“Var olmamızın önkoşulu farklı kültürlerle iletişimdir…”

Yazar Tufan Erbarıştıran, 2022´de Doruk Yayınları´ndan çıkan ´Karşı Kıyının Yankısı´ adlı kitabında Yunanistan´da yaşayan Theodoros Grigoriadis ile Maria Skiadaresi´nin birer öyküsünü çözümlüyor. Yunan edebiyatından söz eden giriş bölümünün ardından Erbarıştıran, Grigoriadis´in özgeçmişi ile edebiyat anlayışını ele alırken, yazarın insan kaçakçılığını anlattığı ´Yer Hostesi´ adlı öyküsünü de ayrıntılı bir biçimde irdeliyor. Skiadaresi´nin kaleme aldığı ´Zavallı´ başlıklı hikâyesinde ise yazar, biri mutlu diğeri olmayan iki ayrı evliliği karşıtlıklarıyla mercek altına alıyor.

TUNA SAYLAĞ Söyleşi
7 Şubat 2024 Çarşamba

Bir süre önce Yunancaya tercüme edilen ‘Karşı Kıyının Yankısı’nı Tufan Erbarıştıran ile konuştuk.

‘Karşı Kıyının Yankısı’ kitabınızın yazılış fikri nasıl doğdu?

Bir yazar olarak farklı kültürlerin edebi metinlerini, çağdaş dünya edebiyatını izlemeye çalışıyorum. Grek Edebiyatı da bu açıdan ilgimi çekiyordu. Özellikle felsefe ve şiirin Grek döneminden çıktığını ve felsefe denildiğinde Sokrates, Platon, Aristoteles üçlüsü ile başlayan liste uzayıp gittiğini görüyoruz. Şiir ve edebiyat denildiğinde de Sappho, Nikos Kazancakis, Yorgo Seferis, Rhea Galanaki ve Konstantinos Kavafis ilk akla gelenler. Böylesine güçlü bir felsefe-edebiyat kaynağı karşısında etkileniyorsunuz ve düşünsel anlamda besleniyorsunuz. Bu nedenle, halen Yunanistan’da yaşayan iki yazarın Theodoros Grigoriadis ve Maria Skiadaressi’nin birer öyküsünü çözümledim. Kültürler birbirlerinden beslenir, var olmamızın önkoşulu, öteki ve farklı kültürlerdir.

Öykü, roman, şiir kitaplarının okunma oranında düşüş yaşanırken, okurun pek de tercih etmediği eleştiri/çözümleme türünde yazma cesaretini gösteriyorsunuz. Bu konudaki ısrarınız neden ve hedef kitleniz kimler?

Doğru söylüyorsunuz. Ne yazık ki, ekonomik nedenlerle böyle bir düşüş yaşandığını biliyorum. Ancak unutulmamalıdır ki, öykü çözümleme kitapları bugüne değil yarına yöneliktir. Ülkemizde çok değerli öykü yazarları var. Bu yazarların besleneceği kaynaklardan biri de öykü çözümlemeleridir. Böylelikle yazdıkları öykülerin nasıl çözümlendiklerini okuduklarında, bundan sonra yazacakları öykülere bakış açıları da değişecektir. Bunun edebiyat adına bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Hedef kitlem ise öykü okurları ve öykü yazarlarıdır.  

Yunan edebiyatı çok geniş ve köklü bir geçmişe sahip. Birçok ismin arasından Theodoros Grigoriadis ve Maria Skiadaressi’yi neden tercih ettiniz? Hangi özellikleri onları öne çıkardı?

Bu iki yazarı seçme nedenlerimden biri her ikisinin de halen yaşıyor olmasıdır. Yazarlar yaşarken de değer görmeli. Grek felsefesi ve edebiyatı üzerine yazılmış çok sayıda araştırma kitabı var. Ben yaşayan iki yazarı tercih ettim. Ayrıca her ikisi de ülkelerinde sevilen ve tanınan yazarlar. Sözgelimi Theodoros Grigoriadis’in yayımlanmış on kitabı vardır. Devlet kanalı ERT için iki senaryo ve bir oyun yazmış. Maria Skiadaressi ise arkeolog olarak birçok kazılara katılmış. Edebiyat alanında birçok kitabı bulunuyor. Eserleri birçok dile çevrildi. Her iki yazar da yazma alanında üretken ve bunu sürdürmekteler.

Kitapta yer alan iki öyküden ilki, ‘göç’ü konu ediyor. ‘Göç’ olgusu geçmişten bugüne can acıtan bir konu…

Haklısınız. Geçmişten günümüze kadar hiç azalmadan hatta artarak devam eden bir göç sorunu var. Sosyolojik olarak ülkelerin demografik yapıları da bu anlamda değişime uğramakta. Kişiler açısından ise psikolojik yıpranmalar söz konusu. Özellikle iklim değişimleri ve bölgesel savaşların sürekliliğiyle göçler gündemden düşmüyor. Her iki sorun da biz insanların eliyle yarattığı felaketler arasında ilk iki sırayı alıyor. Bir toplumun doğup büyüdüğü topraklardan zorla ayrılmaları onlarda travmatik etkiler bırakır Göç sorununu tarih boyunca en çok yaşayan Yahudilerdir. Tevrat’ta ayrıntılarıyla yazdığı gibi, Mısır’dan kaçış ile başlayan bu göç süreci, acı-tatlı anılarla yaklaşık dört bin yıl sürmüştür. 

Günümüz de ise silah tüccarlarının bölgesel savaşlar konusunda etkin rol aldıkları bilinen bir gerçek. Bu yüksek finans kaynakları ile iklim krizi çözülebilir ve daha güzel bir dünya yaratılabilirdi. Buna ilk tepkileri biz edebiyatçılar veriyoruz. Göçlerin yaşanması yerine toplumların birbirlerine turistik ve bilim/sanat ağırlıklı seyahatler yapmasıyla insanlık farklı bir yöne evirilebilirdi. Bu anlamda sanatın gücüne inanıyorum.   

Her iki hikâye de kısa öyküye örnek gösterilebilir. Kısa öyküye bakışınız nasıl?

Kısa öykü şiire daha yakındır, Cemal Süreya öykü için, “Şiirin uzun saçlı kız kardeşi” der. Az sayıda sözcükle/tümceyle yazılır. Kısa öykünün yazılmasının yorucu olmasının temelinde, karakter azlığı ama her karakterin güçlü bir biçimde rol alması yatar. Ayrıca bir kısa öykü metni ansızın başlamalı ve final de açık olmalıdır. Böylelikle metnin içindeki ‘boşlukları’ ve başı ile sonunu okur tamamlayacaktır. Bu da okurun metne katkı yapmasını gerektirecektir. Geleneksel roman ve öykülerde böyle bir uygulama yoktur. Yazar ne istediğini belli edecek bir anlayışla eserini yazar. Okur da metnin tamamı üzerine yorum yapabilir. Benim ilgi alanım ise post-modern edebiyattır. Yani okurun yazma edimine dâhil olmasını gerektiren bu yazım türünü benimsiyorum. Okur sadece okumakla görevini yapmış olmamalıdır. Öykü metninin içine girip kendince bazı tamamlamalarda bulunmalıdır. Onun bu katkıları bir başka öykünün doğmasına da neden olacaktır.

‘Zavallı’ başlıklı öyküde geçenleri bugün de izliyoruz televizyonlarda. İnsanoğlu hiç ilerleme sağlayamamış gibi; bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Doğru bir izlenim diyebilirim. Ekonomik ve eğitim sorunlarını yansıtmakla birlikte az önce sorduğunuz soruya dönmek istiyorum. Bir toplum azami ölçüde göç almaya başlarsa ve bu gelenlerin büyük çoğunluğu eğitim-kültür açısından içine girdikleri toplumun çok gerisindeyseler, bunun sonu sizin yorumunuzun yanıtıdır. Televizyonlarda gördüğümüz gibi kadın cinayetleri, eşler arasında aldatmalar ve darp olaylarının sonu gelmeyecek gibi. Toplumun omurgası bozulduğunda, sözünü ettiğimiz sorunlar bir kartopu gibi büyümeye devam eder ve her alanda toplumsal çürümenin yaşanması kaçınılmazdır. Goethe, “Işık ışık biraz daha ışık!” demişti ölüm döşeğinde, yaşanan bu kaosun da elbette bir aydınlığı olacaktır; biz de aydınlık, gerçeklik, umut ve daha çok sanat ve edebiyat diyelim.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün