“Oyun, bireysel küçük dünyasına sıkışmış, hayata müdahale etme yeteneğini ve büyük umutlarıyla uzun vadeli projelerini, kısa vadeli ve küçük kazanımlara feda etmiş, kendisine sunulan küçük konforlar aracılığıyla çevresine, sorunlara duyarsızlaştırılmış, maruz ‚bırakıldığı bilgi bombardımanı içinde giderek farklı bir anlamda bilgisizleşmiş ve sonuçta cahilleştirilmiş çağdaş insanın trajikomik öyküsüdür. İnsanlığa ateşi armağan ederek kendini feda eden Prometheus gibi sisteme karşı çıkarak ´sistemin mahkûmu´ olmak yerine, gönüllüce ´sisteme mahkûm olanlar´ın görmezden geldikleri tragedyalarını, ironik bir metin ve performans diliyle sergiler.”
Studio Oyuncuları ve Freestage ortak yapımı, Şahika Tekand’ın yazdığı, yönettiği, ışık tasarımını yaptığı, sahne ve kostüm tasarımlarını Esat Tekand’ın üstlendiği ‘On Adımda Unutmak (Anti-Prometheus)’, dünyaya müdahale etme yeteneğini terk ederek, umudu sistemin vadettiklerinden ibaret görmeye çalışan çağdaş insanın tragedyasını, ışık, ses, dekor gibi temel sahne elemanlarıyla oyuncuların arasındaki zorlu mücadele aracılığıyla ifade eden olağanüstü bir çalışma.
Oyuncuların zorlu oyun koşullarına maruz bırakıldığı, yönelişlerini belirleyen gerekli ve zorunlu koşulları oyun alanının oluşturduğu, sahne elemanlarının varlıklarının zorlayıcı oyun kurallarına dönüştüğü oyunun temel malzemesi sandalyedir. Sandalye ilk bölümde taşınacak bir yük, ikinci bölümde bir arzu nesnesi, üçüncü bölümde sahip olunan, hem oyuncunun hem de rol kişisinin oyunda elde etmek için uğraştığı ve bağlandığı mülk ve statü / dinlenme aracı olarak kendini gösterirken, oyuncuların oyun içindeki hareketlerinin nesnel ve zorunlu ‘performatif nedeni’ni var eder.
Oyuncu - sandalye ilişkisi (bağlanma) bir çeşit tersten Prometheus - kaya ilişkisini ortaya koymayı amaçlar. Rol kişileri, beden işçiliği yaparken sınıf atlama imkânı yakalamış, çok çaba harcayarak bunu bir ölçüde başarmış, asal motivasyonunu sahip olmak ve sahip olduklarını korumaktan alan çağdaş insanlardır. Orta sınıf ideolojisinin vücuda gelmiş halleri olan bu kişilerin en korktukları elde edilmişleri kaybetmektir. Bu nedenle düşünmeksizin sistemin kurallarına teslim olurlar.
Seyirci bu irrasyonel oyun düzeninin içinde gerçekleşen performansa tanık olurken, sisteme mahkûm çağdaş insanın irrasyonel özlemlerine, çabasına, kendinden vazgeçişine, Prometheus’u hatırlamayan, hatta Camus’nun dediği gibi bugün Prometheus’la karşılaşsa onu neredeyse linç edecek çağdaş insanın, bu hafıza kaybının bedelini kendi varlığıyla ödeyişine de tanık olur. Birbirine göre ötekileştirilerek gerçeği kavramaktan uzaklaştırılanların, aslında sisteme göre ötekilikleriyle aynı kaderi paylaşmalarının, ‘oyun’ haline getirilen ‘hayat’ gerçeğinin, sahnede gerçekleşen ‘oyun’ gerçeği aracılığı ile ortaya konulduğu bir süreç yaratılır.
On Adımda Unutmak (Anti-Prometheus), 2010 İstanbul Kültür Başkenti projeleri çerçevesindeki Promethiade projesi kapsamında Şahika Tekand tarafından yazılmış, Atina, Almanya, Türkiye, Belçika ve Brezilya’da büyük başarı kazanmıştı. Ülkemizde sadece birkaç defa sahnelenen oyun, dünyada günün değişen koşullarının getirdiği ilhamla yine Tekand tarafından 2024’te tekrar ele alınarak yeniden yazıldı.
20 yıllık çalışmayla geliştirerek Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi adını verdiği sistemle çok sayıda oyuncu yetiştiren “hocaların hocası”, yazar, yönetmen, oyuncu Şahika Tekand’ın 4 Şubat’tan beri yenilenmiş biçemiyle sahnelediği oyununun metni, yönetimi ve hatta seyirci algısıyla ilgili verdiği bilgiler öylesine etkileyici ve heyecan verici ki, On Adımda Unutmak’ı tanıtabilmenin en doğru yolunun sözü Şahika Tekand’a devretmek olduğunu düşündüm ve yukarıdaki paragrafların tamamını ondan özetleyerek alıntıladım.
Geldik eşi menendi olmayan farklı, aykırı, müthiş heyecan verici bir teatral deneyime, performansın seyirci olarak izlenmesine.
Cem Bender, Nedim Zakuto, Özgür Özkurt, Enes Demirkapı, Altay İçimsoy ve Bahattin Genç’in durmaksızın söyledikleri hem üst üste hem yan yana örülmüş simültane monologlar eşliğinde, bir var olma mücadelesine dönüşen dur durak bilmeyen devinimlerini nefes nefese, her sözcüğe, harekete yetişmeye çalışarak izleyen seyirci, maddeten olmasa bile manen performansın aktif katılımcısına dönüşüyor ve giderek her anında kendisini bulmaya başlıyor.
Basın bülteninde değinildiği gibi bir ‘survivor’ savaşına dönüşen oyun düzeninin diğer cephesini, ışık ve komut masasından saldırıyı yöneten Verda Habif, Damla Ahkemoğlu ve Melis Avçil’in olağanüstü çalışmasını da unutmayalım.
Anlatılması zor, izlenmesi, katılınması müthiş heyecan verici olağanüstü bir tiyatro olayı. Sezonun olmazsa olmazı. 18 Şubat Fişekhane (18.00’de), 4 Mart Zorlu PSM, 13 Mart CKM, 28 Mart DasDas Sahne ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde.
Heyecan Verici Yeni Bir Çalışma
‘Freak Show’
“Bir yanlışın ömür boyu öyle olması daha kolay. Kabullenmek ve bir daha üzerine düşünmemek. O kalsın orada. Beynimin hangi köşesine kaydedilirse edilsin. Çünkü o yanlış kalkıp gelip başka bir şeye dönüşünce, bununla baş etmek çok zor oluyor. Sus mu? Unut mu? Konuş mu? Çöz mü? Ağla mı? Zırla mı? Anla mı? Ne yapacağım şimdi ben?”
Yıl 2071 Finlandiya. Teknolojinin ilerlediği, internetin sanal zekâ platformuna dönüştüğü, insan ilişkilerinin karmaşıklaştığı, farkındalık seviyelerinin iç içe geçtiği bir dijital çağdayız.
Finlandiya’nın ünlü bir talk show’unun 100. ve son bölümü. Her hafta farklı bir konuyu işleyen, sivri diliyle teknoloji dışında hiçbir ilerleme kaydedememiş dünyayı yerden yere vuran ünlü sunucu, son programında ‘Kötülük ve Mağduriyet’ temalarını işlemek için bu kez uluslararası bir yardım kuruluşun temsilcisini konuk etmekte…
30 yaşlarında iki tiyatrocunun, Zihni Bayraktar ve Furkan Altınışık’ın pandemi sırasında birlikte yazdıkları ‘Freak Show’, bu sezon sahnelerimize gelen yeni oyunların en ilginç ve etkileyicilerinden biri. Tiyatro Jargon ve Hansel Gretel yapımı oyunu Aras Kösedağ yönetiyor, dekor ve afiş tasarımı İlda Ersezer’in, dijital tasarım Zeynep Emra Çakır’ın, ışık tasarımı Enes Aydemir’in, ses tasarımı Ali Rıza Şahenk’in, kostüm Seren Bostan’ın. Hiç ara verilmeden 110 dakika süren oyunun iki karakterini metni yazmış olan Zihni Bayraktar ve Furkan Altınışık canlandırıyor.
Oyundaki sürprizli gelişme hakkında spoiler vermemek için konuya pek girmek istemiyorum. Ancak bildik bir televizyon şovu gibi başlayan, sunucunun hınzır mizah duygusuyla konuğun çarpıcı mülteci hikâyesini ustalıkla iç içe geçirerek gelişen, sözünü ettiğim sürprize finalde zekice, klişeden uzaklaşırken iyice ciddileşen, yalnızlık gibi kişiselden, ötekileşme ve terör gibi toplumsala derinlemesine dalan metne hayran olduğumu belirtmek isterim.
Hem olgunluğu hem de şaşırtıcı yaşanmışlığıyla çok etkileyici bulduğum metne minimal malzeme ve efektle maksimal görsellik kazandıran tüm sahne tasarımları da çok başarılı.
Zihni Bayraktar ve Furkan Altınışık, pandemi gibi benzerini yaşamadığımız bir dönemde oyunu yazmakla kalmamışlar, öylesine özümsemişler ki sunucu Andre ile konuğu Ahmed Malik’i sahnede canlandırmıyor; fiilen yaşıyorlar.
Sezonun en keşfedilemeye değer oyunlarından biri. 21 Şubat ve 20 Mart Koma ve sezonda İstanbul sahnelerinde. Mutlaka izleyin derim
Cihangir Atölye Sahnesi ‘Neredeyse Eşittir’
“Sıradan ve biricik arzularımızla parasal sistemde eşit, özgür, iyi, haklı ve değerli olmamız mümkün mü? Enflasyon hepimizi fakirlikte bari eşitler mi?”
Jonas Hassen Khemiri’nin değer kavramını para sistemi üzerinden irdeleyen hınzır kara komedisi ‘Neredeyse Eşittir’ bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi’nde.
Yönetmen Serpil Göral, parasal sistemin yarattığı eşitliğin, aslında matematiksel olarak muhtemel de olsa asla gerçekleşemeyeceğini aktarırken bu acımasız dünyada umutsuzluğun bir duygu değil bir durum olduğunu, paranoyanın, şiddetin, sahtekârlığın sadece ötekilere değil bireyin kendisine de yöneldiğini ustalıkla açığa çıkarıyor
Dorukhan Kenger, Ela Güldüren, Kerem Aktı, Mithat Seçinti, Nihal Parlak, Özge Doğan, Seren Köken, Serhat Güney ve Yusuf Kısa’nın kimsenin öne çıkmadığı, ama herkesin çok başarılı olduğu dört dörtlük ekip oyunculuğu çok etkileyici.
24 Şubat, 17 Mart ve sezon boyunca Cihangir Atölye Sahnesinde. Kaçırmayın derim.