocuğu olarak Almanya’da dünyaya gelen şair Heinrich Heine’nin eserlerinin Alman otoriteleri tarafından men edilişini, Alman politika ve toplumunu uzaktan eleştirmeye devam edişini, ‘Deutschland. Ein Wintermärchen’ (Almanya. Bir Kış Masalı) adlı eserini yazdığını, 1844’te arkadaşı Karl Marx’ın Heine’nin bu eserini sahibi olduğu gazetede makaleler hâlinde yayımladığını, kitaplarından birinin yakılmasıyla “Eğer bir yerde kitapları yakıyorlarsa, orada eninde sonunda insanları da yakacaklardır” dediğini öğrendim. ‘Almanya. Bir Kış Masalı’ eserinin Türkçe çevirisi olmadığı için Almanca aslından çevirerek okudum. Araştırarak Yahudi kültürü ve Holokost kâbusu ile tanışıklığımı derinleştirdim. Mario Levi’nin ‘İstanbul Bir Masaldı’ romanını okumak için kendimi hazırladım zira okuduklarımla empati geliştirebilmem ve yazarı anlayabilmem için bu gerekliydi. Ruhumu kitaba hazırladım. Nihâyet Mario Levi’nin kalemiyle tanıştım. ‘İstanbul Bir Masaldı’yı okudum. Zihnimin ve hayal dünyamın kapılarını Mario Levi’ye açışımın hikayesidir bu! Sırasıyla Mario Levi külliyatını adım adım okuyuşumun ve her okumamın üzerinden bir adım daha edebi dünyamın evrilişinin hikayesi. Buyursunlar.

Heinrich Heine

Heinrich Heine’nin ‘Almanya. Bir Kış Masalı’ şiir kitabının orijinal kapağı


Kitaplar yakıldı, insanlar da…

Heinrich Heine’nin öngörüsü gerçek oldu. Kitaplar da yakıldı, insanlar da… Şiirlerini kaleme alışından yüz yıl sonra ve acımasızca. Yine insanların sahip olduklarını bavullarında aradılar oysa bilmiyorlardı ki tüm ziynetler zihinlerde taşınıyordu. Heine’ye Almanya vatan duygusu veremedi, onun için ancak bir kış örneğiyle tasvir edilebilecek durumda kaldı. Almanya’dan göçtü. Mario Levi’nin İstanbul’undaki masalın aktörleri de kendi göçleriyle birlikte zihinlerindeki ülkeleri arıyor. Kitaptaki asıl aktör, yarattığı ve yok ettiği umutlarla İstanbul.

Mario Levi, koleksiyonundan bir dolma kalemle defterine yazarken.

 Sözcükler her zaman bizim sözcüklerimiz değildi

“O sözcükler bizim çıplaklığımız, kendimizi yeniden keşfetmemiz de olabilirdi ama, biz ‘aslımızdan’, bize yalnızca kendi sözcüklerini vermek isteyenler tarafından yavaş yavaş, sinsice koparılmıştık.”

İlk ‘İstanbul Bir Masaldı” romanını okudum. Satır aralarında yazarın kalem izini sürdüm. Mario Levi’nin İstanbul’u bir masaldı evet onun masalı ama kendi şehrinde kendini yabancı hissedenlerin de masalı. Bu kitabın birkaç şekilde okunabileceğini söylüyor Yazar ve ekliyor: “İsterseniz bildiklerinizi yeniden görmek için, kitabın başındaki birkaç sayfalık ‘Sığırcıklar’ bölümünü okumakla yetinebilirsiniz.” Yazara göre bu ‘tercihi’ yapanlar da kitabı okumuş ve ‘görmüş’ sayılacak. “Geriye kalan ve yazarda hâlâ devam eden hikâyeleri taşıyan sayfaların ise yalnızca ‘ayrıntıları’ merak edenler için olduğunu” söylüyor Mario Levi ve diyor ki: “İsteyenler kitabı, ilk sayfasından son sayfasına doğru, kendi adımlarının sesini dinleyerek, duyarak da ilerleyebilir, farklı bölümleri ‘atlayarak’ ya da ‘başka’ bir okuma ve önem sırasına koyarak da.” Hangi yolu tercih ederseniz edin ‘İstanbul Bir Masaldı’ romanını okuyun, hâlâ okumadıysanız, mutlaka!

Mario Levi

Müzik-edebiyat birlikteliğinin eşsiz büyüsüyle “En güzel aşk hikayemiz”

Yazmış olduklarınızın hiç bitmemesini, başkalarında devam etmesini düşlüyorsunuz çünkü. Belirsizliği bu denli büyüleyici bulmam biraz bu yüzden olmalı. Kitabın bir başkasından bir başkasına taşınabileceğini düşlemek ne kadar güzel bir bilebilseniz.”

‘En Güzel Aşk Hikayemiz’ kapağı

Kronolojik sırasıyla geriye giderek Mario Levi’nin, ‘İstanbul Bir Masaldı’dan önce 1992’de yazdığı ‘En Güzel Aşk Hikayemiz’ kitabını okudum. Harap olmuş bir aşkın anılarının anlatıcısıyla aşka dair sorunları çözmeye çalışacaksınız. Yazara göre bu satırlar, tanımadığınız bir insanla bir anda karşı karşıya gelebileceğinizi metin, cümleler koleksiyonunda hayal etmenizi sağlıyor. Geriye doğru ilerlemek ya da kendine doğru bir adım atmak, hangisini tercih ederseniz. ‘Sizi dinliyorum’ dedi bir de yepyeni bir hikâyeden yana onca sözcüğe ve zamana karşın bir kez daha umutlanarak ‘bu aşk nasıl bir aşkmış, dinleyelim, anlayalım, dahası gerekirse, bir kısacık metin süresince de olsa birlikte yaşamaya bakalım’ dedi heyecanla.

‘İstanbul Bir Masaldı’ kapağı

Odalar odaları çağırabilir ama “Madam Floridis Dönmeyebilir”

“Ah pedimu ah! Artık çok yoruldum” diyor Madam Floridis ve bu sözleriyle belli ki bana birçok eski anıyla çoğalmayı, paylaşılmadık fırtınaları ya da yalnızca bir hikâyede eskimişliği anlatmaya çalışıyor.”

Adım adım geriye sarıyorum geçmişi, sonrasında Mario Levi’nin 1991’de yazdığı ‘Madam Floridis Dönmeyebilir’ öyküsünü okudum. Geçmiş zaman karakterleriyle geçmişe özlem duyacağınız, yalnızlığı, hüznü ve imkânsız sevgileri canınızda hissedeceğiniz cümleler festivalinde sörf yapmaya hazır mısınız? Senelerce gidilememiş bir Atina’nın hayalî görüntülerini yaşayan Madam Floridis geçmişin sisleri içerisinde kendisini okumanızı bekliyor.

Mevsimlerin durduramadığı ‘Bir Şehre Gidememek’

Bu kitapta insanları anlatan üç hikâye ve onları birbirine bağlayan, anlatıcının anlattıklarını içeren bir metin yer alıyor. Hem azınlıkta hem de yalnız kalanların kırık kalpleriyle çepeçevre donatılmış bu kitapta pencereye vuran damlaların sesinden neredeyse bir öykü çıkartabilecek bir dolma kalemin deftere yazdıklarını okuyarak bir şehre gidememeyi yaşayacaksınız.

Bir Yalnız Adam: Jacques Brel

Mario Levi, 1986’da yazdığı bu ilk kitabında, hüzün insanı Belçikalı şarkıcı, besteci, aktör ve yönetmen Jacques Brel’in hayatını ve sanatını anlatıyor. Mario Levi’nin üniversite bitirme tezinden yola çıkarak yazdığı bu kitap bir biyografi ama romansı bir biyografi. Jacques Brel ile yapılmış bir söyleşi ve Mario Levi'nin bu söyleşi üzerine açıklayıcı notları, Brel'in şarkılarının Fransızca sözlerini çevirilerini ve yorumlarını da bulabileceğiniz bu romansı biyografik inceleme kitabını okumanızı öneriyorum.

İstanbul Bir Masaldı’dan öncesi ve sonrası

Mario Levi'nin edebiyat imparatorluğunun dönüm noktası olarak gördüğüm ‘İstanbul Bir Masaldı’ romanını okuduğum 1999’dan ilk kitabına kadar uzanan bir yol haritasını çizdim. Ayrıca ‘İstanbul Bir Masaldı’ romanından bu yana ürettiği eserlerden oluşan bir koleksiyon da bulunmaktadır. Mario Levi'nin 1999'dan sonra ürettiği eserleri sırasıyla bu satırlarda ele alıyorum: Bir Yaz Yağmuruydu (1999), Lunapark Kapandı (2005), Karanlık Çökerken Neredeydiniz (2010), İçimdeki İstanbul Fotoğrafları (2010), Size Pandispanya Yaptım (2013), Bu oyunda Gitmek Vardı (2015), Bir Cümlelik Aşklar (2016) Gördüklerimiz Görmediklerimiz -1 Bir Cuma Rüzgarı Kadıköy (2019), Gördüklerimiz Göremediklerimiz 2 Bu Salı ve Her Salı – Şişli (2020) Teğet Geçen Hayatlar 1 - Ayçiçekleri Her Gece Bir Yalnızlığa Bakar (2022)

Bir yazarın sahip olması gereken özellikler ve bir sonsöz

Mario Levi’nin ebediyete intikalinden sonra yaptığı ne kadar konuşma, söyleşi varsa internette hepsini izledim. Hayranlık duyduğum yazarımı sadece yazdıklarıyla değil, kendi sesiyle, anlattıklarıyla da anlamaya çalıştım. Mario Levi’nin en sevdiği yazarların bir listesini yaptım, o yazarların yazdıklarını okudum ve onun okuduğu ama benim okumadığım bazı kitapları okudum. Gece ve gündüz Mario Levi'nin cümleleriyle sohbet ettim ve bu yazı ortaya çıktı. Belki bir gün dolma kalemle deftere yazdığı el yazılarını da okuma fırsatı bulurum, kim bilir?

Efsane yazarımız Mario Levi'nin “Bir yazarın sahip olması gereken nitelikler” sorusuna verdiği uzun yanıtı sizlerle bırakıyorum.

“Eski Yeşilçam filmlerinde bir yazar tiplemesi vardı. Bir yalıda veya konakta yaşar, ipek bir röbdeşambırı vardır, fuları vardır, fan fin fon biridir yani. Yazar bu değildir. Yazar öncelikle hayatın içinde olan kişidir. Hem hayatın içindedir hem de başkalarını gözlemler. Kendinden farklı olanları görmek için hem de içindeki insanı görebilmek için bunları yapar. Hayatın dibine kadar içinde olmak. Öte yandan yazar çok okuyan kişidir. Okuyarak kendini geliştiren kimsedir. Okumak çok önemli, çok okumak çok önemli. Yazarın tüm yaşadıkları yazmaya yöneliktir. Günün birçok saatinde zihninin bir yerinde yazacağı romanlar ve hikayeler vardır. Bir yazarın iki hayatı vardır: 1.Yaşamakta olduğu hayat 2.Zihnindeki hayat. Her ikisiyle birlikte yaşamak zorundadır. Bir filmde görmüştüm Anais Nin ile Henry Miller o fırtınalı aşklarını yaşadıktan sonra Anais Nin Henry Miller’a: Biz seninle gelecekte yazacağımız kitapları yaşadık diyor.”

Bibliobibuli’den dostlukla.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün