Büyükada´nın özlenen mazisi

Tutkulu koleksiyoner Moris Danon ve aynı zamanda mimar olan değerli yazar Büke Uras, üç yıl süren hummalı bir çalışma sonunda İstanbul tarihinin önemli bir eksiğini kapatarak Büyükada´nın köklü ve kozmopolit geçmişini ´Büyükada- Moris Danon Koleksiyonu´ adlı kitapta topladı. Özenle seçilmiş ender fotoğraflar ve titiz kurguya, Büke Uras´ın mimar gözünden simge yapıların bilinmeyen yönleri ve farklı bir tarih yaklaşımı eşlik ediyor. Adalıların aidiyet duygularını perçinleyecek, tarih meraklılarını oldukça tatmin edecek bu eşsiz eseri literatüre kazandıran iki entelektüel ada aşığı ile ilklerle dolu, keyifli bir Büyükada yolculuğuna çıkıyoruz.

Selin KANDİYOTİ Söyleşi
10 Ocak 2024 Çarşamba

Koleksiyon fikri nasıl başladı diye sormak istiyorum ancak kitabın kapağını çevirdiğiniz anda bizi karşılayan ilk fotoğrafa da vurgu yapmadan geçemeyeceğim. Kızlı erkekli bir grup Yörükali iskelesinde dizilmişler ve okuyucuya gülümseyerek bakıyorlar. Bu kitabı oluşturma motivasyonunuzun bu fotoğraf seçimiyle bağlantısı var mı?

Moris: Büke ile doğma büyüme Büyükadalıyız. Çok güzel hatıralarımızın olduğu bir yer. 20 yıl önce editör Max Fruchtermann’ın tüm kartpostallarının yer aldığı Mert Sandalcı’nın iki ciltlik kitabında Ada’yla ilgili daha önce hiç görmediğim görsellere rastladım. Cumartesileri Beyoğlu’ndaki sahafları ziyaret edip fotoğraflar ve efemeralar toplamaya başladım. Ada’yla ilgili eski kitapları edindim. Bizden önceki nesillerin de Ada’da çok güzel vakit geçirdiğini gördüm. Her şeye rağmen Büyükada’nın geleceğine dair, kitaba da hakim olan iyimser yaklaşımımızı bahsettiğin fotoğraf çok iyi yansıtıyor.

Koleksiyonunu bir kitaba çevirmek ve bunun için Büke ile iş birliği yapma fikri nasıl oluştu?

Moris: Eski dostum Büke, bu koleksiyonun son 12 senelik sürecini takip etti hatta bazı parçaları almam konusunda tavsiyeleri oldu. Koleksiyon belli bir noktaya geldiğinden beri çok uzun zamandır kitabı çıkarmak istiyorduk. Büke’nin ‘Balyanlar’ gibi diğer projeleri bittikten sonra sıra üç sene önce Büyükada’ya geldi. Bu sürede kütüphanemde bulunan kitapları taramanın yanında Büke, Bibliotheque National de France ve Başbakanlık Osmanlı Arşivleri başta olmak üzere değişik kaynaklar da ekledi.

Bu kitabı diğer Ada kitaplarından farklı kılan nedir?

Büke: Bugüne kadar Ada’yla ilgili yazılan birçok kitabın tekil bir gözle yazılmış olması bizi rahatsız etti. Biz Ada’nın gerçek ruhunu doğru yansıtmak adına, çok taraflı bakma hedefiyle, Fransız, Osmanlı, Ermeni, Rum ve İngiliz kaynaklarını olabildiğince taradık. Editörlüğünü Müge Cengizkan’ın yaptığı kitabın İngilizce çevirisini Melis Şeyhun Çalışlar yaptı.

Büyükada’nın insanlar, milletler, imparatorluklar ve yüzyıllar arasında yeniden tanımlama gücünden bahsediyorsunuz. Bu tanımlamalar aynı zamanda kitabınızın bölümlerini de oluşturuyor. Bölümleri kısaca tanıtabilir misiniz?

Büke: İlk bölüm ‘tecrit’ üzerine. Adanın nüfusunu başta yalnızca Rumlar oluşturuyor. Sosyal karakteri manastırlar tarafından belirleniyor. İkinci bölümümüz adanın ‘sayfiye’ kimliği üzerine. 1840’ların sonunda buharlı vapurların kullanıma girmesiyle Ada, demokratik ve ulaşılabilir kılındığı için yerel Rum kimliğinde bir çözülme görüyoruz. Osmanlı topraklarında Avrupa düzeyinde, örneğin Fransız Riviyerası ile aynı standartlarda tek sayfiye Büyükada. Hem mimarisi hem de sosyal yaşamı ile böyle.

Ne önce çıkıyor en çok bu bölümde?

 

Macar Gezintisi (Bugün saat kulesinden Anadolu Kulübüne uzanan yol) Moris Danon Koleksiyonu kitabına kadar yeterince araştırılmamış bir konu. Nitekim Moris’in bir müzayedede elde ettiği, 1855’te Kırım Savaşı’nın son evresinde İngiliz subayı Edward Estridge’in Ada’yı anlatan el yazması güncesi dönemle ilgili detaylı bir resim sunduğu için çok önemli. Darwin’in Galapagos Adalarında yazdığı ‘Türlerin Kökeni’ eserinden daha önce, 1700’lerin sonunda Büyükada’yı merkez alan botanik gözlemler ve yazılmış bilimsel kitaplar mevcut.  Doğa bilimlerinin erken döneminde Prens Adaları hiç geri kalmıyor ancak kurumsallaşma yoksunluğundan bunun devamı gelmiyor.

Üçüncü bölümle devam edecek olursak?

 

Büke: ‘Yanılsama’ bölümü Ada’yı imparatorluğun sonunda ele alıyor. Osmanlı çöküşe giderken Ada’da, ihtişamlı köşklerin inşa edildiği, adeta bir altın dönem yaşanıyor. Adalılar bir yanılsama içinde, iyimserler. Merkezi idarenin temsilinin eksik olması mimariyi etkiliyor. Kimliği özel girişimle belirleniyor. Küçük Tur ve Büyük Tur yollarının açılması manastırların oluşturduğu dini güzergahları tamamen seküler kılıyor. Bu yolların açılma tarihlerinin sırasıyla Kırım Savaşı sırasında, 1850’li yılların ortasında ve 1889’da olduğunu ortaya çıkardık. Prinkipo Yat Kulübü’nün tarihini Osmanlı kozmopolit burjuvasinin analiziyle beraber işledik. Osmanlı tarihinde özel girişim tarafından organize edilen ilk kamusal şenlik olan regattaları yine Moris Danon Koleksiyonu sayesinde inceledik. Maalesef Büyükada arkeoloji anlamında çok önemli olsa da son 100 senede tarihi kalıntılar tamamen yok oldu. Bu müthiş bellek kaybını anlatmaya çalıştık. Türkiye’deki ilk modern teçhizatlı gözlemevi 1930 Kandilli Rasathanesi’dir. Bu çok geç bir tarih. Astronomik gözlemlerin yapıldığı Mizzi Köşkü’nün kulesi ise bir istisnadır ve 1893 tarihlidir. Paris’te Moris ile muazzam bir keşif yaptık ve dünyaca bilinen gökbilimci Eugenios Antoniadis’in ilk gözlemlerini bu köşkte yaptığını ortaya çıkardık. İlk Mars haritasını çizmesiyle bilinen ve 30’lu yaşlarında Fransa’ya taşınan Antoniadis’in bundan önce Büyükada’da çalıştığı güneş lekeleri grafikleri Moris Danon sayesinde ortaya çıktı. Bunlar Osmanlı astronomi tarihinin günümüze ulaşabilen en eski tarihli evrakı olarak da çok önemli bir keşif.

O halde bir iş insanı ve mimar bu kitapla Osmanlı astronomi tarihini yeniden yazdı dersek yeridir.

Moris: Mizzi Köşkünde kimin ne yaptığı çok bilinmezdi. Bu bulgular sayesinde köşkün tarihine de ışık tutmuş olduk.  Kulenin restorasyonu iki sene önce yapıldı. Teleskobun izi maalesef yok.

Büke: Yine bu bölümde, Ada hakkında yazılmış ilk Osmanlıca kitabın yazarı olan bohem şair Mehmed Celal’in şiirlerine yer ayırdık.  Ada’yı şahsi meselesi haline getiren bu önemli kişilik tamamen unutulmuş. Öyle ki Osmanlıca’dan Türkçe’ye ilk kez çevirttik ve kitapta kullandık. O derece bir bellek kaybından söz ediyorum. İşgal yıllarında ıskalanan ‘Prinkipo Konferası’nın hikayesine ise ilk kez yer veriyoruz. Bolşeviklerin ihtilaliyle başlayan 1917-1919 Rusya iç savaşının sonlanmasını sağlayacak barış konferansı şaşırtıcı bir şekilde Büyükada’da düzenlenecekti. Konferans gerçekleşmese de, Bolşevikler ve Çarlık yanlıları arasındaki ilk uzlaşma teşebbüsü olarak dünya tarihinde yerini aldı.

Son bölüm ‘direniş’ başlıklı. Bu bölümde nelere yer verdiniz?

Büke: Cumhuriyet’le ortaya konan sosyal ve mimari değişimi Saat Meydanı üzerinden analiz ettik.  İlk kez 1930’larda Ada’yı hüzünle ele alan Şinasi Hisar ortaya çıkıyor. Halbuki öncesinde Ada ile ilgili tüm eserlerde balolar, tekne gezileri, danslar, spor yarışmaları gibi moderne ve yeniliğe dair anlatılara rastlanıyor. Ada anlatımının modernden nostalijye kayması 1930’lu yıllarda gerçekleşiyor. Kitabın sonunda, Moris’in Paris’te bir müzayedede satın aldığı, yerel tarihin ötesinde dünya tarihine ışık tutacak Lev Troçki’ye ait parçalara yer verdik. Bu meşhur sürgüne ait 96 fotoğraflık bir albüm ve Büyükada’da yaşadığı ilk köşkteki yangından kurtarabildiği az sayıdaki parçadan biri olduğunu Troçki’nin el yazmasıyla not ettiği,  ‘Hayatım’ adlı kitabının nüshası Moris Danon’da bulunuyor. Troçki’yi ev kıyafetleri ile en doğal haliyle resmeden fotoğraflar onunla yaşayan katibi, Çekoslavak Yahudisi Jan Frankel’e ait. Bu albüm sayesinde Troçki’nin Büyükada’nın şaşalı hayatına dahil olmadığını, bomboş iskele fotoğraflarından yapayalnız ve temkinli bir hayat sürdüğünü de anlıyoruz. Albüm, Troçki’nin sürgün hayatının bir nevi görsel dışavurumu.

Koleksiyon sayesinde Büyükada ile ilgili daha önce hiç bilinmeyen başka ne gibi tarihi gerçekler ortaya çıktı?

Büke: Ada’nın daha önce varlığı bilinen pek çok önemli yapısının fotoğrafları ilk kez bu kitapla ortaya çıktı. 1925’te üstü doldurularak yok edilen ve Kantarocak ismiyle bilinen ticari limanın ya da buharlı vapurlardan kullanımından önce yüzyıllarca adaya 4-5 saat süren yolculuklarla varan kayıkların yanaştığı Pancos İskelesi’nin görselleri önemli örnekler. Saat Kulesi’nin yer aldığı ve eskiden Aşağı Macar olarak bilinen meydanın, kulenin inşasından önceki tek fotoğrafı da Moris Danon Koleksiyonu’ndadır.

 

Moris: Pascal Sebah’ın 1885 tarihli yelken ve kayık yarışının albümü de önemli bir örnek. Osmanlı fotoğrafçılık tarihi açısından da önemli. Şimdiki Anadolu Kulübü’nün eski binasının olduğu yere yakın Giacomo Otel’in denizden çekilmiş görseli de eşsiz. Cam negatiften bastırdığımız bu nadir resim, kitabın kapağını süslüyor. Ayrıca ilk kez denizden karaya doğru çekilmiş, seyredilen yelken yarışını değil de seyredenleri gördüğümüz bir fotoğraf var. Daha olimpiyatlar yok, futbol yok. İlk defa kadınlı erkekli bir grubun bir spor müsabakası izlediğini gördüğümüz, Osmanlı sosyal yaşamına dair muazzam bir görsel.

Kitaptaki en eski ve en günümüze yakın fotoğraf kaç yıllarına ait?

Moris: Ada 1880’lerden itibaren fotoğrafçıların popüler bir konusu haline geliyor. Bu döneme ait az önce bahsettiğim 1885 regatta fotoğrafları ve Vassilaki Kargapoulo imzalı fotoğraflarım var. Daha eski döneme ait ben hiç fotoğrafa rastlamadım. Koleksiyonumda 1940’ı çok fazla geçmedim çünkü sonrasında bolca resmedilmiş bir dünya var. Ben daha nadir bulunan Ada’yı toplamaya odaklandım.

Koleksiyonun en nadide parçası hangisi?

En göz bebeğim tartışmasız Troçki’nin imzalı kitabıdır. Kitapta Troçki’nin el yazması notları olacak üstelik de Ada’da köşkündeki yangından kurtarılacak. Ömür boyu böyle bir parçaya rast gelemem.

Bunca eser ne kadar sürede ve nasıl toplandı?

Beyoğlu’nda sahaf kültürü gerileyince bir noktadan sonra Türkiye gözlüğünü çıkarıp uluslararası gözlüğü taktım. Troçki kitabını e-bay’den buldum. Uluslararası müzayedelere katıldım. Özellikle Paris ve Londra’dan çok ciddi miktarda malzeme topladım. Büke’nin metni yazarken araştırmalarında ve benim koleksiyonumda ortak yönümüz çalışmalarımızı hep uluslararası düzeyde tutmamız oldu. Bu, kitabın çok sesli olmasını sağladı.

Adadaki tüm köşklerin ve simge yapıların tarihi ve mimari özellikleri kitapta detaylıca anlatılıyor. En favori yapınız hangisi?

 

Büke: Saat kulesi derim. Kule denmesine rağmen tek katlı, küçük bir kiosk. Osmanlı tarihinde saat kulelerinin önemi büyüktür ve çokça vardır. Ama bir ticari birimin zaman içinde dönüşerek bir anıt haline gelmesinin Osmanlı tarihinde başka bir örneği yok. Anıt inşaları hanedanın yetkilendirmesiyle olur. Bu saat kulesi üç aşamayla bu haline dönüştü; ilk önce gazete bayiydi, sonra vapur iskelesine yakınlığından dolayı mermer vapur tarifeleri konulmuş ve yanına bir saat iliştirilmişti, en sonunda ise bu kitabeler kaldırılmış ve sadece saat kulesi olarak kalmıştır. Anıtlaşmaya giden tüm bu aşamalar Osmanlı mimari tarihinde bir istisna ve bizim fotoğraflarımızla kanıtlandı.

Moris: Kendi evim diyorum. Metin Erksan’ın en ikonik filmlerinden biri ‘Sevmek Zamanı’ filmi bizim evde çekilmişti. Evimiz II.Dünya Savaşının hemen ertesinde inşa edildi.

Aya Yorgi Manastırı ve ona çıkan yokuşu bu kadar eşsiz kılan nedir?

Büke: İstanbul’un kentsel gelişimini Müslüman ve Hıristiyanlara ait dini güzergahlar ve alaylar çok etkilemiştir. Cumhuriyet’le beraber bu yollar dini işlevlerini yitirdi. İstanbul’da dini anlamını yitirmeyerek günümüzde hala kullanımı devam eden tek yol Aya Yorgi Yokuşu. 

1915’te tamamlanan Büyükada iskelesinin dışarıdan minaresi içeride minberi eksik cami eleştirisine maruz kaldığını öğreniyoruz. Bir mimar olarak iskele hakkında görüşlerinizi alabilir miyim?

 

Büke: Son derece değerli bir yapı olarak görüyorum. Mihran Azaryan’ın dehası oranlardadır, çini süslemelerde değil. İskele binasının cephesi önünde yer alan yokuşu bilinçli olarak tamamen kapatır, yokuştan inerken denizi görmeyiz. Böylece saat meydanı kapalı bir salon havasına bürünür.

“Saat kulesinden Anadolu Kulübü’ne uzanan Macar Gezintisi dolaşanların kendilerini gösterme ve seyir zevki Büyükada’yı sosyal yaşamın ilgi odağı haline getiriyor.” Kitapta bu ibare 1800’lü yılların başları için kullanılmış. Bu cümle gayet 2000’li yıllarının başları için de geçerli olabilir. Bu yolun Ada’nın üzerindeki etkisi nedir?

Büke: Yalnızca Ada üzerinde değil tüm Osmanlı sosyal yaşamı üzerinde etkisi var. 1830 civarında gelişimini tamamlanmış bu yol ile ilk defa kadınlı erkekli gezmelerin hatta geceleri bile ‘nezih’ kadınların dışarıda sosyalleştiklerine tanık oluyoruz. Bu da Ada’nın merkezi idareye uzak olmasından kaynaklanıyor. Muhafazakarlık anlamında sıkı bir denetim yok. Beyoğlu’nun aksine marjinal gruplar yok. Adada toplam iki zabıta var. Macar Gezintisi Osmanlı coğrafyasında tecrübe edilmemiş bir özgürlüğün omurgası ve daha önce hiçbir kaynakta analiz edilmemiş. Yolun erken modern dönem için önemini yine Moris Danon Koleksiyonu sayesinde anlıyoruz. Benzeri Güney Fransa’da Nice’de Promenade des Anglais’dir. Üstelik her iki yol aynı dönemde inşa edildi.

 

Kitabı okurken ne kadar çok eşekli fotoğraf olduğu dikkatimi çekti. Eşek adanın simgesi olacak kadar önemliymiş meğer. Pandemi öncesine kadar eşeklerle Aya Yorgi’ye çıkılıyordu. Kaybolan bir değer olarak görüyor musunuz bunu? Aynı soruyu 1870’lerde başlayan ve 2020’de sona erdirilen faytonlar için de soracağım.

Moris: Eşekler faytonlardan çok önce hem insan hem malzeme taşırdı. Hatta faytoncular gelince eşekçilerle aralarında büyük kavgalar oldu. Son 15 yıl bu hayvanların çok kötü şartlarda günde 18 saat çalıştırıldıklarına şahit olduk. Yönetemediğimiz şeyi yasaklamak zorunda kaldık, halbuki adanın simgesi olarak pekâlâ yaşatabilirdik. En azından 30-40’ar tane fayton ve eşek bırakılır, turlar yapılabilirdi. İnsanlar eski ada ruhunu böylece tadabilirdi.

1874’te Prinkipo Yat Kulübü olarak ilk faaliyetine başladığında seçkin üyelerin bir araya geldikleri bu tesisin Büyükada’nın kimliğinde nasıl bir etkisi oldu?

Büke: Kulübü İngilizler kuruyor ki bu şaşırtıcı değil. İngilizlerde sınıf ayrımı Osmanlı’dan çok daha keskin. Seçkinler işçi sınıfı ile bir arada olmak istemiyor. Dışarıdan kimsenin giremediği, kozmopolit seçkin üyelerin fiziki sınırlarla korunduğu bir sosyal yaşam alanı yaratıyorlar.

Son sözde şöyle diyorsunuz: “İstanbul’un tarihi Büyükada’sız yazılmıştır ve bu eser bu ihmali bir nebze telafi etmeye çalışacaktır.” Bu denemenizin sonucunda beklentiniz veya umudunuz nedir?

Moris: Yeni yazılacak İstanbul kitaplarında bundan sonra Büyükada bölümünün daha zengin bir şekilde yazılmasını bekliyoruz. Bugüne kadar hangi İstanbul kitabını elime aldıysam adalara üç-dört paragraf, en fazla bir iki sayfa yer verildi.  Ada’nın kentli sosyal yaşam üzerindeki öncü konumunun anlaşılmasıyla, bu algının değişmesini arzu ediyorum.

Büke: Biz anakaraya yol gösterici bir Büyükada analizi yaptık. “Büyükada hiçbir zaman anakaraya günümüzde olduğu kadar benzemedi. Buna rağmen mekânın dönüştürücü ve onarıcı gücüne dair olumlu ifadesini sergilemeye devam ediyor.” Yani Büyükada aslında İstanbul’un yanı başında, iyi işleyen, başarılmış bir kentsel model. Büyükada’nın merkezi yönetimden çok sivil girişimle şekillenmiş olması çok önemli. Kentsel tasarım biçimleri ile Büyükada’nın İstanbul için ilham verici olmasını ümit ediyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün